16 Şubat 2025
Forbes’un 2024 yılı milyarderler listesine göre, dünyada 2.781 milyarder bulunuyor ve bu kişilerin toplam serveti 14 trilyon doları aşıyor.
Öte yandan, Dünya Bankası verilerine göre, dünya üzerinde yaşayan 700 milyondan fazla insan da günde 2.15 doların altında bir gelirle yaşam mücadelesi veriyor. Rakamlar yaklaşık 1.7milyar insanın hala yüksek kalitesiz ekonomik şartlarda hayatını idame ettirdiğini gösteriyor. Bu rakam küresel nüfusun yaklaşık yüzde 20’sine tekabül ediyor.
Araştırmaların sonuçları maalesef insanlık adına utanç verici.
Dünya genelinde gelir dağılımında yaşanan bu adaletsizlik sebebiyle zengin kesim ile fakir kesim arasındaki uçurum günden güne derinleşiyor.
Ekonomik eşitsizliğin derinleşmesiyle birlikte 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren daha belirgin hale gelen ‘Süper zengin’ kavramıyla tanışıyoruz.
Süper zengin kavramı, ekonomik sistemlerin gelişimi, küreselleşme, finansallaşma ve teknolojik ilerlemeler sonucunda doğmuş olan ve her geçen gün daha da güçlenmeye devam eden bir kavram.
Süper zengin dönemi öncesinde zenginlik; ‘old money’ sahibi olarak tarif edebileceğimiz, servetini nesiller boyu koruyan, iyi eğitim almış, kültürel bir mirasa sahip, geleneksel ve gösterişten uzak bir yaşam tarzı benimsemiş olan insanlar için hakkında böbürlenilen veya şımarıkça teşhir edilen bir durum değildi.
Halbuki bugün geldiğimiz noktada, 21. yüzyıl itibariyle, sosyal medyanın da sağladığı teşhir imkanıyla zenginlik bir grup yeni dünya zengini tarafından artık göze sokulmaktan çekinilmeyen bilakis varlığıyla böbürlenilen bir durum.
Aktif bir sosyal medya kullanıcısı olarak günden güne artan bir yoğunlukta göze sokulmaya çalışılan zenginliği, gösterişi, gerçek olmaktan uzak suni güzellik sevdasını, doğallıktan ve yalınlıktan uzak estetik anlayışını hayretler içinde gözlemliyorum.
Yalınlıktan uzak, bolca süse ve gösterişe bulanmış olan bu hal yalnız insanlar değil mekanlar dahil hayatın pek çok alanına sirayet ediyor.
Son zamanlarda çokça maruz kaldığımızı hissettiğim tüm bu yüksek sesli zenginlik, gösteriş ve çabalı güzellik anlayışı içinde, geçtiğimiz günlerde tanışma fırsatı yakaladığım Müze Gazhane yıllara meydan okuyan tarihi dokusu ve gösterişsiz güzelliği ile bana kusurluluğu, geçiciliği ve doğallığı kabul eden bir bakış açısını ifade eden Wabi-Sabi anlayışını anımsattı.
Wabi-Sabi, Japon estetiğinin ve felsefesinin önde gelen kavramlarından biri. Kavram, köklerini Japon edebiyatı, kültürü ve Zen Budizmi’nden alıyor. Biz ve hayatın kendisi dahil her şeyin geçici, eksik ve kusurlu olduğunu hatırlatarak yaşamın doğal döngüsünde mükemmelliğin imkânsız olduğunu vurgulayan felsefi bir anlayış. Bu anlayış Wabi ve Sabi kelimelerinin yan yana gelmesiyle anlam buluyor.
Wabi; yalınlığın içinde bulunan güzelliği temsil ediyor.
Sabi ise nesnelerin zamanla yıpranması ve yaşlanması sonucu kazandıkları estetik değeri ifade ediyor. Zamanın; nesnelerin büyümesi, yaşlanması, eskimesi, çürümesi üzerindeki kaçınılmaz etkisi ve bu etkinin nesnelere kattığı güzellik ile ilgileniyor.
Wabi-Sabi hakkında bilgiye pek çok kaynaktan ulaşabilirsiniz. Beth Kempton’ın Wabi Sabi adlı kitabını bu anlayışı biraz daha yakından tanımak isteyenler için keyifli bir okuma olarak önerebilirim.
