06 Eylül 2023

CHP bulmacası

Dağılmaya yol açan başlıca etken, yanılmıyorsam, "değişim" sloganıyla anlatılan girişimin, hareketin yönüyle ilgili. Kabaca dile getirecek olursak, soru "sağa yönelerek mi, sola yönelerek mi değişeceğiz?" biçimini alıyor. Buna benim kendi inançlarım çerçevesinde vereceğim cevap "sola yönelerek" demek olacaktır. Ancak, bu ne demek?

Tatile çıkmıştım. Yazılara kısa bir süre ara vermemin nedeni bu.

Tatil, gündelik rutinlerin yerlerini başka (yazık ki kısa süreli), oldukça farklı rutinlere bıraktığı bir zaman dilimi. Sabah gözünü açtığın yerin bir tekne olduğunu hatırlaman belki birkaç saniye alıyor. Ama hatırlıyorsun; kahvaltı, sabahın ilk denizi, şimdi böyle olaylar var zihninde. Çok sürmüyor, "dönüş"e geçiyorsun; unutur gibi olduğun ama aslında tabii unutmadığın, "normal" dediğimiz (ne kadar "normal" olduğu şüpheli) dünyaya dönüyorsun.

Bu bildik dünyada şort giymiş kızların şampiyonluk kazanmasına sevinmeli miyiz, yerinmeli miyiz gibi "derin" sorunlar var. Tanıdık sorunlar—"tanıdık" olması ne kadar "esef" verici olursa olsun.

Ben de "büyük rutine" dönüşün ısınma hareketlerini yaparken ilk işlerden biri olarak T24'e baktım tabii. Bakınca, Oya Baydar'ın yazısıyla karşılaştım. Oya, CHP üstüne yazmış. Bir süredir "volümü" artmış olarak tartışılan (belki "tartışma" kelimesi hafif kalır) "değişim" üstüne bir yazı. Böyle bir şey yapmaya niyetliyseniz, diyor Oya, "İşe Altı Ok'la başlamalı".

Evet, tabii tam da öyle. Oya Baydar'la aynı şeyleri, benzer bir mantık içinde düşünmenin şaşırtıcı herhangi bir yanı yok benim açımdan. 

Partinin adı "Cumhuriyet Halk Partisi". Bir "rejim" adı veriyor: "cumhuriyet". Bu, belki CHP'nin en az tartışma gerektiren özelliği -diyebilir miyiz? Aslında diyemeyiz, diyememeliyiz. Çünkü bugünün dünyasında "cumhuriyet" kavramı bize fazla bir şey söylemiyor. Allende, Şili Cumhuriyeti'nin başkanı seçilmişti. Pinochet Şili'de monarşi kurmadı. Kuzey Kore cumhuriyet, Fransa da, İdi Amin'in Uganda'sı da. Öte yandan Norveç, Hollanda v.b. monarşi!

Yani, "cumhuriyet"in nasıl bir cumhuriyet olduğunun da belirtilmesi gerek. İkinci kavram, "Halk" bunu açıklamaya niyetli gibi ama o da günümüzde sorunlu. "Halkçı", dünyada "popülist" adıyla tanınır. Bu, şimdilerde dünyada en fazla tartışılan kavram: Peron'dan Bolsonaro'ya uzanan bir çizgide yığınla "popülist" yani "halkçı" olma iddiasında önder ve rejim var; CHP bunların hangisine yakın? Yakın mı?

Oya Baydar söz konusu "altı ok" üstüne kısa açıklamalar eklemiş zaten, uzatmayayım. Sorun şu: Türkiye'nin bir "cumhuriyet" haline gelişinin yüzüncü yıldönümüne bir şey kalmadı. Bu, az buz zaman değil. Bu süre içinde dünyada çok şey değişti. Türkiye'de de değişti. "Altı" kelimesini alalım. "Altı Ok"la başlayan CHP şu günlerde "Altılı Masa" mimarı olarak konu ediliyordu. İki "altı" arasında epey fark var. Oklardan biri "Laiklik"; masadaki altılının üçü "CHP oku olarak" laiklikten çok uzaklar. Ayrıca, bir ok, "devletçilik"; biri de "inkılapçılık". CHP bu iki oku neresinde taşıyor, neresinde uygulamaya sokuyor? Bu oklarını herhangi bir hedefe göndereceği bir "yay" var mı elinde? Yoksa o yay çerçevelenip duvara asılmalı mı, asılmış mı?

"Milliyetçilik"... Bu öteden beri CHP'nin otantik okuydu, şimdi de belirli ölçüde (bazılarına göre "tamamen" olmalı) öyle. Aslında en "çetin", en "sahici" tartışmanın bu kavram üstüne yapılması gerekiyor.

Bunlar, "ilke" düzeyinde tartışılacak konular. Bundan daha önemlisi, yaşanmış somut tarih ve o tarih içinde CHP'nin -bu ilkeleriyle- oynadığı rol, ortaya koyduğu "performans". Bu bir "siyasi üslup" anlamına geliyor. Bu üslup karşısında toplumun benimsediği tavır ne olmuş? Yani, çok-partili düzen içinde neden CHP kendisini iktidara getirmeye yetecek oyu alamaz? Oyunu beklenin üstüne çıkarmayı başardığı zamanlar (Ecevit'in çıkışı) kendini bilinen CHP'den en fazla ayırdığı ve bunu topluma en inandırıcı biçimde gösterdiği zamanlardır, neden?

