02 Şubat 2025
Dünyanın her yerinde pişmiş ya da çiğ olarak tüketilen, soslara, yemeklere, çorbalara eklenen, salatalara doğranan maydanoz hem lezzet veren hem de görsel olarak sofraları süsleyen Akdeniz kökenli mucizevî bir ot!
Havuç ve kereviz gibi “Apiaceae” familyasına ait olan, Latince "taş", Yunanca "kaya kerevizi" anlamındaki "petro" kelimesinden türeyerek literatüre “Petroselinum Crispum” olarak geçen maydanozun farklı coğrafi bölgelerde "Petroselinum Hortense" ve "Petroselinum Sativum" gibi farklı çeşitleri yetiştirilmiş.
Yetişmesi kolay olan maydanoz yeşermeye başladığı ilk yılda 40 cm kadar yüksekliğe ulaşan, ikinci yılda ait olduğu türün özelliğine göre yeşilden başlayıp beyaza doğru şemsiye şeklinde tomurcuklu küçük boyutta küçük çiçekler açan dik gövdeli bir bitki. İtalya'da düz yapraklı maydanoz kullanımı yaygınken, Fransa'da ve Anglo-Sakson ülkelerinde kıvırcık yapraklı olanları tercih ediliyormuş.
Kendine özgü keskin kokusu, hafif acı tadı ve yeşilin iştah açan tonlarıyla binlerce yıl öncesinde özellikle Akdeniz'i çevreleyen bölgelerdeki insanların günlük yaşamına girmiş olan maydanoz, tarihsel süreç içinde gıda dışında farklı amaçlar için de kullanılmış.
Latince taş anlamında kullanılan bir sözcükten türemesi maydanozun ilk olarak yabani hayatta kayalarda ve duvarlarda yetiştiğini gösteriyor. Modern taksonominin babası olarak bilinen ve günümüzdeki organizmaları adlandırmanın sistemi olan ikili adlandırmayı resmileştiren İsveçli biyolog-hekim Carl Linnaeu, Akdeniz'e özgü maydanozun ilk yabani yaşam kayıtlarının MÖ 3. yüzyıl civarında Sardunya'da olduğunu yazmış.
Akdeniz’e özgü bir ot olduğu kesin ama maydanozun kökeni konusunda farklı görüşler var; kimi İtalya’yı kimi Yunanistan’ı kimi de Makedonya’yı gösteriyor. Büyük İskender'in seferleri sırasında askerlerinin moralini yükseltmek ve zaferlere teşvik etmek için maydanozu yanında taşıdığı, Anadolu’dan Hindistan’a, İran’dan Mısır'a kadar farklı kültürlerle tanıştırdığını söyleniyor. Bu görüşte olanları yerel olarak adının hala "Makedonya otu" olarak geçmesi güçlü kılıyor.
Ticaret, keşif ve askeri seferler nedeniyle zaman süreci içinde Çin'e ulaşan maydanoz farklı bir şekilde evrilmiş; yaprakları maydanoza benzese de keskin ve limonsu bir aromaya sahip olan, tohumları öğütülerek kullanılan "kişniş" Çin maydanozu olarak anılmış. Kişniş de taşındığı coğrafyalarda benimsenmiş, Hint maydanozu ve Arap maydanozu olarak da anılmış.
Yunan mitolojisinde ölüm habercisi Archemonus'un öldürüldüğü yerde yetişen maydanoz, ahreti simgelemiş; bu nedenle sofralarda olmamış ama tıbbi amaçlarla kullanıldığı gibi ritüelik törenlerde ve kutlamalarda yer almış.
Antik Yunan'da maydanoz hem zafer hem de yas sembolü olarak görülmüş, ölenlerin gömülmeden önce maydanoz demetleriyle süslenmesi adeti çok uzun yıllar boyunca Helen coğrafyasında uygulanmış.
Savaştan dönen askerlerin zaferlerini kutlamak, kahramanlıklarını övmek ve onurlandırmak için maydanozdan yapılmış çelenklerle karşılanması farklı Yunan şehir devletlerinin ritüellerinde yer almış.
