10 Şubat 2022
Uzaydaki yıldızlar büyüdükçe çekim gücü artar. İstanbul'da öyle oldu. Büyüdükçe çekim gücü artıyor. 1945'de 1 milyonluk nüfus 2020'de 16 milyonu geçme noktasına gelmiş. 2008'de bilim insanlarına yaptırılan çevre düzeni planı rafta bırakıldığı için plansız ve vizyonsuz büyüme oldu, büyüme yığılmaya dönüştü. Günümüzde "çılgın proje" gibi çevre düzeni planına aykırı projelerle İstanbul'da nüfus artışının durması olanaksızdır. Çevresini dört asma köprüyle bağlama, Avrupa Yakası'nı ortasından bir kanalla yarma ve üzerine altı tane daha devasa asma köprü yapma ve parayı verene su havzalarını imara açma misyonu ile Marmara Bölgesi, toplam nüfusunun 25 milyonun üzerine çıkmaya ve Türkiye'nin toplam nüfusunun en az üçte birini toplamaya aday duruma getirilmiştir. Sonuç olarak, Marmara Denizi'nin müsilâjla (deniz salyası) kaplanması, temiz suya ulaşımın zorlaşması ve hava ve çevre kirliliği sorunlarının artması kaçınılmazdır. İzmit Körfezi'nden çıkan ve Tekirdağ, Mürefte-Şarköy üzerinden Saros Körfezi'ne uzanan devasa Kuzey Marmara Fayı varken, nüfusu ve Gayri Safi Milli Hasıla içerisindeki payı artan bu kadim şehri daha da büyütme politikalarını anlamak zordur.
Durdurulmayan nüfusu artışına "su" temini konusunda İstanbul her dönem gündem olmuştur. Küçükçekmece, Büyükçekmece ve Terkos gölleri yetmemiş, su havzalarında ve akarsular üzerinde bazı barajlar ve tesisler (Alibeyköy Barajı, Ömerli Barajı, Darlık Barajı, Elmalı Barajı, Sazlıdere Barajı, Istranca dereleri üzerindeki barajlar, Şile kuyuları, tarihi bentler) yapılmış. Ama onlar da yetmemiş. İstanbul'un il sınırları içerisinde bulunan su havzaları yetmeyince, Büyük İstanbul Su Temin Projesi adı ile başlatılan proje ile hükümet, Düzce'den Bulgaristan sınırına kadar altı ili içine alan 450 km uzunluğundaki ve 38 bin kilometrekare genişliğindeki kuzey Marmara bölgesindeki su kaynaklarını İstanbul'a akıtmaya karar verdi. İşte Melen Çayı'na baraj yapma projesi böyle doğdu.
İstanbul'un 170 km doğusunda Karadeniz'e dökülen ve yıllık su potansiyeli ortalama 51 ton/saniye olan Büyük Melen Çayı'ndan İstanbul'a daha fazla içme ve kullanma suyu getirmek için proje çalışmaları 1988 yılında başlatıldı. O zaman yapılan tahminlere göre 2040 yılında nüfusu 17 milyon olması beklenen İstanbul, bu barajdan 38 ton/saniyelik bir ek kaynakla su gereksinimini karşılayacaktı. Hesapların tutmayacağı belliydi. İstanbul nüfusu 2021 yılında 17 milyona dayandı. Proje ilan edildiğinden bu yana 30 yıl geçti. 2014 yılında bitirilmesi planlanan barajın, 2016 yılında bitmesine yakın bir zamanda gövdesinde kırıklar oluşmaya başladı. Acaba baraj gövdesi neden kırıldı? Bu yazıda, 30 yıl önce başlayan karar sürecini ve barajın neden kullanılmaz duruma geldiğini erişebildiğim kaynaklara dayanarak açıklamaya çalışacağım.
