2024 yılı, küresel olarak kayıtlara geçen en sıcak yıl oldu. Dünya Meteoroloji Örgütü, 2015-2024 döneminin ‘‘en sıcak 10 yıl’’ olduğunu açıkladı. Meteoroloji Genel Müdürlüğü ise 2024’ün Türkiye için de ‘‘en sıcak yıl’’ olduğunu duyurdu. Geride bıraktığımız senede, küresel sıcaklıklar ilk defa sanayi öncesi ortalamanın yaklaşık 1,55 derece üzerinde kaydedildi.
İstanbul Teknik Üniversitesi İklim Bilimi ve Meteoroloji Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Barış Önol ise Türkiye’nin - ve özellikle Akdeniz ve İç Anadolu bölgelerinin - dünya ortalamasından da daha fazla ısındığına dikkat çekiyor. ‘‘Bu sene Akdeniz Bölgesi’nde sıcaklıklar, normallerin üç derece üzerindeydi. Bu çok yüksek bir fark,’’ diyen Önol, son buzul devrindeki küresel sıcaklık ortalamasının, 1850lere kıyasla üç derece düşük olduğunu örnek gösteriyor.
‘‘La Niña etkisi bitip El Niño etkisi başladığında, yani doğal değişkenlikle Pasifik’teki deniz suyu sıcaklıkları artarak ciddi seviyelere ulaştığında, bunun küresel olarak sıcaklıkları artıracağını ve rekor sıcaklıklar anlamına geleceğini biliyorduk,’’ diyen Önol, buna rağmen karşıya kalınan tablonun tüm öngörüleri aştığını vurguluyor.
Dünyanın dört bir yanındaki bilim insanlarının, neler olup bittiğini anlamaya çalıştığını aktaran Önol’a göre, ‘‘en kötümser iklim değişikliği senaryosunun da en üst sınırına yakın bir gelecekle karşı karşıya olabiliriz.’’
Sıcak hava dalgaları veya aşırı yağışlar gibi ekstrem hava olaylarını engelleme şansımız olmadığını vurgulayan Önol, ‘‘bu etkileri nasıl daha az zararla atlatabileceğimize dair çalışmalar yapmamız lazım,’’ diyor. Yapılması gereken hazırlıklar; aşırı yağışlar, aşırı sıcaklık, uzun dönemli kuraklık gibi aşırı hava olaylarına çok daha detaylı bir şekilde hazırlanmayı da içeriyor.
Harita: Prof. Dr. Barış Önol
İstanbul Teknik Üniversitesi İklim Bilimi ve Meteoroloji Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Barış Önol’un konuyla ilgili değerlendirmelerini aşağıda paylaşıyoruz:
Akdeniz’de sıcaklıklar, normallerin 3 derece üzerindeydi
‘‘2024 bütün dünyada en sıcak yıl oldu ve 1.5 derece sınırına ilk defa ulaşıldı. Fakat Avrupa, dünya ortalamasının biraz daha üzerinde ısınıyor; dolayısıyla Avrupa’da bir buçuk derecenin de aşıldığını söyleyebiliriz. Avrupa’nın doğusu ve Türkiye ise Batı Avrupa’ya göre de biraz daha sıcaktı. Türkiye’de özellikle Akdeniz Bölgesi, İç Anadolu ve genel olarak ülkenin batısı, ülkenin geri kalanından daha sıcak.
Zaten gelecek projeksiyonları da batı bölgelerimizin ısınmadan daha fazla etkileneceğini ortaya koyuyor. Karadeniz Bölgesi nispeten daha az etkilenecek, ancak sıcaklıklar ve kuraklık, batı bölgelerimizi ve özellikle Akdeniz Bölgesi’ni daha fazla etkileyecek. Bu sene de göller bölgesi ve Akdeniz Bölgesi’nde sıcaklıklar, normallerin üç derece üzerindeydi. Bu, çok yüksek bir değer.’’
