05 Kasım 2024

Enflasyonu düşürme programının döviz kuru çapası/çıpası nedir?

Döviz kuru için, dolar veya dolar ve Euro sepeti olarak, neden bir sayısal artış oranı açıklanmıyor? Her an gelebilecek vergiler, sürekli artabilecek “itibar harcamaları” beklentisi ve haksızlık duygusu var. Bu soruyu Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e ekim ayındaki T24 konferansında sormak istemiştim

Dün açıklanan TÜİK oranı ile birlikte, yıllık tüketici (veya geçinme) enflasyonları şöyle sıralandı: TÜİK yüzde 48,58; İTO yüzde 59,10; ENAG yüzde 89,77. Elbette, her zamanki gibi, TÜİK enflasyonu İTO ve ENAG enflasyonlarından daha düşük.

Nereden bakarsak bakalım, enflasyon hedeflendiği veya öngörüldüğü kadar düşmüyor. Üstelik, Ekim ayı itibariyle, 12 ay sonrası için tüketicilerin beklediği enflasyon yüzde 67,23. Peki Türkiye’de enflasyon ve enflasyon beklentisi neden ataletli ve hızlı düşmüyor?

Bu soruya verilecek genel yanıt, enflasyonu düşürme programına ve/veya programın sahibi olan kişi ve kurumlara duyulan güvensizlik ile ilgilidir. Programın sahibi derken en tepeden, yani Cumhurbaşkanından başlamak gerekir.

Cumhurbaşkanı anayasayı ve anayasa mahkemesini tanımıyorsa, yargıya ve hukuka müdahale ediyorsa, seçilmiş kişileri ve kurumların yöneticilerini görevden alıyorsa, her an enflasyonu düşürme programını da tanımayabilir, bu programa müdahale de edebilir.

Güvensizlik konusu temelde budur. Diğer teknokrat nitelikli yöneticilerden böyle bir müdahale beklenmez. Keynes’in dediği gibi, iktisadın içinde hukuk, devlet yönetimi, siyaset, sosyoloji, felsefe, matematik, istatistik gibi her konu vardır. “Ekonomist” olanların bunu bilmesi gerekir.   

Ancak bu yazıda amacım, Türkiye’de son birbuçuk yıldır uygulanan enflasyonu düşürme programının kendisine yönelik “çapa veya çıpa” sorununa dikkat çekmektir. Bunu bu köşede ve başka yerlerde birkaç kez ifade ettim.

Bu bağlamda Arjantin’de yürütülen enflasyonu düşürme programına da bir örnek olarak değiniyorum. Türkiye’deki program 18 ay önce, Arjantin’deki 10 ay önce başladı. Döviz kuru çapası olarak farkları veya benzerlikleri var mıdır sorusuna kısaca yanıt veriyorum.

Para politikasında hedefleme veya çapa/çıpa konusu

Ana akım iktisat dünyasında enflasyonu düşürmek veya belli bir düzeyde tutmak için bir hedefleme yapmak, diğer bir ifade ele bir “nominal çapa” seçmek gerekir. Hedef belirleme, enflasyonu belirlediği düşünülen bir değişken içindir, o değişken aynı zamanda bir çapa oluşturur. 

Para politikası da bu hedefleme çerçevesinde uygulanmalıdır. Bu bağlamda üç hedeflemeden veya çapadan söz edebiliriz.

Birincisi, para hedeflemesi veya çapasıdır. Merkez bankası para miktarı artışı ile enflasyon arasındaki ilişkiyi inceler. Bu inceleme sonucunda örneğin M0 veya M1, veya M2 gibi bir para miktarı için bir artış oranı belirler. Gelecek dönemin enflasyonunu da para artış oranına bağlı olarak, ilan eder.

İkincisi, döviz kuru hedeflemesi veya çapasıdır. Merkez bankası bu kez kur artışı ile enflasyon arasındaki ilişkiyi inceler. Bu inceleme sonucunda kendi parasını dolar, Euro gibi bir paraya veya bir kur sepetine sabitler. Veya parasının diğer paraya veya sepete göre belli bir oranda değer yitireceğini açıklar. Gelecek dönemin enflasyonunu, kurdaki değişmeye bağlı olarak, ilan eder.

