13 Mart 2023

Nefes almak istiyoruz...

Mutlu değiliz. Elbette yeni bir toplum sözleşmesi gerekiyor ama önce bunu konuşabilecek zemini yaratmaya, nefes amaya, normalleşmeye ihtiyacımız var. Bu umudu gerçekleştirmek elinizde…

Habertürk’te Orhan Miroğlu, HDP seçmeniyle Millet İttifakı'nın arasını açmak için iktidarın kışkırtıcı diliyle soruyordu: ‘Milletvekili bile çıkartamayacak dört partiye bakanlık, cumhurbaşkanı yardımcılığı veren Millet İttifakı 6 milyon oy alan HDP’yi masaya bile almıyor, HDP’li seçmen neden Kılıçdaroğlu’na oy versin?’ Nefes almak için, dedim içimden ama dayanamayıp yazıyorum işte.   

HDP sadece Kürtlerin partisi değil, Türkiye’nin partisi. Ben de Kürt değilim ama Kürt sorununu kendi sorunu bilen bir HDP seçmeniyim. Kılıçdaroğlu’nun ve Millet İttifakı’nın HDP’ye yaklaşımıyla da HDP’nin vereceği cevapla da yakından ilgiliyim. Aslında tek adam rejimine karşı demokratikleşme ihtimalini tercih eden herkesi ilgilendiriyor bu durum. O yüzden Kılıçdaroğlu’na ve HDP’ye sesleniyorum: Nefes almak istiyoruz! Bunu sağlayın… Bir insanın iki dudağı arasında yaşamaktan, depremde bile sırtını dönen, azarlayan iktidardan, içindeki çetelerden, yolsuzluktan, adaletsizlikten, yoksulluktan, birbirimize düşman edilmekten yorulduk. Bu ülkede ezici çoğunluğumuz mutlu değil. Nefes almak, normalleşmek, utanmadan birbirimize bakabilmek, korkmadan konuşabilmek istiyoruz. Elbette yeni bir toplum sözleşmesi gerekiyor ama önce bunu konuşabilecek zemini yaratmaya, normalleşmeye ihtiyacımız var.

Bu iktidar toplumun üzerinden silindir gibi geçti. Millet İttifakı da tek başına bu ezilmişliğin altından doğrulup ülkeyi demokrasiye döndüremez. Toplumun tüm kesimlerinin darbeli olduğu bu seçimin ittifak politikalarını, demokrasinin az çok geçerli olduğu normal dönemin ittifak politikalarıyla karşılaştıramayız. Hangi siyasi partiye oy verirsek verelim, siyasi çıkarlar gözümüzü kör etmemişse konuşup, tartışabileceğimiz bir toplum olmayı tercih ederiz. Toplumun ortak çıkarlarının parti çıkarlarının önüne konulduğu, toplumdaki tüm kesimlerin sorunlarını gözeteceğinin sözünü veren ortak bir geçiş süreci politikasının önü bir an önce açılmalı. Herkes bir adım geri çekilip içinin birlikte doldurulacağı boş alanı genişletmeli. Geçmişteki ya da yarının sorunu olabilecek ayrılıklar yerine, bugünkü ihtiyaçların aynılığına odaklanılabilmelidir.

Kürt sorunu devletin tabu sorunlarından. Hepimiz bu tabunun içine doğduk. Kürtlerin ve kurdukları tüm partilerin bölücü olduğu, ulusun bütünlüğünü tehdit ettikleri yargısı devletçe, mahkeme kararlarıyla topluma ezberletildi. Kılıçdaroğlu, bu önyargının değişmesi için çalışacağının ve Kürt sorununun nasıl çözüleceğinin cevabını HDP ile birlikte arayacağının sözünü vermelidir. Ancak anlama isteğiyle girilen diyalog sürecinde, dünyanın yalnızca bizim bildiğimiz gibi olmadığını, bizim için iyi, doğru, güzel olanın herkes için aynı olmayabileceğini görebiliriz. Kitaplarda okuyamayacağımız, filmlerde göremeyeceğimiz, uzmanlardan dinleyemeyeceğimiz, diyaloga girmeden ulaşamayacağımız bir bilgilenmedir bu. Anlama isteği önemli bir adımdır.

