Bilenler bilir, yıllardır dergi yaparım ben. 2004’te bir gazetenin eklerini yaparken işten atıldıktan ve o tarihten itibaren gazetecilik piyasasından elimi çektiğimden beri, gönlümdeki dergiyi yapmak için bir yayın şirketi kurdum. Ve yaptım. Sonra sayısını hatırlamadığım dergiler yaptım. İnşaat dergisi de, makarna dergisi de. Anahtar teslim. İşim bu yani. Editörlük, çevirmenlik, muhabirlik, metin yazarlığı… Asli işim hep gazetecilik ve dergicilik oldu.
Öte yandan da hep müzik vardı. Müzik araştırmak, müzik dinlemek, konserlere gitmek, radyo programcılığı... Derken bir gün, bir arkadaş partisinde çaldım ve sonra gerisi geldi. İlk kez profesyonel olarak çalmaya 2007’de başladım. O zamandan beri ve son altı yedi senedir de daha sık çalıyorum, yani aynı zamanda DJ’lik yapıyorum. Büyük bir zevkle üstelik.
Pek çok genç insanın bu işe ne kadar heves ettiğini biliyorum. Bu işi kolaylaştıran ekipmanlar çıktıktan sonra bu ilginin daha da arttığını, işin içinde olanlar da dışındakiler de biliyor, duyuyor. Dün akşam, başıma sıkça gelen bir hadise tekrar yaşandı ve bu yazıya ilham verdi.
Çok istersen olur mu?
Tam kabine girdim setin başına geçtim, yanıma gençten bir kız geldi, tedirginlikle ‘kusura bakmayın, biliyorum birazdan çalmaya başlayacaksınız ama bir şey sormak istiyorum’ dedi. Evet, birazdan çalacaktım ama onun o samimi ve meraklı tavrını çok sevdim, hem 10 dakika geç başlasam ne olurdu ki. Benim gibi Alman kafaların da öğrenmesi gereken bu; “gerçek” bir Türk olacaksam, bekletmeyi bilmeliyim. ‘Ne kusuru, olur mu öyle şey, tabii ki sorabilirsin” dedim. Kız 27 yaşında olduğunu, Gümüşlük’te orada burada part time çalıştığını ama kafasında DJ’lik olduğunu söyledi. Onu yüreklendirecek ne kadar söz varsa bir çırpıda çıktı ağzımdan. Şunun da altını kocaman çizerek ekledim, ‘çok ama çok istiyorsan, önünde bir engel yok’ dedim. Gözleri parladı; konuşmayı biraz daha derinleştirmek ve sohbet etmek için buluşmayı kararlaştırdık ve ben çalmaya başladım..
Sahi, çok çok istemesi yeterli olacak mıydı? Ve de gerçekten önünde engel olmayacak mıydı? Bu sorular kafamda döndü durdu. Buluştuğumuzda bir de bu işin müzik dışındaki yönlerini konuşacaktım onunla. Dün geceden sonra henüz bir araya gelmedik tabii ama belki DJ olmak isteyen kızlara yardımcı olacak bilgi ve tecrübelerimi burada yazarsam, zihin açıcı ya da caydırıcı olabilir.
Önce müzik sonrası değişik
Bu işi gerçekten ciddiye alıp yapmak isteyenlerin başta müzik dinlemesi gerekir. ‘Nasıl yani, zaten dinliyoruz’ diyeceksiniz, biliyorum. DJ’liğin en ama en önemli kısmı bu. Kendi tarzını bulana ve oturtana kadar, bütün genre’lardan müzik dinlemek, müziğin köklerini ve derinini araştırmak olmazsa olmazı bu işin.
Burada işin tekniğini anlatacak, ahkam kesecek yetkinlikte değilim, o işin ustası insanlar araştırılır, bulunur ve teknik de öğrenilir. O kısmı daha sonra geliyor zira. Ama ne çaldığını bilmeden, kulaktan dolma, “Shazam”dan yakalanan parçaları ard arda çalmak olmaz. Dışarıdan çok fiyakalı gözüken bu işin arka bahçesinde, kimsenin görmediği tarafta deli gibi çalışmak var.
Dedim ya, teknik kısmını ben anlatacak değilim. Yazacaklarım daha çok piyasaya dair. Yani ‘tamam, ben oldum, artık çalmak istiyorum’ dediğiniz kısım. Orada durumlar biraz enteresan. Özellikle kadınsanız ve dün akşam benim karşılaştığım kız gibi DJ olmakla ilgili yoğun hisleriniz varsa, biraz kafa karıştırıcı gelebilecek şeyler söylemek zorundayım.
