Fransa ve Almanya liderlerinin kritik zirvesi öncesinde, borç krizinin çözümüne yönelik somut adımların çıkmayabileceği endişesiyle satış eğiliminin ön plana çıktığını izledik. Almanya ve Avrupa bölgesinde beklentilerin altında kalan ikinci çeyrek büyüme rakamları da piyasalardaki zayıflama eğilimini destekledi.
İspanya’nın 6 milyar Euro gibi önemli bir borçlanma hedeflediği 12 ve 18 aylık ihalelerinde, toplam 5,7 milyar Euro borçlanma ile planlanan düzeye yaklaşılmış olması piyasalardaki tansiyonun daha da artmasını engelledi. İhalelerde, teklif / satış oranları önceki ihalelere göre düşük düzeyde kalırken, borçlanma faiz oranları da geriledi.
Yunanistan’ın 1,3 milyar Euro borçlandığı 13 haftalık bono ihalesinde de, benzer şekilde teklif / satış oranı düşük gerçekleşti ancak faiz oranında gerileme yaşandı. İhalede yabancıların alım oranı % 23 oldu.
Diğer taraftan, ABD ekonomisinden Temmuz ayına ait ılımlı konut ve üretim verileri, büyüme görünümüne ilişkin endişelerin yatışmasını yaradı.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’in ABD’nin kredi notunu 3A olarak teyit ederken görünümünü de “durağan”da tutması, kısa vadede not indirimi riskini azalttığından tansiyonu azaltıcı diğer bir unsur oldu. Ancak, ülkenin genel borç seviyesinin 3A kredi notuna sahip diğer ülkelerden yüksek olduğunu söylemesi, mali tedbirlerin kararlı bir şekilde uygulandığı gözlenene kadar not görünümüyle ilgili endişelerin baskı kurmaya devam edeceğine işaret ediyor.
Euro’yu korumada kararlılık sürüyor
Almanya ve Fransa’nın kritik zirvesinden, Euro bölgesini desteklemeye yönelik iddialı bir plan üzerinde çalışıldığı ve Euro Bölgesi Ekonomi Konseyi kurulması mesajı çıkmasına karşın, hala uygulanma aşamasıyla ilgili ayrıntıların net bir şekilde ortaya konmamış olması hayal kırıklığı yarattı. Ayrıca, Eylül ayı gibi finans sektörüne yönelik vergi gelebileceği açıklaması da, piyasaların hoşuna gitmedi.
Euro tahvil konusu ise, beklediğimiz gibi uzak durulan ve ancak ortak maliye politikasına geçiş zemini hazırlandıktan sonra düşünebilecek bir seçenek olarak kaldı. İlk adım olarak da, üye ülkelerin tamamının finansman dengesini taahhüt etmesi ve bu taahhüdü 2012 yaz dönemine kadar anayasalarına yazması teklif edildi.
Kurtarma fonunun büyüklüğü, esnekliği ve onaylanma aşamasıyla ilgili ise herhangi bir karar alınmadı.
Görüldüğü gibi, artık sözlü taahhütlerin kalıcı bir rahatlık sağlayabileceği dönemleri geride bırakmış durumdayız ve borç dinamiklerini iyileştirmeye yönelik somut adımlar atılmadığı sürece piyasalardaki dalgalanmaların ve riskten kaçınma eğiliminin devam etmesi beklenebilir.
Avrupa’da Temmuz nihai rakamlarına göre yıllık enflasyonun % 2,5’te kalıp kalmayacağını; ABD’de ise emtia fiyatlarında yaşanan düzeltme sürecinin üretici fiyatlarına ne oranda olumlu yansıyacağını izlemek gerekiyor. Enflasyonda olumlu sinyaller, büyümede aşağı risklerle karşı karşıya olan merkez bankalarına parasal genişlemede alan yaratacaktır mutlaka.
Borç krizlerinin güvenli yatırım araçlarına yönelimi güçlendirmesiyle, İsviçre Frangı da aşırı değerlenme sıkıntısı ile karşı karşıya. Küresel piyasalardaki dalgalanmaların arttığı son dönemde İsviçre merkez bankasının para biriminin daha fazla değer kazanmaması için sözlü ve operasyonel müdahalelere devam edecektir.