Fenerbahçe, lider Trabzonspor’un puan kaybettiği hafta, her ne kadar kapanmayacak gibi olsa da bir umut farkı iki puan azaltabileceği maçta, Antalyaspor deplasmanında iki puan bırakarak liderle arasındaki puan farkını korumayı başardı!
Fenerbahçe’nin artık puan kaybı yaşaması şaşırtıcı bir durum değil, taraftar buna alıştı ve tepki bile vermez hale geldi. Ancak ilk yarı boyunca dört kez ceza sahasına girebilen, maçtaki tek pozisyonunu 63. dakikada bulabilen, golü bile pozisyon olmadan şansa atan, maç boyunca kaleye isabetli ya da isabetsiz tek bir şut dahi atamayan koskoca Fenerbahçe takımının rezaletin zirvesine ulaştığını söylememiz gerekiyor. Hoş, böyle diyoruz ama bu takım her hafta bu konuda biraz daha seviye atlamayı başarıyor, o yüzden bir sonraki maç bu maçı da arar hale gelebiliriz. Hiç uzatmadan söyleyeyim; bu takım en azından bu sezonun en kötü oyununu ortaya koydu.
Bu yazıyı hemen maçtan sonra yazacaktım ama İsmail Kartal’ın açıklamalarını ve ertesi gün de “camia evladı” seven spor yazarlarının yorumlarını okumadan yazmayayım dedim. İsmail Kartal, takım disiplininden memnun olduğunu ama üretkenlik sorunu yaşandığını söylemiş. Memnun olduğu takım disiplini, mensubu olduğu ekolün (!) çok meraklı olduğu topun kıymetini bilme (!), geriye ve yana sürekli garanti pas yapma, oyunu hiçbir sürprize yer vermeyecek şekilde yavaşlatma özellikleri ile ilgili olsa gerek. Zira hiçbir oyuncu hiçbir risk almadan bütün maç topu eveleyip gevelemekte bir hayli disiplinliydi. Bunları yaparken üretken olamamak da gayet normal, bundan da şikâyet etmesi şaşırtıcı olmuş. İsmail Kartal’ın disiplin dediği şey, bu taraftarın oyunculuğunda kalbinde taht kurmuş olan Aykut Kocaman’dan hocalığından bıkmış olmasına sebep olan şeydir; İsmail Kartal yıllardır bunu anlayamamış. Camia evladı seven spor yazarları ise İsmail Kartal’ın henüz daha iki idman yaptığını, takıma alışma döneminde olduğunu ve her şeyin zamanla rayına oturacağını söylemekte beis görmediler. Kimse kusura bakmasın ama bu cümleler Torrent için kurulacak cümlelerdir. 60 senedir Türkiye’de yaşayan, 45 senedir Fenerbahçe camiasında olan, senelerdir teknik direktörlük yapan, sahada gerek kendi takımında gerekse rakip takımda oynayan tüm oyuncuları tanıyan bir ismin neye alışacağını gerçekten merak etmemek mümkün değil. Takım fizik olarak düşmüşse bu maçın içinde kademe kademe ortaya çıkar, takım oyun namına ne oynadı da işi fizik güçten, antrenmansızlıktan bilelim? Pereira kötü bir hocaydı, sabit fikirliydi ve insan ilişkileri çok problemliydi ama hiçbir maçında bu kadar kötü bir oyun sahada yoktu. İsmail Kartal kesinlikle iyi bir insan, iyi bir Fenerbahçeli, insan ilişkilerinin iyi olduğu zamanında oyuncularla kurmayı başardığı sevgi ilişkisinden belli ama dünkü maçın hocası Pereira olsaydı daha soyunma odasında çarmıh kurulacakken dünkü rezaletle ilgili olarak neyin kılıfını arıyoruz? Bir insanın iyi bir insan olması ve Fenerbahçeli olması bu rezaleti sineye çekmemize sebep mi? Berbat bir oyun oynandı, rakibin defansif önlemlerini çözmeye dahi kimse yeltenmedi, kaleye şut bile atılmadı. Rakip tamamen önlem üzerine oyununu kurmuşken dahi Fenerbahçe kalesinde fazla sayıda gol pozisyonu üretti. Maçın hakkı kesinlikle beraberlik değildi; Fenerbahçeliler bir puana şükreder hale geldi.