19. yüzyılın sonu ile son buzul çağı arasında da 3 derece fark vardı
‘‘Bu fark, mevsimlik olsa veya spesifik olarak bir kış veya yaz ayına dair olsa - yine çok yüksek olsa da - ‘olabilir’ deriz. Bir mevsim çok soğuk veya çok sıcak geçebilir. Ama bütün yılın ortalaması için yıllık sıcaklık anomalisinin 3 derecenin üzerinde olması çok büyük bir değer.
Şöyle bir örnekle açıklayabiliriz: Bundan 20 bin yıl önce yaşanan son buzul çağı küresel sıcaklık ortalamasına bakıldığında, endüstri devrimi öncesi kabul edilen 1850-1900 yılları ortalamasından yaklaşık 3 derece daha soğuktu. Dolayısıyla ‘3 derece daha sıcak’ dediğimizde, bu denli ciddi bir değişimden söz ediyoruz.
Tabii ki bu 3 derecelik farkı küresel olarak yaşamak ile bölgesel olarak yaşamak aynı şey değil. Yine de yıllık anomalinin 2-3 dereceleri bulması, çok ciddi bir durum. Sıcaklık artışının daha da şiddetlendiğini gösteren, korkutucu bir gelişme.’’
Bu denli yüksek ‘‘rekor sıcaklıklar’’ beklemiyorduk
‘‘Bundan birkaç sene önce, La Niña etkisi vardı. La Niña, Pasifik Okyanusu’nda çok büyük bir alanda, deniz suyu sıcaklıklarının normallere göre çok daha soğuk olması demek. Bu da küresel ortalamayı etkileyerek aşağıya çekiyor. Bu nedenle bu yıllarda küresel sıcaklık ortalamaları, yıllık olarak düşündüğümüzde biraz daha düşük çıktı. Ama neye göre? Rekor sıcaklıklara göre. Yoksa La Niña’ya rağmen 2020’den sonraki yıllar da küresel olarak en sıcak 10 yıl arasında yer alıyor.
La Niña etkisi bitip El Niño etkisi başladığında, yani doğal değişkenlikle Pasifik’teki deniz suyu sıcaklıkları artarak ciddi seviyelere ulaştığında, bunun küresel olarak sıcaklıkları artıracağını biliyorduk. Ve bunun da rekor sıcaklıklar anlamına geleceğini biliyorduk. Ancak bu kadar yüksek olacağını ben de tahmin etmiyordum.’’
Deniz suyu sıcaklıkları, kış mevsiminde bile çok yüksek
‘‘Örneğin şu anda, Kuzey Atlantik’teki deniz suyu sıcaklıklarına bakıyorum: Atlantik Okyanusu’nda, Japonya’nın kuzeydoğusu diyebileceğim bir bölgede, sıcaklıklar, normallerin 4-5 derece üzerinde şu an. Bu değerler, özellikle kış mevsiminde, oldukça anormal.
Türkiye’de aynı hat üzerinde Akdeniz ve Karadeniz var; her ikisi de normallerin üzerinde sıcak. Pasifik Okyanusu’na devam edecek olursak, orası da daha sıcak. Dolayısıyla bütün deniz suyu sıcaklıklarında ciddi bir artış var ve bu tabii ki küresel sıcaklık ortalamalarını da artırıyor. Bunun bir başka etkisi de şiddetli hava olayları.
Sıcaklıkların artmasıyla birlikte atmosferdeki nem de yükseliyor. Daha fazla nem, daha fazla aşırı yağış anlamına geliyor. İspanya’daki gibi dünyanın çeşitli yerlerinde seller yaşanıyor.
Deniz suyu sıcaklıkları oldukça önemli çünkü deniz suyu, ani ısınıp ani soğumaz. Yavaş soğur ve yavaş ısınır. Dolayısıyla deniz suyunun şu an hala sıcak olması, bu yüksek sıcaklıkları yaşamaya devam edeceğimiz anlamına geliyor.’’
