Değerli müzik insanı Nino Varon ile bir süre önce yaptığım röportajda dikkat çektiği Miya, Varon'un “Şarkı Gibi Şarkılar” albümünde, düzenlemelerini Murat Matthew Erdem'in yaptığı, sözlerini Ayça Z. Aydın’ın seslendirdiği “Papatya Falları” ile yer almıştı. Bu kadar aradan sonra seslerini duymak iyi gelmişti. Derken İngilizce sözlü EP’leri “Hold Me Close” ile benim gibi elektronik müzik sevenleri de mutlu ettiler. Hemen arkasından İngilizce tekli “Salute The Sun”, çok geçmeden de “Bu Adam Sana Zor Gelecek” ile hem eski hayranlarını, hem de onları ilk kez dinleyenleri mest etmeye devam ediyorlar.
Türkiye’de, başta Tarkan olmak üzere pek çok önemli pop sanatçısının albümünde imzası olan, ekşisözlük’te kullanılan ifadeyle, armoni polisi, hatta armoni icatçısı, ses mühendisi, söz ve müzik yazarı, komple müzik insanı Murat Matthew Erdem ve insanın içini ısıtan sesi ve görüntüsüyle ışık saçan Miya’nın söz yazarı ve solisti Ayça Z. Erdem ile 2012’den beri yaşadıkları Gümüşlük’te buluştuk ve otursak sabahlara kadar sürecek derin bir sohbete daldık. İşte o sohbetten, Miya ile merakınızı gidereceğini düşündüğüm kısımlar:
Doğru zamanda doğru parça diye bir şey var mı sizce? Bu anlamda çıkardığınız single’ı konuşalım isterseniz..
Murat Matthew Erdem: Bence var. Ama bundan daha önemlisi parçanın doğru tanıtılması. Bu ülkede doğru zamanda doğru bir şeyi denk getirebilmek çok zor. Mesela ilk albümümüzü çıkardıktan 15 gün sonra Gezi olayları patladı. O yüzden hiç tanıtımını yapamadık. Sosyal medyada yaptığımız küçük tanıtımlar bile tepki aldı. Biz de durdurmak zorunda kaldık. Herkesin kafası Gezi’deydi o dönem.
Ayça Zeynep Aydın: İnsanların o dönem müzik dinleyecek kafası da yoktu.. O yüzden bir albümü çıkartırken bilemediğin ve önceden kestiremediğin şanssızlıklar olabiliyor...
Yine aynı soruma dönersek, müzik endüstrisi açısından bir parçanın piyasaya çıkmasıyla ilgili, şartlardan bağımsız olarak, zamanlama önemli diyebilir miyiz? Mesela sizin bu yeni parçanız tam bir yaz hiti olacak gibi duruyor.
Murat Matthew Erdem: Açıkçası ben, ‘bu yaz parçası olacak, şu sonbahar parçası’ gibi klişelere çok inanmıyorum.
Ayça Zeynep Aydın: Ama dediğin doğru, öyle bir bakış açısı var. Oradan bakarsak da bizim bu yaptığımız single tam da bir yaz parçası..
Hem de nasıl. Çok “catchy” bir parça yapmışsınız, ellerinize sağlık. Duyar duymaz yakalıyor insanı..
Murat Matthew Erdem: Öyle oldu galiba. Bu parçayı yapmamız konusunda Ayça’yı bayağı ikna etmeye çalıştım. Nedense, ‘nakarat kısmı çok mu pop oldu diye’ beni durdurdu yıllarca. Beş senedir bekleyen bir parçaydı aslında. Şimdi daha doğru bir zamana denk geldi gibi diye düşünüyorum.
Zamanın umut arayan ruhuna uygun olmuş bence de. İyi ki çıkarttınız. Parça çıkalı üç gün oldu, ilk yayına girmesinden bu saate gözlemleriniz nedir? İlk tık, ilk yorum, rakamlar, hissiyatlar?
Ayça Zeynep Aydın: Hem çok mutluyuz hem de çok büyük bir heyecan ve tedirginlik içindeyiz. Bu kadar uğraştık ama insanlara nasıl duyuracağız kısmı var. Ne yapabiliriz? Her şeyi doğru mu yapıyoruz? Basın bültenini nasıl yollayacağız? Kime yollayacağız? Bir şirketle de çalışmadığımız, bağımsız olduğumuz için işin o kısmı zorluyor..
Her şeyi siz yaptınız değil mi? Yani bir plak şirketi de yok?
Murat Matthew Erdem: Her şeyini biz yaptık. Klibi de biz yaptık, montajı da biz yaptık..
