25 Ocak 2024

İktisatta saygı duyulanlar

Bir iktisadi konuda insan ve toplumu dikkate alıyorsanız, saygı vardır. Diğer yandan, karar sürecinde tekniğiniz ve yönteminiz yoksa, belirsizlik ve tepki vardı

Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan

TCMB’nin bugün kısa vadeli faizi 2.5 puan arttırıp yüzde 45’e çıkaracağı yönünde genel bir beklenti var. Ancak, TCMB Başkanı H. Gaye Erkan’ın uzun süreli ABD seyahati, yakın çevresi ve görev süresi ile ilgili sorular faiz kararının önüne geçmiş durumda. Ne yazık!

Kişisel konular, siyaset ve iktidar hırsı iktisat konularının önüne geçti mi, uygulanan politikalar ve politikaların toplumsal yanı geride kalıyor, tartışılır duruma geliyor. Halbuki iktisadın toplumsal yanı ağır basar. İktisat eğitimini bilerek tercih edenler, insanlara ve özellikle içinde yaşadıkları topluma katkı yapmayı isterler.

1930 Büyük Buhranında insanların çektiği sefalet, önde gelen birçok iktisatçı için iktisadı seçmelerinde önemli bir nedendir. Yoksul ve geri kalmış ülkelerdeki sefalet de birçok iktisatçıya bu konuyu seçmeye yöneltmiştir. 1930 demişken, dönemin Sovyet Rusya'sı da akla geliyor.  

Bu yazıda amacım, iktisat eğitimi alanların ve verenlerin bazı soru ve sorunlar karşısındaki tepkilerine bakmaktır. Bu bağlamda kimlere saygı duyduklarını, nelere itiraz ettiklerini ortaya koyuyorum. Önce ABD’yi, sonra 1930’ların Sovyet Rusya'sını ele alıyorum.    

Kısaca söylersek, bir iktisadi konuda insan ve toplumu dikkate alıyorsanız, saygı vardır. Diğer yandan, karar sürecinde tekniğiniz ve yönteminiz yoksa, belirsizlik ve tepki vardır. 

En çok saygı duyulan iktisatçılar

ABD’nin önde gelen altı üniversitesinde (Chicago, Columbia, Harvard, MIT, Stanford, Yale) iktisat doktorası yapan öğrencilere bir anket uygulandı. Ankette 31 ayrıntılı soru vardı. Anket sonuçları ve değerlendirmeler hem kitap Klamer ve Colander (1990), hem makale Colander ve Klamer (1987), olarak yayınlandı.

Anket ve içindeki sorular başka çalışmalara da ilham kaynağı oldu. Anketteki 31 sorudan birinde öğrencilerin en çok saygı duydukları iktisatçıları sordular. Sorunun yanıtında, öğrencilerin seçtikleri iktisatçılara hangi nedenlerle saygı duyduklarını kısaca açıklamalarını da istediler.

Öğrencilerin en çok saygı duydukları beş iktisatçı, adı geçen altı üniversite itibariyle ve bunların toplamı olarak Tablo 1’de yer alıyor. Tabloda yer almak için bir iktisatçının bir üniversiteden en az  iki oy alması gerekiyor. 

Tablo 1 En Çok Saygı Duyulan İktisatçılar

Kaynak: Klamer ve Colander (1990), Tablo 3.4

Sonuçlar, öğrencilerin sosyal durumlarını dikkate alınca, her iki yazarı da şaşırtmıştı. Şöyle ki, ankete katılan öğrencilerin aileleri genellikle ABD’nin ortalama üstü geliri olan, üniversite öğrenimi almış kişilerden oluşuyordu. Siyahi öğrenci yoktu, bir tek Hispanik öğrenci vardı. Öğrenci babalarının yüzde 54’ü yüksek lisans veya doktora derecesine sahipti.

Bu ekonomik ve sosyal yapıdaki ailelerin çocukları, en çok Keynes’e saygı duyuyordu. Üstelik, dördüncü sırada Marx vardı. Smith, Marx’ın altında beşinci sırada idi. Prof. Colander ile daha sonraki yıllarda konuştuğumda, Friedman’ın listede olmayışına çok şaşırdığını söylemişti.

