"Akşam yemeği hazırlarken, aynı zamanda felsefe de yapılabilir."
Bunu söyleyen, 17. yüzyılın ortalarında Meksika'da yaşayan Juanna İnes de la Cruz adında bir rahibe. Kendisi aslında hikâye ve roman yazıyor ama felsefeye de aklını takmış. Savını daha da ileri götürüp, "Aristoteles yemek pişirseydi çok daha fazla şey yazabilirdi!" diyor
Meksikalı rahibeden, Amerikalı yazar Carolyn Korsmeyer'e geçelim. Korsmeyer, tat alma duyusunun, sadece estetik zevk ile paralellik içinde olmadığını, aynı zamanda estetik duygusu gibi hareket ettiğini savunuyor.
Tat almanın gerçekleşebilmesi için doğrudan deneyime gereksinim vardır. Örneğin, bir sosun tadını tarifine bakarak anlamak pek mümkün olmaz. Malzemelerin teker teker tadını bilsek de onların birleşiminden oluşan tadı hayal edebilmemiz imkansızdır. Bunu anlayabilmemiz için mutlaka tatmamız gerekir.
Hegel'in "Estetik" adlı eserinde yazdığı gibi, görme ve işitme duyuları, kuramsal ve felsefi süreçlere rehberlik ederken, dokunma, tat alma ve koklama duyuları, ancak deneyimlerle yaşanabilecek duyulardır.
Yemekle felsefe arasında bağ kuran bir başka kadın da Francesca Rigotti. Mutfakla pek ilişkisi olduğu söylenemez. Sadece sevdiklerine, onların sevdikleri yemekleri pişirmek için mutfağa giriyor. Yani mutfakta sevgi eylemini gerçekleştiriyor. Rigotti, usta bir aşçı olmayabilir ama felsefe yapmak ile yemek pişirmek eylemleri arasındaki ilişkiyi çok iyi biliyor. Çünkü kendisi bir öğretim üyesi. İtalya'da, Lugano Üniversitesi'nde politik öğretiler üzerine ders veriyor.
Rigotti'ye göre, tat alma, alçakgönüllü, tensel ve fiziksel bir duyu olarak tanımlanır. Aslında bir şeyin tadını alabilmemiz için yapılan işlemler hiç de estetik değildir. Örneğin yiyeceği önce ağzımıza alıp, tükürük ve enzimlerle hamur haline getirmeli, çiğnemeli ve yutmalıyız. Yani tat olma duyusu söz konusu olduğunda, nesneleri parçalayarak, imha etmek kaçınılmazdır.
Rigotti, mutfağın kadınsal bir alan olduğunu ise şöyle açıklar: "Yiyecek dünyasının daha çok kadınlara ait bir yer olmasının sebebi, ideolojik ve tarihi anlamda ocağını koruma görevinin kadınlara verilmiş olmasıdır."
"Mutfaktaki Felsefe" kitabının yazarı Francesca Rigotti, yemek pişirmekle yazı yazmanın aynı eylemlere gerek duyduğunu öne sürer. Yemek yapmak için süpermarketten malzemeleri toplamak, yazı yazmak için ise kütüphaneden ilgili kitapları, makaleleri, denemeleri bir araya getirmek lazımdır. Toplanan malzemeler ya mutfak ya da yazı masasına taşınır. Yemek malzemeleri, kesilir, doğranır, marine edilir, baharatlanır. Yazı malzemeleri ise konulara, yazarlara, dönemlere göre ayrılır, özetler çıkarılır, yorumlar yapılır, notlar alınır. Sonra, biri tencerede, tavada, diğeri ise bilgisayar tuşları sayesinde son halini alır.
Yemek yemek ile bilmenin aynı şey olduğunu öne sürer Rigotti. Ona göre sözcükler ile yiyecekler, birinin çıkış, diğerinin giriş noktası olan aynı yerde, yani ağızda buluşurlar. Sonra da yine ikisi için ortak olan bir başka organ, dil tarafından birleştirilir ve ayrıntılandırılırlar.
Antik dönem filozoflarından Augustinus, belleği ruhun midesine benzetir. Ona göre tatlı bir yiyecek neşeyi, ekşi bir yiyecek hüznü anımsatır ve belleğe yerleştikten sonra tatlarını kaybederler.
Yazıyı, düşünür ve felsefi şiir yazarı Tommaso Campanella'nın "Ölümsüz Ruh" adlı şiiriyle bitirelim: "Beynim bir yumruk kadar küçük olsa da, o kadar çok yiyorum ki, dünyada var olan tüm kitaplar bu derin açlığımı doyurmaya yetmiyor: O kadar çok yemiş olmama rağmen yine de açlıktan ölecek gibiyim. Aristarchus ve Metrodorus'un yapıtları ile dolu bu büyük edebi dünyada yedikçe, daha çok acıkıyorum."
Mehmet Yaşin kimdir?
Mehmet Yaşin 1950 yılında Ankara'da doğdu. Üniversitede sosyoloji öğrenimi gördükten sonra 1970'li yılların başında gazeteciliğe başladı. Çeşitli gazetelerde muhabir, editör, yazı işleri müdürü ve yayın yönetmeni olarak çalıştı.
Gezi ve keşif dergisi Atlas'ı çıkardı. Daha sonra Hürriyet Dergi Grubu Genel Müdürlüğü görevini üstlendi.
Televizyon kanalları için belgeseller hazırladı. Daha sonra kurucusu olduğu Doğan Kitap'ı beş yıl boyunca Genel Müdür olarak yönetti.
Hürriyet gazetesinde gezi yazıları, çok sayıda dergide yeme-içme üzerine yazılar kaleme aldı, CNNTürk'te hazırlayıp sunduğu 'Lezzet Durakları' programı büyük beğeni topladı.
Yemek ve mutfak üzerine yazılar yazmayı, Atlas dergisi için çıktığı gezilerde gittiği yerlerin yemeklerini de keşfetmeye başlamasına bağlayan Yaşin, "Keşfetmek duygusundan hareketle mutfakları araştırmaya başladım. Yemeğin o yörenin, ülkenin kültürünü anlamak için en iyi araç olduğunu fark ettiğimden beri, mutfaklardan çıkmaz oldum. Yemek için kullanılan malzemeler, pişirme teknikleri, yemeklerin öyküleri derken mutfak vazgeçemediğim ilgi alanı oldu" diyor ve ekliyor:
"Gittiğim ülkeleri anlatırken, yemeğe değinmeyince yazımın yarım kaldığını gördüm. Bir de belki benim önerimle o coğrafyalara gidecek insanlara yardımcı olabilirim duygusu beni yemek yazmaya itti. Ben yemeğin nasıl yapılacağından çok nasıl yapıldığı ile ilgilendim. Yemeğin öyküsü daha çok ilgimi çekti. Yemeğin tarihi merakımı uyandırdı. Okudum, sordum, soruşturdum, biriktirdim. Tüm bu bilgileri kendime saklamanın haksızlık olacağını düşündüm. Benim gibi yemeğin peşinde koşturanlarla paylaşma duygusu ağır basınca yemek yazılarına başladım."
Yayımlanmış kitapları
'Lezzet Durakları', 'Yemek Sırları', 'İstanbul Lezzetleri', 'Uzakname', 'Yakınname' (Doğan Kitap) ve 'Yumurta Nasıl Kırılır?' (Remzi Kitabevi) adlı kitapları yayımlandı.
|