Londra'nın tarihî balık hali, Türk mutfağının çıkarmasına sahne oldu.
Londra’yı boydan boya kat eden Thames nehrinin kıyısındaki tarihî binanın önünde, 12 Haziran sabahı yoğun bir kalabalık vardı. 30 dereceyi bulan İngiltere’de alışılmadık sıcağın bunalttığı konuklar soğutulmuş salona girince ferahlıyor, birer kahve alıp konferans salonuna geçiyorlardı. Fuaye de çok canlıydı, yeme-içme dünyasının ünlü figürleri ayaküstü söyleşiyor, uzun süredir birbirlerini görmeyenler özlem gideriyordu. İngiliz, Kanadalı, Türk, Suriyeli, Lübnanlı ve İsrailli katılımcılardan oluşan çokuluslu kalabalığın sayısı 200’ü buluyordu.
Cemre Narin ve Mehmet Gürs öncülüğündeki Londra'da yapılan etkinliğe 200 kişi katıldı.
19. yüzyılda dünyanın en büyük balık pazarı olan ve şimdilerde etkinlik mekânı olarak kullanılan Old Billingsgate Market’teki etkinliğin adı "Cradle of Food - Gıdanın Beşiği"ydi ve ünlü şef Mehmet Gürs ile gastronomi yazarı Cemre Torun’un öncülüklerinde düzenlenmişti. İkilinin her yıl değişen bir reçeteyle yaptıkları Prototip rakı etkinliğin sponsoru oldu, Türk gastronomi dünyasından çoğu şef tam 52 kişi Londra’ya deyim yerindeyse bir çıkarma yaptı. Biber salçaları, en incesinden bulgurlar, baklavalar ve pek çok baharat valizlerle getirildi, şefler arasında büyük bir dayanışma ve imece yaşandı.
Cradle of Food etkinliği İngiltere'nin gastronomi çevrelerinden büyük ilgi gördü.
Deprem bölgesinin büyük yara alan tarım, gıda ve lezzet zincirine dikkat çekmeyi amaçlayan, Hatay, Gaziantep, Kahramanmaraş, Halep, Lazkiye gibi Türkiye ve Suriye’de depremde büyük zarar gören kentlerin mutfak kültürlerinin anlatıldığı etkinliğin biletleri 150’şer pound’a satıldı ve gelir de deprem bölgesindeki kadın kooperatiflerine aktarıldı.
Antakyalı şef Maksut Aşkar'ın konuşması duygu yüklüydü.
Kiraz yaprağı saran ünlü şefler
Etkinliğin öncesindeki pazar günü, eski balık hali renkli görüntülere sahne oldu. Ertesi gün öğlen sunulacak yemekler hazırlanırken, hemen herkes bir ucundan tuttu. En uğraştıran yemek ise Malatya’nın ünlü kiraz yaprağı sarmasıydı, minicik yaprakları serçe parmaktan ince sarabilmek için dev bir masanın etrafında bir düzine insan sıralandı. Popüler şef Somer Sivrioğlu’ndan yemek yazarı Hülya Ekşigil’e, şarap danışmanı Sabiha Apaydın’dan yazar Levon Bağış’a kiraz yaprağı sarmayan kalmadı. Tam 24 farklı yemek ve tatlının ön hazırlıklarının yapıldığı saatler sonrası, yorgunluk iki dev masanın etrafındaki neşeli bir yemekle giderildi.
Türkiye'nin en ünlü şefleri, deprem bölgesi mutfağının en iyi örneklerini pişirip sundu.
Baklavanın kahramanı Urfalı Ahmet Amca
Ertesi gün kimsenin yorgunluğundan eser kalmamıştı, konferans salonunun sandalyeleri sonuna kadar doldu. Konuşmalar da doğrusu canlı ve renkliydi. İlk konuşmayı Antakyalı şef Maksut Aşkar yaptı, duygusal bir tonla yöresinin mutfağa da yansıyan derin kültürünü ve depremin bölgeye verdiği hasarı anlattı. Araştırmacı Tangör Tan’ın lezzetin köklerine indiği konuşması da büyük ilgi topladı. Tan, konukları baklavanın lezzet sırrı Urfa tereyağının yöresine "ışınladı", büyük bir koyun sürüsünün sahibi Ahmet Amca’yı ve yüksek yaylalarda otlayan koyunlarını sıcak bir üslûpla anlattı. "Koyun yok, baklava yok!" dedi. Ardından Ege’ye, Tire’ye uzandı en Tire pazarlarının sebzelerini, çiftçilerin onları nasıl bir emekle yetiştirdiklerini ekrana yansıttı. Ege’de tam320 incir çeşidi olduğunu da bu konuşmadan öğrendik. Master of Wine Sarah Abbot, şarap araştırmacısı Gözdem Gürbüzatik ve Master Sommelier İsa Bal’ın Türk şarapları paneli de şaraplarımızın potansiyeli üzerine çarpıcı veriler aktarılan bir söyleşi oldu.
