AKP, Gezi ayaklanmasının etkisini popülizme başvurarak bertaraf etme manevralarına start verdi. Geçen hafta Abdullah Gül tarafından onaylanan kanunla hükümet, tam 100 bin sözleşmeli kamu çalışanına memur kadrosu açtı. Memur sendikaları ile son yapılan toplu görüşmelerde ise hükümet, 2014 yılı için yapılacak zammı bütün memur taban aylıkları için 175 liraya çıkardı. Ayrıca, yine 2014 için öğretmenlere 150 lira ek ödeme yapılmasına da karar verildi.
AKP’nin son 10 yıllık politikalarına baktığımız zaman, sosyal refah devleti uygulamalarını siyasi amaçları için son derece akılcı ve verimli bir şekilde kullandığını gördük. Bunun belki de en önemli ayağı, AKP’nin bolca dağıttığı yoksulluk yardımları. Kamuoyunda AKP’nin yoksulların oylarını toplamak için yardım dağıttığı zaten sıklıkla tartışılan bir şey. Ancak, yardım dağıtılmasının siyasi tek sebebi seçimlerde veya siyasal mücadelelerde halk desteği sağlamak değil. Belki de bundan daha önemlisi, AKP, yoksulların ve özellikle de Kürtlerin ayaklanmasına karşı popülist bir çözüm stratejisi olarak yoksulluk yardımlarını iktidarı boyunca artan bir şekilde kullandı.
2012 yılında Politics & Society adlı dergide yayınlanan bir makalede, AKP’nin sosyal yardımları ve özellikle de Yeşil Kart programını Kürt isyanını bastırma amacı ile kullandığını söylemiştim. İstatistiksel analizler şunu göstermişti: Aynı derecede yoksul insanlar arasında Kürt olanların Yeşil Kart almaları olasılığı diğerlerine göre %97 oranında daha fazla idi. Yani, gelirini, çocuk sayısı, evinin kalitesi, işi gücü ne olursa olsun, devlet bir şekilde Kürtleri bulup yardımları onlara yönlendiriyordu. Üstelik de bu sadece Doğu ve Güneydoğu’da değil, ülkenin tamamında geçerli bir durumdu. Üstüne üstlük, zorunlu göçle büyük şehirlere gelmiş ve politikleşmiş Kürtler arasında Yeşil Kart alma olasılığı diğer Kürtlere göre bile bir misli daha fazlaydı. (http://pas.sagepub.com/content/40/4/517.short).
Literatürü bilenler bilir, etnik gruplar arasında bu tür farklılıklar az çok her ülkede olur, ama yüzde yüzlük ve hatta yüzde iki yüzlük farklılıklardan bahsediyorsanız, gerçekten sistematik ve geniş kapsamlı bir stratejiden bahsetmek zorunda kalıyorsunuz. AKP hükümeti, Kürt yoksullarının Kürt hareketine desteğini azaltmak ve Kemalistlere karşı olan mücadelesinde bu yoksulların desteğini kendine yedeklemek amacı ile yoksulluk yardımlarını açıkça kullanmıştır.
Şimdi AKP’nin refah devletini siyasallaştırmasına biraz daha uzun bir tarihsel perspektiften bakalım. Müsaadenizle yine kendi araştırma sonuçlarımdan örnek vermek istiyorum, böylece bugün AKP’nin neden 100 bin kadro dağıttığına dair daha basit bir açıklamaya varabiliriz: 1970’lerden bu yana Türkiye’nin refah sistemi SSK, Bağkur, Emekli Sandığı gibi kurumlardan yoksulluk yardımlarına doğru bir geçiş yaşadı. Yani, sosyal devlet, kamuda veya özeldeki sigortalı çalışanlara yönelik programlardan, varoşlarda ve kırda yaşayan ‘kayıtdışı’ yoksullara yönelik yoksulluk yardımlarına bir geçiş gerçekleştirdi.
