27 Ekim 2024

Çanakkale’de “zamana bırakmak”

Kentin çeşitli mekânlarına, salonlarına, şehrin dışındaki kimi tarihsel noktalara ve beldelere yayılan bienal, Çanakkale’nin çok renkli, neşeli, yaşamsever tarzına çok yakışıyor

“Çanakkale “ve “zaman” sözcüklerini yan yana koyunca zengin çağrışımlarla bir tarih süreci canlanıyor insanın gözünde. Bu toprakların delişmen çocuğu Ece Ayhan “Atlasları getirin! Tarih atlaslarını! / En geniş zamanlı bir şiir yazacağız” demişti. Şimdi kentin en işlek meydanı onun adını taşıyor. Yetmedi; barlar sokağı ile onun adını taşıyan sokak bir köşede öpüşüp kalıyorlar. Şiirindeki tarihsel göndermeler bu coğrafyada doğup söylenceleri soluyarak büyümesinden midir bilemem ama muhtemeldir derim. Çünkü Cemal Süreya da bu kentte geçirdiği kısa zaman dilimini şöyle anlatmıştı: “Akşamları saat beşten sonra plaja giderdik. Bir süre açılamadım suda. Mitolojiden ürktüm. Yüzerken sanki bacağımı bir tanrı, bir tanrıça ya da Kiklops gibi biri çekiverecekti." Her iki şair de Çanakkale’yi zaman kavramıyla özdeşleştirmişlerdi.

Ece Ayhan’ın “Şiirimiz kentten içeridir abiler” dizesine gerçekten de uygun bir kent Çanakkale. Birbirinin üzerine açılan atlaslarda yepyeni şeyler keşfeder gibi zamanı izleyebilirsiniz. Kentin içinde tarihsel imgelerinin parladığı şiir gibi zamanları yaşayabilirsiniz. Birçok rengi, kat kat açılan top kumaşlar gibi görebilir, ona dokunabilirsiniz.

Bütün bunları geçtiğimiz haftalarda açılışı yapılan 9. Uluslararası Çanakkale Bienali’nin izini sürerek de yapabilirsiniz. Anadolu’nun küçük kentlerinde tek tek etkinlikleri bile gerçekleştirmek zorluklar taşıyorken, gelenekselleştirmek neredeyse imkânsızken, bir bienal çerçevesinde çok sayıda etkinliği aynı anda gerçekleştirip yıllara yaymak, kökleştirmek, şehrin dışına taşarak geniş kitlelere ulaştırmak bir rüya gibidir gerçekten. Çanakkale bu rüyayı gerçekleştiren ender kentlerden.

Uluslararası Çanakkale Bienali, 2008’de başlamıştı. Bienalin kurucusu ve direktörü Seyhan Boztepe. Aynı zamanda Onsekiz Mart Üniversitesi öğretim üyesi olan Boztepe, o günden bugüne ekibiyle birlikte renkli, ilgi çekici ve ufuk açıcı etkinliklerin sürükleyicisi olageldi. Bu yıl bienalin başlığı, aynı zamanda bu yazının da başlığı: Zamana Bırakmak… Bienalin içeriği ‘gençlik’ olgusuna odaklanmış. Farklı eksenlerde oluşturulan sergilerin, etkinliklerin, söyleşilerin içinde en ilgi çekeni ve kentin kadim tarihine yakışanı da “kültürün aktarımında sanat” başlığı olmuş kanımca. Tanıtımında şu cümleler yer alıyor:

“Bir yandan ‘gençlik’le özdeşleşen heyecan, tez canlılık, yüksek enerji gibi halleri; diğer yandan günümüz teknolojilerinin dayattığı hız ve eş zamanlılık baskısı karşısında doğanın ve insanlığın ‘an’larını daha geniş bir perspektiften ele almayı, farklı çağrışımlarıyla deneyimlemeyi ve duyumsamayı öneriyor.”

Bienalin genel sanat yönetmeni Seyhan Boztepe ile şehirde gittikçe kökleşen, yaygınlaşan bu etkinlikler dizisini konuştuk. “Bu yılki temayı gençleri kapsayacak biçimde oluşturmaya gayret gösterdik ve kültürün aktarıcılığı vurgusunu yapmak istedik. Geleceğe ilişkin gençlerin yapabilecekleri odağı da var bienalin. Sanat nereye doğru gidecek, yaşam nereye doğru gidecek, beklentilerimiz neler soruları çerçevesinde gençlere alan açmak istedik. Başka bir deyişle gençlerin hayata bakışını sanat diliyle nasıl yansıttıklarını göstermek istedik. Ayrıca, teknolojinin sanat içinde nasıl kullanıldığı meselesi de temel akslarından biri oldu bienalin. Öte yandan farklı alanlarla da beslemeye çalıştık etkinlikleri. Çocukları da kattık örneğin. Çocuk ve gençlik atölyeleri açtık. Konserler, söyleşiler de gerçekleştiriyoruz.”

