Bilmeyenlere,
Arkadaşlarının yazdığı Facebook sayfasından:
"Yıl 2004. Kilitli kalma (Locked-in) sendromuna yakalandı. Boyundan aşağısı felç, sol gözünü, başını oynatabiliyor, biraz mimikler yapabiliyor, konuşmuyor, yatağında yaşıyor, iletişimini bir harf tablosu ve lazer gözlüğüyle yapıyor.
Ali Arif Ersen 1985'de Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'nden mezun oldu. Sonrasında 'Oteller Kenti,' 'Kadehler,' gibi çeşitli resim sergilerinin yanında ABD, Küba, Arjantin ve Saraybosna'da çektiği fotoğrafların yer aldığı sergi ve sergi kitapları hazırladı. Tomris Uyar'ın son kitabı 'Güzel Yazı Defteri'nin görsellerini karışık teknikle hazırladı."
Sıkıldım uykumda gideyim diyenlerden.
Sıkıldım, şikayetçilerden.
Sıkıldım sıkıntılarına ağıt yakanlardan.
Vazgeçmek varsa hepimizden önce vazgeçebilirdi.
Yarını görme hırsıyla değil yaşamın zenginliğiyle dünyasını kucakladı.
Bir gün yanına ona ithaf ettiğim kitabımla gidip kendimi de gösterircesine bak diye uzattığımda, bakmadı, "Nasılsın?" diyerek önce beni yaşattı.
Bizi yaşattı.
Başlangıçta baş ucunda toplananların giderek benim gibi ayaklarının kesildiğinde, kendimizi suçlu hissettiğimizde, her geç kalmış gidişimizde bizi gözlerinde ışıldayan "Nasılsınlarla" yaşattı.
İnsanı tanıyordu.
Yattığı yerden yaşam üretti.
Sanatı yaşattı.
Radyo için caz programları yaptı.
Başını kıpırdatıp gözlüğünden kağıda yansıyan ışınların çizgiye dönüştürülmesiyle resim sergisi açtı.
Okudu, dinledi, sordu, seyretti, hepsini birleştirdi edebiyatımıza edebiyat katan, yayımlanmadığından henüz farkında olmadığımız şiirlerini yazdı.
Ufkumuzu açtı.
Şiirlerini fotoğraflarıyla, resimleriyle, müzikle buluşturdu, damak tadlarımıza gönderme yaptı, hepsini beş duyumuza seslenecek şekilde sunulmasını sağladı.
Ciddiyetle yaşamı dalgaya aldı.
Kutsalında kaçamak yoktu.
Hepimizi ayrı ayrı yaşatırken, "Karavaçyo" diye seslendiği, her gün bölüm bölüm yolladığım olası
kitabıma aynı gün yazdıklarıyla karşılık verirken beni de üç gün öncesine kadar yarınıma taşıyordu.
Doktoru organ bağışı talep etmiş bir izi de böyle kalacak.
Özel dostu olmanın mutluluğunu yaşayanlarlar önümüzdeki günlerde anmalarda karşılaşıp kucaklaştıklarında kim bilir ne kadar şaşıracaklar, sen de mi onunla yaşadın diye.
Son yolladığı mektubunda bana son sözleri
"Günün lafı cam cama değil, cancana!!
"Ali Kaptan'ın Gördüğüdür" derlemesinden bir şiiri,
Müstak Bey'in hazın vezinsizliği*
kavuniçi gün batımında
Kızkulesi'nde fenerin dibini bulmuş
Adacığın etrafında dolanan
mezgitlerle barbunlara
bakıyordu sazıyla
başının belası, gönlünün sultanı
suç aleti, sübut delili sazıyla
durdu, tedirgindi
neysi ki buraya
Siyasi Şube'nin yolu düşmezdi
nerden akıllarına gelecekti ki
bir oh çekti derinden
gözleri denize daldı
mezgiti mayısta,
barbunu ekimde yemek lazım
diye geçirdi içinden
Ekimde şunun şurasına ne kaldıydı
içinden bir türkü tutturdu
ya kuzgun başa, ya devlet leşe
yok bu böyle değildi
şaştı kaldı dalgınlığına
tutturduğu türküyle kelalakası vardı
bir siren sesi geldi dayandı kulağına
uzaktan Sahil Güvenlik teknesini seçti
gözlüksüz miyop gözleriyle
sazını eline aldı öptü kokladı
içine taş doldurmuştu
mızrak gibi fırlattı attı tüm gücüyle
sazı gitti gitti
denizin tam kalbine saklandı
glup glup glup sus oldu
bağrına taş basmıştı
tuttu kolundan da
kendini fırlatıp attı
glup glup glup
çok garip canı
tahin-pekmezli ponçik çekti
kucağında yuvarlanırken denizin
glup glup glup pus oldu
* Arkadaşı Reha Yunluel'in derlediği Facebook sayfasından.
Selin Şençöken'in Ali Arif Belgeseli 'Yangın Yerinde Orkideler" tanıtımı için tıklayın…