Benim araştırmam şunu gösterdi. Bu geçişin ‘asıl’ sebebi, bu ‘kayıtdışı’ yoksulların diğerlerine, yani ‘kayıtiçi’ çalışanlara, göre mağduriyetlerinin daha da artması DEĞİLDİ. Bunun asıl sebebi, bu ‘kayıtdışı’ yoksulların ‘kayıtiçi’ çalışanlara göre devlet için siyasi olarak daha tehlikeli hale gelmesi idi. Bunu gösterebilmek için gazete arşivlerini kullanarak, 1970’ten bu yana Türkiye’de gerçekleşen tüm toplumsal olayların bir veri tabanını oluşturmuştum. Bu veri tabanı gösterdi ki, özellikle 1990’lardan itibaren, kayıtlı çalışanlar, yani sendikalı sigortalı işçiler ve memurların siyasi hareketleri azalırken, yoksulların yaşadığı varoşlar ve kırsal bölgeler devlet için gittikçe daha tehlikeli yerler haline gelmişlerdi. Varoşları önce 1990’larda İslami hareket, sonra da 2000’lerde Kürt hareketi radikalleştirmişti. Devlet de, toplumsal hareketlerdeki bu değişikliğe reaksiyon olarak, sosyal devlet programlarını ‘zararsızlaşan’ sendikalı işçilerden, ‘tehlikeli’ yoksullara yöneltmişti.
AKP bu eğilimi iyiden iyiye kurumsallaştıran ve güçlendiren hükümet oldu. Son 10 yılda bütün yoksulluk yardım programları kat be kat artırıldı, zira varoşlardan gelen tehdit iyiden iyiye yükseldi. Bu varoşlar içerisinde de en ‘tehlikeli’ kesimler Kürtler olunca, o kat be kat artırılan yoksulluk yardımları bir de asıl olarak o ‘tehlikeli’ Kürtlere yönlendirildi. Kısacası, AKP, yoksulluk yardımlarını insanlar yoksullaştığı için değil, yoksullar siyasallaştığı için artırmıştı.
O zaman şunu diyebiliriz. Türkiye’de en çok hangi grup tehlike teşkil ediyorsa, devlet elindeki sosyal devlet olanaklarını o gruba yönlendiriyor. 1990’lardan beri bu grup kayıtdışı yoksullardı ve dolayısı ile yoksulluk yardımları artırıldı. Ancak, çokça söylendiği gibi, Haziran’dan beri Türkiye’yi ve Dünya’yı sarsan Gezi ayaklanmasının asıl öznesi orta sınıflar oldu. Yani, benim biraz önce bahsettiğim ‘kayıtlı’ çalışanlar. Dolayısı ile AKP, refah sisteminin olanaklarını yeni tehdidi oluşturan bu kesime yöneltmeye başladı, ve daha da fazla yöneltecek. Gezi ayaklanması Eylül’de tekrar yükselirse, AKP memura ve orta sınıfa daha da fazla şey verecek, üstüne seçim yaklaşınca tavizlerin miktarı daha da artacak. Nasıl ki Kürt yoksulları özgürlük istediklerinde Yeşil Kart aldılarsa, Gezi direnişçileri de özgürlük isteyince, AKP onlara kadro verecek maaş zammı verecek. İnsanlık tarihi, mücadele eden insanların kazandıkları şeylerin tarihidir, insanlar bazen mücadele ettikleri şeyi kazanırlar ama çoğunlukla da bambaşka şeyleri.
100 bin yeni kadronun atanması neoliberal doktrine sıkı sıkıya bağlı AKP’nin ‘normalde’ yapacağı bir şey değil. AKP ‘normalde’ kadrolu çalışanları sözleşmeye geçirir, eğer daha da fazlasını yapabiliyorsa taşerona devreder, eğer mümkünse de bu taşeronda çalışanların sigortasız ve ‘daha düşük maliyetli’ çalışmasına olanak sağlardı. Normalde. Ama artık hiç bir şey ‘normal’ değil.
Twitter: @yorukerdem