Hem ABD’de borçlanma limitinin artırılması sürecinin iyi idare edilememiş olması, hem de AB’nin 21 Temmuz kararlarının uygulamaya konulmasında endişeleri gidermede başarılı bir tutum sergileyememesi, büyümeden gelen zayıf sinyallerle birleşince piyasalarda ciddi dalgalanmalara neden oluyor.
Bildiğiniz gibi, ABD borçlanma limitinin yükseltilmesi ve bütçe planının ortaya konmasında güven verici bir stratejinin izlenememesi nedeniyle, kredi kuruluşu S&P ABD’nin uzun vadeli kredi notunu “AAA”dan “AA+”a bir kademe indirdi. Kredi notunun görünümünü ise “negatif”te bıraktı. Ancak temerrüt riski ortadan kalktığından “CreditWatch” durumunu kaldırdı.
Kredi kuruluşu, kamu borcunu orta vadede aşağı çekecek bütçe önlem paketinin en az 4 trilyon dolar seviyesinde olması gerektiğini açıklamasına karşın, onaylanan paketin 2,4 trilyon dolar seviyesinde kalması kuruluştan böyle bir tepkinin gelebileceği olasılığını doğuruyordu zaten. Ancak, zamanlama açısından piyasa türbülansının arttığı ortamda gelmiş olması şaşırtıcı oldu.
Karardan sonra ABD hazinesinin kuruluşun tahmin değerlerinin doğru olmadığına ilişkin açıklaması, G7 maliye bakanları ve merkez bankalarının piyasalarda oluşabilecek panik havasının önüne geçmek için yaptıkları acil toplantısı sonrasında likidite sağlama kararı, Avrupa Merkez Bankası’nın tahvil alımlarının İtalya ve İspanya’yı da kapsayacak şekilde genişlemesine yönelik sinyaller, diğer kredi kuruluşlarının şimdilik not indirimi yönünde bir karar almamış olması gibi gelişmeler kısa vadede not indirim kararının etkisinin kontrol altında kalmasını sağlayacaktır.
Ancak, önümüzdeki dönemde bütçe planının ne kadar kararlılıkla uygulanacağına ilişkin bir bekleyiş süreci başladığından orta vadeli riskler devam edecektir. Nitekim S&P’ye göre, taahhüt edilen harcama kesintilerinin beklenenden daha düşük olması, faizlerin yükselmesi ya da devlet borcunu artıracak yeni mali baskıların oluşması durumunda iki yıl içinde ülkenin kredi notunun ''AA'' seviyesine düşürülebilmesi olasılığı bulunuyor.
Geçen hafta büyüme ve borç görünümünde artan riskler karşısında merkez bankalarının hem faiz ve kur müdahalelerine tanık olduk; hem de likidite ve bono alım destekleri gündeme geldi. Bu hafta da gözler Fed’in bugünkü faiz toplantısında olacaktır.
Fed’in en son 22 Haziran’daki toplantısından bu yana küresel piyasalarda yaşanan türbülans karşısında, resmi olarak üçüncü niceliksel gevşeme sürecini başlatmasa da likidite sağlayıcı enstrümanlarını genişletmesi beklenebilir. Ayrıca, bankaların rezervleri için uyguladığı faiz oranını sıfıra çekebilir.
Fed’in bu haftaki toplantısında, parasal genişlemede vereceği sinyaller piyasalardaki risk algılamasının yönü açısından kritik olacak. Hatırlanacağı üzere 22 Haziran’daki toplantıda, büyüme projeksiyonları aşağı çekilirken, ekonomik toparlanmanın beklenenden yavaş gerçekleştiğine dikkat çekilmişti. Tahvil alımlarına planlandığı gibi son verilirken, yeni tahvil alımına dönük yeşil ışık yakılmamıştı.
21 Temmuz’da Yunanistan zirvesi ile ilgili alınan kararların ardından AB kurtarma fonunun biran önce uygulamaya girebilmesi için ayrıntıların belirlenmesi gerekiyor. Özellikle fonun büyüklük ve esnekliğiyle ilgili ayrıntıların netleşmesi, onaylanma süreciyle ilgili politik engellerin azaltılması gibi unsurlar önemli olacak.
Öte yandan, Çin’de Temmuz verilerinde yıllık enflasyonun yüksek kalması, büyüme hızındaki yavaşlama sinyallerine karşı parasal sıkılaşmayı sonlandırmada merkez bankasının elini zorlaştırabilir.
İç piyasada durum
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, geçen haftaki ara toplantısında ve sonrasında aldığı sürpriz kararların ardından özel bir haber kanalıyla yaptığı röportajda, faiz indirimlerinin gerekirse devam edebileceği sinyalini verdi dün.
Merkez Bankası, küresel ekonomiye yönelik iki alternatif senaryoya değinirken, her ikisinde de faiz indiriminin bir seçenek olarak başvurulabileceğine işaret ediyor. Küresel ekonomide erken çözüm senaryosunda, gelişmekte olan ülkelere sermaye akışı tekrar artmaya başlayacak ve TL’de oluşabilecek aşırı değerlenme durumuna karşı faiz indirimi gündeme gelebilecek.
Küresel sorunlarda çözümün ertelendiği senaryoda ise, büyümede artan aşağı yönlü risklere karşı, içeride tekrar faiz indirimi gerçekleşebilecek.
Zorunlu karşılık politikası açısından ise, iki senaryoda farklı seçenekler karşımıza geliyor. İlkinde sınırlı artış; ikincisinde ise indirim kararı.
Yani, Merkez Bankası, her ne kadar politika faizinde büyüme ve enflasyona göre her iki tarafta da hareket edebilirim dese de, indirim yönünde eğiliminin daha fazla ön plana çıktığı görülüyor. Bu da, iç piyasaların kırılganlığının devam edeceğine işaret ediyor.
Piyasaların artan kırılganlığı karşısında, Merkez Bankası TL ve döviz tarafında önlem kanallarını ise şu şekilde belirliyor: TL tarafında, likiditeyi daha fazla artırarak piyasa faiz oranlarının gecelik faiz oranlarına yaklaştırılması; döviz tarafında ise, döviz satış ihalelerindeki miktarın artırılması, zorunlu karşılık oranlarının düşürülmeye devam edilmesi ve döviz depo oranlarının indirilmesi.
Gelişmeleri hep beraber göreceğiz.