Marine Le Pen
Sankt Georg Avusturya Lisesinin hazırlık sınıfındaki ilk günümdü. İyi öğrencilerin oturduğu ön sırayı kaptığım için sevinçli, yerin göğün beton olmasından ötürü de hüzünlüydüm. Öğretmenimiz Herr Kasper bize sağ elini gösterip bize "bu el Adolf Hitler'in elini sıkmıştır" diye diye övündüğü zaman akşam anneme ve babama "beni Amerikan okuluna verin" diye yalvardığımı hatırlıyorum.
Tabii böyle bir şey olmadı ve sekiz yıl boyunca bu ortak paydaları disiplin olan Katolik papazlar ve siyasi geçmişi şaibeli öğretmenler tarafından yönetilen, öte yandan bahçesi ve yemekleri hariç her şeyi süper olan okulda Avusturya'nın sağ ideolojisini yakından tanıma fırsatım oldu.
Bu nedenle geçenlerde Adolf Hitler'in memleketi olan Avusturya'da genel seçimleri aşırı sağcı Özgürlük Partisinin (FPÖ) kazanmasını hiç yadırgamadım. Demokrasi ya da faşizm Forrest Gump'ın kucağındaki çikolata paketindeki kutucuklarda saklı sürprizler değildir. Tüm Avrupa'da hızla esen sağ rüzgârın Avrupa medeniyetinin sınırlarını koruduğu iddiasında olan Avusturya'da öncelikle etkili olacağını öngörmek için bir siyasi müneccim olmaya gerek yoktur. Perşembe’nin gelişi çarşambadan bellidir. Ağzını büzüştürenlerin Ömer diyecekleri kesindir.
Son yıllarda Avrupa'da aşırı sağ partilerin yükselişi kıta genelinde toplumsal ve siyasi dinamikleri değiştiren önemli bir gelişme olarak dikkat çekiyor. Bu durum Avrupa'nın köklü demokratik değerleriyle çelişen politikaların yaygınlaşmasıyla birlikte ciddi bir siyasi dönüşüm sürecine işaret ediyor. Popülist retorikler, göçmen karşıtlığı, milliyetçilik ve Avrupa Birliği’ne mesafeli yaklaşımlar aşırı sağ partilerin ortak temalarını oluşturuyor.
Aşırı sağ partilerin yükseliş nedenleri
Aşırı sağ partilerin yükselişinin birçok sebebi var. Bunların başında artan göç dalgaları, ekonomik eşitsizlikler ve geleneksel siyasi partilerin halkın kaygılarına yeterince cevap verememesi geliyor. Özellikle 2008 küresel ekonomik krizi ve Orta Doğu savaşları sonrasında yaşanan kaçak göçmen ve sığınmacı krizleri Avrupa'da büyük bir toplumsal huzursuzluk yarattı. Geleneksel partiler bu krizlere çözüm bulmakta zorlanırken aşırı sağ partiler milliyetçi ve göçmen karşıtı söylemlerle halkın güvenini kazandı.
Göçmen karşıtlığı aşırı sağın en güçlü söylemlerinden biridir. Avrupa’ya yönelen ve gittikçe artan göçmen dalgası birçok Avrupa ülkesinde güvenlik kaygılarını artırırken aşırı sağ partiler bu kaygıları kendi lehlerine çevirdi. Bunun yanı sıra küreselleşmenin getirdiği ekonomik zorluklar birçok işçinin düşük maaşlı işlerde çalışmasına yol açtı. Bu da yerel halk arasında yabancı düşmanlığının artmasına sebep oldu ve aşırı sağ partiler bu durumu siyasi fırsata çevirdi.
Avrupa siyasetinde aşırı sağın etkisi
Fransa'da Marine Le Pen’in liderliğindeki Ulusal Birlik (Rassemblement National) İtalya'da Matteo Salvini'nin Lig Partisi, Almanya'da Alternatif für Deutschland (AfD), Hollanda'da Geert Wilders'in Özgürlük Partisi gibi partiler son seçimlerde güçlü sonuçlar elde ettiler. Bu partiler Avrupa'da geleneksel partilerden oy çalarak koalisyon hükümetlerinde belirleyici hale geldiler ve siyasi gündemi şekillendirdiler.
Bu partilerin iktidara gelmesi ya da koalisyonlara dahil olması liberal demokrasiye meydan okuyan politikaların uygulanmasına zemin hazırlıyor. Özellikle Avrupa Birliği ile ilişkilerde daha mesafeli ve hatta AB karşıtı politikalar izleniyor. Göçmenlere yönelik sert önlemler, özgürlükler ve insan hakları konularında gerilemelere sebep olabiliyor. Ayrıca milliyetçi söylemler ve "Avrupa kimliği" vurgusuyla birlik içinde çatlaklar oluşuyor.
