1918'de dünyayı saran ve ismine "İspanyol gribi" denilen salgının 50 ila 100 milyon arasında insan öldürdüğü kaydediliyor. Dünyanın nüfusu o tarihte 1,7 milyarmış. Yani bu hesapla her 20 ya da 30 kişiden birisi bu salgında ölmüş. Yani bugünkü Koronavirüs ile karşılaştırıldığında 220-430 milyon insanın ölmesi anlamına gelir bu.
Yukarıda o salgınla, bugünkü Koronavirüs'ü karşılaştıran New Yorker videosunu görüyorsunuz. Amerikalıların yaptığı bu karşılaştırmada, 1918 salgını sırasında ABD'de 675 bin kişinin öldüğünü, çünkü temel sorunun bu salgın konusunda "bilgilerin verilmediği" hatta "saklandığı" yönünde.
Videoda 1918'deki İspanyol gribi konusunda kitap yazmış olan John Barry ile konuşuluyor [1]. Barry, İspanyol gribinin, Koronavirüs'e nazaran daha az (veya yavaş) bulaştığını ama Koronavirüs'ün ölüm oranının daha düşük olduğunu söylüyor.
Kitabın en çarpıcı noktalarından birisi, salgının Philadelphia ile ST. Louise'teki etkilerinin karşılaştırılması olmuş. Philadelphia'da tüm sağlık toplumu ve doktorlar sokağa çıkma yasağı konulmasını isterken, kamu sağlığı yöneticisi -yazar kendisini omurgası olmayan ve politik sistemin bir parçası şeklinde tanımlıyor- bu yasağa karşı çıkıyor. Yazar ondan sonraki 48 saat içinde Philadelphia'da salgının patladığını ve sonuçta bölgede 14 bin 500 kişinin öldüğünü söylüyor. Buna karşılık St. Louise ilk baştan "sosyal mesafe" önlemi alıyor. Başarılı da oluyor. Ölümler son derece az oluyor.
John Barry kendisine sorulan "Boris Johnson'ın ekonomiyi kurtarmak için karantinaya gerek yok" düşüncesine ne dediği soruna karşı şunu söylüyor:
"Bu sorunun cevabı, salgının karşılığında neyi feda edeceğiniz ile ilgili."
Barry, Amerikan Kongresi'nin işsiz insanlar için 4-6 ay kadar destekleme açıkladığını belirttikten sonra, Trump ile ancak bir konuda aynı fikirde olduğunu ve bu salgın geçtikten sonra ekonominin büyük bir patlama (iyi anlamda) yaşayacağına inandığını kaydediyor.
New Yorker, Barry'e tarihçi olarak geçmişe bakınca, bu virüs için 2-3 yıl sonra aşı bulunacaksa, arada geçen sürede ne yapmak lazım diye soruyor. Cevabı şu:
"Eğriyi (ölüm ve vaka eğrisi) düze indirmek ve sağlık sisteminin bununla uğraşacak düzeyde tutmak lazım. Bu arada şanslıyız yaz geliyor. Çoğu virüs nem ve sıcağa gelemez. Ama bunun azalan, çoğalan bir kaç dalga daha yaratacağına da inanıyorum."
John Barry'nin New York Times gazetesinde yazdığı yazıda da belirttiği üzere, burada önemli bir not "Hükümetin doğruyu söylemesi" ve insanların sosyal mesafe çerçevesinde hala haberleşmeyi sürdürmeleri [2] [3].
(Muhtemelen bizde de tarihçiler bu olayı tüm yönleriyle, hükümetin kararlarının nerede yanlış ya da gecikmiş olduğunu, bilim kurulunun ne dediğini, ne uygulandığını takip ederek bir gün yayınlar. Hiç olmazsa bir sonraki salgında o dönemin insanları önlerinde bir rehber bulur.)
"Gerçeği söyle (saklama)" ve "insanlar arası ilişkileri sağla"
Bir önceki bölümün son satırında John Barry'nin 1918 salgınından bugüne getirdiği tek ders var; "gerçeği söylemek" ve "insanlar arası ilişkilerin sürmesi" [2][3]. İşte bu noktada okuyuculara bir şeyi hatırlatayım; önümüze tonla "komplo teorisi" geliyor. Hatta ülkemizde ve Avrupa'da 5G henüz olmadığı halde bu virüs değil 5G diyenler de var [4]. Bu komplo teorilerini, "dünya değişecek, şöyle olacak, böyle olacak" yorumlarını bir yana bırakalım (bunlar 1918'de de konuşulmuş. Dipnot 2'ye bakın) ve duruma bir göz atalım.