Büyük Melen Barajı planlama aşamasındaki ilk arazi çalışmaları 1990-1992 yılları arasında yapıldı. 1991 yılında Japonya Uluslararası İşbirliği Bankası (JBIC) Büyük Melen Sistemi Projesi'ne destek vermeyi kabul etti ve proje Nippon KOEI müşavirlik grubuna ihale edildi. Melen Projesi ile ilgili fizibilite etüdü 1991 yılında, Devlet Su İşleri'nin (DSİ) ve müşavir firma Nippon KOEI tarafından hazırlandı. Projenin Mühendislik, Müşavirlik ve Kontrollük Hizmetleri, Melen Ortak Girişim Grubu (konsorsiyum) tarafından yürütüldü. Bu girişim grubu (biri Japonya, ikisi İngiltere ve beşi Türkiye menşeili toplam sekiz firmadan oluşmuştu. Bu grubun yapacağı işler şunlardı: zemin etütleri ve jeolojik araştırmaların yapılması, mevcut fizibilite raporunun gözden geçirilmesi, uygulama projelerinin (arıtma tesisi proses yapıları hariç) hazırlanması, sözleşme dokümanlarının (çelik boru ve özel parça temini işleri dahil) hazırlanması, harita çalışmalarının yapılması ve kamulaştırma planlarının hazırlanması, ÇED raporu ve çevresel izleme programının hazırlanması, inşaat ihale dokümanlarının hazırlanması, ihale değerlendirme sürecinde İdare'ye teknik destek verilmesi, inşaat kontrolluğu hizmetleri (baraj, boğaz geçişi tüneli ve kondüvi hariç). Müşavirlik grubunun yerli firmalarından bir bölümü ve DSİ Jeoteknik Hizmetler ve Yeraltısuları Dairesi Başkanlığı baraj gövdesinin oturacağı yerin ve göl alanının yeraltı yapısını ve zemin özelliklerini inceleyecek (jeolojik, jeofizik ve jeoteknik etütler) yöntemleri uygulayacak ve baraj gövdesini taşıyacak yeri ve su dolacak gölet alanının su tutma özelliklerini araştıracaktı.
Yapılan inceleme ve değerlendirmeler sonrasında Büyük Melen vadisinde en fazla yağış alanını içine alabilecek, yer ve zemin yapısı ve topografik koşulları uygun yerin Melen Çayı'nın döküldüğü Karadeniz'in yaklaşık 7 km güneyinde Çayüstü tepesi ile Dikenli tepe arasındaki alan olmasına karar verildi. Yapılan araştırmalar sonucunda İstanbul'a yetecek miktarda su temini sağlama ve elektrik üretimi yapabilme açısından barajın fiziksel özellikleri ve kapasitesi ilgili teknik ayrıntılar belirlendi. Baraj gövdesi ön yüzü beton kaplamalı kaya dolgu tipi, gövde uzunluğu 709 metre, gövde genişliği 12 metre, minimum su düzeyi 37 metre, minimum işletme su düzeyi 55 metre, aktif göl hacmi 577 milyon ton olacaktı. Projeye göre içme ve kullanma suyu olarak Melen Barajı'ndan İstanbul'a yılda 1.1 milyar ton su verilmesi planlanıyordu. Baraj ve batardo gövde yapıları yanı sıra proje kapaklı dolu savak, iki adet derivasyon tüneli, içme suyu pompa istasyonları, 152 km uzunluğunda iki adet 3 metre çapında isale hattı, arıtma tesisleri ve 45 MW kurulu güçte HES tesislerinden oluşacaktı. Su, İstanbul'un Avrupa ve Anadolu yakasına iç çapı 4.5 metre olan beton kaplamalı tüneller olmak üzere 27 km uzunlukta beton borularla aktarılacaktı.
Barajın ekonomik ömrü 50 yıldı. Plana göre, Melen Barajı Projesi`nin elektrik enerji üretimi ve içme suyu sağlamasının yanı sıra, Melen Çayı'nın akımlarını düzenleme özelliği ile taşkın koruma işlevine de katkıda bulunacaktı. Melen çayındaki su akımının düzenlenmesi, su içerisindeki canlıların yaşam şartlarının kolaylaşmasına da neden olarak ekosistem üzerinde olumlu etkilerde bulunacaktı.