“En nihayetinde geçici hoca, neden daha ilk maçta sallamaya başladın?” diyebilirsiniz. Tam da geçici hoca olduğunu ve fazlası olamayacağını vurgulamak için böyle yazıyorum. Camia evladı seven yazarlar yarın iki galibiyetten sonra “yeni hocaya gerek yok, İsmail Kartal bu işi götürür” diye yazacakları için böyle yazıyorum. İsmail Kartal, repertuarında tek diziliş 4-2-3-1 olan, takım 45 dakika hiçbir şey üretemezken ikinci yarıya da aynı kadroyla çıkan, sistemine hiçbir dokunuş yapmadan sadece isimleri değiştirerek çözüm üretmeye çalışan bir hoca olduğu için yazıyorum. Sistem takıntısı var, değişikliklerde gecikiyor, sadece oyuncu değiştirerek oyunu değiştireceğini zannediyor diye Pereira haklı olarak eleştirilirken şu anda yapılan ikiyüzlülüğü vurgulamak için böyle yazıyorum. Bu takım bekleri ve açıkları yokken 4-2-3-1 hiçbir şekilde oynayamaz diye aylardır yazıyorum, şimdi de “Buyurun, eseriniz 4-2-3-1, memnun musunuz?” diye haykırmak için böyle yazıyorum. Bu takım ismi iyi ama gerek fizik gerekse mental olarak çökmüş oyunculardan kurulu ama bunları tamir dahi etseniz bu takım sizin sandığınız takım değil diye bir kez daha vurgulamak için yazıyorum.
Bir iskambil destesinde toplam dört tane ikili olur ve koz oyunlarında birisi belki iş görse de diğerleri hiçbir iş görmez. Rossi, Fenerbahçe’nin sinek ikilisidir, o fizik gücü ile sinekten de yağ çıkmaz. Serdar Dursun, sadece pasaportu Türk olduğu için bu takım da üçüncü santrfor olarak duracak, toplasan bir sezonda 5-6 maçı geçemeyecek bir karo ikilisidir. “Diğer forvetler kadroda yoktu, kim oynayacaktı?” diye soruyorsanız cevabım forvetsiz oynamak olurdu, forvetli mi oynadı dün Fenerbahçe? İsmail Kartal, birkaç ay önce Fanatik gazetesine verdiği demeçte Mesut’un nerede oynatılması gerektiğini güzel güzel anlatırken Mesut’un dün sol açıkta ne işi vardı? Adam yıldız olabilir ama bizim gördüğümüz Mesut kupa ikilisinden fazlasını koymuyor ortaya; kupa da işte kalplere gönderme yapıyor olsun. Maça ikilisini de Gustavo’ya bıraktım; oyunda kaldığı kısa süre içerisinde hiçbir şey yapmadığı gibi Antalya’nın golünde yanlış pozisyon alarak Berke’nin hata yapmasına sebep oldu. Bu sene böyle kaç yan topta gol yedirdi, hiç saydınız mı? Sosa, İrfan ve Zajc birbirleriyle benzer oyuncular olduklarını da birbirleriyle benzer ama hiçbir işe yaramayan şeyleri tekrar ederek gösterdiler. Kimse kusura bakmasın, Kim’i ve diğer defans oyuncularını bir kenara bırakarak söylüyorum ama dün geceki rezaletin altından hiç kimse kalkamaz. Takımda önceliği hücum olan 8 tane oyuncu sahadayken pozisyona dahi girememeyi kimse kimseye anlatamaz.
Bu saatten sonra bu takıma en fazla biraz fizik güç yüklemesi yapılır, biraz psikolojik destek verilir, biraz antrenman yaptırılır ve bir şekilde lig oynanır biter. Zamanın en güzel özelliği geçip gidebilmesidir. Bu ekonomik yoklukta arada transfere gerek var mı bilemiyorum, kralını getirsen şu atmosferde soytarı olur. Son yazımda “ilk ikiye girilirse başarıdır” demiştim, şimdi Avrupa kupalarına gidebilmeyi başarı görür oldum. Şu andan itibaren tüm konsantrasyon gelecek sezonun kadro planlamasında olmalı. Daha evvel yazdığım gibi, UEFA finansal kıskacı da son buluyorken 5-6 düzgün transfer (sağ bek, sol bek, iki 6-8 oynayabilecek orta saha, bir kanat forveti ve bir santrfror) iyi bir hocanın yönetiminde bu takımı seneye taşır. Ancak öncelikle Meyer, Gustavo, Sosa, Zajc ve Rossi, yerlerine birisi (daha iyisi demedim, zaten daha kötüsü herhalde yoktur) bulunuyorsa Berisha ve Serdar bu takımın parçası olmamalıdır. Kiralıklar kampa dahi çağrılmamalıdır. Akıllarını başlarına almayacaklarsa başta kupa ikilisi Mesut olmak üzere İrfan ve Mert Hakan’ı da bekleyen hazin son farklı olmaz. Belki de önce buradan başlamak lazım; o takım otobüsünün arkasındaki koltukları sökülmeli, oraya oturan takım kurmaya başlıyor!