30 Mart 2025

Sevdiğim caz albümleri II

Köy yanar, kahpe taranır. Ella Fitzgerald, Louis Armstrong, Duke Ellington, John Coltrane, Muddy Waters, Howlin' Wolf, B.B. King, Cannonball Adderley. Blues de canımı al ağabey! (İstanbullu taksi şoförü)

B.B. King

Köy yanar, kahpe taranır

Bu insanı gülümseten deyimi Türkiye'nin fay hatlarının ortak paydası sevgili Sezen Aksu'nun Bodrum'daki konserinde öğrenmiştim. Sanatçı yeni yetmeyken ayna karşısında devamlı saçlarını tararmış. Büyükannesi de ona bakıp "köy yanar, kahpe taranır" diye söylenirmiş. Özgüven sahibi değerli şarkıcı "kahpe de ben" diye kıkırdamıştı.

Tabii ki benim tarayacak fazla saçım ve kahpelikle de işim olmadığı için bugünlerde yaşadığımız siyasal karambolden, yani yanan köyden kaçış yolum kendimi bu kötü dünyaya kapatıp sevdiğim caz albümlerini dinlemek oldu. İlk etapta Sevdiğim caz albümleri I yazımın dışında kalan on beş caz albümü seçtim ve hepsini tekrar dinleyip bu yazı için listemi yediye düşürdüm.

Vakit sahibi gönüllü müzikseverler için ev ödevim benim yaptığım gibi bir amacı olan aylaklıktır. Örneğin yedi albümü de dinleyip tercih sırasına koyabilirsiniz, tabii ki sebep-sonuç ilişkisini de belirtmeniz şartıyla. E-mail adresim yukarıda. Bilin ki notum kıttır.

Ella Fitzgerald: Mack the Knife, Ella in Berlin (1960)

Ella Fitzgerald sadece 20. yüzyılın en büyük caz vokalistlerinden biri değil, aynı zamanda müziğin evrensel dilinde zarafetin, teknik mükemmelliğin ve duygusal derinliğin simgesidir.

Fitzgerald’ın sesi kristal berraklığında, esnek ve çok yönlüdür. Geniş vokal aralığı ve ritmik zekâsı onu benzersiz kılar. Sesi adeta bir enstrümana dönüşür, doğaçlamalarıyla cazın sınırlarını zorlar, dinleyeni şaşırtır ve büyüler.

Louis Armstrong, Duke Ellington, Count Basie gibi efsanelerle yaptığı iş birlikleri onun müzikal vizyonunu daha da genişletti. Armstrong ile yaptığı düetler, özellikle Ella and Louis ve Ella and Louis Again albümleri caz tarihine altın harflerle yazıldı.

Ella Fitzgerald sadece teknik olarak üstün bir vokalist değil, aynı zamanda şarkı söylerken gösterdiği içtenlik, doğallık ve sıcaklıkla dinleyicinin kalbine dokunan bir sanatçıydı. O notaların ötesinde duygularla konuşur, her şarkıyı kendine has bir zarafetle yorumlardı.

Kariyeri boyunca 13 Grammy Ödülü kazanan ve milyonlarca hayran kazanan Fitzgerald müziğiyle ırk, sınıf ve kuşak sınırlarını aşan nadir sanatçılardan biridir.

Ella Fitzgerald

Ella Fitzgerald 1960'ta Berlin'de verdiği konser sırasında şöhretinin doruğundaydı. Ünlü sanatçı kendisi kadar ünlü Mack the Knife şarkısını söylerken repertuvarında olmadığı nedeniyle sözlerini unuttu ve "şarkının içine ettik" gibi sözlerle doğaçlama yapmaya başladı. Sonra ne oldu dersiniz? Canlı kayıt sanatçının en beğenilen albümlerinden biri oldu ve yüzbinler sattı.

Ekte sunduğum Mack the Knife Kurt Weill'in Üç Kuruşluk Opera eserinden gelen bir şarkıdır. Şarkı İngilizce versiyonuyla popüler oldu ve Louis Armstrong, Bobby Darin gibi sanatçılar tarafından da seslendirildi. Ancak Ella Fitzgerald'ın bu şarkıyı Berlin'deki konserde yorumlayışı şarkının en özgün ve etkileyici versiyonlarından biri olarak kabul edilir.

