04 Ocak 2025

Rus kafası işte, ne Bahçeli’yi anlıyor ne Türk’ü ne de paradigmayı

Türkiye uzmanı Rus arkadaşım, bugün birbirlerine iltifat eden Kürtlerle Türkler arasında yarın tekrar kan dökülme ihtimalini soruyor

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve Abdullah Öcalan

Bazen Türkiye’deki acayip iç siyasi süreçlerle ilgili olarak arkadaşlarıma soru sorduğumda benimle dalga geçiyorlar:

“Senin hayatın Rusya’da geçmiş, boş ver, buraları anlayamazsın sen!”

Doğrusu Türk oğlu Türk bu arkadaşlarımın kendileri de sık sık olan biteni anlamıyor gibi geliyor bana ama hadi neyse…

Ona boş vermek kolay da benim asıl zorlandığım Rus dostlarımla Türkiye’yi konuşmak.

Daha doğrusu onların Türkiye’deki siyasi gelişmelerle ilgili sorularıyla muhatap olmak.

Mesela, son zamanlarda MHP lideri Bahçeli’nin ortaya attığı “Kürt açılımı”, pardon, “yeni paradigma” konusunda…

Yıllardır tanıdığım ve Türkiye’yi yakından izlediğini bildiğim bir Rus arkadaşım soruyor:

“Bahçeli, bir ara Erdoğan’a ‘Öcalan’ı neden asmadın? Asacak ipin mi yok?’ demiş ve meydana urgan fırlatmıştı. Şimdi ne oldu da?..”

Hemen sözünü kesiyorum:

“Ohoo, sen oralarda mı kaldın? O dediğin ta 2007’deydi. Şimdi çok şey değişti!”

Yüzüme alık alık bakıyor.

“E peki, tamam, o çok geçmişte kaldıysa, son seçimlere bakalım. İktidar ittifakı CHP’yi PKK’yla iş birliği yapmakla suçlamıyor muydu?”

Ben -biraz zaman kazanmaya çalışarak şekersiz içtiğim çayı kaşığıyla anlamsız yere karıştırdıktan sonra- cevap vermeye çalışıyorum:

“Anlamıyorsun. Bizde bazen her şey çok çabuk değişir. Seçimlerden bu yana köprülerin altından o kadar su aktı ki!”

Yüzü biraz geriliyor:

“Yahu, sen gerçekten her şeyi anlıyor musun? Bahçeli, 22 Ekim’de ‘Öcalan gelsin, TBMM’de konuşsun’ deyince, bırak biz Rusları ve siz Türkleri, Kürtlerin kendileri bile şaşırmamış mıydı? Ama bundan sadece 8 gün sonra Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer göz altına alınmadı mı?”

Hımm, bu Rus beni iyice sıkıştıracak galiba. Doğrusu Özer’in içeri tıkılmasından sonra ben de T24’te artık bu hikâyeye kimse inanmaz diye düşünerek “Racon bitmiştir!” diye bir yazı yazmıştım.

Rus arkadaşım benim suskunluğumu fırsat bilip yüklenmeye devam ediyor:

“Bak şimdi, yılların PKK düşmanı Bahçeli şimdi Kürt liderlerden Ahmet Türk ile sarmaş dolaş. Bu arada Ahmet Bey de bilmem kaçıncı kez belediye başkanlığından alınmış bir kişi…”

Ne diyeyim, bilmem ki!

“Evet, Ahmet Türk bir açıdan yerine kayyum atanan bir yönetici. Ama diğer taraftan eski bir akil adam. Türk-Kürt görüşmelerinde önemli bir yeri ve tecrübesi var…”

Rus dostumun gözleri kısılıyor, sözde bana belli etmeden bıyık altı gülerek beni sıkıştırıyor:

“Ha, anladım. O zaman mesela, bu görüşmelerde kendisinin neden görevden alındığını gündeme getirmiyor; kayyımlar meselesini konuşmuyor. Sadece Öcalan’ın özgürlüğü konusu ele alınıyor.”

