26 Mayıs 2024

Bir başka Fatih Sultan Mehmet portresi (I)

"Ya şehirle birlikte ülkeme sahip olurum ya da şehre sahip olamazsam onun uğruna ülkemi de kaybetmeye razı olurum"

Yine bir 29 Mayıs yaklaşıyor. İstanbul'un II. Mehmet tarafından fethedilişinin yıldönümü mehter takımının gümbürtülü müziği eşliğinde, bir kez daha efsaneler köpürtülerek kutlanacak. Kösler, nakkareler vurdukça, Ulubatlı Hasan yine sancağı burçlara dikecek; zurnalar, ziller çaldıkça gemiler karadan yüzecek. Sonunda, o temsili resmin içinde her zamanki gibi Fatih belirecek, beyaz bir atın üzerinde şehre girecek. Bir çağ kapatıp bir başka çağ açacak! Bunları ezberledik. Tarihin resmi yüzünde, imparatorluk fetihlerinin kusursuz Fatih figürü var. Oysa Bizans'ta siyasal görevler üstlenen, daha sonra Sultan Mehmet'in yakınında bulunup bir olasılıkla onun kâtiplerinden, belki de danışmanlarından biri olan Mihail Kritovulos bilinenin dışında, şaşırtıcı bir padişah portresi çiziyor bize.

I. Mehmed'in 1479'da İtalyan ressam Gentile Bellini'ye yaptırdığı portresi.

Fatih Sultan Mehmet'in yaşamının 15 yılını kaleme alan ve bunu hükümdara sunan, dolayısıyla gerçekliği su götürmez olan metnin orijinali, 1910'da ve 1967'de bazı yerleri çıkartılarak yayımlanabilmiş. 2012'de, Ari Çokona, yapıtı orijinal metinden yararlanarak yeniden ve hiçbir bölümünü çıkarmadan Türkçeye çevirdi. Editörlüğünü yapmaktan heyecan duyduğum "Kritovulos Tarihi 1451 - 1467", Heyamola Yayınları'nca, İlber Ortaylı'nın sunuşuyla yayımlanmıştı. İşte bu metinde karşımıza çıkan Fatih portresi, ezber bozucu nitelikte.

Kritovulos, kitabında, İstanbul'un alınışına çok geniş yer ayırıyor. Tanıklığını iyi kullanarak padişahın kişiliğini, duygu ve düşüncelerini de öne çıkarmış. Sultan'ın Konstantinopolis'i nasıl tutkuyla istediğini sık sık vurguluyor:

"Şimdi, hiç tereddüt etmeden ve zaman yitirmeden, uzun süreden beri tasarladığı planı, kafasında olgunlaşan düşünceyi, tahta çıkışından itibaren bütün hareketlerini yönlendiren hedefini gerçekleştirmek amacındaydı (…) Bu hedefini, çok önem verdiği bazı ilahi işaretler ve geleceği tahmin edebilenlerin kullandığı kehanet, alamet ve belirtiler de destekliyordu. İlahi işaretlerin tümü aynı şeyi öngörüyor, Polis'i (İstanbul) fethedenin kendisi olacağını söylüyordu."

Kuşatmadan hemen önce, Sultan'ın komutanlarını toplayarak onlara bir konuşma yapması kitabın konumuzla ilgili en ilginç bölümlerinden birini oluşturuyor. Kritovulos'un cümle cümle aktardığı bu konuşmada II. Mehmet, önce tarihsel bir panorama çiziyor. Sonrası ise devletin kuruluşundan itibaren yaşananlar, Konstantiniyye adı verilen başkenti ele geçirmenin gerekliliği ve gelecekte olabilecekler üzerine gerçek bir stratejistin konuşmasının örneği:

"Arzu ettiğimiz zaman savaş ilan etmenin sadece bize bağlı olduğunu mu sanıyoruz? Savaşta ve krizlerde elverişli şartların sonsuza dek sürmediğini, kaderin her zaman belirsiz olduğunu, olayların gelişiminin meçhul ve önceden kestirilemez olduğunu bilmiyor muyuz? Akıllı insanların böylesi durumlara karşı önlem almaları ve fırsat kollayarak düşmanlarına saldırmaları gerektiğini bilmiyor muyuz? Kendilerini savunmak için bir felakete uğramayı beklememeli, başlarına bir kötülük gelmeden inisiyatifi ellerine almalıdırlar (…) Kısaca söylemek gerekirse ya şehirle birlikte ülkeme sahip olurum ya da şehre sahip olamazsam onun uğruna ülkemi de kaybetmeye razı olurum. Bilmeniz gerekir ki bu şehirle birlikte hem elimizdekilere sahip olmaya devam edecek hem de sahip olamadıklarımızı ele geçirme imkânını bulacağız. Ancak şehir elimizde olmazsa ya da şimdiki durum devam ederse, sahip olduklarımızdan hiçbiri mutlak olarak bize ait olmayacak ve sahip olamadıklarımızı ele geçirme imkânını bulamayacağız."

Sultan uzun konuşmasından sonra oylama yapar. Kritovulos, gerçekçi bir gözlemci olarak bu oylamada çıkan sonucu, toplantıya katılan komutanların kafalarının gerisindeki muhtemel düşünceleri de ortaya koyarak tereddütsüz dile getiriyor:

"Sultan bunları söyleyerek savaş için oylama yaptı. Orada bulunanların hemen hemen tümü Sultan'ın sözlerini beğeniyle karşılayıp zekâ, sağduyu, yüreklilik ve erdemini takdir etti. Toplantıda bulunanların bazıları kişisel çıkar ve ihtirasları uğruna savaştan yararlanacaklarını düşünüyordu, bazıları da Sultan'ın gözüne girmek ve bu durumdan bir şeyler kazanmak istiyordu."