Ella performans sırasında sözleri unuttuğunu fark ettiğinde bunu bir fırsata çevirdi ve doğaçlama yaptı. Şarkının melodisine uygun olarak kendi sözlerini yarattı ve hatta konser sırasında seyircilerle şakalaştı. Bu spontane ve samimi yaklaşım performansı daha da etkileyici hale getirdi.

Albüm 1961 yılında Grammy Ödülü kazandı ve Ella Fitzgerald'ın kariyerinde önemli bir dönüm noktası oldu.

Duke Ellington & John Coltrane (1962)

Duke Ellington besteci, orkestra lideri, piyanist ve aynı zamanda kültürel bir vizyonerdir. Sanatçı 50 yılı aşkın süren kariyeri boyunca 1.000’in üzerinde beste yaptı. Bu eserler cazdan klasik müziğe, blues'dan gospel’e kadar geniş bir müzikal yelpazeyi kapsar. Onun müziği sadece caz kulüplerinde değil, konser salonlarında da yankılandı, çünkü Ellington cazı bir sanat müziği haline getiren öncülerdendi.

Ellington’ın en büyük özelliklerinden biri orkestrasındaki müzisyenleri birer solist gibi düşünmesiydi. Johnny Hodges, Cootie Williams, Charles Mingus, Paul Gonsalves ve Billy Strayhorn gibi yeteneklerle çalışarak onların bireysel seslerini öne çıkaran eserler besteledi. Ellington swing döneminin en önemli isimlerinden biriydi ve büyük orkestralarla yaptığı çalışmalarla caz müziğine büyük katkılar sağladı.

Ellington yalnızca eğlence sunan bir müzisyen değil, aynı zamanda siyah Amerikalıların kültürel kimliğini yücelten bir sanatçıydı. Özellikle 1943’te Carnegie Hall’da seslendirdiği Black, Brown and Beige adlı süiti Afro-Amerikan tarihine adanmış destansı bir yapıttır.

Sayısız ödül kazanan Ellington 1969’da ABD Başkanı tarafından Özgürlük Madalyası ile onurlandırıldı. Ölümünden sonra da Grammy Yaşam Boyu Başarı Ödülü ve Pulitzer Özel Ödülü gibi saygıdeğer ödüllerle anıldı.

Duke Ellington

John Coltrane caz tarihinin en derinlikli, en yenilikçi ve en ruhani seslerinden biridir. Yalnızca 40 yaşında hayata veda eden Coltrane kısa ömrüne rağmen cazın evriminde devrim yarattı. Hem müzikal hem de manevi anlamda ardında silinmez bir iz bıraktı.

Coltrane kariyerine 1940’ların sonunda başladı ve çoğunlukla bebop ve hard bop çevrelerinde tanındı. Miles Davis’in ilk büyük beşlisi ve daha sonra Thelonious Monk ile yaptığı çalışmalar onun saksafonunu ve yoğun doğaçlama yaklaşımını caz dünyasına taşıdı.

Duke Ellington & John Coltrane caz müziğinin iki dev isminin 1962 yılında bir araya gelerek kaydettiği efsanevi bir albümdür. Albüm Ellington'ın zarif piyano tarzı ile Coltrane'in özgür ve yenilikçi saksofon çalışını birleştirerek cazın farklı kuşaklarını ve stillerini bir araya getirir.

Albümde Ellington'ın klasik besteleri ile Coltrane'in özgür ve yenilikçi yaklaşımı birleşir. Albümdeki şarkılar hem Ellington'ın zarif ve melodik tarzını hem de Coltrane'in enerjik ve deneysel ruhunu taşır.

Albümün en dikkat çeken parçalarından biri olan In a Sentimental Mood Ellington'ın en ünlü bestelerinden biridir ve bu albümde Coltrane'in dokunaklı saksofon sololarıyla yeniden hayat bulur. Take the Coltrane ise Ellington'ın Coltrane'in tarzına bir saygı duruşu niteliğindedir ve iki müzisyenin birbirlerine olan hayranlığını yansıtır.

B.B. King: His Definitive Greatest Hits (1999)

Blues müziğinin tahtında oturan ve adı bu türle özdeşleşen bir efsane varsa o da şüphesiz B.B. King’dir.

B.B. King'in müzik yolculuğu Amerika’nın Güney’inde pamuk tarlalarında başladı. Gospel ve country blues ile yoğrulan bu topraklar onun müziğine ruh ve derinlik kattı. Genç yaşta gitar çalmayı öğrenen King 1940’ların sonlarına doğru Memphis’e taşındı ve burada profesyonel kariyerine adım attı. “Beale Street Blues Boy” lakabının kısaltması olan B.B. zamanla onun sahne adı haline geldi.

