Müzik değerlendirmelerimde kullandığım şöyle bir söz var: “Ansızın Acid Pauli!”. Bir DJ’in ya da müzisyenin çaldıklarını sürprizli ve heyecanlı bulduğumda söylediğim muzipçe bir şey bu. Martin Gretschmann, nam-ı diğer Acid Pauli’nin ürettiği, setlerine de taşıdığı o şahane çokkatmanlı müziği ve dinleyenlerini çıkardığı yolculuk tam da öyle tarif edilebilir çünkü.
Berlin’den Tulum’a, dünyanın önemli festivallerinde ve sahnelerinde boy gösteren 1973 Almanya doğumlu Martin Gretschmann, elektronik müzikte son yılların en karakterli ve çok yönlü sanatçılarından biri. İster bir zamanlar daha ambient tarzında müzik yaptığı “Console” ismiyle olsun, ister “The Notwist” ya da benim bir zamanlar Radyo Babylon’daki programlarımda zevkle çaldığım “13 & God” gruplarının bir üyesi ya da artık yaygın olarak tanındığı solo projesi Acid Pauli olarak karşımıza çıksın, milletçe meftunuz ona. Abartacak olursak, Solomun’la kırıştırmayı seviyoruz ama onunla aramızda kalıcı bir platonik aşk var gibi…
Bütün geçmiş zamanlarda farklı müzikal oluşumlar içinde yaptığı, daha entelektüel kulaklara hitap ettiği dönemlere 2004’te bir nevi ara verdi Gretschmann. Orada burada soru soranlara da, ‘artık izleyecek çok fazla şey yok, bilgisayarın önünde duran bir adam, DJ setini çalıyor olacak’ dedi. Onun tevazuyla bahsettiği şey klişe bir tabirle “rave”cilerin dünyasında bomba etkisi yarattı. Johnny Cash’in “I See Darkness” parçasına öyle bir remiks yaptı ki hala bazı DJ’ler yer altından kazıyıp koyuyorlar setlerine. Arkasından AC/DC’ye elektronik saygı duruşu olarak nitelendirdiği "Live Wire" geldi. İyice gün ışığına çıktığı ilk resmi Acid Pauli maksisi "Billy The Killy", Münihli plak şirketi Disko B etiketiyle huzurlara sunuldu. Ancak büyük çıkışı için biraz daha zaman gerekti.
2007’de yakın ahbapları Hometrainer ve FC Shuttle ile birlikte Smaul “label”ını kurdu. Oradan çıkan plaklar hafızalardaki yerini hala koruyor. Derken live setleriyle kulaktan kulağa, klüpten klübe yayıldığı bir dönem başladı Gretschmann’ın hayatında. Çok geçmeden de Berlin’in efsanevi klübü Bar 25’in yörüngesine girmeyi başardı. Orada gerçekleşen ilk live şovunda gördüğü ilgiden sonra da tekno metropolüne taşınması an meselesi oldu.
Sokaktaki insanların pek bilmediği ama elektronik müzik çevresinin onun peşinden koştuğu isimler arasında plak şirketi sahibi İngiliz DJ ve prodüktör Damian Lazarus da vardı. 2012’de Lazarus’un plak şirketi Crosstown Rebels’dan Acid Pauli-Live-Set’i “Double CD” olarak çıktı. Derken Acid Pauli gibi gürültü koparan, blogosferin tanrılaştırdığı Nicolas Jaar’ın plak şirketi Clown And Sunset’ten “mst” albümü geldi ki orada artık ismi dünyanın her yerinde dolaşıma girdi. Bizim memleket de Acid Pauli’yi en çok o albümle ve eşzamanlı çıkan, Nancy Sinatra’nın Tarantino’nun “Kill Bill”inde de yüreğimizi dağlayan, “Bang Bang” parçasına yaptığı Ibang remiksiyle tanıdı…
Yarattığı ve parçası olduğu projeler saymakla bitmez Acid Pauli’nin. Berlin doğumlu İstanbullu Alman yönetmen İlker Çatak’ın, Nils Mohl’un aynı isimli romanından uyarladığı ilk uzun metraj filmi “Bir Zamanlar Kızılderili Ülkesinde”nin müzikleri de büyük ölçüde ona ait mesela. Gretschmann’ın, 12 yeni eserle birlikte 15 parçası yer alıyor Çatak’ın filminde. Toplamda 27 parçanın duyulduğu ve bir kısmı Garbicz festivalinde gerçek zamanlı olarak çekilen filmin Soundtrack’inde ayrıca Mooryc, Buitrago & Ahmadi, Charles Aznavour, Pupkulies & Rebecca ve Diego Dolby’nin müzikleri bulunuyor…
Minimüzhol’ün ve İstanbul’un underground kültürünün gayriresmi kaptanları ve tecrübeli DJ’leri Analog Master aka Tutan ve eski “godet”, Sürmeli Oteli'nin çatı katı gibi iz bırakan mekanların yaratıcısı Mini Başhekim’in ev sahipliğinde gerçekleşecek olan peformans tarihi yaklaşırken, 20 yıldan fazla süredir elektronik müzik evrenine yön verenlerden biri olan Acid Pauli, sorularımı yanıtladı.
