KKTC’de 7 Ocak’ta gerçekleşecek olan seçim kampanyalarındaki söylemler ve siyasi partilerin programlarında yer alan unsurlar, Doğu Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi’ndeki bir grup öğretim üyesi tarafından yakın takibe alındı.
Nurten Kara, Hanife Aliefendioğlu, Pembe Behçetoğulları, Yetin Arslan ve Nikolaos Stelya parti programlarının tahlilinden hareketle Kıbrıslı Türk siyasi aktörlerin ekonomiden eğitime, sağlıktan çevreye, sudan enerjiye, kamu reformundan yerel yönetimlere, Türkiye ile ilişkilerden Kıbrıs sorununa, trafiğe, birçok meseleye dair projesini ve duruşunu masaya yatırdı.
Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde görevli hocaların kaleme aldığı ve T24 ile paylaştığı rapor özetle şöyle:
- Program ve manifestolarda yerel siyasetin ana odak noktasının kaydığı, ’çoğullaştığı’, merkezi bir odak noktasından ziyade birçok odağın programlarda yer aldığı göze çarpıyor. Partiler programlarında, Kıbrıs Sorunu kadar önemli ancak ötelenmiş, ertelenmiş onlarca konuyu çözmek üzere proje ve vaatlere yer vermiş. Bir başka deyişle, 2018 yılında Kıbrıslı Türk siyasetçi Kıbrıs Türk siyasi ve sosyal realitesine “federal çözüm olsun ya da olmasın,diğer sosyal ve ekonomik problemlerin (daha fazla ertelenemeyeceği) halli” perspektifinden yaklaşıyor.
- Kıbrıs Sorunu konusunda söz konusu partiler bugüne kadar sahip oldukları perspektiflerini devam ettiriyorlar; müzakerelerin çok taraflı doğası bu konuda ‘çözüm yanlısı’ partilerin Güven Artırıcı Önlemler dışında öneri getirmesine öngörülebileceği gibi pek fazla izin vermiyor ve partiler de ‘geleneksel’ konum alışlarına paralel bir şekilde bu konudaki görüşlerini programlarında özetliyorlar.
- Bu anlamda 2018 erken genel seçimlerini, Kıbrıslı Türklerin ‘aynadaki yansımalarıyla yüzleşmesi’ tabiriyle ifade etmek mümkün. Çünkü Kıbrıs Sorunu kadar ‘diğer sorunlar’ da yaşamsal sorunlar olarak öne çıkıyor. Manifesto ve programları olan partilerin tümü, onyıllar içinde birikmiş sorunlar yumağını teker teker masaya yatırmış ve kendi perspektifleri içinden çözüm önerileri getiriyor. Yeni olan bu kapsayıcı yaklaşımda Kıbrıs’ın kuzeyinde gelişen sivil haklar hareketlerinin payı olduğunu, siyasetin buna kayıtsız kalamadığını da söylemek mümkün.
2018 seçimlerinin başrol oyuncusu 'yeni'
- 2018 erken seçimlerinde partiler, manifestolarında geniş yelpazedeki toplumsal meselelerle ilgili proje ve vaatlerine parti programlarında yer veriyorlar. Her bir partinin programında ele aldığı konuları ve çizdiği yol haritalarını özetlemek mümkün değil, zira sözünü ettiğimiz konular ‘toplumsal yaşamın’ yeniden organizasyonu gibi çok kapsamlı bir projenin parçaları…
- Partilerin programlarında, (sürdürülebilir) ekonomi/kalkınma, sağlık ve eğitim gibi konular yanında, kamu maliyesi, trafik, çevre ve ekoloji, (yenilenebilir) enerji, tarım, hayvancılık, turizm, ulaşım, yerel yönetimler/şehircilik, kaynaklara ulaşımda toplumsal adalet, liyakat, yolsuzluk, vatandaşlık, insan hakları odaklı sorunlar, ayrımcılık ve ötekileştirme, Türkiye ile ilişkiler, sivilleşme, kültür ve sanat, gıda güvenliği, vergi sistemi, yasal düzenlemeler, adli reform, sığınma evi, uyuşturucu ile mücadele, engelli hakları, ve burada sayamadığımız daha birçok konu yer alıyor. Bu konuların neler olduğunu kabaca sıralarken amacımız, toplumsal değişim vaadinin kapsamının ve tüm siyasi aktörlerin bu değişim ihtiyacına yanıt vermeye çalıştığının altını yeniden çizmektir.
- Toplumsal meseleleri oldukça geniş bir yelpaze içinde ele alan siyasi partilerin hemen tümü için şu söylenebilir; bu partiler (radikal bir) toplumsal değişimin öncüsü olmayı talep ediyor ve seçmenden bunun için onay istiyor. ‘Kıbrıs Sorunu’nun, her bir parti bugüne dek bu konuda nasıl konumlanmışsa, onun çerçevesi içinde ‘parantez içine alındığı’ parti programları, toplumun ve devletin reform projeleri olarak değerlendirilebilir.
- Toplumun/devletin yeniden ve belki de bu denli kapsamlı bir şekilde ilk kez tahayyül edilmesinin seçmen nezdinde ne anlama geldiği, seçmenin buna/neye ne kadar değer vereceği elbette 7 Ocak Pazar gününü takiben ortaya çıkacak. Kıbrıs Sorunu’nundaki pozisyon alışların belki önemsizleşmeyeceği ama oy verme davranışını birebir belirlemeyeceği gerçeği, siyaseti, 1974’ten beri ilk kez, somut ve yol haritası içeren programlarla halkın karşısına çıkmak zorunda bıraktı.
- Yukarıda da değindiğimiz gibi, sivil haklar hareketlerinin Kuzey Kıbrıs’ta gelişmesi, siyaseti bu konularda da yanıt üretme ihtiyacıyla başbaşa bıraktı. Kıbrıs Türk siyaseti, en azından kâğıt üzerinde ve söylem düzeyinde tüm yaşam alanlarını yeniden düzenlemek için ‘sorumluluk’ alıyor ve ‘yetki’ talep ediyor. Bu anlamda, özellikle sol ya da muhalif siyasette paradigmatik bir değişiklik bu seçim döneminde belirginleşmiş görünüyor; ‘Kıbrıs Sorunu çözüldükten sonra yaşam alanlarının iyileştirilmesi siyaseti’nin (‘Çözümden Sonra’ siyasetinin) yerini, yaşamın/toplumun/ve hatta devletin yeniden düzenlenişi ile Kıbrıs Sorunu’nun hallinin mümkün olması umudu aldı.
- Çözümü federal bir perspektif içinden görmeyen ve bugüne dek iktidardan daha çok pay alan, var olandan memnun görünen partiler ve daha düşük yüzdelik potansiyeli taşıyan partiler dahi bundan etkilendiler ve toplumun/devletin/ve gündelik hayatın yeniden organizasyonu hakkında proje üretmeksizin siyasette sahip olageldikleri konumlarını sürdüremeyecekleri hissiyle geniş kapsamlı öneri manzumeleri ortaya koydular. Bu seçimlerle ilgili altı çizilmesi gereken şey, siyasetteki aktörleri siyaset yapmaya zorlayan bu paradigma değişikliğidir: Kıbrıs’ın kuzeyinde siyaset, yeni bir ‘toplum sözleşmesi’ öneriyor.