Eski Yunan’da Olimpiyatlarda ve Korint Kanalı çevresinde her iki yılda bir düzenlenen Panhellenik Isthmia Oyunları'nda başarılı olanların başına defne yaprakları ile karıştırılmış maydanoz taçlar takılmış.
Misafirler maydanozla karşılanmış, ziyafetlere katılan konukların başları maydanoz yapraklarından örülmüş taçla süslenmiş; kokusunun neşe verip iştah açtığına inanılmış.
Etrüskler maydanozun sihirli bir bitki olduğuna inanmışlar, dini törenlerinde kurutulmuş maydanoz yakmışlar, evlerinde tütsü olarak kullanmışlar. Ayrıca hem ağrı kesici hem de yatıştırıcı olarak bilinen maydanoz lapası Etrüsklerin yaşamında ciddi yer tutmuş; ayinlerinin gizemli bir parçası haline gelmiş.
Antik Yunan'da kutsallık imgesiyle “sevgi otu” olarak kabul edilen maydanoz mitolojik öykülerde de kendine yer bulmuş.
Efsaneye göre Pietro isimli taştan yapılma erkekle Selinon adında kerevizden yaratılmış bir kızın ilişkisinden doğan “maydanoz” büyüdükçe ebeveynlerinin yaşamlarını karmaşıklaştırmış ve sürekli olarak her konuda tartışmalarına yol açmış. Bu tartışmalardan rahatsız olan bilge bir büyücü, maydanozun köklerinden hazırladığı iksiri çifte içirmiş ve kısa zaman içinde gizemli etki kendini göstermiş. O güne kadar her konuda kavga eden, aralarındaki sevgi bağlarını kaybeden çift tekrar ve derinden birbirine âşık olmuş, neredeyse ilk günlerin heyecanına dönmüş. Pietro taşların arasında kök salıp büyümeye devam ederken Selinon pürüzsüz ama kıvrılmış yapraklarla gelişmiş, yer yer taşların arasında büyüyen "kereviz" yumrularıyla kendini göstermiş.
Bu romantik efsane, ilişkilerinde sorun yaşayan çiftlerin kaynatılmış maydanoz saplarının suyunu içtikten sonra birbirlerini anlayabilecekleri, maydanozla aralarındaki sorunları çözebilecekleri şeklinde yüzyıllar boyunca kulaktan kulağa yayılmış. O günlerin arabulucuları sık sık maydanoz suyu kaynatıyor, sorun yaşayan çiftlerin odalarına tütsü olarak yakılacak kurutulmuş maydanoz yaprakları taşıyorlarmış.
Antik Yunan'da ölümsüzlük ve yas sembolü olarak değerlendirilen maydanoz, Yunan mitolojisinde ölüm ve yeniden doğuşla ilişkilendirilmiş; mezarlıklara dikilmiş, cenaze törenlerinde kullanılmış.
Homeros yarıştırılan atlara maydanoz verildiğini yazmış; maydanozun koşturulan atların enerjilerini artıracağına inanılmış.
Eski Yunan Halkının yakınlarının mezarlarını süslemek için maydanoz dikmesi Eski Roma’ya da geçmiş; Eski Roma maydanozu ölüler dünyasının sembolü olarak benimsemiş ama o devirde yaşayanlar aynı zamanda sevinçli günlerde de saçlarına maydanozdan örülmüş taçlar takmışlar.
Romalılar maydanozu ziyafet sonrasındaki şişkinlik hissini tedavi etmek için de kullanmışlar, yemek kokularını emdiği düşüncesiyle masalara koyup, konukların boyunlarına maydanozdan süslemeler takmışlar.
Bu yıllarda maydanoz, İbranilerin Fısıh bayramı kutlamalarında da yer alıyormuş.
Yunan Medeniyetindeki maydanoz kullanımı Antik Roma’da tıbbi bir boyut kazanmış ve çok sayıda hastalığın tedavisinde maydanoz kullanılmış.
Antik çağda idrar söktürücü özellikleri bilinen maydanozdan farklı konularda şifa beklenmesi onu bir anda mucizevi bir ilaç haline getirmiş; maydanoz Eski Roma döneminde aromatik bir bitki olarak tanıtılmış.
