08 Eylül 2024

Koleksiyoncunun kaleminden: Pencerenin kültür tarihi (2)

"Pencere" Roma uygarlığının ayırt edici özelliklerinden biri 

Geçen hafta yayımlanan "Pencerenin Kültür Tarihi" başlıklı yazımı okuyanlar hatırlayacaklardır, o yazıda mağara devrinden MS 100'lü yıllar arasında pencerenin evrimini anlatmaya çalışmış, atalarımızın her çağda yaşadığı mekâna pencere tasarlamaya çalıştığını yazmıştım. 

Kısaca hatırlatmak gerekirse, mağara devrinde doğal açıklıklarla ışık ve havalandırma ihtiyacını karşılayan atalarımız yerleşik hayata geçerken yükseklere inşa ettiği ilkel kulübelere, bir kısmı toprak altına yapılan toprak sıvalı meskenlere sığınmış; dönemin özelliği pencerenin olmayışı olarak saptanmış.

6000 yıl önce Mısır ve Mezopotamya'nın eski uygarlıklarında iç ortamların havalandırılmasını, aydınlatılmasını ve aynı zamanda dış tehlikelerden korunmasını sağlayacak şekilde duvarlarda küçük açıklıklar halinde tasarlanan pencereler kullanılmaya başlanmış. 

Tunç Çağı'na doğru insan yaşadığı mekânı aydınlatmak ve havalandırmak için farklı çözümler geliştirmeye çalışmış; mekânın yönüne, iklim tipine ve çevrenin güvenliğine bağlı olarak büyük ya da küçük boyutlarda pencereler açılmış. 

MÖ 3500 yıllarında Doğu Mezopotamya ve Mısır bölgelerinde ortaya çıkan cam üretiminde elde edilen camlar şeffaf değilmiş; ilk camlar siyah ve volkanikmiş. Bu yıllarda cam pencere fikri henüz ortaya çıkmadığı için son derece zor şartlarda az miktarda üretilen camlar mücevher olarak takılarda, bıçak - ok uçları gibi silahları şekillendirmede ve değişim aracı olarak ticarette kullanılıyormuş. 

Eski Yunan ve erken Roma meskenlerinde gün ışığı avluya yansıyacak şekilde duvarlardaki dar yarıklardan, özel olarak bırakılmış açıklıklardan ya da revaklardan giriyormuş; gerilmiş, iyice kazınmış hayvan derileri, kaynatıldıktan sonra ezilmiş boynuzlar ve yağlanmış kumaşlarla açıklıklar kapatılıyormuş. Duvarlardaki dar aralıklar aynı zamanda davetsiz misafirlerin mekâna girmesine engel oluyormuş.

Eski Yunan ve Antik Roma dillerinde "pencere" kelimesi yer almamış

Denilebilir ki, İsa öncesinde evlerde -genellikle- pencere yokmuş; bu yüzden Yunan mimarisinde pencere için özel bir terim de olmamış. Antik Yunan dilinde pencere sadece bir "açıklık" Eski Roma'da da "küçük bir kapı" olarak anılıyormuş. 

Eski Yunan dilinde pencere açıklık olarak ifade edilmiş

MS 100'lü yıllarda farklı bölgelerde aynı anda ortaya çıkan gelişmeler pencere kavramına farklı bir boyut getrmiş, İber Yarımadasındaki Hispania Bölgesinden çıkarılan bir çeşit "buzlu cam" benzeri "lapis specularis" bir başka adıyla "ayna taşı" pencerelere takılmaya başlanmış; pencere Roma uygarlığının ayırt edici özelliklerinden biri olmuş 

Aynı yıllarda Antik Çin, Kore ve Japonya maliyeti ucuz ve montajı kolay kâğıt pencereleri yaygın olarak kullanırken, Amerikan'ın yerli halkı aşırı sıcaklıklara karşı iyi bir yalıtkan olan "mika" mineralinden yapılan camlar pencerelere monte ediliyormuş. 

