01 Mart 2025
Ayça Bildik
Ayça Bildik'in yazıp oynadığı ve Hakan Emre Ünal'ın yönettiği tek kişilik bir tiyatro oyunu BenDeniz, çocukluğundan beri abisinin ölümünün yarattığı travmayla başa çıkmaya çalışan mimar Deniz Deryacıgil’in hikâyesini anlatıyor.
Deniz, yaşadığı bu derin acının etkisiyle hayatının her alanında zorluklar yaşarken kendini; şehirden, annesinden ve insan ilişkilerinden kaçarak sürekli bir arayış içinde buluyor. Bu süreçte çeşitli atölyelere katılarak içindeki boşluğu doldurmaya çalışıyor ancak bu arayış, bir bağımlılığa dönüşüyor. Sonunda kendi atölyesini açmaya karar veren Deniz, maddi sıkıntılarla mücadele ederken, düzenlediği destek haftasında beklenmedik bir şeyle karşılaşıyor.
6 Mart’ta Sahne Pasaport'ta tekrar tiyatroseverlerle buluşacak oyunun yazarı Ayça Bildik, oyunun yaratım sürecini, patriarkanın hâkim olduğu tiyatro, sinema gibi sektörlerde kadın olarak ayakta durmaya çalışmanın zorluklarını ve oyuna dair bilinmeyenleri T24’e anlattı.
- BenDeniz oyununun fikri nasıl ortaya çıktı? Biraz oyunun yaratım aşamasından ve hikâyesinden bahsedebilir misiniz? Ayrıca Hakan Emre Ünal'la nasıl bir araya geldiniz?
Yaklaşık 6 senedir Suadiye’de Atölye Pasaport adında bir mekân işletiyorum. Orayı açmamın sebebi ise hem kendi prova ve çalışma alanı eksikliğim hem de sanatın farklı alanlarına olan merakım idi. Pandemi sırası ve sonrasında atölyemizde işler durma seviyesine gelmişti. Tam o dönemde Hakan Emre Ünal ve Nezaket Erden ile ortak bir arkadaşımız sayesinde Atölye Pasaport’ta tanıştık. Hakan Emre atölyeye ilk geldiği gün orada bir oyun çalışma fikrini aklıma düşürmüştü. Sonrasında Tiyatro Hemhal ekibi N’olucak Bu Yusuf Umut’un Hali provaları için atölyeye gelmeye başladılar. Beni de ekiplerine dahil ederek hem atölyenin kapalı olduğu dönemdeki umutsuzluğumun kırılmasına hem de tiyatroya karşı sevgimin yeniden alevlenmesine vesile oldular. Bir yandan da çalışma tekniklerini gözlemleme fırsatı bulduğum geliştirici bir süreç oldu benim için. Aradan bir süre geçti ve BenDeniz’in çocukluğunu, iş hayatını, katıldığı atölyeleri anlattığımız 2 katmandan oluşan hikayemi yazıp Hakan Emre’ye okudum. Sonrası onun da dahil olması ve şimdiki zamanı yani üçüncü katmanı eklemeyi önermesi ile oyun değişip dönüşmeye başladı. Bu şekilde ilk yazdığım metnin özünü taşıyan bambaşka bir metne dönüştü.
- Oyununun başında arkasından çok konuştuk bunu da sormadan geçmeyeyim. Giray Altınok’un -sesiyle de olsa- oyuna dahil olması nasıl oldu?
Giray Altınok benim çok sevdiğim yakın bir arkadaşım. Hatta bazı provalarımıza konuk da oldu. Hikâye tamamen kurgu olmasıyla birlikte sahici bir yapıda ilerliyor. Bu sahiciliği daha da güçlendirmek için Giray’ın sesini kullanmayı düşündük. Oyunu da bildiği için bize şahane bir kayıt gönderdi. Kendisine katkılarından dolayı tekrar teşekkür ederim.
- Yazarı olduğunuz bir karakteri canlandırmanın avantajları ve dezavantajları neler?
Karakteri yazarken o kadar düşündüm ki, bir söz söylerken neden o cümleyi kurduğunu, o cümlenin Deniz’de nasıl izler taşıdığını çok iyi biliyorum. Fakat asıl Hakan Emre ile metne üçüncü Katmanı ekleyerek çalışmaya başladıktan sonra hem metin hem de karaktere dair birçok nüans çıktı ortaya. Metnin özüne sadık kalsak da sahnede doğaçladığımızda Deniz tamamen ete kemiğe büründü sanki. Bu özgürlük hem iyi hem de ayağınıza dolanabilecek bir durum. Bu kadar oyuncaklı alanın içinde bitmek bilmez bir keşif sürecinin kapıları aralanıyor.