22 Mart 1997 tarih ve 22941 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Türkiye- Japonya sözleşmesi ile projenin gerçekleştirilmesi ve toplam maliyetinin 1.2 milyar ABD doları olması öngörülmüştü. Büyük Melen Barajı inşaatının 2009 yılında başlayıp, 2014 yılı içerisinde bitirilmesine karar verildi. Kademeli olarak enerji üretecek ve içme suyu temini sağlayacak baraj, 2014-2022 yılları arası 536 milyon ton/yıl. 2022-2032 yılları arası 804 milyon ton/yıl ve 2032 yılı sonrası 1 milyar ton/yıl içme ve kullanma suyu sağlayacaktı. Enerji üretimi, içme ve kullanma suyu teminine göre ters orantılı ve yine kademeli olarak üretilecekti.
Baraj aksının yeri ve yüksekliğinin tespiti amacıyla DSİ'nin ilgili uzmanları tarafından sahada incelemeler yapıldı ve çeşitli seçenekler değerlendirildi. Baraj gövdesi önce kil çekirdekli kaya dolgu olarak planlanmıştı ancak daha sonra maliyet baz alınarak önyüzü beton kaplı kaya dolgu türüne dönüldü. Bu karar nedeniyle ilk yapılan malzeme alanı etütleri tekrar yapıldı ve 2007 yılında yeni rapor yazıldı.
2007 yılında İstanbul'da yaşanan kuraklık nedeniyle projeye hız verildi ve inşaatı bitirilen Melen Regülatörü ile Büyük Melen Çayı'ndan çekilen su, döşenen isale hattı ile 20 Ekim 2007 tarihi itibariyle İstanbul'a verilmeye başlandı. O günden bu yana, baraj olmamasına rağmen Melen regülatöründen çekilen su İstanbul'a akıtılmaktadır. 2019 yılında Melen Çayı'ndan İstanbul'a verilen içme suyu ancak 247 milyon tondur. Günümüzde baraj inşaatında ortaya çıkan ciddi sorunlar nedeniyle inşaatın bitirilememesi sonucu, Melen Çayı'ndan borularla getirilen su İstanbul'da mevcut tesislerde arıtılmakta ve kullanıma sunulmaktadır.
ÇED raporuna göre baraj yeri zemin özellikleri: DSİ‘nin isteği üzerine "Büyük Melen Barajı, HES ve Malzeme Ocakları Projesi, Sakarya ve Düzce İlleri, Büyük Melen Çayı, Çayüstü ve Dikenli Tepe Mevkileri " başlığı altında İTÜ İnşaat Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü tarafından Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) araştırması başlatıldı. Rapor, İTÜ'nün İnşaat, Ziraat, Jeoloji ve Çevre Mühendislikleri ve Biyoloji bilim dalından üniversite öğretim üyeleri ve uzmanlar tarafından hazırlandı. O zamanki çevre mevzuatına göre ÇED raporunda projenin çok yönlü analizi yapıldı ve 2009 yılında Nihai ÇED raporu DSİ'ye sunuldu. Rapor projeyi kısaca şöyle tanımlıyordu; "Büyük Melen barajı 30o 57' 57"- 40o 00' 24" koordinatları arasında yer alan içme ve kullanma suyu temini ile birlikte elektrik üretimi amacıyla kullanılması planlanan ön yüzü beton kaplamalı kaya dolgu tipi bir baraj olup baraj gövdesi, kapaklı dolu savak, iki adet derivasyon tüneli, içme suyu pompa istasyonları, iki adet 3 metre çapında isale hattı, arıtma tesisleri ve HES tesislerinden oluşmaktadır." ÇED raporundaki açıklamalara göre baraj gövdesinin oturacağı yerde tortul (alüvyon) olarak adlandırılan toprak yapısı hakimdi. Rapora göre barajın gövdesinin inşaatı için 7 milyon 291 bin metreküp malzeme kullanılması planlanmıştı. Baraj gövdesinin inşa edileceği alanda ağırlık taşıma gücü düşük ve suya doygun bu doğal tortul yer yapısının kalınlığı 34 metreydi ve su geçirimliliği oldukça yüksek ölçülmüştü. Uzmanlar 34 metre derinlikten sonra baraj gövdesinin oturacağı dayanıklı ve taşıma gücü biraz daha iyi olan kiltaşı-kumtaşı-silttaşı-marn türünden kayaçlar bulunduğunu, bölgedeki yamaçlardaki yüzeylerin kayma tehlikesi