1949 yılının soğuk bir kış gecesinde B.B. King Arkansas'ta bir barda sahne alıyordu. O dönemde küçük mekanlarda ısınmak için genellikle ortada bir gaz sobası yakılırdı. King'in performansı sırasında iki erkek arasında bir kavga çıktı. Soba devrildi ve barda yangın çıktı. Herkes panik içinde dışarı kaçmaya başladı.

B.B. King de yangından kaçtı ama sonradan gitarını içeride unuttuğunu fark etti. 20 dolarlık bu Gibson genç fakir sanatçının hayatı boyunca edindiği en değerli varlıktı. B.B. gitarını kurtarmak için geri döndü ve kendini alevlerin içine attı. Neredeyse hayatını kaybedecekken son anda gitarını kapıp dışarı çıkmayı başardı. Daha sonra o iki erkeğin Lucille adlı bir kadın yüzünden kavga ettiklerini öğrendi.

B.B. King ve Lucille

Bu olaydan sonra B.B. King gitarına Lucille adını verdi. Bunu yapmasının nedeni gitarına olan bağlılığını hatırlamaktı. Lucille onun için sadece bir enstrüman değil, aynı zamanda onun ekmek teknesi ve hayatını riske atacak kadar değer verdiği bir varlıktı.

King’in en belirgin özelliklerinden biri gitar çalma stilidir. Gitarıyla çaldığı her nota duyguyu doğrudan dinleyicinin kalbine taşır. Karmaşık teknikler yerine sade ama ruh dolu melodilerle müziğini şekillendiren King bu yönüyle birçok gitarist için ilham kaynağıdır.

En bilinen parçalarından The Thrill Is Gone sadece bir blues klasiği değil, aynı zamanda onun duygulara ne kadar dokunabildiğinin kanıtıdır. Kariyeri boyunca Eric Clapton, U2, Stevie Ray Vaughan ve Bonnie Raitt gibi birçok sanatçıyla da iş birliği yaparak, blues’u farklı kuşaklara taşımayı başardı.

B.B. King 15 Grammy Ödülü’nün yanı sıra birçok onursal ödüle layık görüldü ve Rock and Roll Hall of Fame'e girdi.

B.B. King: His Definitive Greatest Hits, B.B. King'in kariyerinin en ikonik şarkılarını bir araya getiren ve onun müziğinin özünü yansıtan bir derleme albümdür.

 Muddy Waters: The Best of Muddy Waters (1958)

Muddy Waters Delta blues geleneğiyle yetişti ve gençliğinde slide gitar çalmayı öğrendi. Mississippi kırsalında başlayan müzik yolculuğu 1940’lı yılların başında Chicago’ya taşınmasıyla yepyeni bir evreye girdi. Burada akustik gitarını elektriğe bağlayarak blues müziğini sokaklardan gece kulüplerine taşıyan öncülerden biri oldu.

Hoochie Coochie ManMannish BoyRollin’ StoneGot My Mojo Working gibi şarkılar sadece blues’un değil, modern müziğin de yapı taşları haline geldi. Müziğinde cinsellik, güç, kimlik ve mücadele gibi temaları cesurca işleyen Muddy Waters sözlerinde ve sahnesinde her zaman özgüvenli, karizmatik ve gerçekçiydi.

Muddy Waters sahnede sadece bir müzisyen değil, bir liderdi. Onun müziği köleliğin, yoksulluğun, ayrımcılığın ve mücadeleyle geçen bir hayatın içinden süzülüp gelen isyan şarkılarıydı. Ama aynı zamanda gurur, direniş ve kimlik beyanıydı.

The Best of Muddy Waters albümü onun kariyerinin en parlak dönemlerinden seçilmiş şarkıları bir araya getiren blues tutkunları için vazgeçilmez bir derlemedir. Bu albüm Waters'ın Chicago blues tarzını nasıl şekillendirdiğini ve modern blues ile rock müziği üzerindeki etkisini gözler önüne serer.

Muddy Waters

Albümde yer alan klasikler arasında Hoochie Coochie ManMannish BoyRollin' Stone ve I Just Want to Make Love to You gibi şarkılar bulunur. Bu şarkılar Waters'ın güçlü vokallerini, elektro gitarın ön planda olduğu düzenlemelerini ve blues'un en saf halini yansıtır.

