19 Aralık 2024

Güzel bir yurttaşa, ‘reklamın sokak çocuğuna’ veda…

Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık Eylemi’nin milyonlarca insan tarafından benimsenmesindeki çabasını her zaman hatırlayacağım. Seni çok özleyeceğim, arayacağım Ersin. Sürekli aydınlığa doğru varacağını umduğum bu yolculuk için güzel bir bagaj hazırladın. Yolun açık olsun canım

İnsan sevdiğine onunla ilgili düşüncelerini, hissettiklerini söylemeli, özlediğinde aramalı ‘seni özledim, sesini duymak istedim’ demeli, arkasından yazmaya bırakmamalı. Yoksa ölüm gelir içini dışına çıkarıverir… Birkaç gündür Ersin düşüyor aklıma. Arasam diyorum, ‘nerdesin, özledim hem bak neler oluyor ülkede, bir şey yapmalı’ desem diyorum, elim gitmiyor telefona, işten güçten, gündelik koşuşturmadan mı, araya giren onca zamandan mı, kim bilir… Ama hayat atlamaz, işte böyle oynar insanla, koyar önüne yaşanmış ne varsa. İstersen yazma…

Ersin Salman

Sahi nedir ölüm? Gidenin hayatıyla ilgili ne çok ayrıntı vardır. Neler yaşadı? Hayalleri, acıları, kaygıları, sırları neydi? Kimi sevdi, onu kimler sevdi? Mektupları, anıları, geçmişinde bıraktıkları… Hepsine ne olur?

1996 yılının 3 Kasım’ında Susurluk’ta bir Mercedes bir kamyona çarptı, devlet/mafya/siyaset ilişkileri ortalığa saçıldı. O zamanlar yurttaşları suçtan, suçludan korumakla görevli bakanlar karakolda suçlularla fotoğraf çektirip servis etmiyor, siyasi parti başkanları mafya liderlerini makam odalarında ağırlamıyordu, henüz utanıp gizliyorlardı. O yüzden bu suçüstü yakalanma hali tüm kesimleri derinden etkilemişti. Yurttaşlar olarak olup bitenden anladığımız şuydu: Devlet terörle mücadele edeceğim derken yasal yolların kendisini engellediği sonucuna varmış, gizli servisler oluşturmuş, bunlar da uyuşturucu, kara para, cinayet her tür kirli işe bulaşmıştı. Bütün ülke Susurluk konuşuyor ama herkes ben tek başıma ne yapabilirim ki diyordu. Yine ne yapabiliriz üstüne konuştuğumuz bir gün Ergin Cinmen her akşam ışıkları bir dakika kapatalım dedi. Hazırlıklara başladık. Metinler, fakslar, görüşmeler…Yurttaşlık bilincinin uyandığını, geliştiğini, Yurttaş Girişimi’nin şekillenerek ortaya çıktığını görüyorduk ama bir şey eksikti. Bunu topluma nasıl anlatacak, nasıl duyuracaktık? İnsanların gözlerindeki perdeleri kaldıracak, kalplerindeki mühürleri sökecek, korkularını geçersiz kılacak bir söz ustası gerekirdi. Dediler ki bunu olsa olsa Ersin Salman başarır, kaleminden sihir akar, kalbi de geniştir aklı kadar. Keskin zekâsı, kocaman kalbi yanında limuziniyle, tüylü şapkalarıyla, purolarıyla, Fenerbahçe maçlarındaki totemleriyle de girdi hayatımıza, o bizi, biz onu olduğumuz gibi kabul ettik. Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık Eylemi’nin milyonlarca insan tarafından benimsenmesindeki çabasını her zaman hatırlayacağım.

1998 yılında artık süreç sönümlenirken, Murat Belge’nin dillendirdiği kendi anayasasını yapmış bir toplum olma fikri üstüne çalışmaya başladık. Daha demokratik bir ülke, daha demokratik bir anayasa isteyenler kendi taslaklarını oluşturup tartışmaya açıyordu. Başımıza daha neler geleceğini bilmiyorduk, herkesin cebinde kendi mükemmel anayasasının taslağı vardı, herkes birbirine kendi taslağını benimsetmeye çalışıyordu. Anayasa, toplumda, devletin yapıp kurallarını koyduğu, istediğinde değiştirdiği bir kurallar bütünü gibi algılanmaktaydı ve bu kimsenin hoşuna gitmiyordu. ‘Anayasamı İstiyorum!’ Kampanyası bu görüşün değişmesini hedefledi. Yurttaşları kendi hayatları üzerine düşünmeye davet eden ‘Bu bizim hayatımız, bunun üzerine düşünmeliyiz, bizim de sözümüz olmalı’ düşüncesinin yaygınlaşması için çalıştı. İlk basın toplantısında ‘…ev kadınlarının, bakkalların, manavların da nasıl yaşamak istediklerini söyledikleri bir süreci hedefliyoruz’ sözü manşet olunca Türkiye’nin her yerinden ev kadınları, bakkallar, manavlar… Herkes aramaya başladı. Ersin de kalemiyle, sözüyle bu fikri yaygınlaştırmak, anlatmak, konuşanları dinlemek için yollara düşenler arasındaydı.

Ve ‘Irak’ta Savaşa Hayır!’ kampanyası… Amerika, Irak’a demokrasi götürmeye karar vermiş, daha önce Afganistan’a, sonrasında Suriye’ye de götürdüğü gibi. Türkiye de savaşa girsin, onu desteklesin istiyor. Biz yurttaşlara fikrini soran yok ama söyleyelim istiyoruz. Yüzü aşkın sivil toplum kuruluşunun oluşturduğu Irak’ta Savaşa Hayır Koalisyonu'nun ilk toplantısına gidiyoruz. En radikal devrimcilerden en muhafazakâr örgütlere kadar herkes var. Zorlu bir süreç. Milletvekillerine mektuplar yazılıyor, mesajlar gönderiliyor, tezkerenin mecliste oylanacağı sırada Ankara’da miting düzenleniyor ve Tezkere meclisten geçmiyor. Çorbada Ersin’in de tuzu var.

Seni çok özleyeceğim, arayacağım Ersin. Sürekli aydınlığa doğru varacağını umduğum bu yolculuk için güzel bir bagaj hazırladın. Yolun açık olsun canım.

Yazarın Diğer Yazıları

Nefes almak istiyoruz...

Mutlu değiliz. Elbette yeni bir toplum sözleşmesi gerekiyor ama önce bunu konuşabilecek zemini yaratmaya, nefes amaya, normalleşmeye ihtiyacımız var. Bu umudu gerçekleştirmek elinizde…

Aysel Tuğluk derhal serbest bırakılmalı, bu utanca son verilmelidir!

Aysel Tuğluk, sadece adalet, barış ve eşitlik istedi. O sağduyunun sesi oldu. Her zaman adildi. Türk ya da Kürt olduğuna bakmaksızın milliyetçiliğe karşı çıktı. Kadın haklarının ısrarlı takipçisi oldu. Koşullar ne olursa olsun barışı savundu

Artık mızrak çuvala sığmıyor ve biz yurttaşlar göreceğimizi gördük…

Çetelerden arındırılmış bir hukuk devleti ve karanlığa karşı aydınlığı istemeyi sürdürüyoruz. Yirmi beş yıl önceki ışıklar aklımızda, kalbimizde yanıp sönüyor, bu sefer gerçekten aydınlık bir ülkeyi el ele kurmak için…

"
"