Müzikal projen Acid Pauli’ye start verdiğinden bu yana yaptığın en büyük hata ve en büyük başarın neydi sence?
Üzerinden çok zaman geçti. O kadar çok hata yaptım ki hatırlamıyorum bile. En büyük başarıma gelirsek, her bir şov, o an için büyük başarıydı ve de çok fazla şov, çok fazla iyi şov var.
Sana göre ticari başarıyla kişisel başarı arasında bir fark var mı?
Evet. Büyük var. Bunun çok fazla bir açıklamaya ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Menuniyeti ya da mutluluğu parayla satın alamazsın, öyle değil mi! Bence sevdiğin bir şeyi yapmak en önemlisi. Seni iyi hissetirecek, ilham verecek bir şey yaparak kendine güvenmen paradan daha önemli. Para da sonra kendiliğinden gelir zaten. Sadece evrene güvenmen gerekiyor!
Sence bir DJ ile dinleyicisi arasındaki ilişki tek taraflı olmayan bir tür alma/verme ilişkisi mi?
Yüzde yüz öyle.
Şu an hazırlıkta olan bir şeyler var mı?
Hazırlıkta olan çeşitli şeyler var; club müziği olan bazı EP’ler ve yakınlarda yaptığım, deneysel müziklerin ve çeşitli remikslerin olduğu yeni bir albüm var.
Sence başta yaptıklarından farklı şeyler mi üretiyorsun?
Evet, yani ehliyet ve ekipman açısından öyle. Ama müziğimi hala aynı şekilde yapıyorum; aynı tutku, merak ve müzikal maceralara atılma dürtüsüyle.
Geriye dönüp baktığında en önemli olarak addettiğin çalışman hangisi?
İlk albüm olarak „mst“ çok önemliydi ve hala da öyle. Ama son albümüm “BLD” de aynı şekilde. Çünkü bu albüm ileride yapacaklarımın yönünü belirliyor ve daha fazla deneysel şeyler yapabilme güvenimi sağlıyor.
2019 senesi için ne dersin? Şu ana kadar öne çıkan ya da unutulmaz olan şeyler neler mesela?
Yakın zamanda İsrail’de Purim’e yaptığım yolculuk çok özeldi. Ama aynı zamanda geçtiğimiz haftalarda stüdyoda geçirdiğim zaman da öyle. Son iki yıldır üzerinde uğraştığım bir sürü şeyi bitirebildim. Bahar temizliği gibi bir şeydi. Şimdi yeni maceralar ve turneyle geçecek bir yaza hazırım.
Müziğinde ve canlı setlerinde sıklıkla dünya müziği duyuyoruz. Elektronik müzik her şeyi her şeyle karıştırmayı mümkün kılan bir şey. 30’lu yıllardan günümüze gelen bir zaman yolcusuna müzikal kimliğini nasıl tarif ederdin?
Ben “elektronik dünya müziği” demeyi tercih ediyorum. Günümüz elektronik müziğini ve enstrümanlarını bilmeyen 30’lardan gelen birine büyük ihtimalle 30’larda da pekala bulunabilecek örnekleri kullanırdım. Şunun gibi: “Muhtelif tereminlerin yaratabileceği müziği hayal et, biraz İtalyan fütürizmi ekle ve o müziğin dev buhar fabrikalarında üretildiğini, sadece makinelerin yaratacağı o titreşimi düşün..”
Yakında seni İstanbul’da dinleyeceğiz. Bizi ne bekliyor orada, anlatabilir misin?
Evet ve de dörtgözle bekliyorum! Yine de beklenti içinde olmak istemiyorum. Oraya gelecek olanlardan bir şey isteyebilirsem o da beklentilerini evde bırakmaları olabilir. Hatta sokakta bir yere bıraksınlar. Beklentiler düşmanlarımızdır…