Orta Çağ'da pencere

Romalıların manganez oksit uygulayarak camı daha berrak hale getirmeleri ve cama yeni bir özellik kazandırmaları yakın gelecekte oluşacak camlı pencere ihtiyacını körüklemiş; rafine edilebilen şeffaf cam üretimi İmparatorluğun dört bir yanına yayılmış. 

Orta Çağ'da "güvenlik" amaçlı olarak küçük ve dar pencere açıklıkları tasarlanmış.

Roma İmparatorluğu'nun çok alanda gelişme gösterdiği ve hüküm sürdüğü topraklara götürdüğü medeni seviyeyi gösteren şaşalı yükseliş döneminden sonra MS 476 yılından başlayan çöküş süreci -ara sıra toparlanma denemeleri olsa- da belirgin bir duraklama hatta sosyal kazanımlardan geri dönüş başlamış. 

Merkezi otoritenin kaybolarak yerini kaosa bıraktığı bu iniş döneminden pencereler de nasibini almış; küçük pencerelerin varlığıyla karakterize edilen Orta Çağ konut mimarisi önemli ölçüde değişmiş. Bunun nedeni bir ölçüde cam üretimi alanındaki duraksamalar ve malzeme kıtlığı olsa da asıl sorun "güvenlik" nedenlerinden kaynaklanmış. Küçük pencerelerin hava ve ışık girişine bir ölçüde izin vermesi bir yana asıl beklenti düşmanları dışarıda tutmakla beraber - dar bir açıdan da olsa- dışarının görülmesine olanak sağlamasıymış. 

Orta Çağ'da soylulara ve aristokrasiye özel olarak ayna taşından cam bölmeli küçük ahşap çerçeveler tasarlanmış olsa da nüfusun çoğunluğu, genellikle ahşap veya kumaşla kaplı basit açıklıklarla yetinmek zorunda kalmış.

Vitray sanatı mecburiyetten ortaya çıkmış

Orta çÇağ ve sonrasındaki mimaride yer alan küçük cam parçalarının kurşun şeritlerle birleştirilmesiyle üretilen "vitray" 4. yüzyılda Hristiyanlığın Avrupa'ya yayılmaya başlamasıyla birlikte yapılmaya başlanan ilk kiliselerde görülmeye başlanmış. Bu kiliselerin inşasında, İncil'den anekdotlar aktarmak ve anlatıları görsel olarak ön plana çıkarmak için pencerelere vitray takılmış.

Hristiyanlığın Avrupa'ya yayılmaya birlikte yapılan ilk kiliselerde "vitray" görülmeye başlanmış.

Özellikle dini yapılarda "gül penceresi" olarak adlandırılan radyal geometrik şekillere bölünmüş büyük dairesel pencere tasarımları başlamış; Gotik dönem boyunca ortaya çıkan yeni teknolojiler sayesinde inşaatta, özellikle de bugün bildiğimize benzer şekilde pencere tasarımında kayda değer ilerleme kaydedilmiş.

Orta Çağ boyunca soylu evlerinde İncil'den anekdotlar aktaran vitray tasarımları pencereleri süslemiş.

Yapısal yenilikler, binaların mimari özelliklerini şekillendirirken pencerelerin boyutları büyümüş. Dini temalara gönderme yapan sembolizm içinde ince ve narin binalar gökyüzüne yaklaşma arzusunu temsil edercesine yükselmiş. Çok cepheli, büyük boyutlarda tasarlanmış çok pencereli binaların dekorasyonunda elde edilen ışık, mimarinin belirleyici unsuru haline gelmeye başlamış.  

Rusya'nın kapalı pencereleri yüzünden gündüzleri bile mum yakmak gerekiyormuş

Arkeologlara göre, Rusya evlerindeki ilk pencereler dumandan kurtulmak için 9. ve 10. yüzyıllarda yapılmaya başlanmış. Bu pencereler kapının karşı duvarında açılmış, amaçları dumanı dışarı çıkarmak olduğundan "sürükleme pencereleri" olarak adlandırılmış. Genellikle yaşanan mekânın tavanının hemen altına açılan bu tür pencerelerin ahşap, hasır veya samandan yapılmış özel bir panjuru varmış; oda ısıtıldıktan sonra ısı kaybı yaşanmaması için pencere kapatılırmış. Rahat kullanımlı olmasalar da sert kış aylarında mekânın bir ölçüde sıcak kalmasını sağladıkları için tercih edilmişler. Bu türden pencereler her zaman kirli ve isli oldukları için ışığın içeri girmesine pek yardımcı olmuyormuş; gündüzleri bile mum yakılıyor, hayvansal yağ yakıtlı lamba kullanmak gerekiyormuş.