olduğunu ve bu yamaçların kazılması gerektiğine işaret ettiler. Uzmanlar, baraj gövdesinin oturacağı yer ile ilgili şöyle bir uyarıda bulundular; "beton kaplanacak memba yüzü altında, yaklaşık 18.5 metre kalınlığındaki alüvyon kaldırılarak, temel fliş üzerine oturtulmalıdır. Bu durumda gerek taşıma gücü ve gerekse oturma yönünden bir sorunla karşılaşılmayacaktır. Gövde altında, sol sahilde yaklaşık 65 metre derinliğinde, sağ sahilde yaklaşık 45 metre derinliğindeki, enjeksiyon perdesi ile sızdırmazlık sağlanacaktır. Alüvyonun (tortul) gövde altında kalacak kesimi için, farklı zemin oturmalarına müsaade edilmemesi amacıyla alüvyonun kaldırılması önerilir. Bu durumda gerek taşıma gücü ve gerekse oturma yönünden bir sorunla karşılaşılmayacaktır. Enjeksiyon perdesinin memba ve mansabında bir sıra 15 metre derinliğinde kapak enjeksiyonu, bir sıra da 5 metre derinliğinde konsolidasyon enjeksiyonu yapılması uygun olacaktır". Ayrıca, ÇED raporunun 64'üncü sayfasının altıncı paragrafındaki "Dere yatağında yer alan alüvyonun geçirimlilik ve taşıma gücü değerleri göz önüne alınarak, eski baraj tipine göre geçirimsiz kil çekirdek altında alüvyon tamamen kaldırılması uygun olacağı uygun görülmüştür" şeklindeki açıklamayla, devamındaki paragraftaki "Büyük Melen Barajı yeni aks yerindeki" şeklindeki açıklama birlikte değerlendirildiğinde, kaya dolgu-kil çekirdekli barajın yerinde bazı değişiklikler yapıldığı anlaşılmaktadır. Yine aynı sayfada bir başka açıklama şöyledir; "DSİ Genel Müdürlüğü'nde Baraj inşaatı konusunda danışmanlık görevi yapan ve Ön Yüzü Beton Kaplama Baraj tipi inşaatlarında uzman olan Ö.D. ile yapılan mütalaalarda, sıvılaşmanın ilk 5 metrelerde olduğu bu sebeple Büyük Melen Barajı gövdesi altındaki alüvyon malzemede, kesin proje aşamasından önce sıvılaşma deneylerinin yapılması ve bu malzemenin ne kadarının kaldırılacağına karar verilmesi gerekliliği belirlenmiştir. Sıvılaşma deneyi sonrası gövde altındaki alüvyon malzemenin kısmen kaldırılması halinde talvegde 5-8 metre sıyırma kazısı yapılacaktır. Topuk plağı, geçirimsizlik duvarı ile memba yüzü plağına bağlanarak barajın geçirimsizliği sağlanacaktır. Geçirimsizlik duvarı, memba eteği boyunca uygulanacak ve sıyırma kazısından sonra 4-5 metre derinliğe kadar sağlam zemin içine girilecektir. Memba yüzü plağı ile topuk plağı mafsallı bir şekilde birbirlerine bağlanacaklarından memba yüzü ve topuk plaklarında farklı oturmalar tolere edilecek ve herhangi bir kırılma söz konusu olmayacaktır". ÇED raporunda yapılan basınç deneylerinde baraj gövdesinin oturacağı tortul yer tabakasının taşıma dayanıklılığının düşük olduğuna dikkat çekilmiştir. ÇED raporundaki bu açıklamalar, baraj gövdesinin türünde bazı değişiklikler yapıldığı, baraj gövdesinin oturacağı yer yapısının oturma ve sıvılaşma gibi önemli tehlikeler içerdiği ve bu tehlikelerin bertaraf edilmesi için bazı önlemler alınması gerektiğini göstermektedir. Nitekim, DSİ 14. Bölge Müdürlüğü Jeoteknik Hizmetler ve Yeraltı Suları Şube Müdürlüğünce, ön yüzü beton kaplama yapılacak kesim altındaki yaklaşık 18 metre derinliğindeki alüvyonun kaldırılması önerisi yapılmıştır. Ulaştığımız bilgilere göre zeminin taşıma gücü ve su geçirgenliği ile ilgili ortaya çıkan sorunlar nedeniyle barajın yeri (aksı) memba tarafına doğru biraz kaydırılmıştır. Ancak baraj gövdesinin kırılması olayı, yeni seçilen alandaki zemin özelliklerinin değişmediğini göstermektedir.