En kötü iklim değişikliği senaryosunun en üst sınırında olabiliriz
‘‘Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) en iyimserden en kötümsere, çeşitli gelecek senaryoları var. İçinde bulunduğumuz duruma bakarak, en kötü senaryonun da en üst sınırına yakın bir gelecekle karşı karşıya olabileceğimizi düşünüyorum. Hatta bölgesel olarak bazı yerlerde, mesela Türkiye gibi, o en kötünün üst sınırını da 2025 itibariyle geçmiş olabileceğimizi düşünüyorum. O yüzden de şu anda bilim insanları neler olup bittiğini anlamaya çalışıyor.
Bu tartışma, bilim dünyasında da devam ediyor. Güneş aktivitelerinin 11 yıllık döngüleri var; şu anda güneş aktivitelerinin daha fazla olduğu, güneşten daha yüksek enerji geldiği bir dönemdeyiz. 2024-2025, bu etkinin zirvede olduğu ve olacağı bir zaman dilimini işaret ediyor. Tabii ki bunun da sıcaklıkların artışına bir etkisi vardı. Veya geçtiğimiz sene, El Niño’nun sıcaklık ortalamalarını artırıcı bir etkisi vardı - ancak bitti ve artık La Niña dönemine girdik. Buna karşın dünyanın ortalama sıcaklığı ciddi oranda yüksek.’’
Gemicilik emisyonlarına yönelik regülasyonlar, ısınmayı artırıyor olabilir
‘‘Değerlendirilen bir diğer teori ise gemi bacalarındaki sülfür gazlarının azalması. 2020 yılında, kirletici baca gazlarının azaltılmasına yönelik bazı regülasyonlar geldi. Bunlar sonucunda, gemi bacalarından çıkan sülfür, %70-80 oranında azaltılabildi. Ve 2020 yılından sonra, baktığımızda, güneşten yere ulaşan radyasyonda ciddi artış olduğunu görüyoruz.
Peki bu baca gazları niçin önemli?
Dünyada çok yoğun bir gemi trafiği var - görmediğimiz için pek de farkında değiliz. Ticaret nedeniyle dünyanın bir yerinden başka yerine müthiş bir trafik var. Aynı zamanda petrol taşımaktan da kaynaklanan ciddi bir trafik var. Bu trafik sırasında gemi bacalarından çıkan sülfür, ‘aerosol etkisi’ dediğimiz bir etkiye sebep oluyor. Özetle, havada yüksek seviyede aerosol olduğunda, yere daha az güneş enerjisi geliyor. Böylelikle gemi trafiğinin yoğun olduğu bölgeleri - özellikle ABD, Çin ve Avrupa arasında gemi trafiği yaşanan bölgeyi - göreceli olarak soğutuyor.
2020’den itibaren bu gazların azalmasıyla birlikte, yere ulaşan güneş enerjisinde de artış olduğu söyleniyor. Bu, uydu verilerinden de tespit edilebiliyor. Aerosol etkisiyle ilgili makaleler yayınlanıyor ve dünyanın daha soğuk kalması açısından düşündüğümüzden daha etkili olduğuna dair tartışmalar yapılıyor.
Şu anda bilim dünyasında böyle bir tartışma var. Aslında biz atmosferi kirletiyoruz. O kirleticileri azaltarak atmosferi normale döndürdüğümüzde ise, baskılanmış bir insan kaynaklı iklim değişikliği olduğunu anlıyoruz.’’
Emisyonları azaltmalı ve olacaklara hazırlanmalıyız
‘‘Türkiye’nin, Akdeniz çanağı içinde de, iklim değişikliğinden daha fazla etkilendiğini görüyoruz. Zaten dünya geneline baktığımızda Akdeniz çanağının dünyanın geri kalanına oranla değişimden daha fazla etkilenen bir bölge olduğu uzun zamandır takip ediyoruz.
Örneğin 2023 yılının Ağustos ayında Eskişehir’de 49.5°C’lik ölçüm yaptık. Evet, lokal bir etki vardı ve vadi içinde bir istasyondu ancak yine de burası Katar değil, Eskişehir. Bu tür aşırı olayları, aşırı sıcaklıkları veya aşırı yağışları ülke olarak engelleme şansımız yok. Bu, küresel bir sorun. Bizim, bu etkileri nasıl daha az zararla atlatabileceğimize dair çalışmalar yapmamız lazım. Bununla birlikte tabii ki emisyonlarımızı azaltmamız, net sıfır hedefi için harekete geçmemiz gerekiyor.