Ayça Zeynep Aydın: Aslında bağımsız müzisyenler açısından bu işler biraz daha kolaylaşmadı da değil. Bazı firmalar var yurt dışında, CD Baby, TuneCore, Distrokid vb gibi; bunlar aslında senin dağıtımcın gibi çalışıyor. Dijital kanallara senin namına dağıtım yapıyorlar. Sen albüm ya da single başına yıllık bir para veriyorsun ve parçanı oralara yüklüyorsun…
Murat Matthew Erdem: Onlar da Spotify, iTunes gibi platformlara dağıtıyor…
Ayça Zeynep Aydın: Pandora, Deezer, Tidal diye devam ediyor. Oralara koyuyorlar, kapak görseliyle birlikte. Bir tek tanıtımını yapamıyorlar tabii ki. Sana bir bütçe vermiyorlar, reklamını yapmıyorlar. Sen parçanı veya albümünü yüklüyorsun; sonra yalnız başına kalıyorsun..
Hiç o kanallara girmeden insanlar Soundcloud’a ya da YouTube’a parça yükleyip bir anda büyük çıkış yapabiliyorlar. Billie Eilish örneğinde olduğu gibi mesela. Buna nasıl bakıyorsunuz?
Ayça Zeynep Aydın: Türkiye’de de bu söylediğin yoldan başarılı olmuş, bir yerlere gelmiş insanlar var tabii. Bu hem şans hem de kendini doğru tanıtman, sosyal medyayı iyi yönetebilmenle de ilgili. O insanlar sürekli videolar çekiyorlar ve yaptıkları pek çok şeyi anında sosyal medyada paylaşıyorlar. Yani görünür oluyorlar. Biz oralarda biraz geride durduk. Instagram’ı doğru düzgün kullanmaya ben daha iki ay önce başladım. (Gülüşmeler) Daha önce yapabilirdik; insan zaman geçtikçe akıllanıyor. Küskünlüğü bırakıp, önümüze basit bir kamera koyup, eski parçalarımıza akustik kayıtlar yapıp, paylaşabilirdik. Bunları yapınca, parçaların da iyiyse, zaten yürüyor..
Evet, tam da bundan bahsetmeye çalıştım.
Ayça Zeynep Aydın: Daha önce yapmadığımız için, ilk albümümüzü bile yeni yeni keşfediyor insanlar. ‘Biz bunu neden duymadık’, ‘neden bir sürü başka şeylerle beynimiz dolduruluyor’, ‘biz bunları neden dinlememişiz’ gibi tepkiler gelmeye başladı.
Bu single ile birlikte mi gelen tepkiler bunlar?
Ayça Zeynep Aydın: İngilizce olarak çıkardığımız bir önceki EP’den sonra. Bu şarkıyla birlikte İngilizceleri keşfeden elektronik müzik dinleyicilerinden de olumlu tepkiler almaya başladık. Hepsi, ‘biz sizi neden daha önce duymadık’ diye soruyor.
Murat Matthew Erdem: Bu bizim hatamız tabii. Özellikle ben hiç sevmem görünürde olmayı. Çok fazla içine dönük biriyim…
Ama maalesef artık öyle bir dünyada yaşıyoruz, sen ses etmedikçe, görünmedikçe kimsenin kimseden haberi olmuyor.
Ayça Zeynep Aydın: Kesinlikle öyle. Öğrenmeye çalışıyoruz. Son bir seneye kadar benim Instagram hesabım kedi, köpek, kuş resimleriyle doluydu. Müzik mi yapıyorum, hayvan barınağı mı işletiyorum belli değildi. Arkadaşlarım beni dürtüyordu kendi fotoğraflarımı paylaşmam için, koyuyordum ama sonra utanıyordum..
Murat Matthew Erdem: Benim Instagram hesabımda daha bir tane resim yok. (Gülüşmeler)
Galiba bu sosyal medya işi yaptığın işe parallel yürümek zorunda artık… Peki single ile ilgili sosyal medya tepkilerine gelecek olursak..
Murat Matthew Erdem: Valla hiç kötü bir yorum yok.
Ayça Zeynep Aydın: Eğlenceli bulduklarını söylüyorlar. Parçanın enerjisi geçmiş insanlara. Herhalde bundan sonra da kulaktan kulağa, küçük paylaşımlarla, yavaş yavaş ilerleyecek.
Murat Matthew Erdem: Bu sefer YouTube’u daha etkili kullanmayı düşünüyoruz. Eski ve yeni şarkılarımıza videolar çekeceğiz. Biraz daha akıllandık o konuda.
Peki üretimde olan yeni parçalar var mı?
Ayça Zeynep Aydın: Hazırda sekiz dokuz tane parçamız var zaten. Bazısının aranjesi tam bitmemiş, bazısının miksi kalmış parçalar. Artık durmayacağız. Aralık’tan itibaren çok sıkı çalışıyoruz. Aralık’ta İngilizce EP çıktı, üç dört ay sonra İngilizce bir tekli çıktı ve peşinden bu single’mız çıktı..
