Evet, enflasyon son aylarda yine saydırıyor. Şöyle: Aralık 2021'de TÜİK'in TÜFE enflasyonu yüzde 13,58 ile şok yediğinde, dönemin Ekonomi Bakanı dahil yetkilileri enflasyonun sonraki ayda, Ocak 2022'de hızla sıfıra doğru ineceğini söylemişlerdi.
Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi Başkanı Prof. Dr. Göksel Aşan, daha da iddialı konuşmuş, Ocak'ta enflasyonun eksi olacağını belirtmişti. Bu söylemlerin yanıltıcı olduğunu, enflasyon sürecinin ve dinamiğinin böyle işlemediğini yazılarda belirtmiştim. Örneğin, Uygur (3 Ocak 2022).
Söyledikleri elbette olmadı, saydırma Şubat'ta, Mart'ta... diye sürdü. Enflasyon aylarca yüzde 5'in üzerinde idi. Nedeni, bir şok sonrasında yeni fiyatlara uyumun (intibakın), hiperenflasyon ortamları dışında, aynı anda olmayıp zamana yayılmasıdır. Bu süreç iktisatta iyi bilinir, bu konuda birçok model vardır.
Uyum süreci, koşullar değişmediyse ve beklentiler olumlu değilse, zincirleme olarak devam da eder. Kronik enflasyon böyle oluşur. Belirteyim, enflasyonun düşmesi yerine "dezenflasyon" kelimesini özellikle kullanmıyorum.
Etrafta "flasyon" ile biten öyle çok kelime var ki... Hemen tümü ABD ve Britanya kökenli. Hem de çok uzun yılardır var, yeni değil bunlar. Burada yazamayacağım türleri de var. Kısacası, enflasyon sorunu sürdükçe, enflasyonun da enflasyonu ortaya çıkıyor. Kullananlar da oluyor.
Enflasyon Haziran ve Temmuz 2023'te de şok yedi. Ocak 2024'te de yedi. Bu nedenle 4 Mart'ta açıklanan Şubat TÜFE enflasyonunun (TÜİK, İTO ve ENAG) yüzde 4 ve 5 arasında olması bana şaşırtıcı gelmedi, düşük bile geldi. 31 Mart seçimi sonrasında bir şok daha geleceği beklentisi yaygın. Otomobil talebinin çok hızlı artması bir gösterge. Her şoktan sonra saydırma sürüyor.
Yetkililer ve danışmanlar enflasyonun Ekim 2023'ten itibaren düşeceğini söylüyorlardı. Sonra Şubat ve Mart 2024'te düşecek oldu. Haziran 2024 ve sonrasında hızla düşecekti. Saydırma devam ediyor. En son gördüğüm Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın sözleri:
"Ocak ayına göre ivme kaybetse de Şubat ayı enflasyonu beklentilerin üstünde gerçekleşmiştir... Dezenflasyon sürecinde yılın ikinci yarısında belirgin sonuçlar alınacaktır. 2025 yılında enflasyonla mücadele süreci çok daha hızlanacaktır. Orta vadede, 2026'da, tek haneli enflasyon oranlarına yeniden ulaşmaya kararlıyız."
Dediğim gibi, saydırma devam ediyor; 2024 yılının ikinci yarısı, 2025 yılı ve 2026. İktidar, 31 Mart yerel seçimlerini de kazanıp hükmetmeyi yükselterek sürdürmek istiyor. Bunun yolu da tüketimden geçiyor. Büyüme deseler de, işin aslı tüketimdir. Ulusal gelir hesapları açıkça gösteriyor.
Türkiye'deki enflasyon ve Prof. Colander
Peki enflasyon ne olacak? Cumhurbaşkanlığı kabinesi toplantısında enflasyon ve "fahiş fiyat artışları" da konuşulmuş. Ne güzel. TCMB dün, "ilave sıkılaşma adımları" attı ve bankaların kredi büyüme hızlarını düşürmelerini istiyor. Geç değil mi? Bu soruyla birlikte, aklıma, enflasyonu düşürmek için önerilen ve bazıları da uygulanan alışılmışın dışındaki birkaç önlem geldi.
