06 Mart 2022
İnsanın avcı – toplayıcı olduğu çağlarda, doğada hayatta kalabilmek için sürekli hareket halinde bulunan atalarımız -nasıl bir doğayla karşılaşacağını bil(e)mediği için ilk yıllardan beri barınağını da yanında taşıyabileceği şekilde tasarlamaya çalışmış; mağara – kovuk – ağaç altı bulamadığı yerlerde birbirine eklediği hayvan derileri altında gecelemiş.
Atalarımızın yerleşik düzene geçmesi, tarıma başlaması, sonrasında da tekerleği icat etmesiyle hayata geçen stabil mimarlığın günlük yaşamın her alanında egemen olması sonrasında gereksinimler genellikle yaşanılan yerde sabit tasarlansa da, gerek kabile şeklinde yaşayan insan toplulukları, gerekse de tacirler, askerler, elçiler, seyyahlar, doğa yasalarını anlamaya çalışan bilim öncüleri, şövalyeler, maceraperestler ve dini duygularla kutsal topraklara ulaşmaya çalışanlar için göçebe hayat devam etmiş, açıkta konaklama ihtiyacı her zaman işlerliğini korumuş.
Birbirini tanıyamayacak kadar uzaklarda yaşayan ilk çağ insanlarının göçer haldeki yaşamı aşağı yukarı birbirine benzer özelliklerle sürmüş, göçebe toplulukların köklerini ve erdemlerini gelecek kuşaklara taşıma kaygısı tiyatrolarına, ibadetlerine, törenlerine ve günlük yaşam ritüellerine yansımış.
Göçebe belli bir toprağı savunurken ölmezmiş ama göçebeliğini korumak için kendini feda edebilirmiş
Göçebelik konusu, günlük yaşam sohbetlerimizde -genellikle- biraz küçültücü, hakir görücü şekilde yer alsa da, yakın gelecekte yüzlerce yıllık tecrübeler eşliğinde bir gün tekrar kabileler halinde yaşanılacağını, toplu olarak seyahat edileceğini belirten düşünceleri dile getirenler var.
İlkçağlarda göçebenin kimliği koruması gereken bölge ile değil, beraberinde taşıdığı kültürle, kendisini hayatta kılacak hareket halindeki düşünce sistemiyle ve sabit olmayan kutsallarıyla ölçülüyormuş. Onun koruması gereken bir bölge değil, kabilesiymiş; sürekli hareket halindeki yaşam tarzıymış.
Göçebe konuksever, nazik ve yeniliklere karşı açık tavırlıymış, çünkü hayatını sürdürebilmesi, davranışlarını belirlemesi karşısında gördüğü misafirperverliğe bağlıymış. Arkasında hoş bir izlenim bırakmayan göçebenin tekrar aynı yerde konaklaması zor olacağı için mümkün olduğunca dürüst davranmaya çalışır, her şeyi ihtiyacı oranında kullanır, ayrılırken de ortamı temiz bırakırmış. Göçebe her an yola çıkmaya hazır olacağı için teyakkuz durumunda yaşarmış, diğer göçebelerle de -olabildiğince- dayanışma içindeymiş.
Bugün içinde debelendiğimiz kapitalist düzenin hepimize dayattığı eşya, mülk ve mal edinme isteğinin tümüyle tersi olarak göçebenin hafif kalması, fazlalıklardan arınması, seyahatini zorlayacak gereksiz eşyalardan kurtulması gerekiyormuş.
Modern dünyanın özgür bireylere kazanımı olan "karavan" sözcüğü çölde yük hayvanlarıyla tek sıra halinde seyahat eden insanları tanımlamak için kullanılan Farsça "karwan" kelimesinden türemiş. Önce İtalyancaya sonra da 16. yüzyılda İngilizceye geçmiş. Kelime bir anda o kadar çok tutmuş ki, o yılların yazılarında, çevirilerinde bolca yer almış.
Çöllerde veya düşman bölgelerde yolculuk halindeki topluluğu ya da birlikte seyahat eden bir motorize grubu ifade etmek için de kendine batı dillerinde yer bulan "kervan" sözcüğü, aynı zamanda fiil olarak da kullanılmış. "Kervanda seyahat etmek" sözü birlikte yolculuk eden insan topluluklarını ifade etmek adına bu sözcüğün İngilizceye girmesinden bu yana sayısız kez tekrarlanmış.
