Çin’de faiz artırımı söylentileri aylardır gündemdeydi. Sonunda söylentiler gerçekleşti. Karar sürpriz olmasa da, biraz şaşırtıcı oldu. Merkez Bankası, Başkan ve Başkan Yardımcısı’nın faiz artırımının yıl sonuna kadar beklenmemesi gerektiği yönündeki son derece net ifadeleri, faiz artırımı korkusuyla yılın en düşük seviyelerini gören konut ve bankacılık hisselerinde geçen hafta %20′yi bulan artış hareketlerine yol açtı Çin’de. Merkez Bankası’nın yanıltıcı davranıp davranmak istemediği de açık değil. Çünkü Merkez Bankası PBOC’un elinde faiz artırımı gibi kritik bir kararı tek başına alma yetkisi bulunmuyor. Ülkenin ekonomik gidişatına doğrudan etkisi olacak karar, yalnızca Komünist Parti’nin en üst karar alma organlarınca alınabiliyor. Bu açıdan, gözler hemen dün sona eren Merkez Komitesi toplantılarına döndü. Keza, faiz artırımının zamanlaması konusunda Para Politikası Kurulu’nda mevcut olduğu iddia edilen görüş ayrılıklarına son noktanın nihai karar alma mekanizmasında koyulduğu rahatlıkla söylenebilir.
G20 Zirvesi
Sanayileşmiş ülkelerin yanı sıra kalkınmanın eşiğindeki ülkeleri de bir araya getiren 20’ler Grubu Zirvesi, 11-12 Kasım tarihleri arasında Güney Kore’nin başkenti Seul’de yapılıyor.
Zirvedeki en önemli gündem maddesi, uluslararası finans piyasalarının daha sıkı bir şekilde denetlenmesi. Genel beklenti, ekonomileri güçlü ülkelerin daha fazla sorumluluk almaları. Kalkınmakta olan ülkelerden beklenen ise, düşük kur politikası uygulamaktan vazgeçmeleri.
Seul’deki zirve, daha güçlü, sürekli ve daha dengeli bir ekonomik büyüme hedeflemesinin altını çizecek gözüküyor.
Avrupa Birliği zirveyi çok önemsiyor ve beklentisi de oldukça fazla. Birlik; mevcut küresel sorunların çözümü için ortak hareket edilmesi çağrısı yanında; zirvenin kritik bir döneme denk geldiğini ve bu dönemin G20'nin dünyanın ihtiyaç duyduğu koordinasyonu sağlayabilecekleri konusunda bir sınama dönemi olduğunu da ifade etmekte .
Avrupa Birliği, dünya genelindeki dengesizliklerin herkesi ilgilendiren bir sorun olduğunu dillendirse de, asıl sorumluluğu ekonomisi güçlü ülkelere yüklemekten kaçınmıyor.
Ayrıca, “dengesiz kur politikası“ tanımıyla, bir yanda Çin gibi ticaret fazlası olan, diğer yanda da önemli ihracat açıkları veren ABD gibi ülkeleri göndermede yapıyor. AB’nin bir uyarısı da ticaret fazlası olan ülkelere. Bu ülkelerin yurt içi taleplerine yönelmesi ve ihracat açığı olan ülkelere ise ihracat hacimlerini artırmaya yönelik çalışmaya başlaması gerektiğinde ısrarcı.
Eleştirilerin odağındaki Çin
Kur politikasındaki mevcut dengesiz grafiğin nedeni olarak, bazı ülkelerin kasten uyguladığı düşük kur politikası gösteriliyor. Birçok ülke, rekabet güçlerini artırmak amacıyla parasını ucuzlatmak üzere art arda piyasalara müdahalede bulunuyor.
İlk olarak Japonya'nın başlattığı müdahale hamlesi sonrasında Brezilya, Güney Kore, Tayvan, Malezya gibi ülkeler para piyasalarında bir izi operasyon gerçekleştirdi. Paraların değerinin düşürülmesi 'küresel bir strateji' haline geldi. Dünyanın en büyük ihracatçısı Çin, ABD'den gelen tüm baskılara karşı Yuan’ın sınırlı artmasına izin veriyor, Singapur ve Kolombiya dahil birçok ülkede de paranın aşırı değerlendiği uyarıları yapılıyor.
Çin’in düşük kur politikası uyguladığı çok açık. Bu uygulamadan kolayca dönmeyeceğini de bu süreçte ispat etti aslında. Çin, zekice yollara baş vurarak rakip ülkelerin para birimlerini yükseltici alımlarda bile bulundu finans piyasalarında. Japonya’nın bu yöndeki endişelerini daha önce yazmıştık bu köşede.
Avrupa Parlamentosu G20 Zirvesi’nde, kasten düşük kur politikası uygulayan ülkelerin uyarılması gerektiği fikrinde ve sebep olunan sosyal sonuçlara müsamaha gösterilemeyeceğini özellikle belirtmekte.
Peki ne yapabilir Avrupa Birliği?
Avrupa ülkeleri, G20 içinde belirli konularda yönlendirici bir konuma sahip. Ancak bu önderlik vasfının işlerlik kazanabilmesi için, dünya genelinde uygulanacak düzenlemeler konusunda öncelikle kendi aralarında görüş birliğine varmaları gerekiyor. Ülkeler ticari çıkarlarına ters düşebilecek kararlara ‘’olur’’ diyip ortak bir karar varabilir mi ? Bunu zaman gösterecek.
Diğer bir soru, ortak karar sonucunda ortaya çıkacak olun ‘’kur ayarlama’’ taleplerine Çin ne kadar uyar?
Bunu bilmek oldukça zor...
Çin’in ihracata dayalı devasa ekonomiyi yavaşlatmasını beklemek gerçekçi gözükmüyor. Kademeli ve zaman yayılan ayarlamalarla bir şeyler yapmaya çalışacaktır belki ama, bunun da diğer ülkeleri ne kadar rahatlatacağı bilinmez.
Ancak alınacak kararların yansıması piyasaları oldukça etkileyecektir. Dahası, önceden kokuyu alanlara epey de para kazandıracaktır.