Önerilerden birisini 1980'lerde Abba Lerner ve David Colander yapmıştı. Bu öneriyi açıklamadan önce Colander ile ilgili birkaç anımı yazmak istiyorum. Hemen belirteyim, anıların sonuncusu benim için beklenmedik ve üzücü oldu.
Colander'ın adını ilk kez 1980'lerde Lerner ile birlikte yazdıkları "Piyasacı Bir Anti-Enflasyon Planı" (MAP: A Market Anti-Inflation Plan) kitabı ile duymuştum. Colander, enflasyon süreçleri konusunda özellikle 1980'lerde çalışmalar yaptı; doktora tezinin konusu stagflasyon idi.
İktisat eğitimi, iktisatçı görüşleri ve iktisatçı davranışları konusunda çalıştı, makaleler kitaplar yazdı. Bu nedenle kendisine "iktisatçıların sosyoloğu" dediler. İktisada Giriş, Mikroiktisat, Makroiktisat, İktisadi Düşünceler Tarihi konularında çok baskı yapan ders kitapları yazdı.
2000'li yıllarda Karmaşıklık İktisadı (Complexity Economics) konusunda da yayınlar yaptı. Karmaşıklık iktisadına göre, gerçek ekonomi karmaşık bir yapıdır, neoklasik iktisadın söylediğinin tersine piyasalarda denge mümkün olmakla birlikte istisnai olarak vardır.
Karmaşıklık iktisadı; ekonomiyi karmaşık bir dinamik sistem olarak ele alıyor ve davranışsal iktisat, kurumsal iktisat, Marksist iktisat ve evrimsel biyolojiden etkiler taşıyor.
Colander'i karmaşıklık iktisadı konusunda konferans vermesi için Aralık 2012'de Ankara'ya davet ettik. Konferans öncesinde Kapadokyayı görmek istedi. Kendisiyle birlikte Kapadokya'ya gittim ve yolda 4 saatten fazla bir süre, hiç yorulmadan, iktisat konuştuk.
Colander'in Kapadokya'ya gideceğini öğrenen o zaman Doç. Dr., şimdi Prof. Dr. Can Tansel Tuğcu, bizleri Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi'nde konferans vermek üzere davet etti. Prof. Colander hem Kapadokya'yı görmüş oldu, hem iktisat ve eğitimi konusunda konferans verdi.
Kapadokya'dan dönüşte de kendisiyle yine yorulmadan iktisat ve iktisatçıları konuştuk. Arkadaş olmuştuk. Yaklaşık altı yıl sonra, 2018 sonbaharında bir kez daha konferans vermek üzere Türkiye'ye geldi. Artık ABD'deki ders yükünü giderek azalttığını söyledi. Sonraki yıllarda hep haberleştik.
2018 sonbaharında Türkiye o yılın ortasında yaşadığı döviz kuru ve enflasyon şokundan kurtulmamıştı. Prof. Colander o zaman yüzde 25'i aşan enflasyonu (şimdi ne kadar düşük görünüyor) ve TL'deki değer kaybını hemen anlamıştı.
Nasıl olduğunu merak etti. Anlattık; göz göre göre bir şok, bir bunalım yaşanmıştı. Üstelik seçimi yine AKP'nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kazandığını öğrenince çok şaşırmıştı. Siyasi iktisada göre böyle şokları getirmekte olan iktidarın devam etmemesi, aldığı oyun çok düşmüş olması gerekirdi. Ama Türkiye'de öyle değildi işte.
Aradan zaman geçti. Yaklaşık bir buçuk ay önce bu köşede yazdığım yazıda, Uygur (25 Ocak 2024), Colander'in ABD doktora öğrencileri ile yaptığı bir anket çalışmasına ve sonuçlarına atıfta bulundum. Bunu kendisine yazdım. Ancak bir yanıt vermedi.
