Ben ilk gösteriminden çok sonra 14-15 yaşlarındayken, sadece “Rocky Horror Picture Show”un gösterildiği bir sinemada izlemiştim. İnteraktif sinema diye bir şey olduğunu ilk kez de Almanya’nın küçük bir şehrinde deneyimledim. Filmin gediklileri gibi giyinmiş kuşanmış ve her sahnesine pirinçle ya da su tabancasıyla eşlik etmiştim. Evet, Rocky Horror’u izlemek öyle bir şey. Bugün bile özel sinemalarda gösteriliyor ve kapısında her sahnesine katılım gösterebileceğiniz aksesuarları satılıyor...
Büyük Britanya’da ilk kez vizyona girdiğinde, tarih 14 Ağustos 1975’di. Ancak istenen ilgiyi bulmadı. ABD’de de öyle. Başarı bir yıl sonra geldi. Gece matinelerinin yıldızı oluverdi. Kapalı devre gösterildiği özel sinemalar pıtrak gibi yayılmaya başladı. Rocky Horror Picture Show, bilhassa LGBT’nin aktif olduğu, Austin ve Teksas gibi öğrenci şehirlerinde insanların büyük eğlencesi haline geldi. Şu anda da dünyanın en çok ciro yapan filmlerinin ilk beşi arasında yerini korumaya devam ediyor.
Rocky Horror 50’lerin bilim kurgu filmleriyle dalga geçen, parodik bir Frankenstein müzikali. Soğuk Savaş döneminde çekilen o filmlerde genellikle korkunç bilim adamları ve onlardan da korkunç uzaylılar komunizm tehdidini temsil etmişlerdi. Rock Horror vizyona girmeden bir yıl önce Watergate skandalı patlak vermiş, dönemin ABD’li başkanı Nixon’ın kirli çamaşırları ortaya çıkmıştı. Filmin ilk sahnelerinde radyodan Nixon’un geri çekildiği haberini duyarız.
Transsilvanya galaksisinde transseksüel gezegen
Filmde yeni nişanlanmış taze çift, Brad Majors (Barry Bostwick) ve Janet Weiss’ın (Susan Sarandon) hikayesi anlatılıyor. 50’li yılların tutuculuğunu da temsil eden çift, gecenin karanlığında otomobillerinin bozulmasıyla kendilerini Dr. Frank N. Further’in (Tim Curry), yani “Transsilvanya’da Transseksüel’den gelen tatlı transvestit”in şatosunda bulurlar. Büyük bir kutlamanın ortasında varmışlardır oraya ve çok geçmeden Frank ve konukları bu tutucu ve sıkıcı çiftin “ahlağını bozacaktır.” Homo-/heteroseksüel seksin, cinayetin ve kanibalizmin yaşanacağı dev şato, filmin sonunda bir uzay gemisine dönüşecek ve Transsilvanya galakisisindeki transseksüel gezegene geri dönecektir.
Diğer parodik bilim kurgu filmlerindeki gibi, filmin konusunda mantık ya da olağanüstü bir mesaj yoktur. Ama müzikali özetleyen en önemli cümle, filmde yer alan bir parçaya ismini verir: “Don‘t dream it be it” (“Hayal kurma, hayalin ol”) Kastedilen seks ya da madde kullanımı değildir. Film, seyircisine, her konuda kendi kararlarını vermeyi ve sahip çıkmayı önerir.
70’li yılların başında bu mesaj bomba etkisi yaratır. Müzikal henüz filme çekilmemişken 1973’te Londra’da prömiyerini yapar. Yani eşcinselliğin ve kürtajın legalleşmesinden tam altı yıl sonra. Gay’ler ve lezbiyenler verdikleri hak mücadelesinde belirli kazanımlar elde etmiş ama LGBT bireylerin büyük bir kısmının yaşamına korku ve dışlanma hakimdir. Rocky Horror’daki Frank N. Further korsesi ve jartiyeriyle, farklı düşünenlerin, farklı görünmek isteyenlerin ve de kendilerini daha önce beyaz perdede görmeyenlerin temsilcisi olarak çıkar karşımıza.
Hayallerin ol!
Rocky Horror, LGBT hakları için savaşan aktivist James Michael Nichols gibi, pek çok genç eşcinsel için ve genel çerçeveye uymadıklarını düşünenlerin başlangıç noktası olmuştur. Filmde yardımcı rollerde oynayanları yönetmeni Jim Sharman “Ugly” isimli bir cast ajansından bulmuştur. Ajansta fotomodel gibi görünmeyen oyuncular vardır. Sadece gay’ler ve lezbiyenler değil, toplum dışına itildiğini düşünen herkese iş kapısı olmuş bir yerdir.
