Nihayet o günler geldi çattı. Sürecini Arif Keskiner’den heyecanla takip ettiğimiz Yaşar Kemal Buluşmaları’nın birincisi dev yaratıcının “Doğduğu Yerde, Büyüdüğü Topraklarda...” yapıldı.
Üç beş arkadaşın bir araya gelerek oluşturduğu Yaşar Kemal Platformu, edebiyatında önemli bir yer tuttuğuna inandıkları “UMUT ÇİÇEKLERİ” çocuklarla işe başlamaya öncelik vermişler ve çocuklar arasında bir resim yarışması açmışlar. Nisan’ın 20, 21 ve 22’sinde olmak üzere 3 güne yayılmış “Yaşar Kemal Kültür ve Sanat Festivali”nde böylelikle ilk gün, İstanbul ve Ankara’dan davet edilen edebiyatçı, sanatçı ve akademisyenlerden oluşan Yaşar Kemal dostlarıyla birlikte bu yarışmanın sergisi gezildi. Çocukların yaptığı resimler gözlere ve ruha bir şenlikti. Her bir resim ayrı bir “umut çiçeği”ydi. Çocukların Yaşar Kemal’den çağlayan izlenimleri derelerde, kuşlarda, dağlardaydı...
Akşamına da Yılanı Öldürseler romanının filmi, yönetmeni ve başrol oyuncusu Türkân Şoray’la birlikte izlendi. Nebil Özgentürk, sinemamızın sultanını sürprizlere boğdu. İlki geceye katılamayan oyuncu arkadaşı Ahmet Mekin’e telefonla bağlanması, diğeri ise filmin çocuk oyuncusu Pars Sezer’i 36 yıl sonra karşısına koca bir adam olarak çıkarmasıydı. Arif Keskiner ne yapıp edip o küçük oyuncunun izini bulmuş, filmin ana oğulunu karşılaştırmıştı. Filmde Esme rolündeki Türkân Şoray’ı izlerken, köyün en güzel kızını, belki de en bahtsız kadınını başkası oynayamazmış gibi geliyor.
Ertesi günü, Osmaniye Valisi Kerem Al’ın da katılımıyla Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi’nde yapılan sempozyumun ilk bölümü “Yaşar Kemal Edebiyatında Çocuk” başlıklı idi. Moderatörlük görevini üstlenen Yalvaç Ural “Sanal dünyanın oyunlarıyla beslenen çocuklara edebiyatı anlatabilmek için Yaşar Ağabey’in yazılarına bakmalarının sağlanması” gerektiğini vurguladı. Feridun Andaç, “Yaşar Kemal’in anlatılarında çocuk olmak ve anlatıcı olarak çocuk duyarlılığı” üzerinde de durdu. Yaşar Kemal’in anılarını yazmadığını ama Kimsecik üçlemesinin “hayatının tanıklığı olduğunu” söylediğini belirtmesinin ardından bir sonuç gibi “sığınılacak yer doğadır” diye ekledi. “Yaşar Kemal Araştırmaları Nasıl Yürütülmeli” başlıklı ikinci bölümüne, moderatörlük görevini üstlenen Yaşar Kemal Vakfı başkanı Ayşe Semiha Baban, edebiyatçımızın her bir satırı dikkatle hazmedilerek okunası “Edebiyatın Gücü” başlıklı yazısıyla başladı. Prof. Dr. Kenan Mortan, barışsever Yaşar Kemal’in evrenselliğe armağan edilen yegâne yazarımız olduğunu belirtti.
