Birçok ünlü sanatçının “esin perisi”, damağına oldukça düşkün. Ya eserin oluşması sırasında ya da eserin tamamlanmasından sonra iyi bir ziyafet çekmek istiyorlar. Hatta bu işi abartarak, yemeği oburluk boyutuna taşıyan esin perileri de var.
Örneğin, ünlü Fransız yazar Balzac'ın perisi bunlardan birisi. Öyle bir pisboğaz peri ki yeteri kadar doymadan Balzac'a ilham vermiyor.
Bu yüzden ünlü yazar, romanına başlamak için bir oturuşta bir kuzuyu mideye indirmek zorunda kalıyor. Çünkü bu obur peri, daha az miktarlar karşılığında işini yapmamakta direniyor. Tabii bu kuzunun yanındaki patatesler, salatalar, içilen şaraplar da cabası.
Yazar, romanını bitirdikten sonra da esin perisinin gönlünü hoş tutmak zorunda. Ne de olsa sırada diğer romanlar var. Bir keresinde, romanını bitirdikten sonra soluğu lokantada alan Balzac'ın, tam 100 tane istiridye yediği ve üç, dört şişe şarap içtiği söyleniyor.
Balzac, yemek yemediği zaman ise sürekli meyve atıştırıyor. En sevdiği meyve ise sulu armut. Onun mayhoş tadı, Balzac'ın muhteşem cümleler kurmasına neden oluyor.
Balzac, gece yazmayı seviyor. Uykusunu kovalamak için bol bol kahve içiyor. Biyografi yazarları, ünlü yazarın hemen her gece, yaklaşık bir süt güğümü dolusu kahve tükettiğini yazıyorlar.
Bir yandan masa başında saatlerce hareketsiz oturma, diğer yanda bunca yeme içme Balzac'ı genç yaşta çökertiyor. Onunla ilgili bir kitapta, ünlü yazarın 43 yaşındaki görüntüsü şöyle anlatılıyor: “Koyun yünü gibi kabarık kır saçlar, iki parça halinde sarkan yağ dolu gıdı, bir sıradağ gibi alnının üstünde yükselen kalın kaşlar, kurumuş nehir yatağını andıran derin çizgilerle parçalara bölünmüş bir alın ve sürekli kalbinin atışını kontrol eden bir sağ el.”
Görüyorsunuz ya, şöhretin bedeli hiç de ucuz değil!
Honoré de Balzac
Esin perisiyle başı dertte olan bir diğer yazar da Hemingway. Onun perisi, aslında yemekten çok içki ile haşır neşir. Paris'te, Havana'da, Key West'te, Londra'da, devamlı gittiği kahvelerde ve barlarda, esin perisinin ısrarıyla bir kadehten diğer kadehe atlıyor.
Aslında bu peri, her kentte başka bir içkinin peşine düşüyor. Londra'da cin, Paris'te ucuz şaraplar, Havana ve Key West'te ise Mojito, Daiquiri, rom, martini asla vazgeçemediği içkiler. Esin perisi bunlarla kafayı bulduğu zaman Hemingway'in kalemini tutana aşk olsun.
Aslında Hemingway, yazı yazarken pek içki içmiyor. Bir öyküyü bitirdiği zaman, cebindeki paraya göre ya kendine istiridye ısmarlıyor ya da otel odasında, yabani vişne rakısı içerek kutluyor.
Uzun yıllar Hemingway'in peşinde koşturup durdum. Gittiği lokantalarda, kahvelerde, meyhanelerde onun esin perisini mutlu eden yemekleri yedim, içkileri içtim.
Key West'te yediğim hamburgerin tadını ise hiç unutamadım. Ünlü yazarın daktilo ile yazıp, el yazısı ile düzeltmeler yaptığı bu tarif, şimdi ABD'nin Boston kentindeki J.F. Kennedy Kütüphanesi'nde sergilenmektedir. Denemenizi öneririm, parmaklarınızı yiyebilirsiniz.
Ernest Hemingway
Ünlü Fransız yazar Marcel Proust'un esin perisi de damağına oldukça düşkün. Hatta onun için hakiki bir gurme demek yanlış olmaz. Yazar dil balığı tutkunu. Onsuz sofraya oturmuyor adeta. Diğer sevdiği yemekler ise tavuk, barbunya balığı ve yumurta. Hiç ekmek yemiyor. Onun esin perisi seçkin, seçici ve ince bir gurme.