Kervanların farklı coğrafyalar arasında mekik dokuduğu, uzaklardakilerle etkileşimin yaşamsal önem taşıdığı yıllarda kervanın büyüklüğü deve sayısının çokluğuna, taşıdığı malların değerine ve yolun güvensizliğine bağlı olarak değişken olabiliyormuş. Yunan tarihçi Herodot'un eserlerinde de görülen, tarihe izi düşmüş en büyük kervanlar binlerce deveden oluşan uzunluğu ile Çin'den Kahire'ye, Buhara'dan Mekke'ye, Afrika'nın içlerine yayılıyor, boylu boyunca Anadolu'yu kat ederek Avrupa'nın sınırlarını zorlayacak şekilde açıkta seyahat eden düzenli yolculuk ekipleriymiş. İpekli kumaş, değerli-yarı değerli taş, zeytinyağı, baharat, tuz ve satılabilecek – takas edilebilecek her şeyi taşıyor, haber iletiyorlarmış.
Kervanlara konaklama, ihtiyaçlarını karşılama adına hizmet veren kervansaraylar İran kültüründeki Ahamenişler tarafından kurulmuş. Günümüz dünyasının modern konaklama ihtiyacını karşılayan otelcilik endüstrisinin esin kaynağı olan kervansaraylar, İran merkezli olarak doğuda belirmiş ve yolculara verdiği hizmetin önemi sayesinde ticaretin artmasına, kültürler arası geçişlerin kurulmasına, imparatorluklar arası iletişiminin sağlanmasına çok ciddi katkılarda bulunmuş.
Heredot'un eserlerinde ve Ahamenişler döneminde İran'ı ziyaret eden gezginlerin yazılarında Susa ile Sardis arasında inşa edilen kervansaraylardan bahsedilmiş, herhangi bir isim belirtilmese de binaların ihtişamı, yolculara ve hayvanlarına dinlenme-beslenme hizmeti veren kervan güzergahı üzerinde bulunan farklı kompleks yapılar anlatılmış.
Daha sonraki dönemlerde de korunan bu sistem, stratejik önemli İpek Yolu ile İran'ın kuzey sınırlarını aşmış, hem doğuya hem de batıya uzanan etkisiyle Akdeniz kıyılarını Uzak Doğu'ya bağlayan yolu güvence altına almış. Çin'den Mısır'a, Avrupa'nın iç kısımlarından İstanbul'a, Anadolu'yu geçerek Kafkasya'ya oradan da Orta Asya'nın uçsuz bucaksız alanlarına uzanan bir gelişme ile zaman süreci içinde yeni güzergâhlar belirlemiş.
Varlığıyla günümüz dünyasını bile hayrete düşüren antik çağdaki kervansaraylar bir taraftan mükemmel organizasyonu ile görenleri büyülemiş, bir yandan da farklı kültürlerin mimarı tarzlarını etkilemiş. İran mimarlık tarihinde altın bir dönem olarak kabul edilen Safevî dönemi, mimarisinin önemli olduğu yapılarla ilişkilendirilirken, Selçuklular da seyyahlar ve tüccarlar için güzergâhlar arasında kendilerine özgü yapılar inşa etmiş. Çoğu yerde günümüze dek gelerek hala ayakta duran kervansarayların birçoğu dönemlerinin ışıltısını ve yaşanmışlıkların gizemlerini gözler önüne sererek mimarlarının sanatını ölümsüzleştirmeye devam ediyor.
Fransız gezgin ve iş adamı Jean Baptiste Tavernier, İran seyahatnamesinde, Doğu dünyasında misafir etmenin kutsallığını, hizmetin rahat ettirici özelliklerini vurgulanmış, kervanlardan ve kervansaraylardan bolca söz ederek dönemin yaşamı hakkında çok şey yazmış. Genelde tek katlı, kare ya da dikdörtgen yapılar, girişlerindeki heybetli kapılar, içlerindeki geniş avlular, önemli misafirlere - soylulara sunulan büyük kemerli salonlar ve orta alanda herkese ayrı ayrı ayrılmış küçük odalar seyahatnamede detaylı olarak yer almış.