İspanyol gribi günlerinin koşullarına bakarsak, haberleşme adına sadece telefon, telgraf vardı. Yani ABD tarafından bakarsak, yerel ya da merkezi hükümetlerin sakladığı gerçeği anlamaya yarayacak alet çok fazla yoktu. İnternet bir yana, o günlerde TV bile daha hayatının başındaydı (1928'lerde başladı). John Barry'nin notlarına bakılırsa, bunun bedelini Philadelphia acı ödemiş.
Bugün durum farklı. Aytaç Yalman olayında gördüğümüz gibi, bir şeyler saklansa, konuşulmasa bile ortaya çıkıyor. Hatta size trajikomik bir olay anlatayım, internette 44 yaşındaki bir kadının ölüm kağıdını gördük. Kadın Kovid-19'dan ölmüş gözüküyordu. Halbuki o tarihte ölü sayısı içinde bu yaş söylenmemişti. Ölüm kağıdındaki telefon numarasından eşi arandı. Bozöyük'teki ölüm olayı için eşi "yanlışlık olmuş, kalp krizi" dedi. Ancak daha sonra bu olay haber oldu [5]. Eşi hala telefonlara çıkmıyor ama olaya yakın birileri, adamın karısının ölümünü konuştuğu için hastane tarafından suç duyurusu yapıldığı ve adamın gözaltına alındığı şeklinde bir hikaye anlatıyorlar. Bu ne kadar doğru bilmiyorum. Ama kocasının Kovid-19'dan ölen eşi için sonradan "kalp krizi" iddiası yapması olayın bu yönüne yani "saklanma" yönüne işaret ediyor. Çok üzücü.
Anlayacağınız saklamanın alemi yok, bu sadece güveni sarsmaya yarıyor. Teknoloji bizi şeffaflaştırdı; hem de şeffaflığı istemediği görülen yönetime ve yöneticilere rağmen. Bugün saklasalar da zaten tarih neyin ne olduğunu yazacak.
Salgına karşı teknoloji hayatımızı sürdürülebilir kılıyor
Koronavirüs hayatımızın her alanını kaplıyor. Evlere kapandık. Şikayetçiyiz. Ama farkında mısınız, eve kapananlar hayatlarını başka boyutta olsa da yine de halen sürdürebiliyor. Bunun sebebi ise teknoloji.
Bakın gündelik hayatımızda neleri teknoloji sayesinde evden (dışarı çıkmadan) sürdürebiliyoruz:
* Çocuklarımızı ilk hafta evlerde teknoloji sayesinde oyaladık, dışarı çıkmalarını engelledik (bilgisayar oyunları sayesinde)
* Sonra da, okullarına başka bir boyutta da olsa devam etme olanağı buldular (uzaktan eğitim)
* Aynı evde yaşamadığımız aile fertlerimizle ve arkadaşlarımızla, başka şehir ya da ülkede bile olsa temastayız
* Dışarı çıkmadan alışveriş etmeye devam ediyoruz (e-Ticaret)
* Dışarı çıkmadan varsa ödemelerinizi yapabiliyoruz (online banka şubelerinden)
* Bazılarımız işini yine dışarı çıkmadan yapabiliyor (video konferanslarla)
* Ödemelerimizi kredi kartları ile yapıyoruz -el değmeden
* Ya da temassız yapıyoruz
İşyerlerinde, daktilo yerine bilgisayarlarla yazdığımız dosyalar, mailler zaten eskiden de var oldukları için onlardan bahsetmiyorum bile.
Bunların bir kısmına "ama" diye başlayan bazı eleştiriler getirebilirsiniz. Amalarınız teknolojinin kendisi ile ilgili olmaz, o teknolojinin zamanında gerektiği gibi geliştirilmemiş olması ile ilgili olur.
Anlayacağınız, şu anda şikayetçi olsanız da, hayatınızı "SÜRDÜREBİLİYORSUNUZ". Çünkü teknoloji sayesinde, organize olabilmeye muvaffak olduk ve hayatımıza olabildiğince kaldığı yerden devam edebiliyoruz. Eğer olmasaydı, bunları ya yapamayacaktık ya da dışarıya daha fazla çıkarak, bulaşma sayısının artması pahasına yapacaktık. Şu anda dışarıda çalışmak zorunda kalan insan sayısını ne kadar azaltırsak, salgın o kadar çabuk kontrol altına alınabilir.
Bu salgın meydana geldiğinde bu teknolojiler olmasaydı:
* Evdeki çocuklar ne yapacağını bilemeyeceklerdi (bilgisayar oyunu ya da internet olmadan).
* Şu anda evde kalabilecek durumda olanlar da, işi, alışverişi, ödemeleri ancak dışarı çıkarak yapabilecekti.
* Olayın dünya çapındaki boyutlarını takip edemeyebilecektik.