Roma İmparatorluğu zamanında MS 1. yüzyılda o günkü adıyla Kilikya Bölgesinde yani Adana'nın Kadirli, Ceyhan ve Kozan ilçe sınırlarının kesiştiği yerde bulunan “Anazarbos” Kentinde yaşayan hekim ve farmakoloji bilgini Dioscorides Pedanius, ihtiyaçtan fazla su içilmesine rağmen biriken suyun vücuttan atılamadığı, bunun ödeme ve bazı organlarda sıvı birikmesine sebep olduğu durumlarda maydanoz tüketilmesini önermiş; eserlerinde maydanozun tıbbi faydalarını yazmış, ağrıları hafiflettiğini belirtmiş.
O yıllarda maydanoz suyu burun kanamasını durdurmak için de kullanılıyor, sapı aşk iksiri afrodizyak olarak içilecek şekilde kaynatılırken köklerinden hazırlanan karışımlarla merhemler üretiliyormuş.
1795 yılında Frank Kral Charlemagne (Şarlman), özel bir yönetmelikle maydanozun diğer aromatik bitkilerle birlikte yetiştirilmesini emretmiş; Almanya’ya maydanozu tanıtmış.
Orta Çağ'da, yıkılan Roma İmparatorluğu'nun ölümlerle ilişkilendirilen sembolik dünyasından yakasını kurtaran maydanoz Orta Çağ'da büyük bir popülerlik kazanmış hem mutfakta hem de sağlıkta faydalı özellikleriyle öne çıkmış.
İlk çağlardaki aşk iksiri olarak kullanılması tekrar gündeme gelmiş ve biralara Orta Çağ’da maydanoz eklenmiş. Artık yeni yerleşim yerlerine ve sokaklara “Petroselinum” ismi konuyor, “maydanoz gibi olmak" terimi sağlığı, her yerde her şartta bulunabilmeyi ve iyi özellikli birini belirtmek için kullanılıyormuş.
Bu yıllarda sofraların vazgeçilmezi olan, yemek tariflerinde ilk akla gelen maydanoz böcek ısırıklarından çürük dişleri onarmaya, yemeklere görsel ve lezzet katan otlu soslardan geçmeyen yaralara kadar çok alanda kullanılıyormuş.
Ziyafetlerde mideye indirilen ağır yemeklerin ardından sindirimi kolaylaştırması için maydanoz servis ediliyor, idrar söktürücü olarak maydanoz çayları içiliyormuş.
Estetiğin önemli olduğu Rönesans Döneminde, özellikle İtalya ve Fransa’da çorbalarda, et- balık yemeklerinde, sebze garnitürlerinde sıkça kullanılan maydanoz yaygın olarak otlu sosların ve pürelerin temel bileşenlerinden biri olmuş; süslemeler maydanoz yapraklarıyla hazırlanmış. Karmaşık yemeklerin denendiği mutfaklardan servis edilen zengin sofralarda ve soyluların davetlerinde artık ağır yemeklerin yanında mutlaka maydanoz servis ediliyormuş.
Maydanoz, 15. ve 16. yüzyıllarda başlayan "Büyük Keşifler Çağı" sırasında İspanyol ve Portekizli kaşifler tarafından Amerika başta olmak üzere diğer uzak coğrafyalara taşınmış, her ortamda kolay yetişmesi nedeniyle götürüldüğü her yerde benimsenmiş.
Romalılar tarafından İngiltere'ye getirildiği düşünülen maydanoz 1548 yılında kayıtlara girmiş ve belli ki kısa sürede halkın yaşamına katılmış. Richard Hakluyt tarafından 1582'de Ada’da yetişen yerel bir türü kayda alınmış ve bu tür İspanya'ya, Peru'ya ve 1612'de Kuzey Amerika'daki Virginia Bölgesine taşınmış.
O günlerin İngiliz inanışlarında çocuğu olmayan kadınların diktikleri maydanoz tohumları filizlenmeden önce hamile kalacağına inanılıyor, yeni doğum yapmış kadınların çabuk iyileşmeleri için bol miktarda maydanoz yemeleri tavsiye ediliyormuş.
Bugün hepimizin bildiği gibi soğan veya sarımsak yedikten sonra çiğnenen maydanozun nefeste oluşan kokuyu alacağı İngiliz halkı tarafından o yıllarda uygulanmış.