Hepimiz için hayatın bir amacı, bir anlamı var. Çoğumuz, hayatımızda bir kez olsun ‘Ben kimim? Niçin yaşıyorum? Hayatın, benim hayatımın anlamı ne?’ sorularını sormuşuzdur. Kuşkusuz bu sorulara yanıtımız farklı olmuştur. Farklı olması doğaldır. İçine doğduğumuz dil, yetiştiğimiz aile, bölge kimliğimizi belirler. Birlikte yaşamayı güçleştiren farkın kendisi değil. Farklı olanın hakları tanınmadığında sorun çıkıyor. Bu kadar çeşitliliği barındıran bu ülkede nasıl yaşamak istediğimizi bize soran hiç olmadı. Toplum nasıl yaşamak, nasıl yönetilmek istiyor, tercihleri ne? Bu soruların yanıtlarının bilindiği iddia edilemez. Kılıçdaroğlu, etnik köken, din ve yaşama kültürü açısından farklı olanların, yan yana, birbirini ezmeden, ezdirmeden birlikte yaşamasının yolunu sorunun sahipleriyle kurulacak diyalogla arayacağının sözünü topluma da vermelidir.

HDP ile aynı masaya oturmayan Akşener de düşünmeli. Demirtaş’ın deyimiyle HDP’yi terör masasına havale edip Bursa’daki olayların normalleşmesine mi katkı verecek yoksa HDP’nin Türkiye’nin partisi olduğu gerçeğini mi kabul edecek. Her şey değişiyor ama devlet ve onun gibi düşünenler değişmiyor. Devlet ve onun gibi düşünenler, herkesin kendisi gibi düşünmesini, ülkeyi onun gibi sevmesini, herkesin bu değerlere göre hizaya girmesini istiyor. Oysa herkesin ülkesini sevme biçimi farklıdır. İnsan, ülkesini devletin istediği gibi bütün kirlilikleriyle, gizli ilişkileriyle, kayıtsız şartsız da sevebilir, Camus’un dediği gibi de: ‘Yurtseverlik, yurdunun haksız olmamasını istemek ve bunu yurduna söyleyebilmektir.’

Yaşamak istediğimiz ideal ülkenin hukuk çerçevesinde değil, bunu konuşup tartışabileceğimiz zeminin oluşturulmasında mutabık kalınması çok güç olmamalı.

Sesimize kulak verin, bizi umutsuz bırakmayın…

Yazarın Diğer Yazıları

Aysel Tuğluk derhal serbest bırakılmalı, bu utanca son verilmelidir!

Aysel Tuğluk, sadece adalet, barış ve eşitlik istedi. O sağduyunun sesi oldu. Her zaman adildi. Türk ya da Kürt olduğuna bakmaksızın milliyetçiliğe karşı çıktı. Kadın haklarının ısrarlı takipçisi oldu. Koşullar ne olursa olsun barışı savundu

Artık mızrak çuvala sığmıyor ve biz yurttaşlar göreceğimizi gördük…

Çetelerden arındırılmış bir hukuk devleti ve karanlığa karşı aydınlığı istemeyi sürdürüyoruz. Yirmi beş yıl önceki ışıklar aklımızda, kalbimizde yanıp sönüyor, bu sefer gerçekten aydınlık bir ülkeyi el ele kurmak için…

"Pinpon topu olduk iki kıyı arasında…"

"Hiç arkadaşım yok. Üç senede arkadaşı olmaz mı insanın? Sürekli aşağılıyorlar, ne işiniz var burada, gidin kendi ülkenize bizim hakkımızı yiyorsunuz, diyorlar. Kimse sormuyor, buraya neden geldin diye"