Ukrayna gerginliği sürerken, geçtiğimiz hafta Washington’un önemli bir konuğu vardı. Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed al Sani, ABD Başkanı Joe Biden’ın davetlisi olarak Oval Oda’da ağırlandı. Katar Emiri Biden’ı ziyaret eden ilk Körfez ülkesi olurken, bir çok ülke lideri bu duruma gıpta etmiştir. Üstelik bu ziyarette Biden, ABD’nin NATO dışında kalan yakın müttefiklerine sunduğu özel bir müttefik statüsünün Katar’a da verileceğini ve bu konuda Kongre’ye en yakın zamanda resmi bilgi vereceğini belirtti. Böylece Katar, NATO üyesi olmayan ancak bu statünün verdiği -özellikle savunma konusundaki imtiyazları paylaşan aralarında İsrail, Yeni Zelanda, Brezilya’nın da bulunduğu özel gruba dahil edilecek.
Bu özel müttefiklik aynı zamanda ABD ile Katar’ın yakın zamanda süratle gelişen ilişkisini göstermesi açısından bir hayli dikkat çekici. Oysa Katar, çok uzak olmayan bir geçmişte, Trump Amerika’sının istenmeyenler listesindeydi. Kendi bölgesinde ise bağımsız dış politikası nedeniyle cezalandırılıyordu.
Hatırlarsınız, başını Suudi Arabistan’ın çektiği Körfez ülkeleri ile Katar arasındaki gerilim 2014 yılında başlamıştı. O dönem büyükelçilerin geri çekilmesiyle sınırlı kalan durum, 2017’de diplomatik ilişkilerin kesilmesinin yanı sıra hava, kara ve deniz trafiğinin kapanmasına, diplomat ve vatandaşların geri çağırılmasına kadar gitmişti. Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn’in Katar’ı bölgede yalnızlaştıran adımına Mısır, Yemen ve Libya da katılmıştı. Türkiye ise bu gerilimi kendi lehine çevirmiş, bölgesinde yalnızlaşmış Katar ile ilişkilerini derinleştirebilmişti. Katar’ın Körfez ülkeleriyle ilişkilerini düzeltmesi ise Türkiye’nin bu konudaki ayrıcalığını sona erdirdi.
Geçtiğimiz Aralık ayında Doha’yı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve yanındaki heyet 15 farklı anlaşmaya imza attı. Ancak Katar’ı ziyaret eden sadece Erdoğan değildi. Katar’ın yalnızlığının bittiğini ilan edercesine Suudi Arabistan’ın Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Ermenistan Devlet Başkanı Armen Sarkisyan da bu küçük Körfez ülkesinin misafirleri olarak sıcak ve samimi bir şekilde karşılandılar. Aynı dönemde Kıbrıs Rum Kesimi ile bir enerji anlaşması imzalaması ise, Doha’nın Türkiye’nin Doğu Akdeniz tezlerini desteklemediğinin bariz bir göstergesi oldu. Katar’ın ‘yuvaya’ geri dönüşü, Türkiye’nin dış politikadaki seçeneklerinin azlığının yanı sıra, yeni dost ve müttefik arama ihtiyacını da arttırdı. 2020 ve 2021 yılları Orta Doğu’yu kökten değiştirdiyse, Biden da Trump’tan çok daha farklı öncelikleriyle Ankara’ya mesafeli yaklaşıyordu.
Washington için Katar bir hayli önemli. İran’a karşı oluşturulmaya çalışılan ittifakın en büyük eksikliği, Katar’ın dışarıda bırakılmış olmasıydı. Hali hazırda ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük askeri üssüne ev sahipliği yapıyor olması ise, ABD ile zaten var olan güvenlik ilişkisi ile Katar’ı vazgeçilmez kılıyor.
Öte yandan dış politikadaki cüretli ve bağımsız tavrı birçok çelişkiyi ve avantajı bir arada sunuyor. Mesela, ABD’nin müttefiki olup Hamas, Müslüman Kardeşler ve Taliban’a ev sahipliği yapması nedeniyle terörizmi destekleyen ülke damgası yiyebilecekken, tam tersine Batı’nın bu tür örgütlerle bağlantı kurmasına aracı oluyor.
Özellikle Afganistan konusunda önemli bir rol üstlendi Katar. 2020’de Trump hükümeti ile Taliban arasında -2021 Ağustos’unda ABD’nin Afganistan’dan çıkması ile sonuçlanacak- görüşmelerde önemli bir rol oynayan Katar, aynı zamanda tahliyelerde ve oluşan mülteci krizinde yardımcı oldu. Son olarak, Katar ile Taliban arasında varılan anlaşmayla haftada iki gerçekleşecek uçuşlarla Afganistan’dan tahliyelerin devam etmesini sağladı.