Seyhan Boztepe, 11 Kasım’a kadar sürecek ekinlikleri Troya bölgesine yaydıklarını özellikle vurguluyor. Bienalin ana başlığını da düşününce bu metaforik bir zaman algısı da oluşturuyor ister istemez. Etkinliklerin bir bölümünün Troya Müzesi’nde yapılması da bu hissi güçlendiriyor. Zaten bienalin omurgasını oluşturan Troya Kültür Derneği ve Mahal Sanat da tarihsel bir mekânda, meşe palamudu deposu olarak inşa edilmiş eski bir taş yapıda faaliyet gösteriyor. Boztepe “Zaten Çanakkale kadim bir tarihin coğrafyası” diyor, “mitolojinin, tarihin oluşturduğu bir kültürel birikimi tabii ki biz de sanat alanında değerlendiriyoruz. Hemen hemen bütün edisyonlarda, içerik anlamında bu bizim için birinci öncelik.” Bu yılki ana başlığın zamanın iyileştirici, sağaltıcı anlamına da vurgu yapan Boztepe, bienalin yirmi yıllık geçmişinden aktarılan birikimin bu başlığa uygun düştüğünü belirtiyor.

Bianelin ana mekanlarından Mahal Sanat

Uluslararası Çanakkale Bienali’nin umut verici bir özelliği de kentteki birçok sanayi kuruluşunun, resmi, özel kurumun, vakıfların, kültür-sanat örgütlenmelerinin destekçi olmaları, katkıda bulunmaları. Bu ülkemizde az bulunur bir özellik. Bunu sağlamak dikkat çekici bir başarı. Kuşkusuz geçmiş yıllardaki çabanın, başarılı etkinliklerin verdiği bir güven duygusu ve heyecan var bunun temelinde. Kentin çeşitli mekânlarına, salonlarına, şehrin dışındaki kimi tarihsel noktalara ve beldelere yayılan bienal, Çanakkale’nin çok renkli, neşeli, yaşamsever tarzına çok yakışıyor.

İbrahim Dizman kimdir?

1961'de, Çanakkale'de doğdu. Ankara Üniversitesi'nde, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Türk Dili, Güzel Sanatlar Fakültesi'nde Yaratıcı Yazarlık dersleri verdi.

1983'ten beri çeşitli kültür-sanat ve edebiyat dergilerinde eleştiri-röportaj, değerlendirme ve kültür tarihi üzerine inceleme-araştırma yazıları yazdı.

İbrahim Dizman'ın ikisi roman olmak üzere yayımlanmış 20 kitabı var; bir kitabı Yunancaya da çevrildi.

Dizman'ın yönetmenliğini yaptığı 4 belgesel film de bulunuyor.

Sahnelenmiş iki tiyatro oyunu bulunmakta. Ayrıca, çeşitli sahne gösterileri de hazırladı ve uyguladı.

Kültür Bakanlığı Roman Başarı Ödülü, Behzat Ay Ödülü ve Genel-İş Abdullah Baştürk İşçi Ödülü sahibi de olan Dizman, çeşitli yıllarda Çağdaş Türk Dili ve Roman Kahramanları dergilerinin yayın yönetmenliğini ve editörlüğünü yürüttü. Türkiye PEN üyesidir. 

Kitaplarından bazıları:

Suyun ve Rüzgârın Şehri Çanakkale, İletişim Yayınları, 2020

Aşrı Memleket Trakya (T. Bilecen'le birlikte), İletişim Yayınları, 2018

Adı Başka Acı Başka (Karadeniz'in Son Ermenileri), İletişim Yayınları, 2016

Kardeşim Gibi (A. Papadopulos ile birlikte), Heyamola Yayınları, 2016

30 Yıl 30 Hayat (Ç. Sezer'le birlikte), İmge Kitabevi Yayınları, 2010

Başka Zaman Çocukları (roman), 2007, Heyamola Yayınları, 2007

Denize Düşen Dağ (monografi), 2006, Heyamola Yayınları, 2006

Belgesel filmleri: 

Kardeş Nereye: Mübadele, senaryo yazarlığı ve danışmanlık (yön: Ö. Asan), 2010

Oyunlarla Yaşayan Şehir, yönetmen, 2012

Hrant Amca: Memlekete Dönüş, yönetmen, 2016

Poliksena: Kız Öldün, yönetmen, 2018

Yola Gelmeyenler, yönetmen, 2020

 

Yazarın Diğer Yazıları

Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur

Hürriyet Partisi’nin kuruluşundan 70 yıl sonra, bu iyi niyetli, umutlu girişimin nasıl kösteklendiğini, politikayı yalnızca partilerinin varlığı ile özdeşleştirenlerin bu heyecanı nasıl boğduğunu okuyunca ve günümüze bakınca benim oğlum bina okur, döner döner yine okur demekten başka ne gelir elden?

Yazarlar da roman kahramanıdır

Roman Kahramanları İstanbul Edebiyat Festivali’nde yüzlerce roman ete kemiğe bürünürken aslında o öğrenciler birer Don Kişot oluyorlar, arslanlar kafeslerinden çıkamayıp öylece kalıyorlar

Neden?

"Neden" diye kime sordu insanoğlu? Kanımca önce kendine sordu: Neden, dedi şaşkınlıkla. Bilemedi, yanıtlayamadı ve şaşkınlığı, kaygısı daha da arttı. Sonra yanındakine sormuş olmalı. Kimdi yanındaki peki? Belki anne ya da babası, belki arkadaşı, belki sevdiği… Kim bilir belki bunların hiçbiri değil de sadece gökyüzüne bakarak sordu

"
"