Özellikle Rollin' Stone sadece Waters'ın kariyeri için değil, aynı zamanda rock müziği tarihi için de büyük bir öneme sahiptir. Şarkı The Rolling Stones grubuna ismini vermesiyle ünlüdür ve rock müziğinin blues kökenlerine bir saygı duruşudur.

Muddy Waters'ın müziği sadece blues severler için değil, rock'n'roll'un temellerini atan müzisyenler için de bir ilham kaynağı oldu. Eric Clapton, Jimi Hendrix, Led Zeppelin gibi birçok ünlü sanatçı ve grup Waters'ın müziğinden derinden etkilendi. The Best of Muddy Waters albümü bu etkiyi anlamak ve blues'un köklerine dönmek isteyenler için güzel bir başlangıç noktasıdır.

Bu değerli sanatçıyı San Francisco'da bir kulüpte canlı izlediğim için kendimi çok şanslı hissediyorum.

 Howlin' Wolf: His Best Chess 50th Anniversary Collection (2007)

Blues müziğinin en güçlü, en çarpıcı ve en vahşi seslerinden biri olan Howlin’ Wolf Mississippi’de doğdu. Sesi derin, hırıltılı ve adeta içten gelen bir çığlık gibiydi. Bu yüzden ona “Howlin’ Wolf” yani "Uluyan Kurt" dendi. Hem sesi hem de sahne enerjisiyle 20. yüzyıl blues müziğine damga vuran figürlerden biri oldu.

Wolf’un müziği Delta blues geleneğinden beslenir ve Chicago’da şehirleşen elektrikli blues’un da öncülerindendir. Aynı zamanda mızıka da çalan Wolf sesi ve enstrümanlarıyla dinleyiciyi büyüleyen bir sanatçıydı.

1950’li yıllarda Chicago’ya taşınmasıyla birlikte müziği daha güçlü, daha “şehirli” bir forma büründü. Burada Chess Records’la anlaşarak Smokestack Lightnin’Killing FloorSpoonfulBack Door Man ve Little Red Rooster gibi blues klasiklerini kaydetti. Bu parçalar sadece Amerika’da değil, İngiltere’de de büyük yankı uyandırdı. The Rolling Stones, Led Zeppelin ve Eric Clapton gibi isimler Howlin’ Wolf’tan büyük ölçüde etkilendi ve onun şarkılarını yorumladı.

Sahnedeki performansları çok etkileyiciydi. İri cüssesiyle mikrofona sarılması, dizlerinin üzerine çöküp uluması, seyirciyle kurduğu çiğ ve dürüst bağ Howlin’ Wolf'ı bir fenomen haline getirdi. O sadece blues söylemiyor, blues’u yaşıyor ve yaşatıyordu.

Müziği bastırılmış duyguların, köklerinden koparılmışlığın ve direnmenin sesi gibiydi. Onun müziği blues’un en gerçek ve içgüdüsel yüzlerinden biridir.

Howlin’ Wolf sadece bir sanatçı değil, bir ruh halidir. Onu dinlediğinizde güneyli bir tarlada güneşin altında çalışmanın yorgunluğunu, gece Chicago sokaklarında yankılanan gitar sesini ve derinlerde bir yerde her zaman uluyan o içsel çığlığını duyarsınız.

Howlin' Wolf

Howlin' Wolf: His Best Chess 50th Anniversary Collection Howlin' Wolf'un Chess Records ile yaptığı kayıtlardan derlenmiş ve onun kariyerinin en parlak dönemlerine ışık tutan bir albümdür. Bu derleme Howlin' Wolf'un güçlü vokallerini, elektrikli blues'un öncü ruhunu ve blues müziğinin en saf halini bir araya getirir.

Albümde yer alan klasikler arasında Smokestack LightningSpoonfulKilling FloorBack Door Man ve Little Red Rooster gibi şarkılar bulunur. Özellikle Smokestack Lightning hipnotik ritmi ve Wolf'un vokal performansıyla blues tarihinin en unutulmaz şarkılarından biridir. Spoonful ise blues'un yanı sıra rock müziğini de etkiledi ve Cream gibi gruplar tarafından yeniden yorumlandı.

Howlin' Wolf'un müziği sadece blues severler için değil, rock'n'roll ve modern müziğin öncüleri için de büyük bir ilham kaynağıdır.

