"'Tan gazetesi baskını' diye bilinen olay tam 77 yıl önce bugün İstanbul'da yaşanmıştı. Türkiye basın tarihinin en korkunç günlerinden biriydi. Dönemin siyasi iktidarı ve hükûmet yanlısı gazeteleri, sol eğilimli basını sindirmek için üniversite öğrencilerini kışkırtmış; Sertel çiftine ait Tan Matbaası talan edilmiş, Beyoğlu'ndaki La Turquie ve Yeni Dünya gazeteleri de saldırıya uğramıştı. Tan baskınını kışkırtanlar ve yapanlar cezasız kaldı. 114 gün cezaevinde tutulan Sertel çifti sürgünde öldü. Saldırıya uğrayan üç gazete de kapatıldı."
Ülkede özgürlüğe vurulan kıyımlardan biri olarak anılan olay giderek unutuluyor. Yukarda alıntıladığımı Hilal Yılmaz yazmış geçen sene. Bir kuşağın belleklerine kabus gibi işlenen Tan faciasının da günümüzde düşünceye saldırılarla sıradanlaşması kaçınılmaz.
Kimler yokmuş ki matbaaya balyozlarla saldıran üniversiteli gençler arasında? İleride ülkenin siyasi tarihine damgasını vuracak nice isim. Süleyman Demirel, Turgut Özal, İlhan Selçuk… Aydınlar, gazeteciler, politikacılar.
İlk Resimli Ay dergisiyle, başta Nazım Hikmet, Cami Baykut, Niyazi Berkes, Behice Boran, Mehmet Ali Aybar, Sabahattin Ali, Pertev Naili Boratav, Adnan Cemgil, Aziz Nesin, Cevat Şakir gibi yazarlarla yayın hayatlarını sürdüren Serteller, İnönü'nün altı oklu Milli Şef rejimine karşı çok partili hayata geçişi savunuyorlardı.
4 Aralık 1945'te talan edilen Tan Matbaası'nın önü
Bu makus olayı anmamın sebebi, bugün de yaşananlara işaret etmesinden öte dayım Zekeriya Sertel'in son yıllarında; Sovyetler, Fransa, ABD ve Türkiye'de yakın tanıklığımda akıbetine, bugün kendilerine sol deyip demokrasiden dem vuranların geçmişlerinde demokrasiyi küçümserken, toplumdan da kopup insanlara ve ülkeye verdikleri zararı anlayamamaları.
Başta CHP.
CHP İstanbul İl Teşkilatı tarafından 3 Aralık 1945 Pazartesi akşamı talebe yurtlarına gerekli talimat verilmiş ve ertesi sabah Tan gazetesi aleyhine büyük bir nümayiş yapılacağı bildirilmiş, İnönü'ye yakınlığıyla bilinen Hüseyin Cahit Yalçın'ın yandaş gazetesi Tanin'de "Kalkın ey ehli vatan! Mücadele başlıyor, Milli Şef "Şerefli insanlar gibi yaşayacak ve şerefli insanlar gibi öleceğiz" derken milletin kalbini okumuştur," yazısıyla özgür basına hücum emri verilmişti. Dayıma yıllar sonra neden öncelikle 4 Aralık'ta saldırı yapıldı diye sorduğumda bana Tan'da birinci sayfadan Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı'nda nemalanan harp zenginlerinin adlarını duyurmak üzere olduklarını, iktidarların sık yaptığı gibi ideoloji, inanç ve milliyetçiliği saldırıda kılıf olarak kullandıklarını söylemişti.