Bu sefer ben sesimi yükseltmeyi deniyorum:

“Canım sadece o değil ki. Ahmet Türk kendisi de dedi, ‘bizim derdimiz bin yıllık Türk-Kürt kardeşliğinin yeniden inşasıdır’ diye…”

Önce Rusça bir küfür savuruyor, sonra kahkahayla gülmeye başlıyor:

“Ah benim aptal kafam! Hiç anlayamıyorum. Tabii ki Ahmet Türk başka şeyler de söyledi. Mesela Bahçeli’yi övdü, ‘Çok candan, çok yakın, insani ilişkileri çok farklı. Sayın Bahçeli’nin tutumunu görünce insan şok oluyor, samimi olduğunu fark ediyor’ falan dedi ya…”

Kahkahaları devam ediyor. Sonra aniden susarak merakla bir soru daha soruyor:

“Selahattin Demirtaş bu işin neresinde? Ondan niye ses çıkmıyor? ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ dediği için mi?”

Buna ne desem bilemiyorum. DEM Partililerin Demirtaş’ın işin içinde olduğu ve onunla görüşüleceği açıklamasını hatırlıyorum ama dile getirmiyorum.

Aklıma birden başka bir şey geliyor:

AKP Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun ne dediğini okudun mu? ‘Newroz’da silahlar bırakılabilir. Öcalan ev hapsine çıkabilir. Bu durumda Demirtaş'ın hapiste kalması düşünülebilir mi hiç?’ demiş.”

Bu sefer tam gözümün içine bakıyor Rus arkadaşım:

“Sen buna yüzde 100 inanabilir misin?”

Cevaptan kaçamam:

“Yok. Burası Türkiye. Burada hiçbir şeyin garantisi olmaz.”

Önemli bir açığımı yakalamış gibi sesini yükselterek son noktayı koyuyor:

“Ah evet, burası Türkiye. Biz Ruslar bunları anlayamayız. Burada 40 yıl savaşılır, 40 bin kişi öldürülür, sonra da aniden eski düşmanlar Doğulu tavırlarla birbirlerine aşırı iltifatlar etmeye başlar. Ama yarın tekrar kan dökülmeyeceğini, bugün kucaklaşanların yarın sert mücadelelerde barikatların farklı cephelerinde yer almayacağını söyleyemeyiz.”

Dediğine karşı çıkmam zor ama son dakikalarda fazla güldüğü için Rus arkadaşımın tadını biraz kaçırmayı deniyorum:

“Burası Türkiye. Sen ne kadar uzman da olsan Rus kafasıyla bizdeki paradigma değişikliklerini anlayamazsın. Haydi bana müsaade!..”

Vedalaşmak için uzattığım elimi sımsıkı tutarak gitmemi engelliyor:

“Bak bir de bu lafı çıkardınız başımıza! Paradigma ne demek yahu?”

Elimi zorlukla kurtarıp kapıya doğru hızlanıyorum. 

“Nasıl bilmezsin! Rusçası da aynı…”

Arkamdan boğuk bir ses duyuluyor. Ne dediğini anlamıyorum ama bu ses sanki sıkı bir Rusça küfrün heceleri ve melodisi ile çakışıyor.

Hakan Aksay kimdir?

Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.

Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.

Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.

2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ya bizim uçağımız da düşerse?

Önceki gün teknik bir arıza yüzünden uzun süre uçakta beklemek zorunda kaldım ve ilginç bir yolcuya komşuluk yaptım

Trump Putin’e ters köşe yapar mı?

Rusların bir bölümü neden bu kadar “Trumpçı” kesildi? Bunun Ukrayna'daki savaşla bir ilgisi var mı?

Bir Erdoğan kaldı bir de Putin

Suriye'de asıl kazananın İsrail olduğunu vurgulayan Rus lider, Batı'ya ilginç bir "füze düellosu" yapmayı önerdi

"
"