28 Ağustos 2020

Liberaller II

Geleneksel Türkiye Cumhuriyeti devleti liberalizmi "kötülüklerin anası" olarak görürdü. Şimdiki iktidarın bundan bir farkı varsa, daha da derin bir nefret duymasındadır. Bugün Türkiye'de temel siyasi ayrım demokrasiyi isteyenlerle istemeyenler arasında değil, "elitist sopa" ile "popülist sopa" taraftarları arasında

Epey oluyor, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin temel "fobi"lerini "Mahşer'in Dört Atlısı" metaforuyla anlatmaya çalışmıştım. Malum, Hristiyan mitolojisi ve eskatolojisinde bu dört atlı savaş, kıtlık, salgın gibi büyük çapta ölüm getiren felaketleri temsil eder. Bizim devlet açısından öncelikle üç "felaket" sayıyordum: komünizm, Kürtçülük ve şeriatçılık. Ama bu üçü, bir dördüncünün varlığı sayesinde yaşayabiliyor ve tehlike yaratabiliyorlardı. Onun için dördüncü atlı liberal demokrasiydi. Bu dört atlının ikisi imparatorluk mirası, "yerel" ya da "yerli" diyebileceğimiz sorunlardı. Ama demokrasi ve komünizm uluslararasıydı. Yani kökenleri yabancıydı. Ecnebi!

Geçen gün de yazdığım gibi "liberalizm" bize yabancı sayılır. Sıradan birine "Kime liberal denir?" diye sorsanız, "Karısının başkalarıyla dans etmesine ses çıkarmayan adam" türünden bir cevap alabilirsiniz. Ekonomik liberalizmin "Bırakın yapsınlar" sloganının ruhu dünyanın buralarında insanların alışık olduğu iklime uygun değildir. Ama politik liberalizmin ilkeleri büsbütün kabul edilemez mahiyettedir. Adam istediği gibi düşünecek, kimse karışmayacak, hem de aklına estiği gibi çıkıp konuşacak... Daha neler!

Gelgelelim, "liberalizm"e büsbütün yabancı da sayılmayız. Özellikle ekonomide ezelden beri iyi kötü liberaliz (bunu öncelikle "özel mülkiyet" hakkı ve onun içerdikleri olarak anlamak çerçevesinde). Tabii ekonomide, yanlış anlamayın. Zaman zaman daha geniş anlamda liberal kişiler görmüşlüğümüz de var. Sözgelişi, teorik tartışmaya yapmaya başladığımız tarihte bu yeni düzene Prens Sabahaddin'le girmiştik. Prens Sabahaddin liberaldi. Ve tabii, dolayısıyla, azınlıktaydı.

Liberalizm hep azınlıktaydı. Böyle olduğu halde etkiliydi. "Etkili" olmasının "politik liberal" olmaması koşuluna bağlı olduğunu düşünebiliriz.

İttihad ve Terakki'nin Ahmed Rıza düşünce mirasını devralan Cumhuriyet Halk Partisi'nin liberal denecek bir yanı yoktu. Buna rağmen, gene İttihatçılık'tan kalma "toparlayıcılık" nedeniyle diyebiliriz, Ahmed Agayef gibi liberalleri de çatısı altında barındırabiliyordu. Ama tek-parti yıllarında liberallere "kendi evleri" gibi görünen yer Serbest Fırka olmuştur. Bu kurulunca, Agayef de, başka tek tük liberaller de orada toplandı. Ama olay çok kısa sürdü.

Çok kısa sürmekle birlikte bazı temeller atabildi. Bunların başında "liberal/muhafazakâr" ittifakı gelir. Parti'yi kuranlar, yönetenler, toplumun tanıdığı önderler, liberallerdi. Taban ise muhafazakârdı. O muhafazakârlar olmasa (ve Serbest Fırka'ya katılma kararı vermese) bu partinin böyle bir taban bulacağı çok şüpheliydi. Kapatılma nedeni de aynı tabandı.

Böylece, "devletçi" ve ceberrut Halk Partisi'ne karşı kimlerin muhalefet edeceği ve muhalefet etmek için ittifak kurabilecekleri anlaşıldı. Fethi Okyar'la parti tabanındaki falanca hocaefendi arasında ortak ne var, anlaması zordu. Ama işte orada yan yana duruyorlardı. Demek ortak bir şey vardı.