Kervansarayların olmadığı yerlerde, yolcuların açık havada başının çaresine bir şekilde bakma ihtiyacı çok uzun bir zaman dilimi içinde değişmeden devam etmiş; Avrupa'nın çok yerinde bu konuda gelişim olmamış. Buralarda çoğunlukla seyyar satıcılar, sirk ekipleri, tarım işçileri, tacirler tarafından bir yerden başka bir yere mal ve eşya taşımak için kullanılan iş arabaları içinde ya da altında gecelemek 1800'lü yılların sonuna kadar varlığını sürdürmüş. İhtiyaç duyulan özelliklere sahip olmasa da, yani içinde doğru dürüst uyunacak yatağı, gündelik temizlik ihtiyacını karşılayacak gerekli donanımı içermese de, bu yüzyılın sonunda, -orijinalleri bugün müzelerde sergilenen- ilk karavanlar günümüzdeki şekline pek benzemeyen araçlara dönüşmeye başlamışlar.
Tekerlekli yaşam alanı olarak modern dünyaya bir yaşam biçimi sunan karavanlar çok da eski olmayan bir tarihsel süreç içinde gelişmiş, tasarımları ve kullanımlarıyla günümüzdeki haline gelinceye kadar çeşitli aşamalardan geçmiş.
1880 yılında, İskoçyalı tıp doktoru William Gordon Stables'ın yerel bir şirkete tren vagonlarına benzer bir seyahat arabası ısmarlamasıyla ilk karavan İngiltere'nin Bristol Kentinde üretilmiş. Bristol Carriage Company tarafından tasarlanan 5,5 metre uzunluğundaki bu karavan, akçaağaç ile maundan yapılmış, ağırlığı 2 ton civarındaymış ve çok atlı olarak çekiliyormuş. İçinde tuvaleti - banyosu, kitaplığı, hatta piyanosuyla farklı müzik aletlerinin konulacağı yerleri bile varmış.
Emekli bir donanma doktoru olan Dr. Gordon Stables, tasarladığı dünyanın ilk eğlence karavanına "The Wanderer" adını vermiş ve yola koyulmuş. Bu yolculuk o kadar sükse yapmış ve o kadar popüler olmuş ki, insanlar gazetelerden gezinin detayları hakkında bilgi edinmeye çalışmışlar.
Stables'in 1886'da yılında yayınlanan seyahat yazıları yeni bir döngünün önünü açmış, dönemin zenginleri arasında karavanla yolculuk çılgınlığı başlatan destansı seyahatler birbiri ardı sıra planlanmaya başlanmış. Aşçıların, hizmetçilerin, uşakların, berberlerin, hatta not tutan yardımcılardan yemek servisi yapacak garsonlara kadar geniş bir çalışan kadrosuyla çıkılan zorlu-gizemli seyahatlerin sonu hep gidilen yerlerden toplanan etnik malzemelerin sergilendiği partilerle ve yayınlanan gezi notlarıyla tamamlanmış. Dönemi hakkında bilgi veren ve farklı kültürlerle olan karşılaşma isteğini dışa vuran bu değerli eşyalar bugün önemli koleksiyonlarda ve müzelerde sergilenmeye devam ediyor.
Karavan seyahati o kadar popüler olmuş ki, hemen akla "karavan kulübünün" kurulması gelmiş, böylece bilgiler, deneyimler bir çatı altında birleşmiş; tecrübeler ışığında yolda karşılaşılacak her türlü soruna tasarımlarla çare aranmaya başlanmış. 1907 Yılında kurulan Büyük Britanya ve İrlanda Karavan Kulübü, karavan sahipleri için çok önemli bir birlikteliği sağlamasının yanında Birleşik Krallık içinde en büyük tur organizasyonu olarak insanları uzaklara seyahat etmeye özendiren bir sivil hareket olarak bir ilki gerçekleştirmiş.
19. yüzyıla gelindiğinde Avrupa'dan Doğu'ya deniz yollarının açılması, Çin'den Akdeniz'e uzanan İpek Yolu'nun önemini yitirmesi, köle ticaretinin yasaklanması gibi nedenlerle kervanların etkinliği büyük ölçüde azalsa da geleneksel rotayı geleneksel yollarla seyahat etme güdüsü devam etmiş. Hatta 1908 yılında Ortadoğu yollarında 20.000 deveden oluşan bir konvoy kayıtlara geçmiş.
