07 Ocak 2020

Yolu 'arzu'dan geçen birtakım Instagram hikâyeleri...

Yayınladığımız kısacık videoların içine derin anlamlar ve sonsuz şifreler yüklüyor, böylece daha iyi anlaşılmayı (!) bekliyoruz

2011'de Snapchat çıktığında pek anlam verememiştik. Kim kime, neden 10 saniyelik ve tek sefer izlenebilen videolar gönderecek ve bundan keyif alacaktı ki? Nitekim Snapchat, "erotik" oyunları seven yetişkinler dışında pek rağbet görmeyecek ve daha çok "ergen eğlencesi" olarak kalacaktı.

Ama aynı Snapchat'in 2013'te devreye sokacağı "story" (hikâye) özelliği, herkesin hayatında devrim yapıyordu. 2016'da Instagram'ın da bu akıma katılmasıyla "büyüklerin dünyası"nda çılgınca bir "hikâye" modası başlıyordu.

Yepyeni bir mahrem alan doğuyor

Artık gün içinde bize dair "renkli" anları kısacık bir video haline getiriyor, dilediğimiz gibi yayınlayabiliyorduk. Hayatında herhangi ilginç nokta bulunmayanlar bile sabah kahvesini, vapurdaki martıları, hiç olmadı dinlediği albümün kapağını paylaşarak "hikâyeler âlemi"nde yerini alabiliyordu.

İşin güzel yanı, 24 saat yayında kalan bu hikâyeleri kimin izlediğini anbean takip edebiliyorduk. Zira "story"ler otomatik olarak açılmıyordu. İzlemek için bir kişinin o videoya taammüden "tıklaması" gerekiyordu. Böylece o kişi için - 10 saniyeliğine de olsa - "önemli" olduğumuzu anlayabiliyorduk! Daha da güzeli, "izleyiciler" birbirlerinden habersizdiler. Hikâyeye gelen tepkileri sadece hikâye sahibi görebiliyor, bu sayede "Kuzenim altına yorum yazdı. Yengem cevap verdi" gibi gereksiz bir iletişim trafiği oluşmuyordu. Temas, iki kişi arasında ve gizliydi. Ne mutlu bizlere... Anonim bir boşlukta sallanan videolardan yepyeni bir mahrem alan doğuyordu.

Ya hikâyemiz artık izlenmiyorsa?..

Elbette bu durumdan en çok "gönül işleri" etkilenecekti. Artık hoşlandığımız kişi tarafından en önce izlenmeyi bekliyor, biz de onun "hikâye"sini ilk gören olmak için cep telefonunda nöbet tutar hale geliyorduk.

Ama bunda da bir sorun vardı! Videomuz azıcık geç izlense karşı tarafın bize ilgisini kaybettiğini düşünüyor, paniğe kapılıyorduk. Ya da tam aksine, hikâyeyi saniyesinde görenlerin cep telefonunu elinden düşürmediğine hükmediyor, onu "Instagram bağımlısı" ilan ediyorduk. Peki ya başkaları da biricik aşkımızın hikâyesini beğeniyor ve onunla yazışıyorsa?!. Felaket senaryosuydu bu ama bir şey yapamıyorduk. Ve ne olursa olsun "ilişki"nin tamamen bitmesinden, yani artık izlenmiyor olmaktan ölesiye korkuyorduk! Küçücük ekrana kurduğumuz sanal bir "ilgi tahterevallisi"nde tutkudan kıskançlığa, meraktan depresyona kadar çeşit çeşit ruh hallerine savruluyor, kendi kendimizi yiyip bitiriyorduk.

Cinsel ilgi duyduğumuz kişiler ilk sırada çıkıyor!

Nitekim yazar Hannah Ewens'in konu ile ilgili makalesine baktığımızda pek de haksız sayılmazdık! Zira Instagram'ın hikâye algoritmasına kafayı takan Ewens, o dönem cinsel ilgi duyduğumuz ya da bir "yakınlaşma" yaşadığımız kişilerin "story"lerde en önde gösterildiğini fark ediyordu. Dahası, rastgele dizildiği söylenen "izleyici listesi"nin en üst basamaklarında da "yatak hukuku" kurduğumuz / kurmak istediğimiz kişiler vardı! Bu durumda ne kadar sevildiğimizi sahiden Instagram'da ölçebilir miydik? Ayrıca Instagram evimizi mi izliyordu da kime arzu duyduğumuzu bu kadar iyi biliyordu?

Elbette tüm bunlar birer "şirket sırrı"ydı ve hikâyelerin gösterimi birçok parametreye bağlıydı. Ama şu kesindi ki artık Instagram hikâyeleri, "flört" hayatımızın olmazsa olmazıydı.

Sanal aşklar ve arzunun yeniden üretimi

Kimilerine göre zaman kaybı, kimilerine göre bir tür röntgencilik, bazıları içinse iletişimin çok masum bir yolu "hikâyeler"... Şimdi ofiste çalışan, pek sosyalleşme imkânı bulamayan, 30 yaş üstü bekar insanlar için üstü örtülü bir "flört" uygulaması aynı zamanda...

Hatta lalettayin yabancılar yerine "yakın çevremiz"le temas kurdurduğu için, olabildiğince güvenli de bir mecra...

Neticede çağımızın yalnız kalpleri, içten bir mesaj atmak yerine videolarının "fark edilmesi"ni, açık ve net olmak yerine şifrelediği duygularının çözülmesini istiyor. Sonunda da yüzlerce kişilik bir ağda, körebe oynayan çocuklar misali oradan oraya, tatminsizlikle savruluyor.  

Hannah Ewens de zaten hikâyelerin değil, doymak bilmez arzuların önemli olduğunu söylüyor. Ve Žižek'in meşhur cümlesini, "Arzunun varlık nedeni hedefini gerçekleştirmek ve tam doyuma ulaşmak değil, bizzat kendini arzu olarak yeniden üretmektir" dediğini hatırlatıyor.  E ne yapalım o halde?!.. İnsanların bir öpücük "emoji"sinden bile mutluluk çıkartmaya çalıştığı mobil çağında aşkımızdan dağları delecek değiliz ya!.. Günlük 500 milyon kullanıcısı olan Instagram'da hikâyemizi sevdiceğimize izletemediysek, bir de Whatsapp'ta "durum güncellemesi" yaparız, önümüzdeki maçlara bakarız!..

Yazarın Diğer Yazıları

Alkollüydüm, şeytana uydum, Rabbim affetsin!

Bizler millet ve devlet olarak fevkalade kusursuzuz ama çeşit çeşit dış güç bizi kandırıyor, mütemadiyen yoldan çıkarmaya çalışıyor

İlk taşı en dürüst olanımız atsın!

'Karşı cenah'tan birini ahlaki açıdan 'tutarsız' diye linç etmek kolay ama ya biz 'öteki'ler ne kadar samimi, ne kadar güveniliriz?

Kereviz salatası ve dehşetin elastik sınırları!

Türkiye'de gece yatağa "Artık hiçbir şeye şaşırmam!" diye girip ertesi sabah daha da garip olaylara uyanıyoruz