Geçtiğimiz hafta tanıştığım Müze Gazhane, korunan tarihi dokusunun güzelliği, binaları, bahçesi, bahçede bulunan heykelleri, yalınlığı, sakin duruşu, kültür, sanat ve bilimi kucaklayan enerjisiyle tam da yukarıda bahsettiğim wabi-sabi anlayışının bir örneğini temsil ediyor.
Mekan, 130 yıllık bir tarihi olan Hasanpaşa Gazhanesi’nin çok yönlü bir restorasyon çalışmasıyla dönüştürülmesi sonucu İstanbul’a kazandırılmış bir yeni ‘yaşam alanı’.
1891 yılında Anadolu Yakası’nın ikinci, İstanbul’un ise son Gazhanesi olarak kapılarını açan Hasanpaşa Gazhanesinin üretimine 1993 yılı itibariyle İstanbul’da bulunan tüm gazhanelerle birlikte son verilmiş.
Çevre Gönüllülerinin girişimleriyle yeni bir başlangıca adım atan gazhane, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 2014 yılında başlatılan restorasyon çalışmalarının 2021 yılında tamamlanmasıyla şehrin kültür-sanat hayatında yeni bir çekim merkezi olarak Müze Gazhane adıyla kapılarını yeniden açmış.
Gazhane, Osmanlı endüstri mimarisinin en önemli örneklerinden biri olma özelliğini de taşıyor.
Geniş bir alana yayılan Müze Gazhane’de içeriği Prof. Dr. Levent Kurnaz ve Dr. Ümit Şahin tarafından hazırlanmış donanımlı bir İklim Müzesi, Karikatür ve Mizah Müzesi, Çocuk Bilim Merkezi, Gazhane Galeri, geçici sergi alanları, kütüphane, İBB Şehir Tiyatroları’na ait iki tiyatro & konser salonu, İstanbul Kitapçısı, çalışma alanları ve Beltur Restoran – Kafe bulunuyor.
Galeri Müze’nin etkinlik programına https://muzegazhane.istanbul/mekanlar/ ‘den ulaşabilirsiniz.
Benim gittiğim günlerde sergi alanlarından birinde sanatçı Cem Güventürk’ün insanın anlam arayışını ve varlığını konu alan ‘Ay, Güneş ve Ay’ adlı 2. kişisel sergisi vardı. Sergi 13 Nisan’a kadar ziyaret edilebilir.
Diğer sergi alanında da Mustafa Taviloğlu’nun İstanbul’un 7 önemli sanat mekanına yayılan ‘Bir Koleksiyoner Hikayesi’ adlı koleksiyon seçkisinin bir kısmı sergileniyordu. Sergide fotoğraftan videoya, heykelden yerleştirmeye ve dijital işlere, Türkiye’nin modern ve çağdaş sanat tarihinin çok değerli sanatçılarının eserleri yer alıyor.
Kültür- sanat- bilim severlerin İstanbul’un bu yeni yaşam alanını mutlaka görmelerini ve çevrelerinde bulunan çocukları, gençleri buraya yönlendirmelerini tavsiye ederim.
Herkese yalınlığın, doğallığın içindeki güzelliklerle daha çok karşılaşacağı ve zamanın beraberinde getirdiği geçiciliğin, değişimin güzelliğini daha çok fark edeceği keyifli bir hafta dilerim.
İlksen Utlu kimdir? Çukurova'da doğdu ve büyüdü. Orta ve lise eğitimini Tarsus Amerikan Koleji'nde tamamladı. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. 10 yıl İngilizce öğretmenliği yaptı. Eğitim yolculuğu son yıllarda farkındalık çalışmaları alanında devam ediyor. Bir eğitimci ve hayat öğrencisi olarak hayatın içinde yaptığı gözlemleri ve farkındalık üzerine yaptığı çalışmaları harmanlayarak, insan gelişimine ve iyi oluş hallerine katkıda bulunmak üzere kitaplar yazıyor. Yazarın "Üzüntü ile Neşe, Gezerler Hep El Ele' ve "Ahenk İçinde' adlı kitapları bulunuyor. |
Çarpık ve kimliksiz yapılaşma kentlerin ruhunu, hafızasını ve kimliğini yitirmesine sebep olduğu gibi iklim krizine de katkı sunuyor
‘’İktidar yetkiden çok sorumluluktur’’
“Mutluluk ve güvenlik bireysel meseleler değildir. Eğer siz acı çekiyorsanız ben de acı çekerim. Eğer siz güvende değilseniz ben de değilim”
© Tüm hakları saklıdır.