Bunlar da bulaşma sayısını katlayacaktı. TV'lar ve gazetelerden hala yandaş tavırlarını sürdürenleri görüyoruz (tarih onlara ne diyecek acaba) ve onların verdikleri bilgiler yetersiz olsa bile, biz haber alabiliyoruz. Mesela çoğumuz için olayın düzeyini --bize daha söylenmeden de-- anlama şansımız vardı. İlaveten korunma yöntemlerini okuyoruz, paylaşıyoruz.
Yani teknoloji sayesinde neler olduğunu takip ediyor, daha az dışarı çıkıyor, çıktığımızda korunuyor, çıkanların (çalışanların) korunması için gerekli önlemleri alabiliyor, hayatımızı sürdürüyor, bilgilerimizi tazeliyoruz. Bunlar olmasa 1918'deki İspanyol gribinde olduğu gibi 50-100 milyon kişiyi (hatta John Barry'nin iddiasına göre 220-430 milyon kişiyi) tehdit eden bir durum olabilir miydi? Kimbilir?
Bunlara ilaveten bakın neler var:
* Ben evde kaldığım için ilave bir şey olsun diye "Korece" öğrenmeye çalışıyorum. Udemy isimli uygulama sayesinde.
* Çok sayıda film seyrediyorum, Netflix sayesinde.
* Yeni yemekler deniyorum, YouTube tarifleri sayesinde.
* Eşim hem işi ile hem de arkadaşları ile video konferanslar ve sohbetler yapabiliyor
Teknolojiciler öncü - gönüllü üretimler yapmaya çalışıyorlar
Yukarıdaki notlar gündelik hayata dairdi. Günlük hayatımızın dışında teknoloji ne sunuyor derseniz ona ayrı bir yazı yazmak lazım ama yine de kısaca not edelim:
* Aşı üretiminde yapay zeka kullanılıyor. Belki de bu sayede süre kısalacak.
* Çok önemli veri analizleri yapılıyor. Bu da önlem almayı sağlıyor.
* Hatta bazı üretimler (mesela 3 boyutlu baskı ile) daha kolay ve hızlı yapılabiliyor.
Burada teknolojinin yeni karakterinden de bahsedelim. Teknoloji son 20 yılda bize başka bir şey sunuyor. Eskiden "sahip olmak" önemli bir şeydi ama teknolojiden hoşlanan yeni neslin en önemli özelliği "birlikte yapmak" ya da başka deyişle "paylaşmak". Dikkatle bakın, bunun izdüşümleri her yerde; Apple iPhone'u üretti ama onu tasarımından ve yeniliğinden daha fazla popüler hale getiren Steve Jobs'ın karşı çıktığı "App Store" yani herkesin uygulama geliştirdiği platformdur. Ataba almak yerine paylaşmak yani "Uber" ya da "GitHub" ya da "Linux" bunlar hep paylaşımla geliştirilen bir şeydir.
Anlayacağınız, tüm "şöyle olacak, böyle olacak" komplo teorilerine karşın "Koronavirüs"ün bize dayattığı bir şey de bu; "birlikte yapmak".
Bunun örneklerini de hemen görüverdik. Teknolojik insanların Türkiye'de de bir araya geldiklerini ve özellikle sağlık sistemindeki eksikleri araştırıp, kendi kaynakları ile ne katkı yapacaklarını tespit ettiklerini yazdık [6][7][8][9].
Koronavirüs olayında, sağlık malzemelerinin eksikliği konusu bir dert. Bunu ilk olarak İtalyan doktorlardan gördük, duyduk. Okuduklarımıza göre, İtalyanların önemli sorunu yoğun bakım yatağı ve solunum cihazı sayıları, buna gerek duyan hastaların sayısından çok daha azdı. Derken İtalya'da ortaya bu solunum cihazlarının "valf"lerini 3 boyutlu yazıcı ile üreten birileri çıktı. Bunun haberini yaptık[10].
Arkasından hemen ertesinde sosyal medyada bu konuda inisiyatif üstlenenler çıktı ve birbirlerini buldular. Ramazan Subaşı ve İlker Vardarlı'nın başlattığı kartopu yuvarlandı yuvarlandı bir çığa dönüştü. Bu tür inisiyatifleri duyan teknoloji sektöründen olmayan başkaları da üretim yapmayı düşündüler. Bugün en son Jandarma Dikimevinin maske üretimine başladığını okudum[11].
Bu çabaların da kayda geçmesi lazım. Duyduğumuza göre, bu ortak çalışmalarda çeşitli ilerlemeler mevcut. Bunları da raporlayacağız.
