15 Aralık 2019

Derwall devriminden 'şerefli' 5-0'lara!..

Futbol takımlarımızın Avrupa'da sonuncu olmasıyla Türkiye'nin at ve eşek eti ithal etmesi arasında tuhaf bir bağlantı var sanki...

Bizim kuşağın futbolla tanışması, Türkiye Milli Takımı'nın "şerefli mağlubiyetler"e sevindiği 80'li yıllara denk gelir. O günün şartlarında 8-0 yenilmediğimiz her maç iyidir!.. Aynı dönem mucizevi biçimde Galatasaray'ın başına getirilen Jupp Derwall, bir altyapı devrimine imza atacaktır. Kısa süre sonra sarı-kırmızılılar, Mustafa Denizli ile Şampiyon Kulüpler Kupası'nda yarı final oynayacak ve bugün bile aşılamamış bir başarı kazanacaktır.

Ardından "Kalli" Feldkamp'la pekişen "Derwall devrimi", Galatasaray'ın Manchester United'ı eleyerek Şampiyonlar Ligi'ne katılmasını sağlar ve o altın jenerasyon en sonunda Fatih Terim'li Galatasaray'a UEFA Kupası'nı kazandırır. Derwall devrimi amacına ulaşmıştır.

Kiralık oyuncularla çeyrek final

Türkiye futbolundaki "devrim"in baş mimarı Jupp Derwall, halefleri Mustafa Denizli ile Fatih Terim bir arada...

Bugün o devrim her ne kadar skorlarla hatırlansa da asıl olarak zihinlerde yaşanmıştı. Artık Avrupa denince "korkan" değil tam tersine, "korkutan" bir Galatasaray vardı. Dönemin AC Milan, Monaco ve Arsenal gibi devleriyle bile oynasa herkes, "Neden Galatasaray kazanmasın ki?" diye düşünmeye başlamıştı ve bu özgüvenin sahada da karşılığı vardı.

Nitekim Fatih Terim'in ardından göreve gelen Mircea Lucescu, kiralık oyuncularla Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynuyor; Liverpool'a, Roma'ya, Barcelona'ya kafa tutuyordu. Ama o şaşaalı günler uzun sürmeyecek, "acil başarı" uğruna prensipler terk edilince yokuş aşağı iniş başlayacaktı.

Para yok, altyapı yok, başarı da yok!..


Galatasaray, 2000 yılında Mircea Lucescu ile UEFA Süper Kupa'da Real Madrid'i yenerek şampiyon oluyordu.

Zira futbolda "başarı" için iki yol vardı. İlki; Real Madrid ya da Fenerbahçe gibi kulüplerin tercih ettiği, "parayı bastırıp" yıldız transfer etme metoduydu. Bu yolda Alex ya da Van Hooijdonk gibi oyunculara denk gelip "vezir" olmak da mümkündü, Ortega veya Van Persie gibi fiyaskolar için milyon dolarları sokağa atmak da... İkinci yöntem; Ajax'la özdeşleşmiş altyapıdan oyuncu yetiştirme stratejisiydi ki bir dönemin Beşiktaş ve Trabzonspor'una da en parlak günlerini yaşatmıştı.

Oysa bugün bunların hiçbirini yapamıyordu Galatasaray... Zira artık çok maliyetli, sansasyonel transferlere ne Türkiye ekonomisi, ne de kulüp bütçeleri izin veriyordu. UEFA'nın "Financial Fair Play" kısıtlaması da cabasıydı.

Altyapıda uzun yıllardır Ozan Kabak dışında tek bir özel yetenek yetişmiyor, yetiştirilemiyordu! Ve iş gelip Fatih Terim'in en zayıf olduğu, kiralık oyuncu seçimi ve yabancı transferi maharetine kalınca, Emre Mor'larla, Jimmy Durmaz'larla Avrupa'da başarı beklemek hayale dönüşüyordu.

Yeni vizyon: 5-0'lık yenilgiye şükretmek!

Maçları kaybedersiniz, kazanırsınız. Ama uzun yıllar sonra Galatasaray, sahaya zihnen yenik çıkıyor. Maç öncesi basın toplantısında Fatih Terim, rakipleri favori olarak gösteriyor.

Ve bir zamanlar "Kim gelse yeneriz!" diyen Galatasaraylılar, şimdi Paris deplasmanında alınan 5-0'lık "şerefli mağlubiyet"e dünden razı, "İyi ki skandal bir fark yemedik" diye şükrediyor! 

Rotası olmayan gemiye hiçbir rüzgâr fayda etmez derler. Günlük başarılar peşine düşen Galatasaray da milyon avroluk Nzonzi'ler, Seri'ler ve Babel'lerle nereye gittiğini, ne yaptığını bilmiyor.

Görmek isteyen için bu tabloda, Derwall devrimiyle dünyaya açılan Türkiye futbolunun özellikle 2010'dan sonra hızla iflasa ve çöküşe sürüklenişi var. Tıpkı ülkenin kendisi gibi!..

Türkiye giderek dünya standartlarından kopar, izole olurken Galatasaray da bundan nasibini alıyor, Avrupa vizyonunu yitiriyor.

İşimiz Ahmet Davutoğlu ve Arda Turan'a kaldıysa!..

Sırf Galatasaray mı?.. Daha iki yıl önce Şampiyonlar Ligi'nde altıda altı yapan Beşiktaş, alelacele kurulmuş kadrosuyla bugün UEFA Avrupa Ligi'nde sonuncu oluyor. Aynı gün Türkiye'nin Sudan'dan 500 ton at ve eşek eti ithal edeceği öğreniliyor.

Ligde "iyi" görünen Trabzonspor, Avrupa'dan umudunu tamamen kesmiş, maçlara yedek kadroyla çıkıyor. Aynı hafta Türkiye, yaşam kalitesi sıralamasında "çok gelişmiş" 62 ülke arasında 59'uncu oluyor.

Milli takımın yükselişi bile yurt dışında oynayan genç futbolculara dayanırken insanlar ülkeden kaçmak için fırsat kolluyor, Almanya'ya iltica başvuruları rekor kırıyor. 

Ve Ahmet Davutoğlu'nun kurduğu Gelecek Partisi "yeni bir umut" (!) gibi lanse edilirken silahla hastane basan Arda Turan'ın Galatasaray'a dönebileceği söyleniyor!

Bu sırada Başakşehir gibi bir "proje takımı" UEFA Avrupa Ligi'nde grubunu lider tamamlarken teknik direktör koltuğunda bir "Derwall devrimi" çocuğu, Okan Buruk'un oturması hiç de tesadüf gibi görünmüyor.

Yerellik değil, Batı vizyonu; plansızlık değil, disiplin; kolaycılık değil, çok çalışma demekti Derwall devrimi... Ne yazık ki 35 yıl sonra ülkece bunları yeniden öğrenmemiz gerekiyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Alkollüydüm, şeytana uydum, Rabbim affetsin!

Bizler millet ve devlet olarak fevkalade kusursuzuz ama çeşit çeşit dış güç bizi kandırıyor, mütemadiyen yoldan çıkarmaya çalışıyor

İlk taşı en dürüst olanımız atsın!

'Karşı cenah'tan birini ahlaki açıdan 'tutarsız' diye linç etmek kolay ama ya biz 'öteki'ler ne kadar samimi, ne kadar güveniliriz?

Kereviz salatası ve dehşetin elastik sınırları!

Türkiye'de gece yatağa "Artık hiçbir şeye şaşırmam!" diye girip ertesi sabah daha da garip olaylara uyanıyoruz