25 Ocak 2022

Sil baştan sevmek gerek bazen

2007'de Ankara'yı ziyaret eden ve TBMM'de bir konuşma yapan Şimon Peres'ten sonra Türkiye'yi ziyaret eden ikinci devlet başkanı olabilir Herzog

Yıl 2014. Dönemin İsrail Enerji Bakanı Silvan Şalom, Bloomberg'e bir röportaj verir; "Doğal gazı bulduğumuzdan beri dünya ülkeleri tarafından daha fazla kabul görüyoruz." Doğu Akdeniz'de keşfedilen doğal gazın her anlamda İsrail'i ve bölgeyi değiştireceğinin dile getirilişiydi bu sözler. Geçen bu sürede, doğal gaz İsrail için en önemli stratejik kozlardan biri haline geldi. Doğal gaz sadece enerji güvenliği ve ekonomiyi etkilemedi, aynı zamanda diplomatik bir güç olarak bölgesel işbirliklerinin gelişmesinin de kapısını açtı. 

Bugüne baktığımızda, tek bir mil boru hattı döşenmemiş olmasına rağmen doğal gaz varlığıyla Doğu Akdeniz'in jeopolitiğini dönüştürmüş durumda. İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRK) arasında oluşan ittifak, Mısır'ın başkenti Kahire'de temelleri atılan Doğu Akdeniz Gaz Forumu'na (DAGF) dönüşmüş, bu ülkeler dışında İtalya, Fransa, Ürdün, Filistin Yönetimini bir araya getirmiş, AB ve ABD'nin de desteğini almıştı. AB 2013'te teknik, ekonomik ve çevresel faktörleri etüt etmek için çok ciddi bir bütçe ayırdı. Trump başkanlığındaki ABD de 2020'de Kongre kararıyla Exxon Mobil destekli Doğu Akdeniz Enerji Merkezini kurarak boru hattı ve LNG terminallerinin kurulmasına destek sağlayacağını açıkladı.

Bölgesel diyaloğu ve işbirliği olasılıklarını geliştiren bu işbirliği için ilk günden beri üç pürüz mevcut. Birincisi her ne kadar açık olarak söylenmese de, Türkiye'nin dışlanması ve Ankara'nın tepkisi. İsrail bir çok farklı zamanda Türkiye'nin dışlanmadığını, bölge ülkeleriyle ilişkilerini düzeltmesi durumunda kapılarının açık olduğunu dile getirdi. Ancak bölgede yeni bir blok oluşurken Türkiye'nin dışarda kalmasını engellemedi.

İkincisi enerji devi Rusya'nın hoşnutsuzluğu. Rusya Avrupa'da oluşturduğu enerji tekelini etkileyecek her adımı haliyle yakından takip ediyor. Üçüncüsü ise projenin aşırı pahalı, fizibilitesinin düşük, üstelik talebin düşük olması. Hedef pazar olan AB ülkeleri, Avrupa Parlamentosu'nun 24 Haziran'da onayladığı Yeşil Mutabakat iklim yasasına göre karbon emisyonlarını 2030 yılına kadar yüzde 55 oranında azaltmayı, 2050 yılına kadar ise sıfırlamayı hedefliyorlar. Bu durum da planları bozuyor. 

Bu arka plan ışığında, geçtiğimiz hafta önemli bir gelişme yaşandı. Biden yönetimindeki ABD'nin EastMed projesinden desteğini çektiği ve Doğu Akdeniz'deki ilgisinin yenilenebilir enerji ve elektrik temelli projelere kaydığı haberi gündeme bomba gibi düştü. ABD desteği muhakkak ki önemli. Ancak AB'nin özel proje olarak tanımladığı ve DAGF üyelerinin desteklediği işbirliği halen ayakta. Fakat tek bir farkla. ABD bu açıklamasıyla zaten hem üyelerin hem de enerji/ekonomi analistlerinin çoktandır bildiği bir gerçeğin altını çizmiş oldu; EastMed boru hattının yapımını engelleyen bir çok engel var ve bu engeller aslında bu boru hattı hayalinin başlamadan bitmesinin de sebebi. 

Ancak, ortada oluşan bir ittifak var ve bu bir şekilde devam ettirilecek. Bugün görülen amaç boru hattı olabilir. Yarın yenilenebilir enerji, iklim değişimi, ABD'nin önerdiği elektrik veya bambaşka bir konuda bir işbirliği ile DAGF'nun önceliği değiştirilip bu bölgesel diyalog ve işbirliği ilerletilecektir kanımca. 