Onun verdiği ilhamla yazar, en sevdiği yemeklerden biri olan "elmalı biftek" konusunda şunları yazıyor: "Elmalı biftek, ideal bir yarışma konusu olabilir. Basit gibi görünüyor ama yapmak özel bir beceri ister. Mutfağın patetik sonatı gibi zor..."
Proust'un verdiği yemek davetleri de çok ünlü. Asker arkadaşlarına düzenlediği bir akşam yemeğinde neler ikram edildiğini defterine şöyle yazmış: "Başlangıçta Cancale istiridyeleri. Ara sıcak, şampanya soslu keklik. Ana yemekte, yaban mersini soslu yaban ördeği, garni olarak kestane püresi ve külde pişmiş patates."
Proust'un esin perisi hiç aşırıya kaçmadı, hep kibar sofralarda ağırlandı, hep yemeklerin en lezzetlileriyle damağını çatlattı. Tüm bunların karşılığında da yazara esin vermekte hiç cimri davranmadı.
Marcel Proust
Pablo Picasso'nun esin perisi de şanslılar arasında sayılabilir. Ünlü ressam, zeytinyağını mutfağının baş köşesinden hiç eksik etmezdi. Keçi peyniri ile domuz sırtından yapılmış sosis en sevdiği atıştırmalıklardan biriydi. Av mevsiminde, erik ve çam fıstığı ile yapılmış soslarla servis edilen yaban güvercinleri, dağ keçisi pizolaları, esin perisinin sürekli çalışmasına yardımcı oluyordu. Ateş üstünde kokular saçarak kızaran sardalye, yanında bir testi beyaz şarap, esin perisini sürekli baştan çıkartıyor, bu da Picasso'nun o eşsiz tabloları yaratmasını sağlıyordu.
Paella, deniz kestaneleri, kabuklu deniz hayvanları, camambert ve brie peynirleri, portakallı alabalık, tavuklu soğuk pelte ile beslenen esin perisinin, esin konusunda Picasso'ya oldukça cömert davrandığına şüphe yoktu.
Pablo Picasso
Yemekle barışık bir başka sanatçı da İtalya'nın yetiştirdiği en büyük bestekar Giuseppe Verdi’ydi. Rigoletto, İl Trovatore, Aida, Otello, Nabucco operalarının bestecisi, kazandığı paranın büyük bir bölümünü yemek ve içmek için harcıyordu. Onun esin perisi de oldukça seçiciydi. Yediklerinden o kadar mutlu ki, Verdi'ye esin konusunda hiç zorluk çıkarmıyor, aksine onu notalara boğuyordu.
Geçen yıl Parma yakınlarındaki, La Roncole köyüne gidip, Verdi'nin büyüdüğü evi ziyaret etmiştim. İki katlı mütevazı evin mutfağı, Verdi'nin çocukluğundaki kısıtlı beslenmenin ip uçlarını ele veriyordu. Ünlü bestecinin para kazandıktan sonra iyi bir gurme olması, acaba çocukluğundaki yoksulluğa tepkiden mi kaynaklanmıştı?
Verona'daki Opera Festivali'nde, Nabucco Operası'nı izledikten sonra davet edildiğim yemekte, aşçı Verdi'nin kendi tarifi olan risottoyu pişirmişti. Böylesine lezzetli risotto yemediğimi söylemiştim o zaman masa arkadaşıma.
Tabii bunda muhteşem operanın da tesiri vardı. Aşçıdan aldığım risotto tarifini sizinle paylaşıyorum, denemenizi öneririm.
Giuseppe Verdi
Gelelim bizim tarafa. Bu konuda yazarlarımıza esin dağıtan periler biraz şanssızdı. Çünkü yazı, ülkemizde para etmediği için, esin perileri de boğaz tokluğuna esin dağıtmak zorunda kalmışlardı hep. Ayrıca sofraların renkli simaları kadınlar, uzun yıllar boyu ortalıkta görünmemişlerdi. Erkek erkeğe yenen bir yemeğin ne kadar keyifli olabileceğini siz düşünün artık!
