28 Haziran 2024

Can Kıraç, Başkan İmamoğlu, Başkan Erdoğan

Belediye Başkanı Sayın Ekremİmamoğlu, Büyükada'ya vatandaş öncelikli bir "toplu taşıma çözümü" bulmağa çalışıyor. Adalıların ne istediğini çok iyi biliyor ve hükümetinin Sanayi Bakanı'ndan, "bu senin işin!" diye bu hizmeti istiyor. Ancak, Cumhurbaşkanı'nın yanlış bildiğini, yönettiği Sanayi Bakanı nereden doğru bilecek?

60 yıllık, çok kadim dostum Can Bey'i Kaybettik. Acım büyüktür. Onunla ilgili geniş yazımı AKP iktidardan gidince yazacağım. Can Bey; bu ülkeye otomobil endüstrisini getiren bir grup "tuhaf" insan ve bunların halefleri seni hep hatırlayacaktır…

Ahmet İ. isimli dikkatli bir okurum, "Geçen yazınızdaki Tevfik Efendi kim?" diye sormuş. Bazı tanıdıklar da tam anlamamış.

Yazı yazarken birçok araştırma yapıyor, çok geniş perspektifte düşünüyorum. Üstelik limitli bir süre içinde bitirmeliyim.

Bir başka (belki de bana mahsus) bir özellik de sevmediğim insanlarını adını asla aklımda tutamıyorum. Aslında hiçbir AKP hükümeti mensubunu sevmiyorum; ancak bazılarını hiç mi hiç sevmiyorum. Nefret edebilsem, edeceğim. Bunların başında bizi millet yapan temel vasıflarımızı değiştirmeye çalışan, hırsları boyundan büyük Yusuf Tekin geliyor. Bu adam, devletin öğretmenleri "fonlandığını!" iddia ediyor. Tarikatları da "sivil toplum kuruluşu" sanıyor. Neresini seveyim ben bunun!

Ahmet Bey'in sorduğu yazımın bir bölümü Yusuf Tekin'e hitaben yazılmıştı. Ancak adamın adını "nedense?" Tevfik Efendi olarak hatırlamışım... Tüm okurlardan özür dilerim, yazı aceleye gelmişti; düzeltiyorum. Yazıdaki Tevfik Efendi; "Maarifi-i Umumiye Nazırı Yusuf Tekin'dir".

Aslında, Yusuf Efendi nasıl olsa yakın tarihin tozlu sayfaları arasında hemen kaybolup gidecek, siz de laf olsun diye Tevfik deseniz de olur. Hiç değilse Arapça kökenli bir isim. Yusuf Arapça kökenli değil…

Şimdi gelelim bu haftaki yazıya.

Carrozzeria Menarini (Menarini Karüser) 1919 yılında Bologna'da Ettore Menarini tarafından kuruldu.

O yıllarda at arabasından otomobile geçilmeye başlanmıştı. Yepyeni ürünlerin ve bu ürünleri üreten yepyeni mesleklerin doğduğu dönemlerdi. Menarini'nin mesleği marangozluk, ihtisası da at arabası yapımı idi. Özelliği ise özellikle Amerika'da 6 atın çektiği "yolcu arabaları / horse buses/omnibus" idi. Avrupa'daki versiyonları daha ufak, genellikle iki atlı olurdu. Hem kapalı yük hem insan naklinde kullanılırdı.

Birinci harpte yıkılan dükkan, tekrar açıldı. Zamanın yeni modası olan "atsız araba" üzerinde yoğunlaştı. 1919 da FIAT ile anlaşan Menarini artık sadece ahşap değil, bazı farklı metallerde kullanmağa başlamıştı. FIAT ile birbirlerini tamamlıyorlardı.