Friedman ilk 5 içinde yoktu, ilk 10 içinde de yoktu. İkinci sıradaki Arrow’un, üçüncü sıradaki Samuelson’un üst sıralarda olmasının özel nedeni vardı. Arrow Stanford da, Samuelson MIT’de öğretim üyesi idi ve en çok oyu kendi öğrencilerinden almışlardı.

Keynes ve Marx neden en çok saygı duyulan iktisatçılar listesinde yer aldılar? Doktora öğrencilerinin verdiği açıklamalardan bu iki iktisatçı için şu ortak noktalar ortaya çıkıyor.

1) Dönemlerinin bunalımlarını, bazıları gibi, görmezden gelmediler, tarihsel gelişim içinde incelediler ve en önemli yönlerini ele aldılar.

2) Bunalımlar için önceki iktisat yaklaşımlarını yetersiz buldular, kendi çözüm önerilerini getirdiler.

3) Çözümün siyasete bağlı olduğunu vurguladılar.

Ayrıca şu özel notlar var.

Keynes: Keynes, soyut modellerle değil, gerçek dünyanın sorunları ile uğraştı. Bu nedenle yaklaşımı geçmiştekilerden farklı idi. Bazı öğrencilere göre Keynes’in bir modeli vardı ama soyut değildi ve fazla matematiğe boğmadı. Böylece yaklaşımını ortalama kişiye anlatabildi. Ayrıca işsizlik gibi büyük bir sosyal soruna odaklandı.

Marx: Marx da gerçek dünyanın sorunlarına odaklandı ve üstelik gelecekte olabilecekleri de çekinmeden anlatmaya çalıştı. Bazı öğrencilere göre, Marx bir felsefeci olarak sunulsa da teknolojiye ve kalkınmaya ağırlık veren iyi bir iktisatçı idi.

Aynı ankette öğrencilere “rasyonellik” ve neoklasik iktisatla da ilgili sorular soruldu. Özellikle Harvard ve MIT öğrencileri neoklasik iktisadın temel bir varsayımı olan rasyonelliğin gerçek dünyada tam olmadığı görüşündedirler. Buna karşılık modellerde önemli yeri vardır.

Colander, bu ankete katılan öğrencilerle 15 yıl sonra tekrar haberleşti ve önemli bölümüne ulaştı.  Öğrencilerin yarıdan biraz fazlası akademik meslekte idiler ve yaşları kırka varmıştı. Colander (2003), bu eski öğrencilere bir kez daha en çok saygı duydukları iktisatçıları sordu.

Sıralama biraz değişmişti; Keynes şimdi Arrow’un ardından ikinci sıraya inmişti ama burada bir sapma vardı; Arrow kendi üniversitesinde şimdi öğretim üyesi olanların verdiği oylarla birinci sıraya çıkmıştı. Yoksa tüm diğer üniversitelerde Keynes yine birinci sırada idi.

Marx ise aşağılara inmişti; onun yerine Krugman gibi yeni nesil iktisatçılar gelmişti. Ancak Friedman ve başka neoliberal iktisatçılar yine ilk sıralarda yoktular. Marx’ın aşağılara inmesinde siyasi eğilimlerin değişmesi etkili idi; yeni ikinci ankete katılanların muhafazakar eğilimleri artmıştı.

Şimdi 1920’ler sonu 1930’lar başına gidip Sovyetler Birliğinde iktisat eğitimine ve uygulamasına bakalım.

Dört işlemci iktisada itiraz

Bolşevik devrimiyle kurulan Sovyetler Birliği'nin ilk yıllarında üretim planlaması ve üretime göre fiyatlama önemli sayılıyordu. İktisat eğitimi ve iktisat uygulamaları da bu yaklaşıma göre yapılıyordu. Bu yaklaşımda, planlama ve programlamada, matematik ve istatistik vardı.

Ancak Stalin’in 1927’de liderliği ele geçirmesiyle bu durum değişmeye başladı. Matematik ve programlamanın Marksizm ile uyuşmadığı söyleminden hareketle, 1930’dan başlayarak üretim ve fiyatlama daha bürokratik yöntemlerle yapılmaya başlandı.