Türk esin perileri böylesine kısır sofralarda beslenince, yazarlarımıza da yeterli esin dağıtamamışlardı. Örneğin Recaizade Mahmut Ekrem'in "Araba Sevdası"nda da Ahmet Mithat'ın "Felatun Bey ile Rakım Efendi" adlı romanında da sofraların ne kadar zengin ve batılı olduğunu anlatabilmek için verilen örnek mayonezle sınırlı kalmıştır.
Türk yazının da yemek denince akla hemen Yahya Kemal gelir. Ama onun da oburluğundan ve yemeği ne kadar hoyratça yediğinden bahsedilir. Ahmet Rasim ise tam bir sofra adamıydı. Keyifli mekanlarda, lezzetli yemekler yer ve bunları "Şehir Mektupları"nda okuyucuları ile paylaşırdı.
Türk yazarlarının "beslendiği" masalar, genellikle rakı sofralarıydı.
Kimi zeytinli, peynirli, turşulu masaları anlatır, kimi bardağına damlayan bir dilim güneşin lezzetini gök yüzüne çıkartırdı.
Yazı çizi para etmeye başladığından beri, yazarlarımızın sofraları da zenginleşmeye başladı. Sofralara, romanlarda, şiirlerde daha çok yer verilir oldu. Ben, son dönemde rahmetli Selim İleri'nin masasında bulunma şansını elde ettim. Selim İleri, yemeyi, mezeyi, mekânı, pazarı, mevsim sebzelerini, kokuları öylesine güzel ve iştahlı yazar ki, okumaya doyamazdınız. Ama yemekle arası o kadar iyi değildi. Daha doğrusu, yemek yemeyi pek sevmezdi. Mezelerle yetinirdi. Balığını çatal ucuyla didiklerdi. Ama sohbetine doyum olmaz, onu dinlerken insan yemek yeme ihtiyacını duymazdı.
Ahmet Ümit, Gaziantep Mutfağı'nın yüz akıdır. Kebapları, tencere yemeklerini çok iyi yapar, iştahla da yer. Kıymalı Ali Nazik kebabını onun gibi yapanına rastlamadım desem yalan olmaz. Onun esin perisi, şanslı perilerden biridir.
Sözün özüne gelirsek, iyi eser vermek istiyorsanız, esin perinizi asla aç bırakmayın!
Giuseppe Verdi usulü risotto
Malzemeler:
350 gr. Carnanoli pirinci, 60 gr. tereyağı, 90 gr. mantar, 90 gr. kuşkonmazın uç kısmı, 90 gr. parma jambonu, 90 gr. domates püresi, 3,5 yemek kaşığı light krema, 4 kap et suyu, 100 gr. rendelenmiş parmesan peyniri, yarım ince doğranmış soğan.
Hazırlanışı:
- Soğanı, mantarları, jambonu ince ince kıyın.
- Kuşkonmazların uçlarını tuzlu suda bir miktar haşladıktan sonra, buzlu suya atıp soğutun.
- Soğanları tereyağında altın sarısı rengi alıncaya kadar öldürün.
- Soğana pirinci ilave edip, bir dakika kadar kavurun. Daha sonra bir miktar et suyunu ilave edip kaynamaya bırakın. Pirinç suyu çekince bir miktar daha et suyu ilave edin. Pirinçler pişinceye kadar bu işleme devam edin.
- Daha sonra mantarı, jambonu, kuşkonmazı ve domates püresini pirince ekleyin. İki dakika daha pişirdikten sonra ateşi söndürüp, kremayı ilave edin.
- Rissotto'nun üstüne rendelenmiş parmesan peynirini serpip, iki dakika dinlenmeye bırakın.
Hemingway'in vahşi Batı hamburgeri
Köfte malzemesi:
Yarım kilo yağsız kıyma, 100 gr. ince kıyılmış jambon, 1/3 kap sek kırmızı şarap, 1/4 kap rendelenmiş çedar peyniri, 2 yemek kaşığı kapari çiçeği, 2 çorba kaşığı rendelenmiş elma, 1 çorba kaşığı doğranmış maydanoz, 1,5 yemek kaşığı kurutulmuş adaçayı, 1 tane ince dooğranmış salatalık turşusu, 2 diş ince kıyılmış sarımsak, 2 sap ince kıyılmış yeşil soğan, 1 tane kıyılmış katı yumurta, küp küp doğranmış 1 küçük domates, küp küp doğranmış bir küçük havuç, yeni bahar, karabiber, tuz.