Cannonball Adderley: Something Else (1958)

Cannonball Adderley Amerikalı bir caz saksafoncusu ve bestecidir. Hem hard bop hem de soul caz tarzlarında öne çıkan sanatçı enerjik ve duygulu çalış tarzıyla dinleyicilerin ve müzisyenlerin kalbini kazandı.

Cannonball Adderley 1955'te New York'a taşındıktan sonra Miles Davis'in grubuna katılarak ün kazandı. Davis ile birlikte caz tarihinin en ikonik albümlerinden biri olan Kind of Blue (1959) kaydında yer aldı. Bu albüm modal cazın öncü örneklerinden biri olarak kabul edilir.

46 yaşında hayatını kaybeden Cannonball Adderley caz müziğini geniş kitlelere ulaştırmak için çaba gösterdi. Müziğinde blues, gospel ve funk unsurlarını harmanlayarak, soul caz tarzının öncülerinden biri oldu.

Cannonball Adderley: Something Else caz tarihinin en önemli ve etkileyici albümlerinden biri olarak kabul edilir. 1958 yılında kaydedilen bu albüm Cannonball Adderley'in liderliğinde Miles Davis'in ünlü ilk beşlisinin bazı üyeleriyle birlikte gerçekleştirilmiş bir başyapıttır.

Cannonball Adderley

Albümdeki kadro adeta yıldızlar geçididir. Miles Davis (trompet), Hank Jones (piyano), Sam Jones (bas) ve Art Blakey (davul) gibi cazın efsanevi isimleri yer alır.

Albümde yer alan parçalar hem Adderley'in bestelerini hem de caz standartlarını içerir. Albümün açılış parçası olan Autumn Leaves caz tarihinin en ünlü baladlarından biridir ve bu albümde Adderley ile Davis'in birbirini tamamlayan sololarıyla unutulmaz bir yorum kazanır. 

Love for Sale Cole Porter'ın bir standardıdır ve albümde enerjik bir tempoyla yeniden yorumlanır. 

Somethin' Else Miles Davis'in bestelediği ve albüme adını veren parçadır. Bu şarkı hard bop tarzının en iyi örneklerinden biri olarak kabul edilir ve müzisyenlerin birbirleriyle olan etkileşimini mükemmel bir şekilde sergiler.

Ella and Louis Again (1957)

Louis Armstrong sadece cazın değil, modern müziğin temel taşlarından biridir. Armstrong hem trompet virtüözü hem de kendine özgü sesiyle bir vokalist olarak ün kazandı. Kısaca Satchmo ya da Pops lakaplarıyla da tanınan Armstrong cazı sokaklardan alıp dünyanın dört bir yanına taşıyan bir kültür elçisiydi.

Armstrong’un caz müziğine en büyük katkılarından biri doğaçlamaya dayalı solo çalma anlayışını ön plana çıkarmasıydı. Daha önce kolektif doğaçlamaya dayalı olan caz onun sayesinde bireysel anlatım gücüne kavuştu.

Armstrong’un büyüklüğü yalnızca trompetiyle sınırlı değildi. Kendine özgü boğuk, hırıltılı vokali caz vokalinin seyrini değiştirdi. 

Louis Armstrong aynı zamanda büyük bir sahne insanıydı. Neşeli kişiliği, gülümseyen yüzü ve içten tavırlarıyla sadece müzikal değil, insani bir sıcaklık da yayardı. Müziği evrenseldi ve ırk, sınıf ve kültür farkı gözetmeksizin herkese ulaşırdı.

Louis Armstrong

Caz tarihinin en ikonik vokalistlerinden Ella Fitzgerald ve Louis Armstrong'un birlikte yarattığı Ella and Louis Again 1957 yılında piyasaya sürülen ve caz severlerin kalbinde özel bir yer edinen bir albümdür.

Ella and Louis Again hem düet şarkıları hem de Ella Fitzgerald ve Louis Armstrong'un solo performanslarını içeren bir albümdür. Toplamda 12 parçadan oluşan bu çalışma caz standartlarının yanı sıra blues ve swing tarzlarını da barındırır.

Albümün en dikkat çeken parçaları arasında "Don't Be That Way""Stompin' at the Savoy" ve "Autumn in New York" gibi caz klasikleri yer alır. Ella'nın solo performanslarında, özellikle "I Won't Dance" ve "Ill Wind" gibi parçalarda, vokal yeteneğinin ne kadar geniş bir yelpazeye sahip olduğu bir kez daha ortaya çıkar.