Murat Matthew Erdem: Bu sene hiç boş durmadık.. Sadece mikslenmeyi bekleyen çok sayıda bestemiz var.
Ayça Zeynep Aydın: Durmamak lazım. Mesela eski parçalarımızdan sevilen parçalarımıza hiç klip yapmamıştık, yine amatörce ve kendi kendimize onlara klip yapacağız. Gümüşlük’ün her yeri zaten plato. Son klibin kamera arkası görüntüleri var, o kadar eğlenceli ki onları da paylaşacağız yakında.
Öyle şeyleri seviyor insanlar. Klibin kendisi de çok iyi olmuş, ben çok beğendim
Murat Matthew Erdem: Klip konusunda biraz şanssız mı gittik acaba? Bu klip şu ana kadar en sevdiğimiz, şarkıyı en iyi yansıtan klip oldu.
Ayça Zeynep Aydın: Ve beni de en iyi yansıtan.. İlk albümde biraz çömezlik de vardı. Ne yapacağını, nasıl duracağını bilemiyorsun. İlk kez profesyonelce insanların karşısına çıkıyorsun, ordaki sanat yönetmenlerine, makyajcılara, saçcılara, yönetmene güveniyorsun. İlk albüm Sony’den çıkmıştı ve bir ekip yönetiyordu o işleri.
Peki siz kendinizi hangi türün içinde görüyorsunuz? Bana kalırsa Indie-Pop sizin yaptığınız. Hatta Indie Elektro-Pop denebilir…
Murat Matthew Erdem: Oh iyi oldu valla bunu öğrenmemiz. (Gülüşmeler) Ama ilk albüm mesela öyle de değil..
Bence bu parçaya remiks yapmak isteyen insanlar çıkacaktır. Kimin remiks yapmasını isterdiniz, Türk ya da yabancı fark etmiyor.
Murat Matthew Erdem: Bağımsız olduğumuz için ancak birilerinin çıkıp kendiliklerinden yapması gerekir. Görüştüklerimiz de var.
Peki tekrar albüm yapmayı düşünüyor musunuz?
Ayça Zeynep Aydın: Belki üç parçalık bir EP olabilir. Çünkü çok hızlı tüketiliyor her şey. Bir şeyin klibini yapmadıkça da insanlara ulşman çok zor. Artık eskisi gibi kimse bir albüm peşinden koşmuyor. Tek tek parçalar dinleniyor…
O zaman parçaların birbiriyle ahenk tutturması, birbiriyle konuşması gibi endişe de ortadan kalkıyor mu?
Ayça Zeynep Aydın: Parçalar arasında bir bağ olması hala önemli bence. Öyle tamamen birbirinden kopuk yapmamak lazım. İngilizceleri ayırırsak, bizim sound’umuz, ilk albümden bugüne çok değişmedi; sözler de, sound da birbirine yakın. Hepsini dinlediğinde ‘evet, bu Miya’ diyebilirsin.
Murat Matthew Erdem: Müziğimizde farklı tarzlar duyulsa da, Ayça’nın sesi ve sözleriyle genel aranje ve mikslerde bir bütünlük oluyor. Mesela ‘Bu Adam Sana Zor Gelecek’ ilk albümdeki “Vahşi Batı”ya çok benziyor. Müziğimizde bir tutarlılık olduğunu düşünüyorum.
İngilizce EP’ye gelirsek…
Ayça Zeynep Aydın: Onlar farklı. Hatta biz İngilizce’yi çıkarırken, bunu Miya olarak mı yapalım yoksa başka bir proje mi olsun diye de düşündük. Bir kararsızlık yaşadık. Sonra da Miya olarak devam etmesine karar verdik. Hata mı bilmiyorum, çünkü daha başka İngilizce parçalar da yapacağız.
Peki konserleriniz olacak mı? Ben size festivallerde de görmek isterim.
Murat Matthew Erdem: Valla beni bırak, ben stüdyoda yaşayayım. Hani stüdyoyu mu tercih edersin, konser mi dersen, stüdyo derim.
Ayça Zeynep Aydın: Ben konser, sahne çok özledim. Çünkü orada bambaşka bir Ayça çıkıyor ortaya. Bütün o çekingenlik, utangaçlık gidiyor, içime bir cin giriyor ve aşırı keyif alıyorum. İnsanlarla göz göze gelmekten büyük keyif alıyorum ve de çok özledim. Bunun için de hızlıca bir orkestramızı kurmamız lazım. Küçük bir orkestradan bahsediyorum. Matthew mutlaka olsun, ben olayım, gitar mutlaka olmalı. Mesela Stavroz ne kadar güzel. Üç dört kişi şahane bir şey yaratıyorlar. Aralarındaki etkileşim muazzam...