Doğu Akdeniz açılımı başta İsrail ve Yunanistan için en başarılı dış politika kararlarından biriydi. Buna şüphe yok. Bu gelişmenin ana mimarı ise bölgesel hırsları nedeniyle İsrail'e sırtını dönüp onu Yunanistan'ın kucağına iten Ankara oldu.  

Bugün Türkiye yeni bir dış politika açılımı içerisinde. İsrail de tıpkı Mısır ve Ermenistan, BAE gibi bu açılım paketinin bir parçası. ABD'nin EastMed'den desteğini çektiğini belirtmesini Ankara siyasi ve ekonomik bir avantaja çevirme isteğinde. Tıpkı 2016'da kısa süreli dahi olsa iki ülke arasında normalleşmeyi de beraberinde getiren ancak hemen kaçırılan o fırsat gibi. 

Geçen yıldan beri Türkiye'nin İsrail'e yönelik olumlu söylemleri ABD'nin bu açıklamasının ardından hızlandı. Uzun bir aradan sonra gerçekleşen Türkiye ve İsrail dışişleri bakanları arasındaki telefon görüşmesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İsrail Devlet Başkanı Herzog'u Türkiye'ye davet etmesinin ardından gelmişti. Göreve geldiğinden beri Erdoğan'ın üç kez Herzog ile görüşmesi, İsrailli turist krizinin en üst düzeyde görüşülerek halledilmiş olması ve bu krizin ilk Erdoğan - Bennett telefon görüşmesine vesile olması da önemli gelişmeler. Ne de olsa Erdoğan her ne kadar Herzog ile görüşmeyi tercih ediyor görünse de, devlet başkanlığı makamının İsrail'de sembolik bir rolü var. Siyasi kararlar için çalınacak asıl kapı başbakanlık. Öte yandan hükümetin desteği ile bu ziyaret gerçekleşebilir tabii ki. Bu sayede, 2007'de Ankara'yı ziyaret eden ve TBMM'de bir konuşma yapan Şimon Peres'ten sonra Türkiye'yi ziyaret eden ikinci devlet başkanı olabilir Herzog.

Ancak bugün gelinen noktada İsrail için Yunanistan ve GKRK ile oluşturduğu ittifak vazgeçilmez, tıpkı bir zamanlar İsrail'in gözünde Türkiye'nin olduğu gibi. Üstelik geçen onca zamanda, yaşanan onca kriz, karşılıklı suçlamalar, güvenin erozyona uğraması ile yıpranan Türkiye- İsrail ilişkilerin ilmik ilmik tamir edilmesi gerekiyor. 

Hamas'ın Türkiye'deki varlığı İsrail için en önemli konu. Ankara'nın bu olumlu adımlarını gölgeleyen kuşkular ise hâlâ mevcut. Ankara'nın öngörülemezliği, bu kuşkuların başlıca sebeplerinden biri. Öte yandan, İsrail hiçbir zaman Türkiye'yi karşısına almak istemez. Doğal gaz macerasının en başından beri "yumurtalarını aynı sepete koymak istemediğini" belirten İsrail'in Ankara'nın uzattığı eli tutacağını ancak beklenen o eski stratejik işbirliğinin kurulmasının zaman ve emek isteyeceğini düşünüyorum. 

Dış politika açılımlarıyla bölgeye geri dönüşünü müjdeleyen Türkiye'nin olumlu söylemlerinin birçok ülke tarafından reddedilmemesi ve olumlu karşılanıyor olması Ankara'nın elindeki en önemli güç. Bu gücü kısa vadeli iç politik kazançlar için değil, bölge istikrarı ve barışı yönünde kullanması ise en önemli talep ve beklenti.

Yazarın Diğer Yazıları

Labirentlerle dolu bir süreç olarak Suudi Arabistan-İsrail normalleşmesi

Yargı reformu tartışması nedeniyle kutuplaşmış ve zayıflamış görünen bir İsrail sadece ABD için değil Suudi Arabistan için de ciddi bir kaygı kaynağı

Sportmenlik, Hitler ve "Bir daha asla!" bilinci

Nefret söylemi ve ayrımcılığın karşısında durmak önce yapılanın nefret söylemi olduğunu belirtmekle, adını koymakla başlar. İtiraz, eleştiri, ayıplama ile mücadelede ilk adım atılır. Eğitim ise bu kronikleşen sorunun elimizdeki yegane panzehr

Türkiye - İsrail ilişkilerinde yeni bir eşik

İsrail'de seçimler (şimdilik) bitti. Artık Türkiye seçimlere hazırlanırken, Türkiye-İsrail ilişkileri yeni kritik bir eşiğe yaklaşıyor. Daha önceleri tanık olduğumuz gibi iç politika dış politika kararlarını etkileyebilir, oy uğruna bazı ilişkiler harcanabilir

"
"