Louis Armstrong ise "Let's Call the Whole Thing Off" gibi parçalarda hem trombonuyla hem de kendine özgü vokal tarzıyla dinleyicileri büyüler.

Albümdeki müzisyenler arasında Oscar Peterson (piyano), Herb Ellis (gitar), Ray Brown (bas) ve Louis Bellson (bateri) gibi cazın önemli isimleri yer alır.

Marilyn ve Ella

Marilyn Monroe ve Ella Fitzgerald

1950'lerde Ella Fitzgerald uluslararası üne sahip bir yıldız olmasına rağmen ırk ayrımcılığı nedeniyle bazı prestijli kulüplerde sahne alamıyordu. Özellikle Los Angeles'ın ünlü Mocambo gece kulübü siyahi sanatçıları sahneye çıkarmıyordu. İşte tam bu noktada içi ve dışı güzel Marilyn Monroe devreye girdi.

Marilyn, Ella Fitzgerald'ın hayranıydı ve onun Mocambo'da şarkı söylemesi için kulübün yönetimiyle anlaştı. "Eğer Ella burada sahne alırsa her gece ön sırada ben oturacağım" diye söz verdi. Monroe'un bu desteği sayesinde Fitzgerald Mocambo'da sahneye çıktı ve beyaz seyirciler tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı.

Fitzgerald yıllar sonra bir röportajda "Marilyn Monroe olmasaydı bugün burada olamazdım" diyerek minnettarlığını ifade etti.

* * *

Her gün bir süre olsun iyi müzik dinlemeyi ve bu kötü dünyadan kopmayı unutmayın.

Sahte gündemler dünyalılara ve umurunda olanlara kalsın.

Mehmet Ali Çiçekdağ kimdir?

Prof. Dr. Mehmet Ali Çiçekdağ İstanbul'da doğdu. Sankt Georg Avusturya Lisesini ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi. İki yıl Ege Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesinde asistanlık yaptıktan sonra burslu olarak ABD'ye gitti. California Üniversitesi'nin Santa Barbara kampüsünde siyaset bilimi dalında yüksek lisans ve doktora yaptı. 40 yıldan fazla ABD'de kalan Çiçekdağ çeşitli üniversitelerde Amerikan politikası, uluslararası ilişkiler ve mukayeseli devletler dersleri verdi.

Çiçekdağ'ın ikinci uzmanlık alanı Yabancı Dil Eğitimi ve Dilbilimidir. Monterey Institute of International Studies'ten eğitim dalında ikinci bir M.A. aldı. Defense Language Institute'te Akademik Eğitim ve Geliştirme bölümünün başkanlığını ve Türkçe Bölümünün başkanlığını yaptı.

1980'lerde Boğaziçi Üniversitesinde Siyaset ve Uluslararası İlişkiler bölümünde tam zamanlı öğretim üyeliği yapmış olan Çiçekdağ, bugünlerde aynı bölümde yarı zamanlı olarak Amerikan Politikası dersleri veriyor. T24'te siyaset ve müzik yazıları yazmayı seviyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Amerika'nın yeni Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack'ın işi çok zor

Parayı veren düdüğü çalar. Lübnan asıllı torpilli emlakçı iş adamı. Trump'ın eski golf arkadaşı. Sadakati garantili, liyakati şüpheli. Sen, ben, bizim oğlan dayanışması. S-400'leri bize verin. Çıkmaz ayın son çarşambası F-16'leri fahiş fiyata satarız. Balık kavağa çıktığında F-35'in uzaktan resmini gösteririz. Kısır mı daha lezzetli, tabuli mi?

Narsist artist Trump Amerika'yı batırıyor

Bilerek mi yapıyor? Rusya'nın kompromatı mı? Hayal dünyasında mı yaşıyor? Sağcı popülist liderlerin reçetesini mi uyguluyor? Trump Putin'i seviyor. Aşkın gözü kördür. Eşeğini çaldıran Nasreddin Hoca suçludur. Bunların alayı aynı kaba yapar

Klasik rock albümü tavsiyelerim II

The Beatles, Creedence Clearwater Revival, Led Zeppelin, Janis Joplin, Bob Marley, U2 ve Bruce Springsteen. İyi müziğin memleketi yoktur, evrenseldir ve hepimizindir

"
"