Halka dönük ilk profesyonel karavan muhtemelen 1912'de İngiltere'de Bill Riley tarafından üretilmiş. Deri kayışla çekilen bu karavan öndeki çekici araçtan bağımsız olarak hareket ettiği için bu konuda çığır açan yeni bir gelişmenin de bir bakıma habercisiymiş. Bir gün kaza geçirerek nehre yuvarlanan bir karavanın kurtarılması için yardıma koşan kişilerden biri olan Ernest Holmes, birkaç kişinin bu işi halledemeyeceğini fark edince önceden tanıdığı yakınlardaki bir benzin istasyonunun sahibinden yardım istemiş. O günlerde çekme-kurtarma aparatı diye bir şey bilinmediği için yardıma gelen 8 kişi tahta, tuğla, halat ve kendi güçleriyle aracı yola çıkartmayı saatlerce süren bir çalışmanın ardından başarabilmişler. Bu yorucu süreçte bitkin düşen Holmes, insan gücü yerine daha kolay bir yolun bulunması gerektiğini düşünerek "çekici" tasarlamaya başlamış.
Yapılan ilk çekicinin deneme süreci başarısızlıkla sonuçlanmış çünkü o da kurtarılmayı bekleyen araba gücündeymiş. Ama bu deneyden ders alınmış; kurtarıcının daha yüksek performansta olması gerektiği açığa çıkmış. Harcanan emek ve yapılan astronomik yatırım sonucunda gerçek anlamda ilk çekici, 1919 yılında ortaya çıkmış. Çekici çok yüksek bir rakama mal olsa da o kadar kısa zamanda kendini amorti etmiş ki, hem karavan tasarımcıları, hem de çekici hizmeti vermeye niyet edenler hızla bu konularda düşünmeye, yeni arayışlar peşinde koşmaya başlamışlar.
Aynı yıllarda üretimi artmaya başlayan motorlu araçların yaygınlaşması sürecinde ünlü "T" modelini meraklılara sunan Ford şirketi, bugün müzelerde merakla ziyaret edilen ilginç özelliklere sahip karavan versiyonları üretmeye başlamış. Bu yıllarda evin rahatlığını çekici içinde yollarda yaşamak için bina tipinde, pencereleri ve çatıları olan tipik küçük yapılar tasarlanıyormuş; şapel tipli hatta balkonu olan karavanlar bile üretilmiş. Motorlu araçlar tarafından çekilen karavanların hafif olması, tasarımlarında akılcı hareket edilerek fazla yüklerden arınması gerektiği tüm yaratıcı zihinlerde yer etmeye başlamış.
Karavanın kültür tarihi içinde bugünkülerin ataları olarak adlandırabileceğimiz bu tasarımlar özellikle açık havada yapılan piknikler için mükemmel sonuç veriyormuş; ana gövdeye entegre çadırların açılmasıyla masaların, iskemlelerin ve portatif eşyaların dışarıya konulması kolay kullanım sağlıyormuş.
Karavan modası İngiltere'den Avustralya'ya ve Avrupa ülkelerine yayılmış, özellikle bağımsız bir tasarım geliştiren girişimciler sayesinde ABD'de çok gelişmiş. Artık tekerlekli evler diğer Avrupa ülkelerinde de görülüyormuş; araba üreticileri bu pazarın farkında olarak sürekli yenilikler düşünüyorlarmış. Fransa'da, Citroen 2CV'nin temeli bu yıllar içinde inşa edilmiş ve geleceğin karavanları üzerine düşünmeler yoğunlaşmış.
1919 yılında Bill Riley ve oğlu tarafından kurulan Eccles Motorlu Taşımacılık şirketinin ilk ticari gezi kervanı, Birinci Dünya Savaşı'ndan bir yıl sonra çok karavandan oluşan bir kervan şeklinde yola çıkmış. İlk modellerinin fiyatı 90 sterlin gibi o gün için yüksek bir bedele satılsa da, ortaya çıkan heyecan fırtınası İngilizleri içine çekmiş, modern İngiliz karavancılığının doğmasına yol açmış.
Bu iş kolunda yaşanan tasarım mucizelerine Amerikan perçinli alüminyum alaşımlı seyahat römorkları-çekilebilir araçların denenmesi güç katmış, 1930-1950 yılları arasında 200 farklı üretici ile karavancılık zirveye ulaşmış. İlk alüminyum karavan bir puro şeklinde boru halinde tasarlanmış; tüm dış yüzeyi perçinlenmiş hafif alüminyumdan yapılmış kaplamaya sahipmiş. Karavanın kapısı çeki demirine oturduğu için bugün "trailer" olarak bildiğimiz bu sözcük kısa bir zaman içinde dünya dillerinde kendine karşılık bulmuş; TIR'lar yollarda görülmeye başlanmış.