Ancak atmosferde sınırlarınızı koruyamıyorsunuz. Bir sıcak hava dalgası geldiğinde siz de etkileniyorsunuz. O yüzden şu an için yapabileceğimiz şey, bu duruma hazırlanmak ve o hazırlıkları da gerçekten sayısal olarak ortaya koymak.’’
Hem iklimsel hem meteorolojik hazırlıklar yapılmalı
‘‘Geçtiğimiz sene Temmuz ayında ciddi bir sıcak hava dalgasının etkisine gireceğimize dair sosyal medyada önceden bir uyarıda bulunmuştum. O sıcak hava dalgası sırasında, İzmir’de Covid’den beri en çok ölüm yaşanan gün gerçekleşti. Bu durumun sıcak hava dalgasıyla ilgili olduğu çok açık.
Kısacası yalnızca iklimsel olarak değil, meteorolojik olarak da hazırlıklarımızı yapmıyoruz. Aşırı yağış, aşırı sıcaklık, uzun dönem kuraklık gibi aşırı hava olaylarının, her sektör için çok daha güvenli ve ayrıntılı şekilde yapılması gerekiyor.’’
Barış Önol kimdir?
Prof. Dr. Barış Önol, İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi, İklim Bilimi ve Meteoroloji Mühendisliği öğretim üyesidir.
Lisans (1998), Yüksek Lisans (2001) ve Doktora (2007) eğitimlerini İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü’nde tamamlamıştır. Doktora çalışmalarını misafir araştırmacı olarak North Carolina Eyalet Üniversitesi, Deniz, Yer ve Atmosfer Bilimleri Bölümünde sürdürmüştür (2004-2006). Doğu Akdeniz için bölgesel iklim modeli kullanarak gerçekleştirdiği gelecek iklim senaryo simülasyonları, Türkiye üzerinde uygulanan ilk çalışmadır.
1999 yılında İTÜ’de asistan olarak başladığı akademik hayatına 2010 yılından beri öğretim üyesi olarak devam etmektedir. Atmosfer ve iklim bilimleri alanlarında NSF, BM, Avrupa Birliği, Tübitak ve diğer özel sektör ve devlet kurumları tarafından desteklenen birçok projede araştırmacı, uzman ve proje yürütücüsü olarak görev almıştır.
Journal of Climate, Climate Dynamics, Earth’s Future, Climate Research, The Bulletin of the American Meteorological Society, Regional Environmental Change, Water gibi birçok uluslararası dergide iklimi dinamiği, iklim değişimi ve etkileri alanlarında makaleleri vardır.
|
İklim Masası Hakkında
İklim Masası, basına bilimsel temelli iklim haberleri servis etmek amacıyla kurulmuştur. İklim değişikliğini, ekonomiden tarıma, biyoçeşitliliğe etkilerinden toplumsal sonuçlarına, tüm yönleriyle ele almayı hedefleyen bir haber ajansıdır.
Bilim insanları tarafından İklim Masası için kaleme alınan haber metinleri, gazetecilere ve basın kuruluşlarına ücretsiz servis edilir.
Gazeteciler, haberi hazırlayan bilim insanını ve İklim Masası'nı referans göstermek kaydıyla, metinlerin tamamını veya bir kısmını kullanmak ve metinlerden alıntı yapmak konusunda özgürdür.
İklim Masası, iklim değişikliğiyle ilgili basında yer alan haberlerin nicelik, nitelik ve konu çeşitliliği bakımından gelişmesini hedeflemektedir. İklim değişikliği konusundaki çalışmaları daha görünür kılmayı, yeni araştırmalara ilham vermeyi ve iklim değişikliği konusunda üretilen akademik bilgiyi bir araya getirerek gazeteciler için güvenilir bir bilgi kaynağı oluşturmayı amaçlar.
|
* T24, İklim Masası köşesini herhangi bir kurumdan karşılık almadan yayımlamaktadır.