1970’lerden 1990’lara kadar uygulanan para ve döviz kuru hedeflemeleri veya çapaları, istenen kadar başarılı olmamış, hatta para veya bazen ödemeler dengesi bunalımlarına neden olmuştur. İşte bu nedenle üçüncü bir hedefleme önerilmiştir.

Üçüncü hedefleme veya çapa, enflasyon hedeflemesi veya çapasıdır. Uygulaması gelişmiş batı ülkelerinde başlamıştır. Bu uygulamada, araya para miktarını veya döviz kurunu katmadan, doğrudan enflasyonun kendisi hedeflenmiştir.

Bu hedefleme ile, ilan edilen enflasyon hedefinin bir çapa görevi göreceği ve enflayonun ve enflasyon beklentilerinin bu çapaya doğru yakınsayacağı düşünülmüştür. Elbette bu yakınsamayı

sağlamak için hedefe uygun para/faiz ve maliye politikalarının uygulanacağı varsayılmıştır.

Türkiye’de uygulanan programda çapa konusu ve döviz kuru çapası

Şimdi gelelim Türkiye’de uygulanan enflasyonu düşürme programındaki hedefleme veya çapa sorununa. Bu programda enflasyon hedeflemesi uygulanmıyor, uygulanması da çok zor. Çünkü enflasyonun kendisi çok yüksek ve ekonomide genel olarak istikrarsızlık ve güvensizlik var.

Aslında (açık) enflasyon hedeflemesi Türkiye’de 2006 yılından başlayarak uygulandı. Ancak özellikle 2016-2018 döneminden başlayarak hedeflenen ile gerçekleşen enflasyon arasında çok büyük farklar oluştu.

Gerçi yüzde 5 enflasyon hedefi hala birkaç yıl sonrası için kağıt üzerinde korundu, ama bu hedefe 2016--2018 döneminden başlayarak kimseler inanmıyor, hatta bakmıyor. Ayrıca, son 6-8 yılda enflasyon hedeflemesinin gerektirdiği faiz gibi politika araçlarınn kullanılması da soru işaretleri taşıyor.

Bu programda para hedeflemesi de uygulanmıyor, çünkü daha önce de belirttiğim gibi para miktarı değişmeleri ile enflasyon arasında istikrarlı bir ilişki yok. Bu istikrarsızlık, birçok nedenle, daha önce de hem başka ülkelerde hem Türkiye’de vardı, olageldi. 

Para hedeflemesi konusunda önemli bir sorun daha var; dolarlaşma (para ikamaesi) nedeniyle Türkiye’de M1 ve M2 gibi değişkenler içinde yabancı paralar da var. Para hedeflemesi döviz içeren değişkenlerle yapılamaz elbette.

Öyleyse enflasyonu düşürmek için geriye bir tek döviz kuru hedeflemesi veya döviz kuru çıpası kalıyor. TCMB, aslında 2022 yılından bu yana, ama bir program çerçevesinde 2023 Haziran ayından bu yana, döviz kuru çapası kullanmaya çalışıyor.

Ancak döviz kuru çapası konusunda şöyle bir sorun var: Hedefleme veya çapa denildiğinde hedef olarak bir sayısal değer olması gerekir. Türkiye’de uygulanan programın çapası döviz kurudur, ancak bu çapanın sayısal değeri yoktur. Bu yönüyle programda bir çapa görevi eksikliği vardır.

Vurgulamak gerekir ki, döviz kuru konusunda geleceğe yönelik bir belirsizlik vardır. Peki döviz kuru için, dolar veya dolar ve Euro sepeti olarak, neden örneğin bir sayısal artış oranı açıklanmıyor? Bu soru önemsiz gibi görülebilir, ancak beklentiler bakımından önemlidir.

Tüm karar alıcılar farkında ki TL’nin değerlenmesi çok uzun süre devam edemez. 2022 ve 2023’ten gelen TL değerlenmesi var. Ancak yalnızca 2024 yılına bakarsak görüyoruz ki, OVP’ye göre dolar kuru ortalama yüzde 41,4 yükselecek, GSYH deflatörü ise yüzde 60,9 artacak.

Ayrıca 2025’te de TL’nin reel değerlenmesi devam edecek görünüyor. Burada dolar kuru yüzde 26,4 artarken, GSYH deflatörü yüzde 33,9 artacak. Bu süreç, ancak yüksek faiz ile devam edebilir. 

