İnsan, diğer canlılardan farklı olarak zihinsel yeteneklerini ve bilgi üretme sürecini daha ileriye götürebilen bir tür.
Ancak beynin düşünce gibi bazı özellikleri hâlâ bir gizem. Tüm canlı-cansız varlıklar gibi yapı taşı atomaltı parçacıklar olan bu organ nasıl oluyor da bir farkındalık yaratıyor, düşünmeyi gerçekleştirebiliyor ve varlık bilincimizi oluşturuyor?
Geleneksel görüşe göre zihinsel süreçler elektriksel sinyallerle gerçekleştirilmekte. Bu açıklama özünde doğru, ancak zihinsel yetilerin alt mekanizmasını tam olarak açıklamada yeterli değil. Bu süreçlerin nasıl gerçekleştiğini anlama konusunda bilim insanları kuantum fiziğini işaret ediyor.
Kuantum dünyası tuhaflıklarla dolu, ancak beynimizin gerçekleştirdiği zihinsel süreçler de kuantum etkileri kadar tuhaf ve gizem dolu değil mi?
Örneğin, düşünme yetisi: Beynin en önemli ve en gizem dolu zihinsel süreçlerinden biri.
Biliyoruz ki, bilinçli reaksiyonlar duyulardan doğrudan alınan iletilerle gerçekleşir. Bazı şeyler bilincimizin odağındadır, dikkatimizi çekerler ama bazı şeyleri de kaçırırız.
Öncelikle görüş alanımızda olanları algılarız.
Sonra gördüklerimiz üzerine düşünürüz. Ardından düşündüklerimizin tekrar üzerinden geçer ve değerlendirme yaparız. Bu adımları daha da ilerletebilir, yeni bilgiler üretir ve sonuçlar çıkarırız.
Bu anlamda düşünme, zihinsel yeteneklerimiz içinde çok önemli süreç; bilgi üretimi ve bilinç oluşumunda kritik öneme sahip. Beyin düşünme yetisi ile yeni bilgiler üretirken başka bilgileri de girdi olarak alır. Yani bilgi, bir yandan düşünme süreçlerinin bir çıktısı olurken öte yandan bu süreçler için çok önemli bir girdi oluyor.
Duyular ve kör görüş
Beynimizin şaşırtıcı bir tarafı da duyulardan bir ileti olmadan bazı şeyleri algılayabiliyor olmamızdır. Bazen görüş alanımızda olmayan şeyleri algıladığımız olur.
Bir topluluk içinde, görüş alanımızda olmadığı halde bize bakıldığını hissederiz. Buna "yansıma algısı" deniyor. Görüş alanımızın tümüyle dışında olan algılamalar "kör görüş" olarak adlandırılıyor; altıncı his dedikleri şey bu olabilir mi?
Yapılan bazı deneylerde iki farklı beynin bir deneyimi bir arada olmadan da paylaşabildiği belirtiliyor.
Klasik fiziğin bu konularda bir yanıtı yok. Beyin dalgaları yol gösterici ama beyindeki bu elektromanyetik aktivitelerin yüklü parçacıkların doğasından gelen bir sonuç olduğunu biliyoruz.
Bilinçaltımız tarafından mı yönetiliyoruz?
Beynimizin açıklanması zor başka tuhaflıkları da var.
Örneğin, beyne giden farklı geçiş yolları olduğu, bu dolaylı geçiş yollarının birincil duyular tarafından geri plana itilmiş olduğu ve beynin bu dolaylı bağlantısının bilinçaltında gerçekleştiği öngörülüyor.
Bilinçaltı, bizim için bambaşka bir gizem. Bilinçaltı ile istemsiz olarak zihinde gerçekleşen süreçlerin bütünü kastedilmekte. Bilinçli farkındalık ile bilinçaltı tecrübeleri arasındaki sınır nerede başlıyor, bilinmiyor.
Bu süreçler, bilinçli farkındalık dışı olsalar da, davranışlar üzerinde etkili olduğu gerçeği var.
Araştırmacılar, beyin taramalarında bilinçli bir farkındalık olmadan beyinde aktivite gözlendiğini; bir farkındalık veya bir karar alma durumunda bile bilinçaltının 10 saniye önceden hazırlık yaptığını belirtiyorlar.
Bu durum, bilinçaltımızın her zaman bizden iki adım önde olması demek.
Önsezi olarak bildiğimiz şey, bilinçaltınızın bildiği ama sizin bilmediğiniz şeylerin bilinçaltı tarafından size hatırlatılması mıdır?
O zaman aldığımızı sandığımız kararlar bilinçaltının izin verdiği ölçüde mi oluyor?
Ve bu durumda "özgür irade" sorumuzun da bir yanıtı yok.
Kuantum etkisi
Beynin tüm bu süreçleri kuantum dünyası kadar tuhaf değil mi?
Cambridge Üniversitesi'nden Profesör Adrian Kent, bilincin kuantum sistemleri ile ilişkisi olabileceğini söylerken başka fizikçiler çok daha önce kuantum fiziğini işaret etmişlerdi.
Kuantum Kuramı'nın öncülerinden olan Shrödinger, 1944 yılında yazdığı "What is life" isimli kitabında, kuantum mekaniğinin yaşamsal olguları anlamada anahtar rol üstlenebileceğini söylüyordu.
Amerikalı bir anestezi profesörü olan Stuart Hameroff, 1987'de yazdığı kitabında nöronların destek yapısını oluşturan mikrotübüllerin kuantum "süperpozisyon" durumunda bilgi işleme ve hesaplama yapabileceğini belirterek, bilinç durumunu bilgi işleme uzantısında ikincil bir öngörü olarak ele alıyordu.
2020 Nobel Fizik Ödülü sahibi Roger Penrose da Hameroff ile aynı görüşte; 1989 yılında yayımladığı "The Emperor's New Mind" adlı kitabında kuantum etkilerinin insan bilişinde ve düşünce süreçlerinde rolü olabileceğini ileri sürüyor.
Bu aşamada spekülatif görünse de zihinsel süreçlerin temelinde ve düşünme yetilerimizin gerisinde kuantum izlerinin aranması çok da akıl dışı değil.
Beynimiz, kuantum etkilerini kullanmak için evrimleşmiş olsun ya da olmasın, atomaltı dünyanın garip özellikleri bize beynimizin ve dolayısıyla yaşamın işleyişi hakkında çok şey söyleyebilecektir.
Kaynakça