Merak edip bir daha yazdım. Sonra eşi Prof. Patricia Colander bir cümle ile yanıt verdi: Prof. Colander'i kaybettik. Doğrusu çok üzüldüm. Çok çalışkan, çok üretken ve çok mütevazi bir iktisatçı dostumuzu kaybetmiştik.
Anti-enflasyon politikası önerileri
Enflasyonu düşürmek üzere uygulanan politikalara, heterodoks bir destek unsuru olmak üzere, fiyat ve ücret kontrolleri getirilebilir. Hatta, döviz kuru dahil olmak üzere, fiyatlar ve ücretler dondurulabilir. Ancak bunların uygulanması zordur, kıtlıklar ve tersine etkiler yaratabilir. Türkiye'de iki yıl önce getirilen yüzde 25 kira artışı sınırlaması buna bir örnektir.
Vergi temelli gelirler politikası bir başka alışılmadık uygulama önerisidir. Bu öneriye göre, fiyatlara ve/veya ücretlere belli bir artış sınırı getirilir. Eğer bir şirket bu sınırı aşarak fiyat veya ücret artışı yaparsa, şirketin kurumlar vergisi önemli ölçüde arttırılır. Böylece enflasyona katkı yapan, ceza ödemiş olur.
Bu uygulama 1980'ler sonunda Polonya'da vardır. Berg ve Blanchard (2011). Ancak 1990'lar başında uygulama kalkınca enflasyonda hızlı bir yükseliş yaşanmıştır. Benzer bir uygulama Sovyetler Birliği dağılma sürecinde iken Rusya'da yapılmak istenmiş, ancak daha başlamadan sona erdirilmiştir.
Lerner ve Colander'in (1980) MAP önerisinde işleyiş şöyle: Ürettiği ürünün fiyatını değiştirmek isteyen şirket, alım ve satımı yapılabilen bir permi sistemine göre davranmak zorunda. Eğer şirket fiyat düşürüyorsa, kendisine, devlete veya başka şirketlere satabileceği permi veriliyor. Şirket fiyat düşürmekle kazanç sağlıyor.
Eğer şirket ürettiği ürünün fiyatını yükseltecekse, devletten veya başka şirketlerden permi satın almak zorunda. Şirket, fiyat yükseltmekle bir ceza ödemiş oluyor.
Enflasyon ortamında, fiyat yükseltmek teşvik edilir, çünkü böylece kazançlar/kârlar artmış olur. Lerner ve Colander MAP permi sistemiyle bu teşviğin tersine çevrildiğini açıklıyorlar. Bir şirketin fiyat yükseltirken ödediği permi ücreti, çevre kirliliği yaratan şirketin ödediği ceza gibidir.
Ancak arada önemli bir fark var. MAP sisteminde permi piyasada alınıp satılabiliyor. Bu nedenle enflasyon sorunu piyasa sistemi içinde çözülmüş oluyor. En azından Lerner ve Colander böyle açıklıyor. Bu sistemin uygulaması olmuş mu?
MAP siseminin ilham verdiği örneğin çevre kirlenmesine uygulanan cezalar var. Ancak sistem doğrudan uygulanmış mıdır, bilmiyorum. Sistemin uygulanabilmesi için her bir fiyat değişiminin izlenebilmesi gerekir ki, bu da kolay değildir.
* Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun.
Kaynaklar
Berg, Andrew ve Olivier Blanchard (2011) "Stabilization and Transition: Poland, 1990-91" The Transition in Eastern Europe, Volume 1 içinde.
Lerner, Abba ve David C. Colander (1980) MAP: A Market Anti-Inflation Plan. New York: Harcourt Brace Jovanovich.
Uygur, Ercan (3 Ocak 2022) Enflasyon Endişesi ve Arjantin Dersi. T24
Uygur, Ercan (25 Ocak 2024) İktisatta Saygı Duyulanlar. T24
Ercan Uygur kimdir?
Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1969'da ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) 'uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan üç kişi göreve başlatılmadı.
Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl 'ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki 'ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı.
Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te 'doçent' unvanını aldı.
1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da 'profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi.
Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009)
Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı.
2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…"
|