Türkiye'nin bugün geldiği noktada, kafasında "sol" kavramı bir şekilde bulunarak siyasete bakan kişi, ister istemez, CHP olgusunu değerlendirmek durumunda kalıyor. CHP'nin solunda duran bir sol var, ama toplumdan kabul görmüyor. Bu da, hangi düşünce ya da amaçlarla olursa olsun, siyasi yelpazenin solunda durmayı seçmiş olanların CHP olgusu karşısında dikkatli davranmasını gerektiriyor. Şu günlerde biraz da "abra kadabra" havası içinde dalgalandırılan "değişim" kavramı ve onun başlatması beklenen süreç bu bakımdan önemli. "Değişiyoruz, değişelim" derken kendimizi "dağılma" sürecinin içinde bulmamız pekala olabilecek bir şey. 

"Değişim" elbette gerekli. Bu gereklilik konusunda, hemen, en geniş "konsensüs" oluşabiliyor. Ancak, "nasıl değişmeli?" sorusu sorulur sorulmaz, konsensüs dağılıyor.

Dağılmaya yol açan başlıca etken, yanılmıyorsam, "değişim" sloganıyla anlatılan girişimin, hareketin yönüyle ilgili. Kabaca dile getirecek olursak, soru "sağa yönelerek mi, sola yönelerek mi değişeceğiz?" biçimini alıyor. Buna benim kendi inançlarım çerçevesinde vereceğim cevap "sola yönelerek" demek olacaktır. Ancak, bu ne demek?

Şöyle bir örnek vereyim: Hani bir tarihte üniversitede "ikna odaları" kurulmuştu, başını örtmüş kız öğrencilere yüksek öğrenim görmek istiyorlarsa bu tesettürden çıkmaları gerektiği anlatılıyordu. Bir Merve Kavakçı olayı vardı; Ecevit bile bağırıyordu, "Biri bu kadına haddini bildirsin" anlamına gelecek bir talepte bulunuyordu.

Bu bir "sol" tavır mıydı, bir "sol politika" ile mi karşı karşıyaydık? Bence, hayır. İnsanların dini inançlarını paylaşmazsınız; ama o inançları böyle yöntemlerle, yasaklarla baskı altına alamazsınız, yani almaya çalışmanız yanlıştır, sollukla da bir ilgisi yoktur. 

Dolayısıyla bu olaylar olurken CHP'nin büyük ölçüde sessiz gözlemci tavrıyla oturması doğru değildi. Şimdi CHP bu yapılanların yanlış olduğunu kabul ediyor. Peki bunu böyle görüyor, böyle değerlendiriyorsa kendi kadın milletvekili adaylarına "Siz de başınızı örtün" diyor mu ya da böyle davranmasının bir anlamı olur mu? Hayır, elbette olmaz. Haksızlığa uğradığını düşündüğün bir kişiyle ya da zümreyle dayanışma kurmak o kişi ya da zümrenin "kılığına girmek" demek değildir. 

Ancak şu günlerde CHP'de görülen bazı davranışlar, böyle bir "bukalemun politikasını" akla getiriyor. Bu, bir süredir devam eden bir tavır. Bir ucu "Batı"yı bütünüyle emperyalist ve dolayısıyla düşman sayan dikkatsiz bir tavır almaktan yeterince sakınmamak, bir ucu Kürt sorunu karşısında iktidara "kuyrukçuluk" yapmaktan sakınmamak biçiminde ortaya çıkıyor. Bu ikincisinde başta Selahattin Demirtaş, olmadık olaylarda iktidarla suç ortağı konumuna düşülmüş oluyor. Bunlar vahim yanlışlar. 

"Toplum böyle tavır alıyor" denebilir. Alıyor olabilir. Ama "solda olmak" toplumu taklit etmek de değildir. Toplumun her yaptığı, her benimsediği doğru değildir. Şu son seçim de bence bunu gösteriyor. Ama "bu iş böyle oluyor, olabiliyor" dedikse yapılması gereken toplumla kavga etmek de olamaz. Geçmişteki CHP gibi toplumun kolunu büküp arkasından dürterek "doğru yolu" göstermek ne kadar yanlışsa, "toplum dalkavukluğu" da bir çıkış sağlamaz. Siyasetçinin sorunu kitlelerle iletişimini kesintiye uğratmadan ilkelerin gerçekleşme yolunu açık tutabilmektir. 

Murat Belge kimdir?

16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu.

Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)

- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)

- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)

- The Blue Cruise (Boyut, 1991)

- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)

- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)

- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)

- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)

- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)

- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)

- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),

- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)

- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)

- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)

- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)

- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)

- Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009)

- Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010)

- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)

- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)

- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)

- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)

- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)

- Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016)

- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

- "Siz isterseniz…" – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace

- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens

- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner

- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce

- Arabadakiler, Patrick White

- 1844 Elyazmaları: Karl Marx

- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger

- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman

- Yazıcı Bartleby: Herman Melville

- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence

- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie

- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

- Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer

Yazarın Diğer Yazıları

İtibardan ne olmazmış?

“İtibardan tasarruf etmeyenler” toplumu bu “değer” sistemiyle “fenomenler” fenomenini üretti

Değişen dünya

Solun daldığı kış uykusundan uyanması, silkinmesi ve toparlanması gerekiyor, diye düşünüyorum. Bu işe girişirken cesur olmak çok önemli. “Geçiştirme” değil, gerçek bir özeleştiri gerekiyor

İsrail: Sonu nereye varacak?

Savaşa varmadan durulmasıyla daha iyi bir dünyaya adım atmış olur muyuz?