Artık planlamada dört işlem; toplama, çıkarma, çarpma ve bölme yapılması uygun bulunuyordu.

Bu duruma planlamacılar yanında iktisat öğrencileri de itiraz etmeye başladılar. Öğrenciler protesto yürüyüşleri yaptılar.

Öğrencilerin pankartlarında şöyle ifadeler vardı: “Dört işlem bakkal için yeterli olabilir, ancak ulusal ekonominin planlaması için yeterli değildir.” “Matematiksel programlama ile en iyi üretim seviyesi bulunabilir.” Ancak bu itirazlar sonuç getirmedi.

O dönemin ünlü planlamacısı Kantorovich’e göre dönemin Sovyet üretimi yüzde 50 daha fazla olabilirdi, engellendi. Smolinski (1973). Kaynak dağılımı çok verimsiz ve etkinlikten uzak, rasgele yapıldı. Planlamacılar için daha da kötüsü oldu.

Ünlü matematiksel planlamacılardan Groman ve Kondratief, ki devresel hareket oluşumlarını da açıklamıştır, idam edildiler. Feldman ve Vainshtein hapse atıldılar. Slutsky ve Konius, bilimsel çalışma ve yayınlarını durdurdular. Smolinski (1973).

İnsan ve toplumla birlikte teknik ve yöntemin olmadığı tepeden inmeci yaklaşım Sovyet Rusya’da büyük maliyetler getirdi ve çok tepki çekti.

Türkiye’ye dönersek, konuyu eğitime ve devlet idaresine getirmek gerekir. Eğitim, tarikatların etkisiyle ve dinsel ögelerle sürekli geriliyor, nitelikli insanlar yetiştirmek için artık bir çaba yok. Taraftar yetiştirme çabası var. Kadrolar oluşturmak için niteliğe değil yurtdışında bağlantısı olanlara veya siyasi taraftarlık yapanlara bakılıyor.

Bu yaklaşımın içinde insan ve toplum değil, siyasi hesaplar ön planda. Diğer yandan bu yaklaşımda teknik ve yöntem de yok. Haliyle saygı görmüyor, tepki çekiyor. Bu ortamda siyasi ve kişisel çekişmeler kaçınılmazdır.  


Kaynaklar

Colander, David ve Arjo Klamer (1987) The Making of an Economist. Journal of Eocnomic Perspectives, 1(2), ss. 95-111.

Colander, David (2003) “The Aging of an Economist”, Journal of the History of Economic Thought, 25 (2), ss. 157-176.

Klamer, Arjo ve David Colander (1990) The Making of an Economist. First print, Westview Press, New York. 2019 print, Routledge, Taylor and Francis, New York

Smolinski, Leon (1973) “Karl Marx and Mathematical Economics”, Journal of Political Economy, 81 (5), September – October, ss. 1189-1204

Ercan Uygur kimdir?

Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1969'da ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) ‘uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan üç kişi göreve başlatılmadı.

Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl ‘ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki ‘ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı.

Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te ‘doçent' unvanını aldı.

1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da ‘profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi.

Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009)

Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı.

2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…"

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Tasarruflar ve geleceğimiz

Adı “Milli Eğitim” olan bakanlık, eğitim, öğretim diyemiyor da maarif diyor. İçerik diyemiyor, müfredat diyor. Amaç, seçilen kelimelerle bile tarihi geri döndürmek

Faiz kararı ve döviz kuru

TCMB, 500 baz puanlık artışın etkisini “bekleyip görelim” mi dedi? Hangi değişkene, değişkenlere etkisini bekleyip görecekti? Zaten bakabileceği göstergeler yok mu?

Uluslararası ticarette sınırlamalar ve Çin-Rusya gruplaşması

Şimdilerde tartışmayı ve çelişkiyi yoğunlaştıran iki gelişme yaşanıyor. Birincisi, yine başkan seçilmeye çalışan Trump’ın, seçilirse, ABD’nin Çin’den yaptığı tüm ithalata yüzde 60 vergi uygulayacağını açıklaması. İkincisi, ABD Hazine Bakanı Janet Yellen’in Çin’i ziyaret edip şöyle bir uyarıda bulunması