Genco Erkal öldü.
Bu ne kadar acımasız bir cümle.
Sabah sabah kafamıza, yüreğimize, anılarımıza ne büyük bir darbe indi.
Kendimi toparlamaya, onun benim için ne anlama geldiğini düşünüp onunla yazarak vedalaşmaya karar verdim.
Onunla iki tanışmam ve birçok anım var.
İkinci tanışmamdan başlayayım.
***
Sanırım 26-27 yıl kadar önceydi. Moskova’da yeni kurulan Rus-Türk İşadamları Derneği’nin (RTİB) Başkanı, sonradan arkadaş olduğum Ali İhsan Akıskalıoğlu beni dernek yönetimine katılmaya çağırdı. Önce reddettim ama gerçekten de “bir şeyler” yapmak mümkün olursa niye olmasındı.
O “bir şeyler” arasında en önemlisi, 3 Haziran Nâzım Hikmet’i anma etkinlikleriydi. Ben organizasyon ekibinin başında olacaktım, o da finans işlerini halledecekti.
On yıllar boyunca Moskova’daki Novodeviçye Kabristanı’na kendi başına gelen Türkiye ve Rusya vatandaşları artık 3 Haziran sabahı Nâzım’ın mezarının önünde ve akşam da düzenlenecek olan konser ve buluşmalarla hep birlikte olacak, bu organizasyon bir gelenek haline getirilecekti.
İkimiz de sözümüzde durduk. 25 yıl önce birlikte başladığımız, benim 10 yıl organizatörlüğünü yaptığım 3 Haziran anma etkinlikleri hâlâ devam eden bir gelenek.
İşe başlarken Moskova’ya, Nâzım’a kimi çağırsam diye düşündüm ve aklıma gelen isimleri defterime yazdım. Genco Erkal ve Zülfü Livaneli ilk başlardaydı.
Genco Abi de Zülfü Abi de defalarca konuğumuz oldu Moskova’da. Onlarla dostluğumuz orada başladı.
***
Moskova’da Genco Abi’li etkinliklerden biri.
Ben sadece “genel organizasyon sorumlusu” değilim, bir de etkinliği medyaya duyurma, hakkında yazma, fotoğraf vs. bir sürü işle uğraşıyorum.
Gecenin en şaşırtıcı anlarından biri. Genco Abi sahnede bir sandalyenin üzerinde amuda kalktı. Herkes nefesini tuttu.
Aman Allahım! Düşer mi, düşmez mi?
Ben sözde hızlı gazeteciyim ya! Hemen fotoğraf makinemi çıkarıp (evet, cep telefonu değil o zaman, bildiğiniz fotoğraf makinesi) bu tarihi anı “ölümsüzleştirdim."
Salondaki heyecanlı sessizliğin içinde densiz bir flaş patladı. Çok utandım onun dikkati dağılıp düşecek diye.
Gece sonrasında kalabalık bir masada yemek yedik. Bir arkadaş sordu:
“Genco Bey, şu amuda kalkma meselesi çok riskli değil mi? Hem de bu yaşta!”
O zaman da 60’ının üstünde olan büyük sanatçı, her zamanki mütevazı tavrıyla cevap verirken nazik bir gülümsemeyle yumuşatmaya çalıştığı tepkisini şöyle yansıttı:
“Yok, risk çok büyük değil de, sevgili seyircilerimiz arasında şu flaşla fotoğraf çeken eşekler olmasa daha rahat olurdu tabii.”
Herkes gülerken susup arada kaynamak daha kolay olabilirdi belki ama bana yakışmazdı.
“Genco Abi, o eşek bendim!”
Şaşkınlıkla bana baktı, gülümsemesine daha fazla şefkat ekledi, beni rahatlatacak bir şeyler söyledi; hani nerdeyse benim hatamdan dolayı o benden özür dileyecekti.
***
Onunla birçok buluşmamız arasında bazıları, T24 ve çalıştığım bazı kanallar için söyleşi amaçlıydı. En rahat konuşulan, en nazik ve demokratik tavırlı sanatçılardan biri olduğunu belirteyim.
Şimdi pek çoğunuzun izlemeye alıştığı T24 video programlarına başlarken yine defterimde onun adı ilk sıralardaydı. İlk program 25 Ekim 2018’de Bekir Ağırdır’la yaptığım söyleşiydi. Genco Abi’nin katıldığı program ise 14 Aralık 2018’deydi ve o zaman onun 60. sanat yılını kutlamıştık.
Bir başka programda, sanırım Tele1’de, kendisine yoğun mücadeleyle geçen on yıllardan sonra yorulup yorulmadığını, 83 yaşında hakkında 8 yılı aşkın ceza talebiyle açılan “Cumhurbaşkanı’na hakaret” davasıyla enerjisinin kararıp kararmadığını sormuştum.
“Mücadeleyi bırakırsam ayakta duramam. Ben sahneye çıkarak, oynayarak kendimi tedavi ediyorum. Topluma karşı sorumluluğumu yerine getiriyorum.”
Toplum, siyasiler, iktidar Genco Erkal’a karşı sorumluluklarını yerine getirdi mi, çok kuşkuluyum.
***
Yazı uzayınca bazen yazar ilk cümlelerini unutur. Ama merak etmeyin, ben Genco Abi’yle ilk tanışmamı yazmadan bitirmeyeceğim.
70’li yılların ikinci yarısıydı. Siyasetin baskı ve kanla ilerlediği bir dönemdi. Kültür Koleji’nde okuyordum.
Ben ve benim gibi bıyıkları yeni çıkan birkaç arkadaşım hep “biz ne yapabiliriz?” diye düşünüp yine “bir şeyler” peşinde koşardık. Okula solcu sanatçı ve yazarların getirilmesi de bu işe dâhildi, sinema-tiyatro etkinlikleri düzenlenmesi de.
O dönemin ünlü ama adı “tehlikeli” bir ekibi vardı: Dostlar Tiyatrosu. O tiyatroya büyükçe bir grupla gidilmesini organize etme kararı aldık. Riskli bulanlar ve eleştirenler oldu. Ama vazgeçmedik ve birçok öğrenciyi tiyatroya götürdük. “Sahnedeki dev” Genco Erkal ile tanıştık.
Bu sabah onun ölüm haberini duyunca önce sakinleşmeye çalıştım. Sonra sosyal medyada bu yazıya başlık olan cümleyi paylaştım. Ardından bütün bunları hatırlayıp kederlendim.
Eskiden böyle insanlar öldüğünde “güzel günleri göremeden öldü” derlerdi.
Şimdi düşünüyorum da, “güzel günler” gelecek mi, görebilecek miyiz, doğrusu artık hiç bilmiyorum. Ama 86 yıl dolu dolu bir hayat süren ve mücadeleyi hiç bırakmayan Genco Abi, hiç olmazsa “biraz güzel” olan günlere kavuşmayı, karanlığın aralandığını görmeyi hak etmişti.
Yazık oldu, çok yazık oldu…
Hakan Aksay kimdir?
Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.
Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.
Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.
2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.
|