ÇED raporunu incelerken dikkatimi çeken ve beni üzen bir diğer bilgi de mesleğim olan Jeofizik Bilim Dalı ile ilgilidir. ÇED raporunun 68'inci sayfasında "Jeofizik Etüt Çalışması" başlığı altında yer alan "Jeofizik Etüt çalışmasının amacı memba batardosunun yer aldığı bölgede Alüvyon biriminin kalınlığının saptanmasıdır" cümlesidir. Barajın ana gövdesi gibi sistemin en önemli unsuru olan yapının oturacağı zemin özellikleri ile ilgili sismik, özdirenç ve elektromanyetik gibi etkin jeofizik etüt teknikleri kullanılmamış ama ikinci öneme sahip memba batardosu üzerinde birkaç noktada yalnızca özdirenç etütleri yapılmıştır. Halbuki baraj yeri seçimi ve analizi gibi alanlarda yapılan jeolojik ve jeoteknik zemin etütleri yanında jeofizik etütler olmazsa olmazdır. DSİ'nin ilgili dairesinde jeofizik etüt uzmanları varken, DSİ bu seçime neden sessiz kalmıştır anlamak mümkün değildir. Ayrıca bu tür projelerde jeofizik etütlerin yeteri kadar yer alması konusunda bugün dahi ilgili mevzuatta ciddi sorunlar vardır. Bu serzenişimin meslek şovenizmi ile bir ilgisi olmadığını da özellikle belirtmek isterim.
İTÜ Yüksek Lisans Tezi'ne göre baraj yeri zemin özellikleri: 2012 yılında İTÜ'de "Büyük Melen Barajı Aks Yerinin Mühendislik Jeolojisi İncelemesi" başlıklı Yüksek Lisans Tezi'nde Melen Baraj gövdesinin oturacağı yerin zemin durumu ayrıntılı incelenmişti. Tezde baraj gövdesi boyunca yerinde zemin ve kayaların su tutabilme özelliklerini araştırmak amacıyla daha önce DSİ tarafından yapılmış 40 metre ile 110 metre arasındaki derinliklerde 9 adet sondaj kuyusu verileri değerlendirildi. Elde edilen sonuçlar baraj gövdesinin oturacağı eksen boyunca temeli oluşturan jeolojik birimlerin temel olabilme ve su tutabilme özellikleri 1/2000 ölçekli harita üzerinde (1 santimetre=20 metre) mühendislik jeolojisi haritası ve kesitleri hazırlandı. Bazı sondajların geçirimsiz tabakaya kadar inmediği görüldü. Örneğin, BSK-2 sondaj kesiminde en az 70 metre derinliğinde bir enjeksiyon perdesinin gerekli olduğu anlaşıldı. Kuyulardan birinde yapılan serbest sızma deneyleri sonucunda, tortul zemininin yüksek geçirimlilik değerlerinden dolayı mutlaka sızdırmazlık önlemi alınması gerektiği belirtildi. Bulgulara göre enjeksiyon perde derinliği baraj gövdesinin sol sahilinde en az 70 metre, sağ sahilinde ise 75 metre olarak planlanması önerildi. Ayrıca, baraj gövdesinin yer alacağı nehir yatağında üstteki tortul örtünün tabanındaki temel kayanın su tutma özelliklerinin ayrıntılı olarak araştırılması ve yeni bazı sondajlar yapılması gerektiği belirtildi. Araştırmacı, zemin taşıma gücünü tespit için yapılan ölçüm değerlerine göre, gevşek ve orta sıkılıktaki tortul zeminlerin 115 m yüksekliğindeki bir baraj için taşıma gücünün yetersiz olduğuna dikkat çekti. Bu bulgulara göre, alüvyon örtünün taşıma gücü ve sızdırmazlık için iyileştirilmesine yönelik teknik ve ekonomik durumun ayrıntılı araştırılması önerildi.