Avrupa mimarisinde 10. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan ve 12. yüzyılda Gotik mimariye dönüşen Romanesk dönem boyunca tek parça ve daha da büyük ebatlı vitray yapımı popüler hale gelmiş; önemli bir sanat formu olarak gelişmiş. O yıllara kadar Roma İmparatorluğu döneminden kalma fırınları kullanan Orta Çağ cam ustaları 12. yüzyılla birlikte yeni teknikler geliştirmişler, dini temalı tasarımlarla Avrupa şehirlerini süslemişler. 

Rusya'da pervazlı çerçeveli pencereler 13. yüzyılda soyluların evlerinde görülmeye başlanmış. Vitray yapımı çok pahalı olduğundan dolayı Orta Çağ Rus soylu mülklerinde bile, içine şeffaf katmanlı mineral yerleştirilmiş tabakalar pencerelere takılmış. Bunlar "periton" denen büyükbaş hayvanların karın zarlarından elde edilen ince bir deri tabakasıyla kaplanarak soğuğa karşı dayanıklı hale getirilmiş. Pencereleri kapatan yağlı kâğıt kullanımı Orta Çağ boyunca Rusya'da halk tabakası içinde kullanılmaya devam ediyormuş. 

13. Ve 14. yüzyıllarda düz camların çoğu Fransa'da üretilmiş; neredeyse dini olmayan vitray tasarımlarını pencerelerde gören olmamış.

15. yüzyılda Fransız ustaların getirdiği imalat değişiklikleri, daha şeffaf, daha büyük ve daha fazla miktarda cam üretilmesini mümkün kılmış; kiliselerde ve katedrallerde uygulanması yaygın olsa da orta sınıf insanların bütçesine uygun değilmiş. 

En üst gelir grubuna sahip insanlar bir yana, varlıklı insanların bile pencereleri kalın ahşap çerçevelerle ya da panjur çıtası şeklinde çakılmış, yumuşatılmış hayvan boynuzlarıyla kapatılıyormuş. Halk tabakası bu yıllarda ahşapla kapatılmış pencereler yanında yağlı parşömen şeritlerle örülmüş pencereler kullanıyormuş. 

Rönesans döneminde çift kanatlı pencereler kullanılmış

Rönesans boyunca mimaride büyük bir devrim olmuş; temel inşaat yöntemlerinin gelişmesi yanında ustalığın, uygulama zevkinin ve dekoratif formların kullanıldığı bir süreç yaşanmış. Yuvarlak, eliptik ve serbest geometrik şekillerin kullanılmasıyla pencereler sanatsal öğelere dönüşmüş. 

Rönesans döneminde pencereler büyümüş, vitray sanatı zirveye ulaşmış.

Fransızlar gizli tuttukları yöntemle 1500'lü yıllarda başlayan bir süreç içinde cam yapımında ustalaşmış, hatta 2 m çapında ince, şeffaf büyük cam parçaları üretebilmiş olsalar da maliyetlerin çok yüksek olması nedeniyle uygulama genele yayılamamış. 

O güne kadar ahşap panellerle kaplanmış olan pencere boşlukları Rönesans'ta doğan ahşap pencere çerçevesinin kurşun tellerle duvara sabitlenerek kullanımı mimaride çığır açmış; önceleri tek kanatlı olan ahşap pencereler, kısa bir süre sonra çift kanatlı hale gelmiş. 