Derken Demokrat Parti iktidara geldi. Türkiye'de iktidara gelen herkes gibi despotlaştı. Sonunda kendi içinde az daha liberal düşünebilen birkaç kişi açısından bile dayanılmaz bir kimlik edindi. Böylece DP içinde Menderes-Bayar otokrasisine karşı Hürriyet Partisi hareketi çıktı. Bu çizgi öyle Demokrat Parti fedaisi sayılmayacak bazı aydınlara da sevimli göründü. Örneğin Şerif Mardin ve Turan Güneş de üye olmuşlardı. Ancak Hürriyet Partisi başarılı olmadı. Osman Bölükbaşı'nın Millet Partisi kadar da başarılı değildi.

Demek ki liberal-muhafazakâr ittifakı CHP'ye karşı mümkün ve etkili olabilmişti. Ama DP'ye karşı bir çekiciliği yoktu. Onun için kurulamamıştı bile.

Liberalizmin daha yakın zamanda bir girişimi de Cem Boyner hareketiyle gerçekleşti. Bu da, şaşırtıcı yanları olan bir olaydı. Hareketin başında Cem Boyner bence son derece parlak bir kampanya yürüttü. Yanında çok sayıda parlak insan vardı. Doğru hedeflere yöneldi, doğru teşhisleri yaptı... İçler acısı bir sonuç aldı. 

Boyner muhafazakârları da harekete çağırmıştı ama herhalde yeterince inandırıcı olamadı. Bu liberal çıkış, öncekilere göre daha "sola açık" bir karakter arz ediyordu, diyebiliriz. Başarısızlığın nedeni bu muydu? Bilemiyorum. Öyleyse çok kötü. Bence olayın yeterli bir incelemesi yapılmadı, dolayısıyla bir açıklaması da yapılmadı.

Öte yandan, Türkiye Cumhuriyeti'nin siyaset diline ve hatta zihnine o zamana kadar orada olmayan şeyleri getirmekte başarılı oldu. Yani entelektüel düzeyde, politik düzeyde olduğundan çok daha başarılıydı. Bu da üstünde daha çok düşünülmesi gereken bir etken.

Demokrat Parti iktidara yaklaşırken liberaldi ve bir kesim solla ilişki içindeydi. Adım adım uzaklaştı bu konumdan. Yukarıda söylediğim noktaya geldi. Bu dönüşüm, muhafazakârların onu terketmesine yol açmadı. Benzer bir hikaye AKP ile yazıldı. Ama son cümlenin bu yeni durumda geçerli olup olmadığını henüz görmedik.

Geleneksel Türkiye Cumhuriyeti devleti liberalizmi "kötülüklerin anası" olarak görürdü. Şimdiki iktidarın bundan bir farkı varsa, daha da derin bir nefret duymasındadır. Bugün Türkiye'de temel siyasi ayrım demokrasiyi isteyenlerle istemeyenler arasında değil, "elitist sopa" ile "popülist sopa" taraftarları arasında. Gerçek anlamda bir çıkış, bir çözüm ancak ve ancak demokrasi ile mümkün. Bunu kavrayan muhtemelen oldukça da geniş bir kesim olduğunu sanıyorum. Ama bu kesim dilsiz.


TIKLAYIN - Murat Belge yazdı: Liberaller

Yazarın Diğer Yazıları

Nazar

Asvadzadzin’de bu sefer Nazar’ı öbür dünyaya uğurlamak üzere bulunmak içimi acıttı. Ne acelen vardı, Nazar? 

Bugünlerin siyasi bulmacası

Devlet Bahçeli “Öcalan” çıkışıyla ne demek istedi? Erdoğan ile bir plan hazırlamışlarsa bu plan ne olabilir? Hareket aşamasına gelince ne olabilir?

Dış ilişkiler

Tayyip Erdoğan Türkiye’nin dış politikasını “monşerler”in elinden kurtardı. O elinden geleni yaptı, “kurtardı” ama bu kurtuluş bizim için iyi mi oldu, kötü mü hiç emin değilim

"
"