Döviz çıpasındaki eksiklik, bir şeffaflık zafiyeti ve belirsizlik kaynağı durumundadır. Halbuki enflasyonu düşürme uygulamalarında açık ve şeffaf olmak var olan güvensizliklerin azalmasına yarımcı olur. Belirtilmesi gereken başka bir belirsizlik de maliye politikası kaynaklıdır.

Her an gelebilecek vergiler, sürekli artabilecek “itibar harcamaları” beklentisi ve haksızlık duygusu var. Bunlar da belirsizlik ve güvensizlik yaratıyor.

Arjantin’de uygulanan programda döviz kuru çapası ve bütçe dengesi

Arjantin’de 2023 Kasım ayında aşırı libertaryan ve sağcı Javier Milei başkan seçildi. Aralık ayında resmi dolar kuru ile piyasa kuru arasındaki farkı gidermek üzere yüzde 50 oranında devalüasyon yaptı. Bunun da etkisiyle yıllık tüketici enflasyonu 2024 Ocak ayında 254,2 iken, Nisan’da 292,2’ye çıktı.

Arjantin’in, IMF ile anlaşmalı biçimde uyguladığı enflasyonu düşürme programının birçok özelliğinden birkaçını belirteyim.

1) Aylık enflasyon oranı Nisan ayından başlayarak yüzde 4 olarak öngörüldü. Böylece 2024 sonunda yıllık enflasyon yüzde 124’e inecekti. Eylül ayında enflasyon yüzde 3,49 oldu.

2) 2024 Ocak ayından başlayarak, dolar kurunun aylık olarak yüzde 2 yükselmesi hedeflendi. Bu hedef enflasyonu düşürmek için bir nominal çıpa oluşturdu. Dikkat edelim, çok yüksek enflasyona karşılık Arjantin’de sayısal bir kur çapası vardır. Çünkü başka türlü çapa görevi eksik kalır. 

3) Bütçe açığı giderek hızla düşürüldü ve 2024 sonunda sıfıra indirilecek.

4) Merkez bankasının politika faizi Aralık 2023’te yüzde 100 iken sürekli indirildi ve en son 5 Kasım 2024’te yüzde 35’e düşürüldü. Bütçedeki faiz yükü hıza azaltıldı.

Arjantinde uygulanan programın birçok olumsuz yanı var. Örneğin reel ücretler çok düştü. Fakirlik oranı nüfusun yüzde 57’sine yükseldi. Bunları ve Türkiye’de uygulanan program ile farkları ve benzerlikleri ayrı bir yazı konusu olacak.  

Bir kez daha vurgulamak isterim; döviz kuru çıpası için bir sayısal hedef yok. Neden acaba? Bu soruyu Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e ekim ayındaki T24 konferansında sormak istemiştim, ancak çok erken ayrıldığı için soramadım.

Ercan Uygur kimdir?

Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1969'da ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) 'uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan üç kişi göreve başlatılmadı.

Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl 'ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki 'ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı.

Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te 'doçent' unvanını aldı.

1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da 'profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi.

Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009)

Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı.

2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…"

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Şaşırtan barış söylemleri ve barış ödülleri

ABD ve İsrail, kuzey doğu Suriye’de insan ve silah gücü biriktiriyor. İnsan gücünün çok önemli bölümü Kürt nüfustan devşiriliyor. Soru şu; İsrail’in eksikleri böylece, bu güçle giderilebilir mi? İkinci bir soru şu; Öcalan’ın hayal ettiği Kürt ulusal sorununun çözümü böyle mi gelecekti acaba?

Ticaret savaşları ve ABD’nin vergi silahı

ABD’de alınan gümrük vergilerini yükseltme kararı AB ve Türkiye dahil olmak üzere tüm ülkeleri etkiliyor ve dikkate alınmak zorunda

Nobel Ekonomi Ödülü verilen çalışmalar ne diyor, Türkiye için ne mesaj veriyor?

Ödül alan üç yazarın çalışmalarından ortaya çıkan bir sonuç şudur: Hukukun, adaletin ve kurumların zayıf olduğu ortamlarda, toplum sisteme genellikle güvenmiyor, istismar edilip sömürülüyor ve sonuçta büyüme ve toplumsal ilerleme sağlanamıyor

"
"