Araştırmacı Tangör, Tan baklavanın lezzet sırlarını koyun sürülerine kadar uzanarak anlattı.
Londralı ünlü mimar ve yazar Carolyn Steel’in kentlerin gıda zincirleri üzerinde nasıl kurulduğunu anlattığı bol resimli sunumu da çok bilgilendiriciydi. Ansel Mullins, Ana Sortun, Anissa Helou, Filiz Hösükoğlu, Jessica Rosval, Kemal Mouzawak, Kathryn R. Morgan, Muhammed Orfali gibi kimi şef, kimi de yazar konuşmacılar da sunumlarıyla adeta bir beyin fırtınası estirdiler.
Michelin’li mercimek çorbası
Tam bir şölen halindeki 200 kişilik öğle yemeğinde ise yok yoktu… Humus, babaganuş, muhammara, pancar yoğurtlama, sürk ve zeytin salataları, tabule, öcce, içli köfte, kaytaz böreği, bergamutlu pilav, fellah köftesi, tepsi oruğu, vişneli kebap, sini kebabı, kerebiç, astarlı sütlaç ve ıtırlı su muhallebisi, depremin büyük acılara boğduğu bölgelerin dünyaya ne denli özel lezzetler sunduğunun bir geçit resmiydi adeta. Geleneksel tatların yanı sıra İrlanda’dan gelen Michelin yıldızlı şef Ahmet Dede’nin yaptığı çok farklı mercimek çorbası gibi sofistike yemekler de tadanları hayli etkiledi. Buzbağ’ın rezerv şarapları, Prototip rakıları ve ünlü barmen Fatih Akerdem’in Prototip ile yaptığı usta işi rakı kokteylleri de bu lezzetleri taçlandırdı.
Malzemelerinin çoğu Türkiye'den getirilerek hazırlanan yemekler büyük ilgi gördü.
Akşam son konuşmalar tamamlanıp bir kokteylle konuklar uğurlandığına, yorgun ama mutlu Türk ekibi Londra’nın ikisini Türklerin işlettiği üç seçkin restoranına dağıldı ve değerlendirmeler yapıldı. Yıllar önce Alancha ile mutfaklarda hızlı bir rüzgâr estiren şef Kemal Demirasal’ın Portobello’daki restoranı The Counter’da yakaladığım etkinliğin gizli kahramanı Levent Kömür de keyifliydi. Mey İçki’nin kendini öne çıkarmayı sevmeyen Genel Müdürü, ürettikleri Prototip Rakı ile destekledikleri etkinliğin başarılı geçmesinin tadını çıkarıyordu.
200 kişinin upuzun masalarda neşe içinde yediği öğle yemeği, yeni ilişkilere ve yeni dostluklara da kapı araladı...
"Türk mutfağı, Batı’da az bilinen yönleri, kültürel derinliği ve doğallığı bozulmamış ince lezzetleriyle Londra’yı fethetti… Londra şanslı ama bu şansı niye diğer büyük kentlerden, Roma’dan, Brüksel’den, Paris’ten, Berlin’den, hatta New York ve Şikago’dan esirgeyelim? Her yıl böyle bir çıkarma, rakısıyla, şarabıyla, baharatıyla, peyniriyle Türk içki ve yemeklerinin de önünü açmaz, onların elçiliğini yapmaz mı?" diye sordum.
Levent Bey gülümsedi, "Büyük bütçeler gerekse de düşünüyoruz" dedi.
Anadolu’nun insancıl kültürünün özeti "İmece"nin isim olarak çok yakışacağını düşündüm ama söylemeyi bir başka güne bıraktım.
Mehmet Yalçın kimdir?
Türkiye'nin ilk "içki yazarı" Mehmet Yalçın, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. 1984'ten itibaren haber ajansı ve dergilerde muhabirlikten genel yayın yönetmenliğine uzanan görevlerde bulundu.
1997'de modern yaşam tarzı dergisi Gurme'yi, 2001'de de Türkiye'nin ilk içki kültürü dergisi Gusto'yu çıkardı. Sabah ve Milliyet gazetesinin Pazar eklerinde 17 yıl gastronomi alanında köşe yazarlığı yaptı.
"A'dan Z'ye Viski", "A'dan Z'ye Şarap" ve "A'dan Z'ye Bira" kitaplarını yazdı.
Dünyanın dört yanında sayısız şarap ve sert içki tadım ve eğitimine katılan Yalçın, danışmanlık ve eğitmenliklerini sürdürüyor, her hafta Türkiye'nin en çok okunan bağımsız internet gazetesi T24'te yazıyor.
|