Fransız ulusal birlik partisi
Fransız Ulusal Birlik Partisi (Rassemblement National - RN) 1972’de Jean-Marie Le Pen tarafından “Ulusal Cephe” (Front National - FN) adıyla kuruldu ve 2018’de kızı Marine Le Pen tarafından yeniden yapılandırılarak bugünkü adını aldı.
Partinin kurucusu Jean-Marie Le Pen sert milliyetçi söylemleri ve tartışmalı açıklamalarıyla sık sık gündeme geldi. 1987’de Holokost hakkında söylediği “Nazi gaz odaları tarihsel bir ayrıntıdır” sözleri büyük bir tepki çekti ve Le Pen’in hem ulusal hem de uluslararası düzeyde kınanmasına yol açtı. Jean-Marie Le Pen’in bu sert çizgisi zamanla kızının partiye daha ılımlı ve popülist bir kimlik kazandırma çabasıyla karşılaştı.
“De-demonizasyon”- Şeytan çıkarma politikası
Marine Le Pen, 2011’de babasından partinin liderliğini devraldıktan sonra önemli bir strateji değişikliği yaptı. Aşırı sağın "iblisleştirilmiş" imajını ortadan kaldırma amacıyla izlediği bu politika Fransızca’da “dé-demonisation” (şeytan çıkarma) olarak bilinir. Marine Le Pen göçmen karşıtı söylemi sürdürse de antisemitizmi açıkça reddederek daha geniş bir seçmen kitlesine ulaşmayı hedefledi. Bu strateji ile Le Pen özellikle 2017 ve 2022 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde dikkat çekici oy oranlarına ulaştı.
Marine Le Pen 2022’deki Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura kalmayı başardı ve rakibi Emmanuel Macron’a karşı yüzde 41,5 oranında oy aldı. Bu seçimde Le Pen önceki yıllara kıyasla daha fazla işçi sınıfı ve kırsal kesim seçmenini kazandı. Bu da Ulusal Birlik Partisi’nin göçmen karşıtlığının yanı sıra ekonomik ve sosyal adalet söylemleriyle de taban genişlettiğinin bir göstergesi oldu.
Marine Le Pen
AB karşıtlığı ve ulusal egemenlik vurgusu
Fransız Ulusal Birlik Partisi Avrupa Birliği karşıtlığıyla da bilinir. Marine Le Pen AB’yi Fransız egemenliğini tehdit eden bir yapı olarak tanımladı ve sık sık Fransa’nın AB politikalarından bağımsızlaşması gerektiğini savundu. Özellikle göç ve ekonomi politikalarında Brüksel’in etkisine karşı çıkan parti “Frexit” (Fransa’nın AB’den çıkması) fikrini de gündeme getirdi. Ancak son yıllarda Le Pen AB'den tamamen çıkmak yerine birlik içinde reform çağrısında bulunarak daha ılımlı bir tutum benimsedi.
Jean-Marie ve Marine Le Pen arasındaki gerilim
Jean-Marie Le Pen ve kızı Marine Le Pen arasındaki siyasi gerilim de parti tarihinde önemli bir yer tutar. 2015 yılında Marine Le Pen babasının aşırı söylemleri nedeniyle partiden ihraç edilmesine karar verdi. Bu olay Le Pen ailesinde derin bir çatlağa yol açtı. Jean-Marie Le Pen kızının kendi kurduğu partiden ihraç edilmesi için hukuki mücadele başlattı. Bu süreç Fransız medyasında geniş yer buldu ve Le Pen ailesindeki çatışmayı gözler önüne serdi. Marine Le Pen ise bu adımı partiyi daha geniş bir kitleye açma amacıyla attığını savundu.
Marine Le Pen’in popülist söylemleri
Marine Le Pen’in en güçlü olduğu alanlardan biri popülist politikalarıdır. Le Pen, sık sık Fransız halkını küresel elitlere karşı savunan bir lider imajı çizer. Özellikle işçi sınıfı ve kırsal kesime hitap eden bu popülist söylemler, Le Pen’e ekonomik olarak dışlanmış ve küreselleşmeden zarar görmüş kesimlerde geniş bir destek kazandırdı. Ayrıca, “Fransız halkı için Fransa” söylemiyle ulusal egemenlik ve bağımsızlığı ön plana çıkardı.
Le Pen sivri dili nedeniyle sokakta namaz kılan Müslümanları Nazilere benzettiği gerekçesiyle yargılandı. Kırım'ın Rusya'ya katılmasının yasal olduğunu iddia etti ve bu yüzden Ukrayna'ya girişi yasaklandı.
Lübnan'ı ziyareti sırasında kendisine başörtüsü takması tavsiye edilince tepki olarak Lübnan Baş Müftüsü ile yapacağı görüşmeyi iptal etti.