Tarihini bilmediğimiz bir dönemde baraj türü yine değiştirildi ve barajın silindirle sıkıştırılmış beton baraj (RCC) türünde yapılmasına karar verildi. Bu değişikliğe hangi gerekçelerle karar verildiğini bilmiyoruz. Baraj türü değiştirilirken, acaba barajın oturma alanı ve birim alan başına düşen ağırlığı gibi etkiler gündeme geldi mi? Daha önce karar verilen kil çekirdekli kaya dolgu barajın birim alana düşen ağırlığı ile silindirle sıkıştırılmış beton barajın ağırlığı karşılaştırıldı mı?
29 Mayıs 2012'de Melen Barajı inşaat işinin ihalesi yapıldı. İnşaat işi sözleşmesi 17 Aralık 2012'de DSİ ile E. A.Ş. ve Y. A.Ş. arasında imzalandı. Şirket, baraj temelinin zemin özelliklerinin çok iyi tespit edilmesi ve üzerine inşa edilecek baraj gövde beton ağırlığını taşıyacak özellikleri olup olmadığının saptanması için sahada 14 adet 735 metre araştırma sondajı talep etti. Herkes biliyordu ki, 2009 yılında DSİ'ye sunulan ÇED raporunda ve 2012'de İTÜ'de yapılan yüksek lisans tezinde yapılan araştırmalarda ciddi zemin sorunları saptanmış ve uyarılarda bulunulmuştu. Ancak DSİ 14. Bölge Müdürlüğü 1 Mart 2013 tarihli yazısında talep edilen sondajların yapılmasını nedense uygun bulmadı. Baraj temelinin taşıma gücü ve zemin değerleri ile ilgili sakıncalardan dolayı şirket uluslararası deneyime sahip P.C.R. adlı şirkete bir çalışma yaptırdı. Raporda baraj temelinin oturacağı zemin yapısının taşıma gücü ve kaymaya karşı yeterli dayanıma sahip olmayacağı tahmini ve ek zemin araştırılmasının gerekli olduğu belirtildi. İlgili rapor DSİ yöneticilerine aktarıldı, ancak şirketin isteği reddedildi. Bu koşullar altında şirket baraj inşaatına başlamak zorunda kaldı. 21 Temmuz 2015'de baraj gövdesi dökümü başladı. Aralık 2016'da baraj gövdesinin 666'ncı metresinde ilk kırığa rastlandı. Mart 2017'de DSİ heyeti oluşan kırığı yerinde inceledi. DSİ, Ağustos 2017'de konuyla ilgili araştırma yapmak üzere biri yerli diğeri yabancı iki şirketten talepte bulundu. 26 Ağustos 2017'de barajın beton gövdesi tamamlandı. 28 Şubat 2020'de baraj gövdesinin çatlağının onarımı ve güçlendirilmesi için 1 Haziran 2020-26 Şubat 2023 tarihlerini kapsayan 3 yıllık süre için proje 412 milyon 151 bin TL'ye E. M. AŞ'ye ihale edildi. Basına yansıyan haberlere göre, 2 yıl geçmesine rağmen firma işe başlatılmadı. Bütün bu koşullar altında barajın 26 Şubat 2023'de hizmete girmesi beklendiği duyuruldu. Sorunun çözümü için yalnızca onarım mı yapılacak, yoksa yeni bir baraj gövdesi mi yapılacak? Her ne yapılacaksa 2023'e yetişmesi mümkün mü? Çok geç kalındı.