Gazze’deki gerilimin kontrolden çıkmamasında da Katar’ın rolü var. İsrail ile koordineli çalışan Doha, Gazze’nin ekonomik çöküşünü engelleyerek olası bir saldırıyı ötelerken, İsrail ile Hamas arasında bir ateşkes ihtiyacında devreye giren ülkeler arasında yer alıyor. Bu durum, Katar’ın herkes ile konuşan, güvenilir bir aktör olduğunu hatırlatıyor. Ancak Katar, iyi ilişkilerine rağmen İsrail ile normalleşmeyi şimdilik başka bir bahara bırakmış durumda. Esad’ın kendi vatandaşlarına yaptıkları nedeniyle ise, Suriye kara listesinde yer alıyor.
İran ile ABD arasındaki nükleer görüşmelerde de aracı olan Katar, iki grup arasındaki farkları azaltmaya ve bölgede olası bir nükleer silahlanma yarışını engellemeye çalışıyor. Katar emirinin Washington ziyaretinin hemen öncesinde dışişleri bakanının Tahran’da olduğunu unutmayalım.
Son Ukrayna krizi ise, Katar’ın bir diğer özelliğini ön plana çıkarıyor. Rusya’nın adımlarına karşılık her türlü senaryoya hazırlıklı olmaya çalışan Biden, Katar emiri ile görüşmesinde Rusya'ya doğal gaz yaptırımları getirilmesi olasılığına karşı Katar'dan AB’ye daha fazla doğal gaz tedarik etmesi talebinde bulundu. Dünyanın en büyük LNG üreticisi konumundaki Katar’ın, Rusya’dan kaynaklanan olası bir enerji kesintisinde devreye girmesi garanti altına alınmaya çalışılıyor.
Burada, Katar’ın AB’nin ihtiyacını karşılamada ve Rusya’nın yerini doldurmada yeterli olmayacağının notunu düşmek gerek. Ayrıca, tam da savaş olasılığının konuşulduğu ve ABD’nin AB’nin enerji güvenliğini sağlama almaya çalıştığı bir dönemde EastMed boru hattı projesinden desteğini çektiğini açıklaması ise, Rusya söz konusu olduğunda, Washington’da kafaların bir hayli karışık olduğunu gösteriyor.
Katar emirinin ziyareti sadece ABD ile Katar arasındaki yakınlaşmanın göstergesi olduğu için değil, aynı zamanda Katar’ın yalnızlığından sıyrıldıktan sonra uluslararası arenadaki konumunu ve etkisini göstermesi açısından da bir hayli dikkat çekici. Tabi işin ABD için bir de ekonomi ve iç politika yönü var. Katar Havayolları Boeing’den 34 milyar dolarlık yüklüce bir sipariş verirken, Biden “on binlerce kişiye iyi ücretli istihdam” imkanı için teşekkür ediyordu. Bu da şu an en düşük seviyelerde gezinen Biden’ın halk destek oranlarını arttırabilecek bir gelişme olabilir.
“Katar iyi bir dost, güvenilir ve becerikli bir ortak” diyen Biden, Katar’ın ABD’nin NATO dışındaki kilit müttefikleri arasına yeni alınacak olmasının “çok gecikmiş bir adım” olduğunu belirtti. Katar Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdülrahman al Sani de ülkesi ile ABD arasında “güçlü kurumsal ilişkiler” olduğunu belirtti.
ABD’nin Katar’ı NATO dışındaki kilit müttefikleri arasına alması, ABD’nin Orta Doğu politikasındaki bir değişimi gösteriyor. Trump’ın İsrail ve Suudi Arabistan’ın çıkar ve tehdit algılarını önceleyen anlayışı Doha lehine döndü. Katar ABD’nin güvenini kazanırken, IŞİD dahil bir çok konuda hatırı sayılır bir bölge ülkesi, önemli bir enerji aktörü ve bu sayede Ukrayna krizi gibi bir konuda desteği talep edilen küresel bir oyuncu olduğunu gösterdi. Bu da Doha’ya Washington ile güvenlik ve istihbarat işbirliği, teknoloji, eğitim ve son model silahlara ulaşım, Batı ülkeleriyle yakınlaşma ve diplomatik bir kazanç olarak geri dönecek.