Soyluların evini süsleyen büyük pencereler birincil ihtiyaç haline gelirken perdeler, panjurlar, menteşeler ve diğer dekoratif unsurlar peşi sıra görülmeye başlanmış. Pencere artık sadece işlevsel bir unsur olarak değil, aynı zamanda cephenin temel parçası ve binanın en önemli yapı taşlarından biri olarak görülüyormuş. İlk başlarda sembolik olarak ortaya çıkan pencere konsepti, sütunla, pervazla, kepenkle, perdeyle ve abartılı süslemelerle yerleşim merkezlerinde yayılmaya başlamış. 

1700'lü yıllardan itibaren daha önce kullanılan kurşun teller yerine pencereyi duvara, camı panele sabitleyen ara çerçeveler kullanılmaya başlanmış. Sızdırmazlık özelliğine sahip ahşap mafsallı çerçeveler neme karşı dayanıksız olsa da gerektiğinde açılan bir pencere dekoratif açıdan görenleri şaşkına çeviriyormuş. 

Rusya'da Akdeniz iklimine uygun pencereler tutmamış

Avrupa kültürüne olan tutkusuyla reformlar gerçekleştiren kimine göre "büyük", kimine göre de "deli" Petro "pencere yapımında devrim" sayılacak şekilde 1714 yılında evlerin nasıl inşa edilmesi gerektiğini belirten bir ferman yayınlamış; İtalyan mimar Domenico Trezzini'nin tasarımlarının model olarak alınmasını emretmiş. 

İtalyan mimar, doğal olarak Akdeniz iklimine göre büyük pencereli evler tasarlamış, Rus aristokrasisi de bu tasarımı benimsemiş ve Trezzini önderliğinde saraylar inşa edilmeye başlanmış. Ilıman iklime göre tasarlanan büyük pencereler Rusya'nın kış soğuğu ile karşılaşınca kullanım testini geçememiş ve eleştirilerle karşılaşan Çar Petro'nun ısrarı son bulmuş; bu tür pencere tasarımlarının kurulmasını kendisi yasaklamış. 

Bilinen en iyi uygulama olan ahşapla kapalı sisteme geri dönülmüş, soğuk havalarda gündüzleri bile açıklıklar sıkıca kapatılmış. 

İlk pencere camı 17. yüzyıl başlarında İngiltere'de üretilmiş

İngilizler kurşun oksit kullanımıyla kalın, daha ağır ve daha dayanıklı cam oluştuğunu keşfedince maliyetler azalmış; 17. yüzyıldan itibaren sıradan evlerde bile cam takılı pencereler yaygınlaşmaya başlamış. 

İlk pencere camı 17. yüzyılın başında İngiltere'de üretilmiş

Yine de zamanın cam üretim teknolojileri, eşit kalınlıkta büyük bir cam levha elde etmeyi mümkün kılmıyormuş; renksiz şeffaf cam hala üretilememiş. Bugünden bakıldığında kullanılan eksik teknoloji nedeniyle camlarda çeşitli kusurlar ortaya çıkıyormuş; koyu lekeler, bulanıklıklar, hava kabarcıkları, çarpıklıklar ve kavisli dalgalanmalar kaliteli ürün elde etmeyi engelliyormuş. Mucitler daha iyi bir cam üretimi için uğraşıyor, kusurları gizlemek için farklı pigmentler deniyorlarmış. 

1667 yılında, Fransa Kralı XIV. Louis'in emriyle, maliye bakanı ve aynı zamanda mercantilism akımının kurucusu Jean Baptiste Colbert tarafından kurulan Gobelins Fabrikasında ilk kez dökme cam üretilmiş. Fevkalade elçi olarak Paris'e gönderilen ve 1710-1721 yılları arasında yurt dışında Osmanlı'yı temsil eden Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi bu fabrikayı ziyaret etmiş; sefaretnamesinde izlenimlerini anlatmış. Aynanın kültür tarihini anlatmaya çalıştığım yazımda detaylı belirttiğim şekliyle "goblen aynaterimi dilimize buradan geçmiş. 