Maydanoz kesinlikle hediye olarak verilmiyormuş çünkü alıcı hastalanabilir veya şansı dönebilirmiş. “Maydanoz iyiler için değil, kötüler için büyür” tabiri o günlerden kalma bir deyim olarak halk kullanımına girmiş; mezarlara maydanoz ekilmesi devam ettirilmiş.
17. yüzyılda doktor ve tarihçi Salvatore Massonio’nun çalışmalarında maydanoza yer vermesi ve erkeklerde erotik heyecan uyandırdığı ile kadınlarda cinsel organlara kan akışını teşvik ettiğini belirtmesi maydanozu farmakolojinin temel unsurları arasına almış.
19. yüzyılda kadınlarda ağrılı adet dönemlerinde ve adet döngüsü ile ilgili sorunlarda maydanozun farmakolojik kullanımı öne çıkmış; bazı araştırmacıların emmenagog özelliklerini doğrulamasıyla maydanoz yeni bir güven kazanmış. Bu yıllarda tüketim o kadar yaygınlaşmış ki maydanoz adet sorunlarında kullanılmasının yanı sıra, kürtajı teşvik etmek için de gizlice büyük dozlarda reçete edilmeye başlanmış.
Maydanozun tedavi edici yanı her zaman araştırmacıları düşündürtmüş, yakın yıllardaki bilimsel araştırmalar maydanozun benzersiz ve karmaşık yapısının birçok yönünü doğrulayarak antioksidan özelliğini vurgulamış.
Kıvırcık ve düz yapraklı olarak iki ana maydanoz çeşidi olsa da dünyanın farklı bölgelerinde yetiştirilen farklı özelliklere ve kullanıma sahip alt türler mevcut; evrensel anlamda mutfaklarda kullanımı neredeyse sınırsız. Güveçlerde, soslarda, salatalarda, sandviçlerde, ızgaralarda, çorbalarda, sirkelerde ve daha pek çok tarifte olduğu gibi sağlık nedenleriyle de maydanoz yaygın olarak kullanılıyor.
“Her şeye maydanoz olma” terimi başka kültürlerde var mıdır bilmiyorum ama binlerce yıl öncesinin tabiriyle her zaman “maydanoz gibi olmanızı” temenni ediyorum.
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.
https://www.harvesting-history.com/the-parsley/
https://www.redlandsdailyfacts.com/lifestyle/20151123/parsley-a-popular-herb-with-a-long-history/
https://casamiatours.com/herb-garden-parsley/
https://usaregenalliance.org/blog/parsley
https://nutritionalgeography-faculty-ucdavis-edu
https://britishfoodhistory-com
https://www.hassanchef.com/2023/09/parsley-in-hindi-types-and-benefits.html
https://www.diariovasco.com/gastronomia/despensa/perejil-planta-aromatica-20200510120156-nt.html
https://www.green.it/prezzemolo/
İrfan Yalın kimdir? Koleksiyoncu İrfan Yalın 1962 yılında İstanbul'da doğdu. 9 Eylül Üniversitesi, Aydın Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu mezunu. Objelerin – belgelerin peşinde "Popüler Tarih ve Kültür Yaşanmışlıkları araştırmacısı. Bizimev TV'de yayınlanan "Koleksiyoncu" programı sunucusu - yapımcısı. Asya ve Afrika ülkelerinden tek tek topladığı el sanatlarını sergilediği Kadıköy'deki "Artemis"in kurucusu. Koleksiyonculuğun özendirilmesi adına amatörce çalışan, sergi, sempozyum, sunu ve derleme çalışmaları içinde kültürel değerlere gönül bağımlısı… |
Yazılı tarihin olmadığı yıllarda başlayan ayırt edici işaretler Orta Çağ’da artan ticaret hacmiyle marka olgusuna dönüşerek evrilmiş
Marka izlerine tarih öncesi çağlarda rastlanmış, mağara duvarlarına çizilen resimlerde kişiye özel işaretler fark edilmiş
Kırmızı renk tarihsel süreç içinde yaşam gücünden aşka, şehvetten öfkeye kadar çok şeyi simgelemiş
© Tüm hakları saklıdır.