6 Temmuz 2011 - 10 Temmuz 2018 tarihleri arasında Orman ve Su İşleri Bakanı olan Veysel Eroğlu Aralık 2021'de bir konuşmasında Melen Baraj gövdesinin kırılması ile ilgili şu açıklamayı yaptı: "Baraj inşaat çalışmaları tamamlandıktan sonra mühendislik gereği inşaatın farklı oturmalarının kompanse edilmesi, baraj gövdesinde gerekli genleşme için dilatasyon (aralık) bırakılır. Bu, bütün barajlarda yapılan teknik bir husustur. Melen Baraj gövdesinde herhangi bir çatlak yoktur. Melen Barajı'nda bırakılan bu dilatasyon beklenenden biraz fazla olmuştur. Bu konuda ıslah çalışması yapacağımız dönemde Bakanlık vazifesinden ayrıldım". Barajın gövdesindeki kırıklara bakarsak ortada bir "dilatasyon aralığı" yok, ciddi oranda kırılmalar var. Ayrıca barajın gövdesinde çatlama 2016 da başladı ve kendisine bağlı olan DSİ Heyeti Mart 2017'de oluşan çatlağı yerinde inceledi ve ayrıntılı inceleme için yabancı bir şirketten talepte bulunuldu. Veysel Eroğlu'nun bu açıklamasını yorumlarınıza bırakıyorum.
Diğer ilginç bir açıklama da DSİ'nin bir yetkilisinden geldi. Yetkilinin aktardığı bilgi şöyle; "Mühendisler; baraj zemininin jeoteknik değerlendirme çalışmalarının yerli bir firma tarafından geçmişte yapıldığını, inşaata engel bir durum bulunmadığının firma tarafından tespiti sonrasında inşaat için onay verildiğini, ancak ortaya çıkan çatlamalar gibi aksaklıklar sonrasında ise davet üzerine gelen Avusturya merkezli bir firmanın bir kez daha zemin incelemesi gerçekleştirdiğini söylemektedirler. Avusturya merkezli şirket analizlerini sahip olduğu hibrit teknolojisi sayesinde ses ve ışık yardımıyla gerçekleştirirken, bizim yapabildiğimiz ölçüm sadece ses ile mümkün olmakta". Bir yerbilimci olarak ülkemizde mesleğimle ilgili çeşitli konularda yapılan bazı açıklamalara çok hayret etmiş ve hayıflanmışımdır, ama yukarıdaki bu açıklamaya çok daha hayret ettim ve üzüldüm. Türkiye'de özel ve kamu kurumlarında maden, su, jeotermal, petrol ve doğal gaz aramalarında uzmanlaşmış çok sayıda jeofizikçi meslektaşlarımız varken ve aktif olarak çalışırlarken Avusturya'dan uzman çağırma olayı çok düşündürücüdür.
Yazımı bitirirken şu sorulara yanıt aradığımı belirtmek isterim:
Bir şey eksik kalmıştı bu coğrafyada; afet risklerini azaltmaya odaklanmış bütünleşik bir afet yönetim ve yönetişim düzeni ve kent planlama düzeni kuramamış, yerelde örgütlenememiş, yerel-merkezi yönetim işbirliklerini geliştirememiştik. Şehircilik bilimini umursamadık. Başta deprem olmak üzere afetlere dayanıklı, yaşanabilir, çevre ve iklim dostu inşaat işlerini ve şehirciliği gerçekleştiremedik
Türkiye’deki can kaybı oranı Japonya’dakine oranla yaklaşık 32 kez daha fazla oluyor
Deprem tehlike haritalarımız ve deprem bina yönetmeliklerimiz var olmasına rağmen şu soru akla geliyor: Bu tehlike ve kurallar biliniyorsa neden depremlerde yıkılıyoruz ve canları kaybediyoruz?
© Tüm hakları saklıdır.