1674 yılında İngiltere'de bir balonun içine üflenen ve bir çubukla delinen erimiş cam küresinin dairesel bir tabaka halinde döndürülmesiyle elde edilen camların soğuyunca dilimler halinde kesilmesi keşfedilmiş. Bu teknik sayesinde camla buluşan pencerelerdeki görünüm çok etkileyiciymiş; tüm kusurlarına, içinde kalan hava kabarcıklarına rağmen hem ince ve daha şeffafmış hem de büyük boyutlarda dökülebiliyormuş. 

Pencere vergisi

Cam üretimindeki gelişmelerle birlikte ulaşılabilir hale gelmeye başlayan cam pencereler Batı dünyasındaki popüler hale gelmeye başlayınca kurnazın birinin aklına "hin" bir fikir gelmiş ve bu gelişmeyi para toplamanın bir yolu olarak görmüş.

1696 yılında başlayan "pencere vergisi" nedeniyle çok yerde pencereler tuğla ile örülerek kapatılmış.

1696 yılında İngiltere Kralı III. William, bölgede devam eden savaşlar nedeniyle boşalan hazinesini toparlamak için "pencere vergisi" icat etmiş ve bu yolla yaşadığı mali krizden kurtulmayı düşünmüş. 

Toplan 6'dan fazla penceresi olan evlere yönelik olarak fazladan her pencere için vergi ödenmesini tebliğ etmiş; şeytanın aklına gelmeyen bu uygulama farklı ülkelere da yayılmaya başlanmış. 

1798'de bugünkü İtalya'nın Cenova Bölgesinde Kurulu "Ligurya Cumhuriyeti" aynı kararı almış ve 5'ten fazla pencereye sahip olan herkese yönelik olarak tek seferlik bir vergi uygulaması getirmiş. 

18. ve 19. yüzyıllarda İskoçya ile Fransa'ya da yayılan bu hin fikir genelde "ışık ve hava vergisi" olarak görülmüş ve sevilmeyen – benimsenmeyen bir vergi olarak tarih sayfalarında yerini almış. 

Birçok aile pencerelerini ahşap panellerle kapatmaya, duvarla örmeye başlamış. Ne yazık ki pencerelere cam takılmasıyla ışığa, temiz havaya ve manzaraya kavuşan çok kişi için eskiye dönülmüş; pencere boşlukları iptidai şekilde kapatılmaya başlamış. Mülk sahipleri daha az pencere inşa etmeye çalışmışlar, binaların duvarlarında göz yanılsaması ile tasarlanmış sahte pencereler oluşturmuşlar. 

Dr. Rachel Hurdley 1845'te yayımlanan bir sağlık raporunda pencere vergisinin kötü etkilerine dikkat çekmiş, yetersiz havalandırma ve doğal ışıktan yoksun olunması halinde tifüs, çiçek hastalığı ve kolera salgınlarının görülebileceğini söylemiş. 

1850-1851 kışlarında farklı şehirlerde pencere vergisi aleyhinde çok sayıda protesto düzenlenmiş ve bu vergi 1851 yılında yürürlükten kaldırılmış. Günümüz Türkiye'sinde umarım bu vergi birilerine ilham olmaz, geçmişin çöplüğünde kalır, dışarı çıkmaz. 

Cam takılmış pencerelerle doğayı izlemek 

On sekizinci yüzyılda, zengin mekânlar iki bölgeye ayrılmış; günlük yaşanılan odalar ile davetlerin, yemekli resepsiyonların, baloların yapıldığı geniş bölümler ayrılmış. Misafirlerin ağırlandığı odalara ciddi paralar harcanmış ve bu yerler genellikle iki kat yüksekliğinde yapılmış. Cepheyi üst üste yerleştirilmiş iki sıra büyük pencere süslemiş, genellikle cam kaplı verandalı bahçe çıkışı olmuş. 

Çin'de kağıt pencere uygulaması yakın yıllara kadar devam etmiş.

Günlük yaşamın geçtiği yerlerdeki pencereler küçük olmaya devam etmiş ama artık evlerde dikdörtgen, kare ve hatta yuvarlak pencereler görebiliyormuş.