Şehre son saldırıdan önce komutanları toplayarak uzunca bir konuşma yapan Sultan'ın söyledikleri de Kritovulos'a göre, bildiğimizin çok dışında. "Sevgili dostlarım ve bu savaştaki yoldaşlarım!" diye sesleniyor Sultan ve ardından, şehrin ele geçirilişiyle kazanacaklarını sıralıyor:

"Her şeyden önce bu şehirde, bir kısmı kralın sarayında, bir kısmı ileri gelenlerin konaklarında, bir kısmı da halkın konutlarında olmak üzere büyük ve çeşitli zenginlikler vardır. Ancak bu zenginliklerin en büyüğü ve en değerlisi kiliselerde muhafaza edilmektedir. Altın, gümüş, değerli taşlar ve incilerden yapılmış adaklarla kutsal emanetler, büyük miktarda gösterişli ve güzel mobilyalar ve muhtelif ev eşyalarıyla diğer hazineler, bunların hepsi sizin olacak."

Ve saldırı başlar. Kritovulos tarihte hiçbir kentin böylesine bir saldırıya maruz kalmadığını ve böyle inatla savunulmadığını yazıyor, örnekler vererek. Sonuç elbette bildiğimiz gibi. Şehir fethedilir ve II. Mehmet "Fatih" ünvanıyla girer, Konstantiniyye adını verdikleri şehre. Ardından, yazar, kentin alınışını gerçek bir edebiyat yazarı olarak tanımlar:

"Demek ki insanlığa dair hiçbir şey güvenilir ve kalıcı değildir. Her şey hayatın değişimlerine uyarak, Euripos'un (Eğriboz) suları gibi girdap halinde bir aşağı bir yukarı akar durur. Hayat denilen oyunun bazen öznesi, bazen de nesnesi olur. Bu istikrarsız akış ve hareketle bu düzensiz gelgit ve değişim, dünya var oldukça hiç durmayacak."

İbrahim Dizman kimdir?

1961'de, Çanakkale'de doğdu. Ankara Üniversitesi'nde, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Türk Dili, Güzel Sanatlar Fakültesi'nde Yaratıcı Yazarlık dersleri verdi.

1983'ten beri çeşitli kültür-sanat ve edebiyat dergilerinde eleştiri-röportaj, değerlendirme ve kültür tarihi üzerine inceleme-araştırma yazıları yazdı.

İbrahim Dizman'ın ikisi roman olmak üzere yayımlanmış 20 kitabı var; bir kitabı Yunancaya da çevrildi.

Dizman'ın yönetmenliğini yaptığı 4 belgesel film de bulunuyor.

Sahnelenmiş iki tiyatro oyunu bulunmakta. Ayrıca, çeşitli sahne gösterileri de hazırladı ve uyguladı.

Kültür Bakanlığı Roman Başarı Ödülü, Behzat Ay Ödülü ve Genel-İş Abdullah Baştürk İşçi Ödülü sahibi de olan Dizman, çeşitli yıllarda Çağdaş Türk Dili ve Roman Kahramanları dergilerinin yayın yönetmenliğini ve editörlüğünü yürüttü. Türkiye PEN üyesidir. 

Kitaplarından bazıları:

Suyun ve Rüzgârın Şehri Çanakkale, İletişim Yayınları, 2020

Aşrı Memleket Trakya (T. Bilecen'le birlikte), İletişim Yayınları, 2018

Adı Başka Acı Başka (Karadeniz'in Son Ermenileri), İletişim Yayınları, 2016

Kardeşim Gibi (A. Papadopulos ile birlikte), Heyamola Yayınları, 2016

30 Yıl 30 Hayat (Ç. Sezer'le birlikte), İmge Kitabevi Yayınları, 2010

Başka Zaman Çocukları (roman), 2007, Heyamola Yayınları, 2007

Denize Düşen Dağ (monografi), 2006, Heyamola Yayınları, 2006

Belgesel filmleri: 

Kardeş Nereye: Mübadele, senaryo yazarlığı ve danışmanlık (yön: Ö. Asan), 2010

Oyunlarla Yaşayan Şehir, yönetmen, 2012

Hrant Amca: Memlekete Dönüş, yönetmen, 2016

Poliksena: Kız Öldün, yönetmen, 2018

Yola Gelmeyenler, yönetmen, 2020

 

Yazarın Diğer Yazıları

"Yollarımız ayrılsa bile" 50 yaşında

Filmi yağmurlu bir yaz akşamı izlerken bunu pek anlayamamış olabiliriz ama sonraları defalarca izlediğimde Güney'in saptamasına bazen tersinden de olsa hak verdim: Aslında insanlar kolayca değişmez! Devrimci Semra haklıydı mesela, Cemil değişemezdi. Melike, "Kimsin sen?" diye sorduğunda, "Arkadaş" yanıtını vermişti Âzem, "Kimin arkadaşı?" diye devam etmişti Melike

Türkiye'nin en güzel haziranlarından biri

O gün sokakları, caddeleri, meydanları dolduran ve hakları için sloganlar atarak yürüyen işçileri görenler, izleyenler ülke tarihinin çok özel bir gününe tanıklık ettiklerini fark etmişler miydi bilinmez ama Türkiye işçi sınıfı, tarihinde ilk kez böyle görkemli bir direnişle kendi gücünün farkına varıyordu. Bu güç ne zamana kadar ve nasıl kullanılabilecekti?

Hatıralar: Belleğimizin tozlu rafları

Ufuklarda söken şafak ne zaman ki görülür, yani yaşanan biter ve hatıraya dönüşür, işte o zaman belleğin tozlu raflarına yerleştirilir kelimeler.