Görüntün ve kitlen kadar DJ’sin
Gözünüzü yurt dışına diktiyseniz, hem DJ’lik hem de prodüksiyon yapmak, gerçekten “sağlam” şeyler üretmek ve bu anlamda kariyer derdiniz varsa, yolunuz açık. Yaptıklarınıza güveniyorsanız, doğru kanallara girip iletişim kuracaksınız, o kadar. Tabii ki kolay değil ama internet size büyük destek olacak, emin olun.
Bu işin görüntüsünü seviyorsanız, size de ekmek var. Ama önce kendi görüntünüzden başlamanız lazım. Yani eğlenceli, çevresi kalabalık, kendine göre şöhretli biriyseniz, mekancılar yanınızda olacak. Hatta benim diyen DJ’lerin bile önüne geçme şansınız var. Haftanın en “prime time” saatleri sizin olabilir. Yeter ki isteyin ve arkadaşlarınızı getirmeyi unutmayın.
Şu an İstanbul’da pek çok mekanın uyguladığı bu. Mekan sahiplerinin ekonominin bu kadar sarsıldığı bir zamanda bu yola girmeleri bir ölçüde anlaşılabilir tabii. Ama kitlesi olmayan ve işi sadece DJ’lik olan insanlar bu yüzden yavaş yavaş piyasadan çekilmeye başladılar. Piyasaya küsmüş, lanet etmiş ve kendini doğaya salmış çok sayıda adam/kadın tanıyorum.
“Bizimle değilsin” tayfası
Bir diğer mevzu da DJ’lerin klanlaşması. Birtakım mekanlarla işbirliğine giren tabiri caizse DJ kolektifleri işin diğer boyutu. Siz istediğiniz kadar ‘ben iyi çalıyorum’ deyin, o “kolektiflerin” içinde değilseniz veya içine alınmıyorsanız, ne kadar şansınız var bilemem. O insanların çaldıkları mekanlarda vakit geçirmiyorsanız, görünür değilseniz, durumunuz zor. Oradaki abiler kendilerine uygun kriterleri sizde bulmuyorsa, ‘benim müziğim çok iyi’ diye yırtınsanız da aralarına girmeniz çok zor.
Peki nedir bu kriterler? Bir kere kadınsanız, baştan yeniksiniz. Ağzınızla kuş tutmanız kesmez. Ağzınızla kuş tutarken perende atmanız gerekebilir. Eğer dikkat çektiyseniz, o zaman belki yeniyetme bir DJ’in önünde çalma ayrıcalığını elde edebilirsiniz. Çünkü o yeniyetme, aynı anda start aldığınız halde, abilerinin koruması altında parlatılan sıradaki yeni şeydir. Sizin sıradaki yeni şey olmanız için cinsiyetinizi sorgulamanız, hatta bu işlere hiç bulaşmamanız tavsiye edilir. Ve unutmayın, siz kendinizi ne kadar yetkin bulursanız bulun, kabine girdiğinizde “elinizin hamuruyla” orada ne işinizin olduğunu soran bakışlar size eşlik edecek.
Kadınlar vardır!
Piyasada kadın DJ’leri kollayan “kadıncı” klanlar da var tabii. Orada klanın bir parçası olmayı kafaya koymanız lazım. Yani yaşantınız, alışkanlıklarınız, gittiğiniz yerler, yediğiniz yemekler, saçınız, başınız, dövmeleriniz, sabahlarınız, gündüzleriniz onlarınkiyle uyuşmalı. Ayrıksı duramazsınız. Saf tutmalısınız. Yan yana olmanız yetmez, yan yana bulunmalısınız, aynı duyguları paylaşmalısınız.
Bütün bunları iplemeyen, kendi yolunda giden kadın DJ’ler de tanıyorum. Onlar ‘madem klüpler beni çaldırmıyor, o zaman ben de markalara oynarım’ diyerek daha “kalbur üstü” ortamlarda çalmayı yeğliyorlar. Kadınlar için bir başka seçenek de önce yurtdışına gidip isim yapmak ve “gavurdan” gelme statüsüne erişmek. Yani erkek egemen sofrada ciddiye alınmak.
Kısacası DJ’lik çetrefilli bir mesele. Özellikle kadın olarak. Olmadık isimlerle mekanların göz bebeği olup kendini karikatürleştirmeyle, kendi parçalarını yaparak yurtdışına “açılmaya” uzanan geniş bir yelpazesi var. Eğer ‘hangi kapıyı çalsam, karşımda buruk acı’ olmasın diyorsanız, önce kıyak bir kitle bulun kendinize, onlarla takılın, sosyalleşin, Instagram’da takipçilerinizi çoğaltın, elinizin, yüzünüzün, safra kesenizin, ne bileyim, papağanlarınızın resimlerini paylaşın; sonrasında istemeseniz de DJ olursunuz zaten…