Artık cam kalınlıkları incelmeye başlıyor, cam imalatından yüksek verim alınıyor, daha büyük boyutlarda üretilen camlar makul fiyatlarla satılıyormuş.

1834 yılında Almanya'da iki merdane arasında üretilen cam bloklar istenilen boyutlarda kesilebiliyormuş.

18. yüzyılda yayımlanan mimarlık ders kitaplarında pencerelerin tam olarak nasıl düzenlenmesi gerektiği konusunda bilgiler verilmiş; pencerenin altındaki duvara "niş" yapılması tavsiye edilmiş. Pencerelerin boyutları ve yerden yükseklikleri insanlar "otururken bakabilsin" ilkesine göre değişiyormuş, herhangi bir nedenle pencere yerden önemli bir yüksekliğe yerleştirilmişse, ona özel bir ahşap merdivenli platform ekleniyormuş. 

Sanayi Devrimi çelik ve cam üretimini sistematik hale getirmiş 

Sanayi Devrimi'nin buharlı motorları üretimi kolaylaştırmış; seri cam imalatında önemli ilerlemeler kat edilmiş. 1834 yılında Almanya'da bulunan bir teknik sayesinde eritilen hammaddenin çelik bir masa üzerinde iki merdane arasından geçirilmesiyle düz cam üretiliyor; sıcak levha halindeki cam bloklar soğuduktan sonra istenilen boyutlarda kesiliyormuş. Bu tekniği uzaklara taşıyan sanayi casusları sayesinde Amerika sektörde önemli bir üretici olmaya başlamış. 

Osmanlı mimarisinde küçük ebatlı cam çerçeveler kullanılmış.

Cam üretiminin otomatikleştirilmesindeki ilk ilerlemenin patenti 1848'de mühendis Henry Bessemer tarafından alınmış. Cam takılı pencerelerin işçi sınıfı için daha erişilebilir hale gelmesi modern mimarinin gelişmesine katkıda bulunmuş. Binalarda doğal ışığın içeri girmesine izin veren, daha aydınlık, daha sağlıklı alanlar yaratan büyük pencereler tasarlanmaya başlamış; artık mağaza ve ofis vitrinlerinde düz cam kullanılıyormuş. 

19. yüzyılın ikinci yarısında pencere yapımında demir kullanılmaya başlanmış olsa da geleneksel formlara yeniden dönülmüş. Bir yandan da 19. yüzyıl sonlarında mimari daha "pragmatik" hale gelmiş; klasisizmin aşırılıkları yerini modern ve sağlıklı kullanıma bırakmış. Kemerli, zarif çerçeveli, yuvarlak ve çatı pencereleri unutulmuş, yapıların karakteristik dış görünüş özellikleri değişmiş. 

1903 yılında iki cam tabakası arasına konan plastik film sayesinde elde edilen lamine camın icadıyla camın direnci artmış; özellikle büyük pencereler için aranan güvenlik unsuru karşılık bulmuş. Artık kolay kırılmayan, rahatlıkla taşınabilen bloklar tek parça halinde üretilip çok uzak yerlere sevk edilebiliyormuş. 

1903 yılında üretilen lamine cam büyük pencerelerin güvenliğini artırmış, camın taşınmasını kolaylaştırmış.

1917 yılındaki Rus devrimiyle birlikte iklim koşullarına daha uygun olan iki ve üç bölümlü pencere tasarımları tercih edilmiş. Sovyet döneminde, yaygın sanayileşme ve inşaatların artmasıyla birlikte pencerelerin güzelliği bir yana bırakılmış, çift dikdörtgen tasarımlı küçük çerçeveli pencereler neredeyse Sovyetler Birliğinin her yerinde görülen mimari unsur haline gelmiş. 

20. yüzyılda pencerelere farklı işlevler yüklenmiş  

20. yüzyılın sonunda "pencere yapımı" geleneklerinde geçmişe öykünme ve yıllar öncesinin sanatsal değerlerine geri dönme isteği başlamış olsa da artık pencerelerin şekilleri ve materyalleri modern malzemelerden yapılıyor, bina yapım maliyetleri sınırda tutuluyormuş. 