Prof. Dr. Onur Bilge Kula ise kaçırılmayacak bir seminer verircesine gerçekleştirdiği konuşmasında Yaşar Kemal’in barışçıllığından söz açarak, insanın özerkleşmesi ve özgürleşmesi olmadan barışın olamayacağını belirtti. Yaşar Kemal’in Anadolu’nun katmanlarını belirleyen çok dillilik, çok dinlilik ve çok kültürlülük başlıklarını içeren “tolerans” açısından da araştırılması gerektini vurguladı. İnsandaki trajik ögenin ahlaken yapması gerekeni bilip de yapmaması acizliği olduğunu belirterek, dil olmadan düşünce olmayacağı; düşünce olmadan da dil olmayacağını; dilin hep tasarımlanıp kurgulandığını vurguladı.Tekil ve tek anlamlılığın bilime özgü olduğunu, oysa edebiyatın farklı olduğunu; sözcükleri çok anlamlaştırmanın, estetikleştirmenin Yaşar Kemal’in en belirgin özelliklerinden biri olduğunu aktardı. Sempozyumun bir başka hoşluğu konuklara dağıtılan portakal çiçeklerinden yapılmış bileklikler ve salona yayılan buram buram kokusuydu. İkinci günün akşamında Osmaniye Musiki Derneği’nin türkülerden oluşan konseri de büyük bir coşkuyla geçti.
Ertesi günü Yaşar Kemal’in doğum yeri Hemite’deki Uçurtma Şenliği’ne varmadan önce Arif Keskiner’in rehberliğinde Kastabala antik kentine uğrandı (Tam 9 yıl önce orada büyük bir mücadele verilmişti. Kastabala ören yerinin hemen yanı başına bir çimento fabrikası kurulmak isteniyordu. Yakınlardaki Karatepe kazılarını yürüten, Yaşar Kemal’in büyük dostlarından Halet Çambel büyük bir mücadeleye başlamıştı bunun önüne geçmek için. Nail Çakırhan’ı 2008’in Ağustosu’nda hastanede ziyaretimde Halet Hoca bu konudaki çalışmalarından da bahsetmişti.
Hastane çıkışı gittiğim Yapı Kredi Yayınları’nda Yaşar Kemal’le karşılaşınca -masallardaki ufacık çocuğun o iyi yürekli, kurtarıcı koca devle karşılaşmasının sevinci ve heyecanıyla- hemen bir çırpıda özetleyivermiştim konuyu. Kızgınlıkla, hemen oracıkta çözüm ve yöntem arayışına girdiğinin tanığıyım. Arif Keskiner ve dostları Kastabala Platformu oluşturarak sürecin bayrak taşıyıcısı oldular. Nail Çakırhan’ın öldüğü gün, başsağlığı için Halet Çambel’i arayan ve kendisi için yapabileceği bir şey olup olmadığını soran Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’a Halet Hoca “Evet, var” diye yanıt vermişti. “Kastabala’yı kurtarın!..” Ve Kastabala kurtuldu.).
Sonraki uğrak yerimiz ise Halet Çambel’in ömrünü adadığı Karatepe Açık Hava Müzesi oldu. Türkiye’nin ilk başarılı çıplak beton uygulamasının yapıldığı ilk açık hava müzesi Halet Çambel’in iş yoldaşı arkeolog Murat Akman’la gezildi.
Buluşma’nın ve sempozyumun açılışında Nebil Özgentürk’ün Bir Yudum İnsan Yaşar Kemal belgeselinin özeti gösterildi. Görüntülerden birinde Yaşar Kemal dev cüssesi ve dev coşkusuyla elinde mendil halaya duruyordu. Bu üç gün de böyle hep beraber halaya dururcasına coşkuyla ve şen geçti. Velhasılı Yaşar Kemal Platformu’nun düşünüp; Osmaniye’nin valiliğiyle, belediyesiyle, kültür müdürlükleriyle, kentlisi köylüsü halkıyla elbirliğiyle kaynaşıp coşmuş şenlikli bir Buluşma oldu.
Arif Keskiner festival broşüründeki Önsöz’ünü şöyle bitirmiş: “ŞÖLENİMİZ VAR! Aydınlık ve güzel günlere, Yaşar Kemal’e sözümüz var. BARIŞ adına, SEVGİ adına selamlarımız, daha söylenmedik TÜRKÜLERİMİZ var söylenecek...”
Güncel politikalar ne olursa olsun Yaşar Kemal unutulmaz-unutturulamaz, Anadolu’nun evrensel bir kültür mirası olarak çoktan yerine yurduna oturmuş bir menhirdir. Yaşarken de öyleydi, şimdi de; hep...