17 Kasım 2024

Diyalog Monşer Büyükelçi Ahmet Süha Umar, Trump...

Son birkaç yıldır bu ülkede ucuz ve bol balık yiyebiliyorsak bunda Süha’nın ciddi emeği vardır. 20 yıl, kurduğu ve başkanlığını yaptığı, Av ve Yaban Hayatı Koruma, Geliştirme Ve Tanıtma Vakfı faaliyetleri ile iki kez, Birleşmiş Milletler Çevre Ödülü, Global 500’e aday gösterilmiş ve daha bir çok ödül almış bir, “iyi vatandaş”tır

Donald Trump

Hesap ettim, 50 yılı aşkın süredir “köşe” yazıyorum. Çeşitli yayın organlarında yazmışım, Tercüman, Milliyet, Radikal, şimdilerde T24. Aslında benim “işim” ya da “mesleğim” yazarlık veya gazetecilik değil. Ben mühendis, deniz araştırmacısı ve otomobilciyim. Yazdıklarım bazen siyasi olabilse de temelde “endüstri” yazarıyım.

Annem gazeteci-yazardı. Serveti Fünun’da başlamış, ilk imzalı yazısı 1935’de (17 yaşında) Cumhuriyet gazetesinde çıkmış. Şiir, fıkra ve öyküleri, Resimli Ay, Servet-i Fünûn-Uyanış dergilerinde yayımlandı. Romanları kitaplaşmadan önce Vakit, Yeni İstanbul, Ulus vb. gazetelerde tefrika edildi. 1966-74 yılları arasında Ankara’da Türk Kadını dergisini tek başına sekiz yıl, ara vermeden çıkarttı.

Kardeşim Oruç, Felsefe hocası idi ancak daha çok şairdi. O da bir süre çeşitli yayın organlarında gazetecilik yapmıştı. Benim de biraz ucundan tuttuğum, Bülent Ecevit ve arkadaşları ile ARAYIŞ Dergisini çıkartmıştı. Ancak “Şiirsel bir tarz ile felsefe” yazdığı kitapları ile dünya çapında ün kazandı. Anne tarafından Bosna’daki akrabalarımız arasında da çok ünlü yazarlar, sanat insanları var.

Ben ise onlar gibi müthiş kabiliyetli bir yazar değilim. İlk yazılarımı Hey dergisi, Milliyet, Hürriyet, Viraj gazetesi, Kardeşim Oruç’un çıkardığı, Kilometre adlı dergide çıktı. İnsanlar beğendiler.

Radikal gazetesinde 12 yıl “köşe” yazdım. İnsanlar farklı bir “üslubum” olduğunu söylediler. Zaten işim yazarlık değil. Ancak çok okuyan ve çocukluğundan beri “inceleme, analiz etme” kabiliyetine biraz sahip bir kişi olarak, yazıp duruyorum. Belki de kural bilmeden yazıyor olmam başarı getirdi bana.

Bütün bu tecrübe ve bilgilerin ışığında, uzun zamandır “Köşe yazarlığının” da asra uyması, gelişmesi, belki de bir metamorfoz geçirmesi gerektiğine inanıyorum.

Ne değişikliği olabilir bu?

Köşe yazarları ne yapıyor? Bir olayı veya düşünceyi, ifadeyi analiz edip o konuda kendilerinin ne düşündüğünü yazıyorlar.

Bu olaylar, düşünceler hangi konularda? Her konuda oluyor değil mi? Sel oluyor, insanlar ölüyor, köşe yazarları önlem almayan devlet yöneticilerini (olumlu, olumsuz) yazıyor. Oysa hiçbiri meteoroloji veya sel için alınabilir önlemleri bilmiyor.

Böyle bir yazı yazmak istersem, ben saatler, günler harcayıp araştırma yapıyorum. Dünya kadar vakit harcıyorum. Yine de mesela önce belediyelerde ya da kaymakamlıklarda çalışmış bir “sel uzmanı” kadar doğrudan bilgi veremiyorum. O zaman ne yapmalı da “doğru bilgili, yenilikçi ve daha enteresan köşe yazilari yazmali?” diye düşünürken canımı sıkan bir olay oldu; Seçilmiş ABD Başkanı Trump, Kürt polikaları ile ilgili bir soru üzerine TV’lere aynen şöyle söyledi.

Bazı Kürtlere bakarsanız, onlar Türkiye'nin doğal düşmanları. Bugün bir tarihçinin dediğine göre, yüzlerce yıldır birbirleriyle savaşıyorlar.