Yapılışı:
Köfte malzemelerini derin bir kapta iyice yoğurun. Daha sonra 100 gramlık köfteler yapın. Bu köfteleri çiçek yağında kurutmadan kızartın. Hamburger ekmeğinin iki yüzüne hardal ve ketçap sürün. Alt tarafa köfteyi yerleştirin. Köftenin üstüne bir dilim domates, bir dilim soğan, bir marul yaprağı koyup servis edin.
Selim İleri'nin sahan köftesi
Et, makineden geçirtilecek. Birkaç gün buzdolabında, "Frijider"de bırakılacak. Sonra geceden çıkartacaksınız. Çözülen kıymaya ekmek içi, soğan, iki adet yumurta, tuz, karabiber konacak. Ama asıl bol sarımsak, bol kimyon konacak. Diş diş soyulmuş sarımsaklar, küçücük küçücük kesilecek. Kıyma uzun uzadıya yoğrulacak, yassı köfteler yapılacak. Aynı anda sahana bir kaşık tereyağı koyup, yağ erirken, yassı hazırlanmış köfteler sahana dizilecek.
Sahan köftesi ille çok kısık ateşte, kendi suyuyla pişecek. Arada bir sahanın kapağı kaldırılıp bakılacak ki dibi tutmasın. Yaz aylarında köfteler sahanda domates ve sivri biberle birlikte pişecek.
|
Mehmet Yaşin kimdir?
Mehmet Yaşin 1950 yılında Ankara'da doğdu. Üniversitede sosyoloji öğrenimi gördükten sonra 1970'li yılların başında gazeteciliğe başladı. Çeşitli gazetelerde muhabir, editör, yazı işleri müdürü ve yayın yönetmeni olarak çalıştı.
Gezi ve keşif dergisi Atlas'ı çıkardı. Daha sonra Hürriyet Dergi Grubu Genel Müdürlüğü görevini üstlendi.
Televizyon kanalları için belgeseller hazırladı. Daha sonra kurucusu olduğu Doğan Kitap'ı beş yıl boyunca Genel Müdür olarak yönetti.
Hürriyet gazetesinde gezi yazıları, çok sayıda dergide yeme-içme üzerine yazılar kaleme aldı, CNNTürk'te hazırlayıp sunduğu 'Lezzet Durakları' programı büyük beğeni topladı.
Yemek ve mutfak üzerine yazılar yazmayı, Atlas dergisi için çıktığı gezilerde gittiği yerlerin yemeklerini de keşfetmeye başlamasına bağlayan Yaşin, "Keşfetmek duygusundan hareketle mutfakları araştırmaya başladım. Yemeğin o yörenin, ülkenin kültürünü anlamak için en iyi araç olduğunu fark ettiğimden beri, mutfaklardan çıkmaz oldum. Yemek için kullanılan malzemeler, pişirme teknikleri, yemeklerin öyküleri derken mutfak vazgeçemediğim ilgi alanı oldu" diyor ve ekliyor:
"Gittiğim ülkeleri anlatırken, yemeğe değinmeyince yazımın yarım kaldığını gördüm. Bir de belki benim önerimle o coğrafyalara gidecek insanlara yardımcı olabilirim duygusu beni yemek yazmaya itti. Ben yemeğin nasıl yapılacağından çok nasıl yapıldığı ile ilgilendim. Yemeğin öyküsü daha çok ilgimi çekti. Yemeğin tarihi merakımı uyandırdı. Okudum, sordum, soruşturdum, biriktirdim. Tüm bu bilgileri kendime saklamanın haksızlık olacağını düşündüm. Benim gibi yemeğin peşinde koşturanlarla paylaşma duygusu ağır basınca yemek yazılarına başladım."
Yayımlanmış kitapları
'Lezzet Durakları', 'Yemek Sırları', 'İstanbul Lezzetleri', 'Uzakname', 'Yakınname' (Doğan Kitap) ve 'Yumurta Nasıl Kırılır?' (Remzi Kitabevi) adlı kitapları yayımlandı.
|