1936 yılında yaşanan büyük buhran alüminyum eksikliği nedeniyle kapılarını kapatmak zorunda kalan üreticileri mağdur ederken, evsiz kalanlara da karavanda yaşanabileceği fikrini aşılamış. Alüminyum karavanların üretiminde öne çıkan Wally Byam giriş kapısını ön tarafa taşımış, kolayca hareket ettirilebilecek hale getirmiş. Bir odaya benzer karavanlar ev hayali kuranların gönlünde yer etmeye başlamış.
İkinci Dünya Savaşı'nın ağır şartlarında duraksayan tüm sanayi üretimi gibi karavan endüstrisi de gerilemiş, daha önce Wright kardeşlerin uçağı için çalışan Wally Byam tarafından tasarlanan treyler tipli karavanlar 1949 yılında yollarda görülmeye başlamış. Byam tarafından uzmanı olduğu uçak üretimi mantığıyla hafif ve sağlam temelli, alüminyum ağırlıklı-özel alaşımlı olarak üretilen karavanlar yükte hafif olsa da sunduğu tasarım olanakları sayesinde keyifte bol paylaşımların yapılmasını sağlamışlar.
Byam, 1951'de karavancılar için çok geniş çaplı özel bir toplantı düzenlediğinde ortaya özel bir vizyon çıkmış, karavanlı hayatın yaşam tarzı olduğu belirgin hale gelirken karavancıların sorunları konusunda neler yapılabileceği konuşulmuş. Bu oluşum "Caravan Club International" için bir başlangıç olmuş, dünyanın her yerinden topladığı binlerce üyesiyle farklı coğrafyalara düzenlenen gezilerle barışın ve kardeşliğin kültür paylaşımına yol açmış.
21. yüzyılın tekerlekli evleri "konsept karavan" tasarımını ortaya çıkarmış, çok amaçlı, kullanışlı, lüks severlere özel donanımlı, akıllıca tasarlanmış çok hücreli günlük kullanım düzenleri, seyahat römorkları, yeni nesil mobil yaşamın başladığının müjdecisi olmuş.
Yerleşik hayatın içinde olunsa da belli zamanlarda insanın özgürce dolaşabilmesi, farklılıkları yaşayarak tecrübe kazanabilmesi ve tekerlekli evi sayesinde değişik kültürlerin yaşamına gözcülük etmesi özgür düşünebilmesine olanak sağladığı kanısındayım. Bugün doğa ile bütünleşilmesini olanaklı kılan karavanlar sayesinde sayıları her geçen gün artan göçer insanlar yaşama farklı bir yerden bakabiliyor, azla yetinmenin tatmini içinde, doğayla iç içe olmanın keyfini yaşayabiliyor, diye düşünüyorum.
Karavan endüstrisi, bu yola çıkan amatörlere bile gerekli desteği vererek özendirmek adına gerekeni yapıyor, bilgilendiriyor, hareketli yaşamın sağladığı basit olanakları özendiriyor. Karavan yaşamı bazı ülkelerde öylesine geniş bir kitleye hitap ediyor ki, İngiltere'deki tüm karavanlar birbirine eklense toplam uzunluğu neredeyse 7500 km civarında oluyormuş. Her yıl 2 milyondan fazla İngilizin karavan tatili yaptığı sektör, ülke ekonomisine yılda 6 milyar Sterlinden fazla katkıda bulunuyormuş. Söylemeden geçemeyeceğim, her yıl karavanlarda 51 milyondan fazla gece geçiriliyormuş. Özgürlüğü doğada arayanlara, zenginliği içlerinde taşıyanlara selam olsun!
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.
“Son Akşam Yemeği” temalı çizimler Leonardo Da Vinci’den tam 1300 yıl önce de tasarlanmış
İnsan kurabiye ile yüzlerce yıl öncesinde tanışmış; kurabiye sevince de kedere de eşlik etmiş
Geçmişin gelecekle bağını kuran “eski gazete koleksiyonları” kültür hazinelerini sararmış sayfalarında saklıyor
© Tüm hakları saklıdır.