Seçilirse kamusal alanda başörtüsünü yasaklayacağını vaat etti. Önce Fransa'yı NATO'dan çıkaracağını söyledi, sonra da biraz çark etti ve onun askeri kanadından çıkaracağını söyledi. Avrupa Birliği konusunda da sayısız benzer milliyetçi söylemleri var.
Marine Le Pen
Türkiye’ye etkileri
Aşırı sağ partilerin Avrupa'daki yükselişinin Türkiye'yi de doğrudan etkilediği açık. Türkiye hem AB ile ilişkileri hem de Avrupa’da yaşayan geniş Türk diasporası nedeniyle bu siyasi hareketlerin sonuçlarına maruz kalıyor. Aşırı sağ partiler Türkiye’nin AB üyelik sürecine karşı olma konusunda genellikle açık bir tutum sergiliyor. Bu partiler Türkiye'nin kültürel ve dini kimliği üzerinden AB’nin bir parçası olmaması gerektiğini savunuyorlar ve AB’nin genişlemesine karşı çıkıyorlar.
Avrupa'daki Türk vatandaşlarının ve göçmenlerin aşırı sağ partilerin yabancı karşıtı söylemlerinden olumsuz etkilendikleri de başka bir gerçek. Özellikle Almanya ve Hollanda gibi ülkelerde Türk kökenli vatandaşlar ve diğer Müslüman göçmenler aşırı sağın hedef tahtasında yer alıyor. Almanya'daki suçsuz ve günahsız Türk dönercilerin katledildiği günleri hatırlarsınız. Böyle eylemler Avrupa’daki Türklerin sosyal entegrasyonunu zorlaştırıyor ve Türkiye ile bu ülkeler arasında diplomatik gerilimlere sebep oluyor.
Ulusal Birlik Partisi ve Türkiye ilişkileri
Ulusal Birlik Partisi Fransa’nın göç politikaları ve İslam’a yönelik tartışmalı tutumları nedeniyle Türkiye ile sık sık karşı karşıya geldi. Marine Le Pen Türkiye'nin Avrupa Birliği’ne üyeliğine şiddetle karşı çıkan liderlerden biridir. Türkiye'yi zaman zaman "Avrupa'nın değerlerine aykırı" bir ülke olarak tanımlaması Ankara ile Fransa arasındaki ilişkilerde gerginliklere yol açtı. Özellikle Fransız siyasetinde İslamofobi tartışmaları ve Türkiye’nin Fransa’daki Müslüman toplumu üzerindeki etkisi Le Pen’in söylemlerinde sıkça yer buluyor.
Dişi Mussolini
Yine de cinsellik dahil çeşitli nedenlerden ötürü Marine Le Pen'i destekleyen Türklerin sayısının hiç de az olmadığını belirtmem gerek. Le Pen sevdalısı amatör şair bir Türk'ün yazdığı şu dizelere bir bakar mısınız?
Sen ne kadar güzel şeysin, ey şanlı Le Pen!
Ey Avrupalı bin yiğide bedel Le Pen
Vur şanlı giyotininle küreselciler düzelsin Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin
Frenklerin bütün talihi sende saklıdır İstikbali sende arayanlar elbet haklıdır
Gözlerim Fransa'da Fransız görmüyor
Mültecilerden başka kervan geçmiyor
Yaşadın yabancı gibi kalbimde, yabancı düşmanı olamadım
Affet beni Le Pen'im, affet beni yapamadım
Ben olsam fazla ümitlenmem gurbetçi kardeşim. Marine Le Pen'in kalbi Putin'e ait.
Gelecek hafta: Almanya bizi kıskanıyor
Mehmet Ali Çiçekdağ kimdir?
Prof. Dr. Mehmet Ali Çiçekdağ İstanbul'da doğdu. Sankt Georg Avusturya Lisesini ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi. İki yıl Ege Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesinde asistanlık yaptıktan sonra burslu olarak ABD'ye gitti. California Üniversitesi'nin Santa Barbara kampüsünde siyaset bilimi dalında yüksek lisans ve doktora yaptı. 40 yıldan fazla ABD'de kalan Çiçekdağ çeşitli üniversitelerde Amerikan politikası, uluslararası ilişkiler ve mukayeseli devletler dersleri verdi.
Çiçekdağ'ın ikinci uzmanlık alanı Yabancı Dil Eğitimi ve Dilbilimidir. Monterey Institute of International Studies'ten eğitim dalında ikinci bir M.A. aldı. Defense Language Institute'te Akademik Eğitim ve Geliştirme bölümünün başkanlığını ve Türkçe Bölümünün başkanlığını yaptı.
1980'lerde Boğaziçi Üniversitesinde Siyaset ve Uluslararası İlişkiler bölümünde tam zamanlı öğretim üyeliği yapmış olan Çiçekdağ, bugünlerde aynı bölümde yarı zamanlı olarak Amerikan Politikası dersleri veriyor. T24'te siyaset ve müzik yazıları yazmayı seviyor.
|