Menarini Usta, İtalyan ve Avrupa otobüsünün teknolojik evrimine damgasını vurdu: 1919'dan günümüze, otuz binden fazla otobüs Via San fabrikasından çıktı. Böylece toplu karayolu taşımacılığının tarihinin oluşturulmasına ve yazılmasına katkıda bulundu. İkinci harpte fabrika bombalandı ve yıkıldı. Ancak, harp sonunda otobüs üretme faaliyetine yeniden başlandı. Başlarda kaporta tamiri yapan atelye, zaman içinde 230 işçi ile ayda sekiz araç üretmeye başladı. 1950'lerin yarısında üretim, bir banliyö bölgesinde (hâlâ kullanımda olan) yeni bir fabrikaya aktarıldı. Yeni tesis, modern işleme ihtiyaçlarını karşılamak için inşa edildi.

1960'ların başında, stil ve yapım tekniklerinde bir kilometre taşı olan SDM (Sintesi del Meglio) otobüsü projelendirilip inşa edildi.

Buradan başlayarak, çeşitli yönetimler geçirerek, sonunda 2013'te BredaMenarinibus ZEUS adı verilen elektrikli minibüsü üretti. İşte bizi bugün ilgilendiren minibüs, büyük Adalıların "AZMANBÜS" dedikleri ve istemedikleri minibüs. Yukarda bahsettiğim "yeni ürünlerden" biri. Bu ürünleri "yapanlar" zannedildiği gibi otobüs, kamyon, otomobil fabrikaları değil. Mühendislik, tasarım, deneme, uygulama firma ya da grupları. Zaten Menarini de baştan beri "estetik tasarımı" dışarda oluşmuş olan firmalara yaptırıyordu.

Bunlar ya kendilerinden bir araç geliştirip "imalata, ya da montaja hazır" hale getiriler, montajcılara satarlar ya da bir araç fabrikası sahibi onlara bir sipariş verir.

Sanatta Rönesans'ın en önemli ülkesi olan İtalya, "Araçların güzel görünümlü, estetik olma" ön şartını kendi lehine çok iyi kullandı ve dünyanın en ünlü "otomotiv desinatör şirketlerini" geliştirdi. Dünyaya sadece "otomobil" satmadılar, "fikir ve sanat" da sattılar.

Öte yandan Almanya da aynı dalda müthiş gelişmeler yaşadı, destekledi. Bugün hangi ülkenin daha iyi araç yapıyor olduğuna hâlâ karar verilebilmiş değildir. Bence estetikte İtalyanların eline kimse su dökemez. Öte yandan Almanlar mühendislik çözümünde önde durur. Fransızların otomobilleri diğerlerinden daha "rahat" bulunur.

Dikkat edilirse bu dalda Türkleri koyacak bir "bölüm" hâlâ bulamıyoruz. Birileri vatandaşlara "hem yerli hem milli" diye tamamen yabancı ürünleri "kakalıyıp" duruyor.

2011 yılında kadim dostum Kürşad Tüzmen ile Sayın Başbakan'ı ziyaret edip, "yerli ve milli araç nedir ve devlet niçin öncülük yapmalıdır" diye anlatmaya çalışmıştım. Muhtemelen iyi anlatamamış olmalıyım ki "devlet destekli yaratıcılık" yerine "devlet destekli üretim" anlamış. Anlaşılan Sayın Başbakan, üretim parametresinin liste başında "bir şeyler kazanmak" olduğunu sanıyor. Devlet otomobil yapıp satıp para kazanamayacağına göre, partiye faydası olsun diye "biz yaptık!" diye propaganda yapıyor.

İşte bu yüzden Belediye Başkanı Sayın Ekremİmamoğlu, Büyükada'ya vatandaş öncelikli bir "toplu taşıma çözümü" bulmağa çalışıyor. Adalıların ne istediğini çok iyi biliyor ve hükümetinin Sanayi Bakanı'ndan, "bu senin işin!" diye bu hizmeti istiyor. Ancak, Cumhurbaşkanı'nın yanlış bildiğini, yönettiği Sanayi Bakanı nereden doğru bilecek?

İhaleye çıkıyorlar, teklif yok.