Böylece 1946'da devlet zorbalığıyla muhalefeti susturan, 27 Mayıs askeri darbesine hoş geldin diyen CHP, bugün de totaliter mirasına yapmacık perde çekerek kılık değiştirme çabalarında örgütlerini bile kandıramıyor. Bir zamanlar devlet partisi olmalarının demokrasiyle bağdaşamayacağını kabullenmek yerine kibirle sahiplenerek, ellerindeki tüm imkanlar ve güçlü örgütleriyle altmış yıldır olduğu yerde patinaj yapıyorlar. (Karaoğlan efsanesiyle Kıbrıs Fatihi Ecevit'in seçilmesi tarihte bir hıçkırıktı). Son seçimde gördüğümüz, hâlâ da sürdürmekte oldukları ibret verici ilişkileri, evrensel ilkelerle ahlaktan yoksun politikaları, seçim üstüne seçim kaybetmeleri, CHP'ye halk nezdinde inandırıcı olamadıklarını, olamayacaklarını kanıtlamak için yeterli.
Daha fazla vaktimizi almasınlar, sahneden çekilip genç kuşaklarla kadınların önlerini açsınlar. Yoksa o da kalmayacak. Türkiye'de demokrasiye yol verecek gençlik hayal kırıklığında göç yollarında.
Demokrasi ve sol adına bu partiye gaz verenlerin gafleti üstünde de Zekeriya Sertel'in konumundan bakarak kısaca durmak istiyorum.
CHP devletçi imajıyla halka inandırıcı olamadığı gibi Türkiye solu da Soğuk Savaş ideolojilerinin ülkeyi istikrarsızlaştırmak oyunlarının maşası olurken, niye bilinçlendiremedikleri diye aşağıladıkları halkı karşısına aldı. Doğan Avcıoğlu-İlhan Selçuk-Mihri Belli örneklerindeyse, gençliği iki kuşak boyunca kurban ettikten sonra askeri darbele hırslarında tarihin tokadını da yediler. Lakin geçmişin özeleştirisini yapan, Türkiye'den özür dileyen çıkmadı. Suçlu kolaydı. Ceberrut devlet. Aralarından kendilerini eleştirebilme cesaretini gösteren tek tük müridleri bile hâlâ "İlhan Abi"lerinden söz ediyor. İstisna, bağımsızlıkçı tavrıyla Sovyetlerin Çekoslavakya işgaline karşı çıktığı için sol tarafından topa tutulan Mehmet Ali Aybar'ın İşçi Partisi.
Moskova ve Bejing'e bağlı Türkiye solunun kendini temize çıkaramamasının, kamuoyunda inandırıcı olamamasının somut bir örneği Zekeriya Sertel'in dramı. Nazım Hikmetle birlikte Sovyetler'de sürgünde yaşadığı yılların ardından ve Fransa'ya siyasi mülteci olarak sığınmasından sonra Türkiye'ye alınmamasının nedeni "MİT'in Zekeriya Bey'i ülkede solu birleştireceği" zannından kaynaklanıyordu. Nihayet doksan yaşında dönebildiğinde sol tarafından kahraman gibi karşılanmıştı. Lakin demokrasi düşmanı devletin mağduru dayım da sonunda Sovyet yanlısı değil diye ona hain gözüyle bakan solun kurbanı oldu.
"Nazım Hikmet'in son yılları" kitabında şairin Moskovo'da rejimden hayal kırıklığını dile getirirken, üstelik Yevteşenko'nun anlattığı, Stalin-Beria ikilisinin şairi araba kazası süsü vererek öldürme planlarından da söz etmemesine rağmen, Moskova'da yağmur yağdı diye İstanbul'da şemsiyelerini açan Türkiye solunun sosyal lincine uğradı. Hayal kırıklığıyla döndüğü Paris'te öldü.
Sol kimliklerini "kahraman - mağdur" diye tarihe iz bırakma endişesiyle sahneleyenler, Türkiye'nin yeni kuşakları için "tarihten bana" ne dedirtecek kadar çok. Tarihin küllerinde kıvılcım arayan rejimlerin kaçınılmaz olarak zamana karşı kendi mezarlarını kazdıkları gibi, özeleştirilerini yapamayanlar da ülkelerini aynı akibete mahkûm ediyor.