- Bazı atölyeler de düzenlediğiniz Sahne Pasaport diye bir sahneniz var ama oyunda atölyelere birçok eleştiri de getiriyorsunuz. Oyununuza yansıttığınız eleştiriler kendi deneyimlerinizden mi besleniyor?
Oyunda Deniz, deneyimlerini kendi gözünden anlatıyor. BenDeniz, arayış ve kaçış hikayesi olduğu için atölyelerden ‘belki de ona dokunacağını anladığından’ bir bahane bulup kaçıyor. Kaçışını gizlemek için eleştirel bir anlatı yöntemi tercih ediyor. Tabii ki şahit olduğum bazı atölyelerden esinlendiğim oldu. Fakat oyunda geçen çoğu atölye ve içeriği, metin yazım sürecinde bizim bulduğumuz kurgu ürünü atölyeler.
- Sizce günümüzde insanlar neden bu tür atölyelere bu kadar fazla ilgi gösteriyor? Kendi deneyimlerinizde bu durumu nasıl gözlemlediniz?
Bauhaus ile başlayan sanat ve zanaatı birleştirerek ucuz ve kalıcı ürünler yaratma akımıyla herkesin evinde aynı koltuklar aynı masalar, sandalyeler, perdeler hatta aynı kıyafetler var. Artık yediğimiz içtiğimiz dahil ürünlere kolay ulaştığımız ve benzerleşme iş yerimizde, evimizde de bizi üretimden uzaklaştırdığı için kendimizi ifade etme yolları arıyoruz. Atölyeler kısa süreli de olsa kendimizi deneyebilmemize imkân sağlıyor. Fakat düzen öyle kurulmuş ki dijitalleşmenin de hayatımıza getirdiği hırs ve yarış yüzünden bir konunun üzerinde uzun vakitler harcamaya sabrımız yetmiyor. Bir konuda eğitim almak için onun popüler olması yeterli oluyor. E tabi üretmek için bu kısa hevesler ne vakit olarak ne de istek olarak yeterli oluyor. Durum böyle olunca hop başka bir atölyeye. Atölye bağımlısı bir kadının hayatını anlatmak istememin başlıca sebebi de buydu aslında.
- Türkiye’de bağımsız tiyatro yapmanın zorlukları neler ve siz bu zorluklarla nasıl başa çıkıyorsunuz?
Tiyatro da git gide dizi sektörüne benzemeye başladı. İçinde bulunduğumuz havuzda büyük prodüksiyonlar, ünlü oyuncular, dev dekorların yanı sıra bizim anlamadığımız fakat çözmek zorunda olduğumuz pr (public relations-halkla ilişkiler) ve sosyal medya konuları da gündemde. Hem bu kadar çok oyun yapılmasına seviniyorum hem de bizim gibi bağımsız tiyatroların duyulmasının git gide zorlaştığını görüp üzülüyorum. Benim avantajım küçük de olsa kendi sahnemin olması sanırım. Çevremde çok fazla sahnelerde gün bulamayan veya masraflarından dolayı sınırlı sayıda oyun koyabilen arkadaşım var.
- Patriarkanın hâkim olduğu tiyatro, sinema gibi sektörlerde kadın olarak ayakta durmaya çalışmanın zorluklarıyla karşılaşıyor musunuz?
Maalesef çoğu kadın gibi ben de zamanla bu konuda zorluklarla mücadele etmeyi öğrendim. Birçok meslek gibi oyunculukta da adaletsiz bir düzen var. Bir audition (seçme) açılıyor ve binlerce oyuncu bu role talip oluyor. Aralarından sıyrılıp işi almanın oldukça güç olduğunu bilen ve bunu çirkince kullanmaya çalışanlara inat susmadan, sabırla, kendime inanarak var olabilme yöntemleri aradım hep. Bence hiç bir meslekte kimsenin bizi desteklemesine ihtiyacımız yok. Kendimize inanıp üretebilelim yeter. Son zamanlarda kendi kendilerine şahane işler yapan, özgürce var olan genç ekipler, kadınlar görüyorum. Bu bence oyunculukla ilgilenen herkes için ilham verici bir gelişme.
“İktidar sahipleri popülist bir tavırla güya “ifade hürriyeti” sözünü ağızlarına pelesenk ederek savunurken, işlerine gelmeyen bir ifadeyle karşılaştıklarında çoğu zaman sözü söyleyeni, söylediğine pişman ediyorlar”
"Balerinlerin en zarif gözüken kısmı ayaklarıdır ama gerçek hayatta da en kötü gözükenler genelde ayaklarımız oluyor"
“Birçok kişi, ebeveynlerinin hatalarından ders alıp kendisini onlardan farklı bir yerde konumlandırmaya çalışıyor. Fakat bazen, ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar, geçmişin izleri onlardan tamamen silinemiyor”
© Tüm hakları saklıdır.