Yaşam temponuz ve biyoritminiz nasıl anlaşıyor? Anlaşıyor mu ya da? Çünkü siz hem hayatı hem de müziği paylaşıyorsunuz. Nasıl beceriyorsunuz o işleri, kolay değil çünkü.
Ayça Zeynep Aydın: Parçaların nasıl çıktığından başlayayım. Bu son parçadan bahsedersek, ikimizin de birlikte seslerle oynarken başladığı, sonra da Matthew’ün sound’uyla ve aranjesiyle devam ettiği bir süreç. İkimiz de “nerd”üz, bilgisayar manyağıyız, evde onun ayrı bir stüdyosu var, benim ayrı bir stüdyom var. İlk aşama tekil oluyor. Ya Matthew bir melodi buluyor ya da ben odama kapanmış oluyorum ve bir melodi çıkıyor. Sonra Matthew el atıyor, benim yaptığım şeyleri daha doğru bir yere getiriyor ve birlikte ilerlemeye başlıyoruz. Bir noktadan sonra üçüncü bir kişinin fikrine mutlaka ihtiyaç duyuyoruz. Çünkü içinde kayboluyor insan. Her parçanın 30, 40 tane miksi oluyor. Karar vermek o kadar zor ki.
Murat Matthew Erdem: Miks konusunda biraz obsesifim. Bir de kendi aranjeni yaptığın zaman çok daha uzun sürüyor. Başka birinin parçasına miks yaptığımda iki üç günde bitiririm. Kendimizinkinde en başından sonuna defalarca dinlediğim için objektiflik gidiyor. O yüzden bu kadar çok versiyon oluyor. “Bu Adam Sana Zor Gelecek” versiyon 40, 45 diye gidiyor.
Ayça Zeynep Aydın: O aşamada artık ben kendimi odaya kapatıyorum. ‘Matthew güzel oldu zaten diyorum’.
Murat Matthew Erdem: Çok didişiyoruz. (Gülüşmeler)
Ayça Zeynep Aydın: Kayıtlarda didişiyoruz en çok.
Murat Matthew Erdem: Beraber olduğumuz için, birbirimize nazımız da geçiyor.
Ayça Zeynep Aydın: 15 yıldır beraberiz. Başka insanların işlerine miks yaptığı zamanlarda da, yoğun olarak aynı evin içinde olduğumuz için görüyordum. Matthew sırf teknik olarak bakmıyor, duygularıyla da hareket ediyor, sanat yapıyor. Öyle bir “reverb” veriyor ki, orada hissine çok bakıyor.
Murat Matthew Erdem: Aynen, ama bu şarkının kırkıncı değil kırkbeşinci versiyonu tam içime sinen hali oldu gerçekten. Çok basit bir parça ama o basitliği yakalamak çok zor. Başı farklı, nakarat kısmı çok farklı; ikisini birbirine iyi bağlaman lazım. Orada galiba çok zorlandım.
Ayça Zeynep Aydın: Bir de ucuz durmaması lazım. Parçada günümüz pop müziğiyle dalga geçen bir part var. Onun da ucuz gelmemesi lazım. Çünkü nereden bakarsan bak, alternatif müzik yapan sanatçılarız. Böyle kararsızıklar, ince elemeler çok oluyor.
Klipte yer alan Gümüşlük kadınlarını konuşalım biraz. Birce Akalay var, Mine Söğüt var, Jehan Barbur var… Biraz anlatsanıza, nasıl oldu o iş?
Ayça Zeynep Aydın: Hepsine teşekkür ediyoruz. Hepsi harika kadınlar. Özellikle de Birce’ye çok teşekkür etmek isiyoruz. Birce’yle biz 2007 yılında galiba, benim de oynadığım bir dizide tanıştık. O ekipte en çok Birce’yi sevmiştim; çok doğaldı ve çok kaynaştık. O zamandan beri çok görüşemesek bile birbirimizi hep hatırladık. Bu kliple ilgili birkaç fikrimiz vardı. Tam bunları düşünürken burada, Off Gümüşlük’te Ada (Sanlıman) ile ikisi oturuyorlardı. Parçayı dinler dinlemez hemen kabul etti ve kliple ilgili müthiş fikirler verdi bize. O kese kağıdı fikri ondan çıktı mesela. Biz çeşitli adamlar oynatacaktık. ‘Neden insanların kafasında bir tip oluşturuyorsunuz ki, bir tane kese kağıdı geçirin adamın kafasına’ dedi. ‘Klibin sonunda, al o kese kağdını patlat’ diyen de o. Katkısı olan herkese çok teşekkür ediyoruz buradan da…