Mecburen ülkenin önemli araç fabrikalarından biri olan KARSAN'ın monte ettiği Breda Menarini bus ZEUS markalı aracı alıyorlar. Adını e-Jest koymuşlar. Kadim dostum Jan Nahum (HEXAGON) muhtemelen montaj için adaptasyon mühendisliğini yapmış. ASELSAN aktarma organını yapmış. Niye? Acaba İtalyanlar 10 yıldır aktarma organsız mı satıyormuş? BMW de motoru yapmış. Ancak, Sanayi Bakanı'na göre bu araç da yerli ve milli!

Bütün bu işler Sayın Başbakan kendisine anlattığımız "araç tasarlamanın" araç üretimi demek olmadığını anlamadığı için oluyor. SAAB'dan başladık, TOGG ile sürüyor. Şimdi de Belediye Başkanı Adalıya laf anlatmaya çalışıyor. AKP'li Bakan da "oh ne iyi oluyor" diyordur.

19. yüzyılda Fransız Joseph Cugnot, ilk buharlı top çekeri yaptığı vakit, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası'nın arşivlerinde, 1900 yılı öncesinde 7 fayton arabacısı, 4 fayton boyacısı, 12 araba marangozu, 6 araba demircisi, 14 araba tamircisi, 7 araba imalathanesi olmak üzere 110 kişi ve kuruluşun araba sanayi ile uğraştığı görülüyor. Araştırılırsa, Manisa ve Akhisar gibi vilayetlerde de aynı sayılar bulunabilir.

Ancak Osmanlı bu arabaların arka dingiline bir motor takılmasına izin vermediği için, ülke bu "şeytan arabalarının" sadece dedikodusunu yapabildi.

Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet'in hükümetleri, 2002'ye kadar yaptırdıkları ve destekledikleri yatırımlar ile ülkede yeterinden çok "araç" üreten şirket oluştu. Ülke "büyük montajcı" hâline geldi. Yani hani AKP, "bizden evvel buzdolabı yoktu!" diyor ya; Avrupa'nın en çok satan buzdolaplarından biri de Türk malı oldu.

Yani, Ford var, Oyak-Renault var, Tofaş var, Türk Traktör var, var oğlu var. Yani irmik var, şeker var, su var, ateş var; bir helva ustası lazım.

Onu da biz nasıl bulunacağını anlattık! Heyhat! Ya anlamadı, ya işine gelmedi ya da biz anlattığımız sandık…

Anlasa idi, 12 yılda ülkede en az 5 tane araç tasarlama ve mühendislik şirketi açılmış olurdu. En azından Jan Nahum, "Adalar'da ne yapılabilir" diye düşünürdü?

Bence Sayın İmamoğlu kendi göbeğini kesmeli, bunlardan hayır yok.

Yazarın Diğer Yazıları

Diyalog Monşer Büyükelçi Ahmet Süha Umar, Trump...

Son birkaç yıldır bu ülkede ucuz ve bol balık yiyebiliyorsak bunda Süha’nın ciddi emeği vardır. 20 yıl, kurduğu ve başkanlığını yaptığı, Av ve Yaban Hayatı Koruma, Geliştirme Ve Tanıtma Vakfı faaliyetleri ile iki kez, Birleşmiş Milletler Çevre Ödülü, Global 500’e aday gösterilmiş ve daha bir çok ödül almış bir, “iyi vatandaş”tır

T.C.’nin beka sorunu - 2

Beka, TDK’ya göre kısaca “kalıcılık”  yani konmuş olan kuralların devamı, değiştirilmemesi ya da  kaldırılmaması demek. Bundan sonra, tamamen “mantık olarak” bekanın değişip değişmediğini, partilere veya kişilere atıfta bulunmadan ve hiç kritik etmeden “beka sorunun” nereden geldiğine bir analiz yapalım

T.C.’nin beka sorunu

Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti, zaten insanlarda var olan ve yukarıda sayılan bir çok filozof ve düşüncenin ışığı üstüne çağdaş Batı’nın hürriyet ve demokrasi anlayışlarını da katarak, dünyanın ilk laik, kadin eşit, demokrat devletini kurmuştur

"
"