70’lerde yükselişe geçen LGBT ve kadın hareketi popüler kültürün çağdaşlarını da etkisi altına alır. Lou Reed “Walk on the Wild Side”ı (1972) yazar, Holly Woodlawn ve Candy Darling gibi transseksüel oyuncuların ismi duyulur, üzerinde kadın elbisesiyle kapağını süslediği albümü “The Man Who Sold the World” (1970) ile biseksüel David Bowie’nin ismi dolaşıma girer. Cinsiyet rollerini sorgulayan Glam Rock, hit listelerinin içine girer. Bu müzik daha sonra Punk olarak doğacak türün de kapılarını açmış olur.
Daha önce kabız orta sınıf eğlencesi olan müzikallere de cinsel devrim “bulaşır”.
“Cabaret” müzikalinde Liza Minelli aktif cinsel hayatı olan varyete şarkıcısını canlandırır. Hipi müzikali “Hair”de nu dolaşan insanlar görürüz. “Jesus Christ Superstar” (1971), hayat kadını Maria Magdalena’yı sahneye çıkarır. Bu müzikallerin politik tavrı Rocky Horror’a zemin hazırlar. Rocky Horror, “hayallerin ol” mesajını iletirken, aynı zamanda yüksek ve popüler kültür arasındaki suni sınırların da kalkmasını talep eder.
Beğendiğimiz sanata aitizdir
Kastettiği de yalnızca B-Movie’ye olan hayranlık değildir. Frank’in şatosunda ünlü sanat eserlerinin kötü replikaları vardır. “American Gothic”, “Mona Lisa”, Michelangelo’nun “David”i). Bazı eleştirmenler o resimleri Frank’in uzaylı olmasına ve dolayısıyla sanattan anlamamasına bağlar. Oysa Frank’in kaotik evreninde küçük burjuva evlerinde veya galerilerde gördüklerimizden daha canlı ve çarpıcı bir koleksiyon vardır. Çünkü ‘biz beğendiğimiz sanata aitizdir, uzmanların dikte ettiği değil’.
B-Movie bütçesi ve dekoruyla etkileyici ve estetik bir iş çıkartmıştır yönetmeni Rocky Horror’da. Renklerini 1960’ların “Batman” dizisine benzetenler olur. Klasik sanata karşı da hiç pozisyon almaz aslında. Filmin senaristi Richard O‘Brien, bir röportajında Frank’i, devrimci Rus yönetmen Sergei Eisenstein’ın “Korkunç İvan”ına ve Disney çizgi filmi “101 Dalmaçyalı”daki Cruella De Vil’e benzetir.
Rocky Horror’un başarısı ve kült değeri taşıması, birçok özelliğinin yanı sıra, mizahında, muazzam müziği ve oyuncularının üstün performanslarında yatıyor. Özellikle de Frank karakterini canlandıran Tim Curry ve Janet’i oynayan Susan Sarandon. Filmin genel geçer mesajı “kendi kararlarını vermek” olduğu için de her yeni kuşak mutlaka bir gün Rocky Horror ile tanışıyor. Eskisi kadar gücünü koruyor mu derseniz, bence evet. Ancak yeni dünya düzeninde gay evliliklerin yaygınlaşması ve filmdeki sahnelerin artık kimseyi şoka sokmadığını da unutmamak lazım. Zira bir zamanlar dudak uçuklatan sahneler, artık kimseyi rahatsız etmediği gibi, dünyanın pek çok ülkesinde televizyonlarda değil akşam, 7/24 servis ediliyor.
1975’de “Rocky Horror Picture Show” benzersizdi. Peki günümüzde hiç mi değeri yok? Bence var. Çünkü hala binlerce LGBT insanı Paris’te, İstanbul’da ya da dünyanın başka şehirlerinde, ama sokaklara çıkarak (çıkabilerek), ama çeşitli etkinliklerle trans veya eşcinsel hakları için savaş veriyor. Diğar tarafta da alevlenenen ve tutuşan muhafazakarlık, bütün bu haklara karşı savaşıyor. Ve ironik bir şekilde de filmin hala gösterimde olmasını sağlamış oluyor. Dr. Frank N. Further yeni kuşaklara da, kimle yatıp kalkacağına, ne giyip giymeyeceğine ve bütün kararlarına kendisinin karar vermesi gerektiğini söylüyor. Ve bunun için de kimseden özür dilemiyor, dilemeyecek de…