 Ama Türkiye'ye (Yetkililere) söyledim, eğer bizim “insancıl” olduğunu düşündüğümüzün dışında bir şey yaparlarsa, son derece yıpranmış bir ekonominin gazabına uğrayabilirler.

Bunu bir kez yaptım, Papaz Brunson ile yaptım. Rahip Brunson'ı hatırlarsınız; Rahip Brunson'u geri vermiyorlardı, ama sonunda Rahip Brunsen'e oldukça hızlı bir şekilde geri verdiler. Para birimi rekor seviyelerde düştü ve birçok başka olay yaşandı”

Bunu duyunca insan 9 Ekim 2019’daki “Trump Mektubu” olayını hatırlıyor. Trump, mektubu Cumhurbaşkanımıza yollamış, tüm basın yayın organlarının da muhteviyatını öğrenmesini sağlamıştı. Ne diyordu mektup:

“Ekselans Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ankara

Sayın Cumhurbaşkanı:

Haydi iyi bir anlaşma yapalım! Binlerce insanı katletmekten sorumlu olmak istemezsiniz, ben de Türk ekonomisini mahvetmekten sorumlu olmak istemiyorum. (dediğimi yapmazsan) ben de sorumlu olacağım. Size Rahip Brunson ile ilgili küçük bir örnek verdim.

Bazı sorunlarınızı çözmek için çok çalıştım. Dünyayı hayal kırıklığına uğratmayın. Çok şey yapabilirsiniz. General Mazlum (Suriye Kürtlerinin kumandanı) sizinle müzakere etmeye ve geçmişte asla vermeyecekleri tavizler vermeye hazırdır. Bana yeni gelen mektubunun bir kopyasını gizlice ekliyorum.

Bunu doğru ve insancıl bir şekilde yaparsanız, tarih size olumlu bakacaktır. İyi şeyler olmazsa, sizi sonsuza dek şeytan olarak görecektir. Sert bir adam olma. Aptal olma!

Seni daha sonra arayacağım.

İçtenlikle”

2019’da gelen bu mektubun “tarif ettiği” bir Uluslararası ilişki hiç duymamıştım. Trump’ın acemiliği, TV programından kalma bir aroganlık filan diye geçiştirmiştik ama, o gün 5.70 TL olan ABD doları, bugün, yani tam tamına 5 yıl sonra (5 Ekim 2024’de) 34.40 TL olunca insan düşüncelere dalıyor. Üstelik yine tam tamına 5 yıl sonra, bu defa “seçilmiş” başkan olan Trump, gazetecilere mektubu hatırlatıp, “nasıl yaptım ama!!” demeye getirirken; bu defa da bizim bildiğimiz kadar PKK’nın Suriye kolu olan; bizim terörist, batı dünyasının (ABD dahil) Hürriyet Savaşçıları dediği SYD adına bizden (Cumhurbaşkanından) bir şeyler istiyor. “Bir şeyler” diyorum çünkü Trump General Mazlum dediği kişinin mektubunu bize bu defa gösteriyor. İktidar partisi AKP’nin zaten “millete bilgi vermek” gibi bir alışkanlığı yok..

Bütün bu olay ve gelişmeleri alt alta koyunca; boyumu aşan bir durum olduğunu anlıyorum..

Bu konu, “Köşe Yazısında yenilik” düşüncemi tekrar gündeme getirdi. Yukarda yazdığım “mantık” çerçevesinde düşününce; Yunanlı filozof Platon’un (Eflatun) “Diyalog” tipi yazılar yazmayı tekrar düşündüm. Gerçi buna benzer bir “karşılıklı konuşma” tarzını Kadim Dostum Gazeteci Nurzen Amuren kullanmıştı ama; benimkinde ben, “diyalog’a” biraz daha katılmayı, karşılıklı konuşma şeklinde yapmayı düşünmüştüm.

Neticede, yeni köşe yazısına, Trump ile başlamak enteresan olur diye düşündüm; ve diyalog’un ikinci kişisini tespit etmek çok zor olmadı.

60 yılı zorlayan ender dostluklarımdan birinin sahibi Emekli Büyükelçi Ahmet Süha Umar’dır. Kendisi güncel tabiri ile tam bir Monşer’dir. Ancak Monşerlik kolay kazanılmıyor tabii: 16 yaşında, Mülkiye’yi (Siyasal Bilgiler Fakültesi) kazanmış, İngilizce, Fransızca ve İspanyolca konuşan-yazan, gerek mesleği olan dünya siyaseti gerek tutkusu olan “Çevre ve Yaban hayatı” konularında kitap yazacak birikime sahip bir dost; bir “aksakal”.