Anlayacağınız, moral bozacak bir şey yok. Hayatın bir parçası bu. Elimizden geldiğince yeni durumu kendi lehimize nasıl çeviririz, ona bakacağız. Belki bu dönemde evde yeni bir lisan, yeni bir hobi öğreneceğiz. Ama en önemlisi şımarıklığımızı bırakıp, doğaya, çevremize, ailelerimize ve büyüklerimize daha saygılı olmayı öğreneceğiz. Belki de bu virüsü çoktan hakettik... Aynen aşağıdaki karikatür gibi...
[1] Great Influenza Deadliest Pandemic History
[2] The Single Most Important Lesson From the 1918 Influenza
[3] John Barry'nin 2 numaradaki yazısını okumanızı tavsiye ederim. Bu yazının sonu şu şekilde;
Bu bizi pandemi planlaması ile ilgili tüm çalışma gruplarının üzerinde anlaştığı 1918'in en önemli dersine geri götürüyor: "Doğruyu söyle". Bu talimat federal pandemik hazırlık planlarına ve her eyalet ve bölge planında olmalıydı.
Ne ulusal ne de yerel hükümet yetkilileri (ABD'den bahsediyor) doğruyu söylemediler. 1918'de savaş zamanı moralini korumaya önem verdiler. Hastalığa “İspanyol gribi” adı verildi ve bir ulusal halk sağlığı lideri, “Bu, başka bir adla sıradan grip” dedi. Çoğu yerel sağlık komiseri benzer şekilde davrandı. Gazeteler onları tekrarladı. Philadelphia toplu mezarları kazmaya başladıktan, kapalı okullar, salonlar ve tiyatrolar yasaklandıktan sonra bile bir gazete şöyle yazdı: “Bu bir halk sağlığı önlemi değil. Alarm için bir neden yok. ”
Otoriteye duyulan güven dağıldı. Özünde toplum güven üzerine kuruludur. Kime ya da neye inanacağını bilmeyen insanlar birbirlerine olan güvenlerini de kaybetti. Yabancılaştılar, izole oldular. Samimiyet yok edildi. "Okul hayatın yoktu, kilise hayatın yoktu, hiçbir şeyin yoktu," diye hatırladı bir kurtulan. “İnsanlar birbirlerini öpmekten korkuyorlardı, insanlar birbirleriyle yemek yemekten korkuyorlardı.” Bazı insanlar aslında açlıktan öldü çünkü kimse onlara yiyecek götürmedi.
Toplum yıpranmaya başladı - o kadar çok silahlı kuvvetlerin bulaşıcı hastalık bölümünden sorumlu bilim adamı, pandemi birkaç hafta daha hızlanmaya devam ederse, “medeniyet yeryüzünden kolayca kaybolabilir” diye endişeleniyordu.
Liderlerin doğruyu söylediği birkaç yer farklı bir deneyime sahipti. San Francisco'da belediye başkanı ve iş dünyası, işgücü ve tıp liderleri, "Maske Takın ve Hayatınızı Kurtarın" şeklinde kocaman, tam sayfa bir reklam imzaladılar. Maskelerin çok az koruma sunduğunu bilmiyorlardı, ancak halka güvendiklerini biliyorlardı. Topluluk korktu ama bir araya geldi. Okullar kapandığında, öğretmenler, ambulans şoförleri, telefon operatörleri, gıda gönderenler hepsi gönüllü oldular.
Bugün, sağcı medyanın yankıladığı Beyaz Saray tarafından uyumluluk, bu tehdidin ciddiyetini en aza indirerek çok daha zor hale getirildi. Pazartesi günü bu durum değişti. Ancak Başkan Trump Pazartesi günkü kör mesajına sadık kalacak mı? Destekçileri ve Rush Limbaugh'un dinleyicileri çağrılırsa kendi karantinalarını alacak mı? Yoksa medya hype olarak reddedip dışarı çıkıp toplumu enfekte edecekler mi? Bu bir aldatmaca değil.
[4] Gülünç 5G-Korona Virüs Komplo Teorileri
[5] 44 yaşındaki kadın Koronavirüs virüsünden hayatını kaybetti!
[6] Sayıları 600’e Varan Gönüllü, Doktorların Maskelerini Ücretsiz “3D” ile Basıyor
[7] Teknoloji Firmaları ve Akademi Covid-19 Karşısında Örgütlendi
[8] Kitlesel Üretim Hareketi de Korona Virüse Karşı Üretim için Bir araya Geldi
[9] İTÜ Arı Teknokent Covid-19 için İnovatif Ürün Çağrısı Yapıyor
[10] İtalyan Hastanesi, Korona Virüs Salgınına Karşı 3D Yazıcı ile Solunum Destek Cihazı Üretiyor
[11] Jandarma Dikimevi Maske Üretimine Başladı