Isı değişimlerine, neme, ultraviyole güneş ışıklarına karşı sağlıklı olduğu düşünülen alüminyum alaşımlı, plastik profilli, lamine kaplamalı pencereler ahşaptan yapılmış olanların yerine geçmiş. Üstelik bunların her yıl boyanmasına, kış mevsimi öncesinde yağlı kâğıtlarla ve gerilmiş derilerle sarılmasına gerek yokmuş. 

20. yüzyılın son çeyreğinde tek camlı pencereler çift camlı hale gelirken pencerelere soğuktan sıcaktan koruma işlevi yanında sesten, sokak gürültüsünden ve tozdan korunma işlevi de eklenmiş. 

Pencere her kültürün dışa açılan yüzü olmuş.

Pencere tasarımı bir binanın cephesi için temel bir mimari unsur olduğu kadar felsefi ve dini bir içeriğe de sahip olmuş; pencerenin anlamı ve sembolizmi zaman zaman düşündürmüş zaman zaman da mimarlık tarihinin izini sürenler için yol gösterici olmuş. 

Bir koleksiyoner gözüyle şehirlerimizin pencerelerine baktığımda geçmişin değerlerini geleceğe taşıma konusunda sık sık iç çektiğim oluyor. Modern malzemelerle yapılmış da olsa yöresel özellikleri koruyan güzel pencereler karşısında derin bir nefes alıp bir süreliğine yaşanmışlıkların dünyasında gezinsem de çoğunluğu oluşturan zevkten yoksun pencere tasarımlarının çevreyi kirlettiği kadar içimi de kararttığını hissediyorum.

Güzellikleri biriktirmenizi dilerim. 


https://www-clerawindows-com

https://www.industriascervino.com/breve-historia-de-la-ventana_fb51396.html

https://www.alugalventanas.es/un-recorrido-por-la-evolucion-de-las-ventanas/

https://www-paarhammer-com-au 

https://ventanassanmiguel-com

https://www-labrujulaverde-com 

https://www-sistemacaseinfissi-com

https://www-windowo-it

https://www.eurocaixilho.pt/catalogo/historia-janela

https://www-sergiocastro-com-br

https://spez-kiev-ua 

https://www-grandtula-ru

https://dzen.ru/a/YUrz_crIlBGJrbUY

https://www-lifetimewindows-com

https://www-paarhammer-com-au

https://www-sohu-com 

https://medium-com 

https://www-laphamsquarterly-org

https://www.egyptianarch.com/post/windows_in_ancient_egypt

İrfan Yalın kimdir?

Koleksiyoncu İrfan Yalın 1962 yılında İstanbul'da doğdu. 9 Eylül Üniversitesi, Aydın Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu mezunu. Objelerin – belgelerin peşinde "Popüler Tarih ve Kültür Yaşanmışlıkları araştırmacısı.

Bizimev TV'de yayınlanan "Koleksiyoncu" programı sunucusu - yapımcısı. Asya ve Afrika ülkelerinden tek tek topladığı el sanatlarını sergilediği Kadıköy'deki "Artemis"in kurucusu.

Koleksiyonculuğun özendirilmesi adına amatörce çalışan, sergi, sempozyum, sunu ve derleme çalışmaları içinde kültürel değerlere gönül bağımlısı…

Yazarın Diğer Yazıları

Yılbaşı ağaçlarının öyküsü

Yılbaşı ağaçları ve süslemeleri Hristiyanlıktan çok önce ortaya çıkan pagan adetlerinden biri

Koleksiyoncunun kaleminden: 2025 öngörüleri tahmin mi, kehanet mi?  

The Economist dergisinin gelecek yıl için beklentileri “belirsizlik” ve “istikrarsızlık” içerikleriyle dolu

Koleksiyoncunun kaleminden: İmzanın tarihi

Kimliği doğrulamak, metni onaylamak, bir fikre katılmak ve yapılanı sahiplenmek için atılan imzanın ardında 5 bin yılı aşkın bir tarih var

"
"