05 Şubat 2021

Yeni bir üniversite için açık mektup

Olayların tırmanmasını şiddetle değil diyalogla engellemenin, yeni bir üniversite yasası için kolları sıvamanın sorumluluğu bizi davet ediyor

Sevgili öğretim üyeleri,
Sorumlusunuz.
Devletin Başkanı'nı, güvenlik güçlerini aldatmaktan sorumlusunuz.
Sorumlusunuz çünkü sesiniz duyulmuyor.
Kurumunuza sahip çıkmakla yükümlü olduğunuz halde sesinizi kamuoyu, Devlet Başkanı duymuyor.
Duyamıyor. Duymak istemiyor olamaz.
Öğrenciler, sessizliğinizin kurbanı olmamalı.
Ankara'dan, gelen mesajları okuyorum. Yanlış bilgilendirilmişler. Aldatılmışlar.
Siz bunca yıl sessiz kalmışken, bu da nerden çıktı diye nasıl şaşmasınlar.
Olmadık yerde düşman aramasınlar.
Yanlış bilgilerle kamuoyu da yönlendirilip üniversiteler konusunda bölünüyor.
Gençler bölünüyor.
Bölünme geçmişte ülkenin başına gelen ibret verici felaketleri hatırlatıyor. 
Devlet Başkanı, öğrenciler terörist diye aldatılmamalı.
Sevgili öğretim üyeleri.
Kurumunuza nasıl sahip çıktığınızı, akademik özgürlük ve üniversite özerkliğine* bağlılığınızı Devlet Başkanı'na anlatın. Görüşün. Görüşme talep edin. Kimse olayların kurbanı olmasın.
Ne devlet, ne üniversite, ne siz ve ne de öğrencileriniz.

Melih Bulu,
Şu anda ülkeyi bölen en büyük sorumlu sizsiniz.
"Gençliğimin rüyası gerçekleştirdim, Boğaziçi'ne rektör oldum, rektör kalacağım, olaylar altı ayda yatışır,'' derken, kurumunuzla birlikte memleketime daha zor günler yaşatmayın.
Demeçlerinizle kamuoyuna, Devlet Başkanı'na gerçeği yansıtmamaktan, olayların tırmanmasından, üniversitenin, öğrencilerin heder olmasından, eğitimlerinden, zamanlarını gasp etmekten, 150 yıldır ilk defa okula polisin gelmesine neden olmaktan, tutumunuzdan, üniversitede eğitimi sabote etmekten sorumlusunuz.
Sorumlusunuz çünkü üniversitede hocalar sizi istemediği halde olayı münferit öğrencilerin ayaklanması diye çarpıtıyorsunuz.
Ne haddinize.
Korkmayın. 
Devlet Başkanı'nın sizi görevden alması için icazet beklemeyin.
Derhal istifa edin. Cesur olun. Toplum derin nefes alsın. Olayların tırmanmasına değil yatışmasına katkınız olsun.

Sevgili Türkiye,
Ülkede üniversite 12 Eylül cuntası ve YÖK'ü kurarak üniversitelerin başına gelen İhsan Doğramacı'nın akademik özgürlük ve üniversite özerkliğini lağvetmesinden bu yana 40 küsür yıl geçti. Binlerce hoca üniversiteden istifa etti, atıldı, kimi yurt dışına gitmeye mecbur kaldı. Türkiye'nin kaybı dünyanın kazancı oldu. Hâlâ öyle. Yeni mezunlarla ülkenin beyin kaybı had safhada.
Her gelen iktidar ve kapıkullaşmış üniversite hocaları bunu on yıllarca sineye çekti. Bu süre içinde Türkiye'de üniversiteler küme düştü, dünya sıralamalarında sona doğru yol aldı. Üniversiteler YÖK'ten önce neydi ne oldu!
Devletin, üniversitelerin, Türkiye'nin önünde bu 40 yıllık ayıbı temizlemesinin fırsatı var.
Olayların tırmanmasını şiddetle değil diyalogla engellemenin, yeni bir üniversite yasası için kolları sıvamanın sorumluluğu bizi davet ediyor.
Sırtımızı çevirmeyelim.



*Akademik özgürlük ve üniversite özerkliğinin ne olduğu ülkenin kurumlarının belleğinde dumura uğradı. İlgilenenler için, 12 Eylül'den sonra Boğaziçi Üniversitesi'nden istifa edip Cenevre'de World University Service'de bu konuda yaptığım çalışmayla dünyada bir çok üniversitenin gündemine giren Lima Declaration on Academic Freedom and Autonomy ek'te. Yol gösterici olabilir.

https://www.wusgermany.de/sites/wusgermany.de/files/userfiles/WUS-Internationales/wus-lima-englisch.pdf  

Yazarın Diğer Yazıları

"Bize güçlü lider lazım"

Korkum; genel seçimlere kadar zaman diliminde, iktidarla muhalefetin seçmeni hayal kırıklığına uğratmasıyla, toplumun "Bize güçlü lider lazım," şartlanması sonucu, bu günlerde başka ülkelerde de gördüğümüz gibi, "Aradığınız benim" diyen birinin, iktidar ve muhalefetin arasından sıyrılıp popülizm dalgasında başımıza bela olacağı

Tanıdık bir İstanbul mu?

"Galatada’dan Tophane’ye kadar olan caddenin hemen her iki tarafında binalar ve gelir getiren mülkler geçen zamanın içinde Hırıstiyanların ve yabancıların eline geçmiş bulunmaktadır"

Zekeriya Sertel'in dramı

Sol kimliklerini "kahraman - mağdur" diye tarihe iz bırakma endişesiyle sahneleyenler, Türkiye'nin yeni kuşakları için "tarihten bana" ne dedirtecek kadar çok. Tarihin küllerinde kıvılcım arayan rejimlerin kaçınılmaz olarak zamana karşı kendi mezarlarını kazdıkları gibi, özeleştirilerini yapamayanlar da ülkelerini aynı akibete mahkûm ediyor