Monşer deyince sakın viskili şömine başı ukalalıklarından bahsettiğimi düşünmeyin; Süha’yı, sabaha karşı Jandarmaların başında, teyp kurarak bıldırcın avlayan avcıları yakalarken, veya yasak zamanda ya da sularda balık tutan birinin teknesine el koyarken, ya da yakın dostu olan bana, Seyhan ve Ceyhan Deltasında Orman koruyucularına “kaçak avcıları yakalasınlar” diye “airboat” (Uçak pervanesi ile 5 cm. suda süratli giden bir nevi tekne) imal ettirirken bulabilirsiniz.

Son birkaç yıldır bu ülkede ucuz ve bol balık yiyebiliyorsak bunda Süha’nın ciddi emeği vardır. 20 yıl, kurduğu ve başkanlığını yaptığı, Av ve Yaban Hayatı Koruma, Geliştirme Ve Tanıtma Vakfı faaliyetleri ile iki kez, Birleşmiş Milletler Çevre Ödülü, Global 500’e aday gösterilmiş ve daha bir çok ödül almış bir, “iyi vatandaş”tır.

İşte bu yazımda, önce Trump mektubunu sebebi, daha sonra şimdi ne yapmalı konularını, “diyalog” disiplini içinde “konuşup yazacağız.

Aruoba- Süha’cığım, kahvaltı soframa hoş geldin, Trump’un bu dediklerine ve olanlara ne diyorsun?

Umar- Önce “Allah!!” daha sonra da “Kendim ettim, kendim buldum!” diyorum İskender. Önce yakın geçmişe bak. Biz, Atatürk Türkiye’sinin dış politikasını, belli ilkeler üzerine oturtmuştuk. Bu ilkeler, “yutta barış, dünyada barış”, komşularla iyi ilişkiler. Çoğu kez iyi ilişkilerin ötesinde, bölgesel ittifaklar örneğin Sadabat paktı, Bagdat Paktı, Balkan Paktı girişimlerini başlatmış ve olumlu sonuçlandırmışız.

Aruoba- “Atatürk Türkiyesi” derken, o tarihlerde Atatürkün beraber çalıştığı çok bilgili ve yetkin bir kadrosu da var.

Umar- Zaten onun için “Atatürk Türkiyesi” diyorum. Her türlü bürokrasiden, sanayi yöneticilerine; eğitimcilere kadar hepsi giriyor bu tanıma. Bu bir “vizyon”. İmparatorluk yıkılmış, (nasıl ve niye yıkılmış tartışılır; tartışılmalı) onun yerine, yıkılanla hiç ilgisi olmayan, sende “T.C. NİN BEKA PROBLEMİ’nde yazmışsın; Yepyeni bir devlet ve ülke hatta yepyeni bir ulus yaratmış;. “Etrak-ı bi idrak” (Anlama yeteneği olmayan Türkler) dedikleri bir insan gurubundan, doğru işler yapan bir ulus yaratmışlar.

Sevgili okur, burada benim yazı yerim bitiyor. Ancak gerek bu yazının devamını ve buna benzer formatta başka yazılar yazmayı deneyeceğim.

Lütfen bana düşüncelerinizi yazınız. Hatta “kötü olmuş, iyisi bence böyle olmalı” diye yazarsanız çok yararlı ve yön gösterici olur.

 

                                                                                                                              

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

T.C.’nin beka sorunu - 2

Beka, TDK’ya göre kısaca “kalıcılık”  yani konmuş olan kuralların devamı, değiştirilmemesi ya da  kaldırılmaması demek. Bundan sonra, tamamen “mantık olarak” bekanın değişip değişmediğini, partilere veya kişilere atıfta bulunmadan ve hiç kritik etmeden “beka sorunun” nereden geldiğine bir analiz yapalım

T.C.’nin beka sorunu

Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti, zaten insanlarda var olan ve yukarıda sayılan bir çok filozof ve düşüncenin ışığı üstüne çağdaş Batı’nın hürriyet ve demokrasi anlayışlarını da katarak, dünyanın ilk laik, kadin eşit, demokrat devletini kurmuştur

Gündem, CHP, global kurumlar

AKP’nin iktidardan gitmesi, tuhaf anayasamızın tekrar Kopenhag kriterlerine uygun hale getirilmesi, ayrıca sivil toplum örgütlerinin tekrar tarif edilmesi ve devlet yönetiminden tamamen kurtarılması gibi olmaz ise olmaz bazı yönetim detayların uygulanmaya koyması ile ülkemiz tekrar Atatürk Türkiye’si normlarına dönmüş olacak ve AB ye katılacaktır

"
"