Tam tersine La Nina, yani gezegeni soğutan hava olayının yaşandığı günlerde dünyanın tüm zamanların en sıcak ocak ayını idrak etmesinin hepimizi çok korkutması gerekiyor ama öyle görünüyor ki kimsenin bir şey yapmaya niyeti yok.
Uzmanlara göre artık 2 derecelik bir küresel sıcaklık artışında kalmak bile hayal…
Evet, dünya bundan daha birkaç yıl önce 2 derecelik bir artışın önüne geçmeyi hedef olarak belirlemişti. Çeşitli önlemler alınacak ve 2 derecenin altında kalmak için gereken her şey yapılacaktı. (Asıl hedef 1.5 derecenin altında kalmaktı ama o zaten ölmüştü.)
Dünyanın en önemli iklim bilimcilerinden James Hansen geçen hafta içinde bu hedefin de “öldüğünü” açıkladı.
Hansen ve ekibinin hesaplamalarına göre bundan böyle küresel sıcaklık ortalaması 2045’e kadar sanayi öncesine kıyasla 1.5 derece civarı farklarla ilerleyecek ve 2045’lerle birlikte 2 dereceyi göreceğiz.
Yine aynı ekibin tahminine göre bu noktaya gelmemizle birlikte kutuplardaki buzulların erimesi öyle bir noktaya ulaşacak ki, okyanusa karışan tatlı su özellikle Atlantik Okyanusu’ndaki tuzlu suyun yoğunluğunu değiştirecek ve bunun neticesinde Atlantik Akıntısı duracak.
İşte oradan sonrası işimiz kelimenin tam manasıyla “Allah’a kalmış” olacak.
Oradan sonrasını kestirebilmek mümkün değil ama mesela Avrupa’da kutup soğuklarının hakim olabileceği söyleniyor.
“E ama hani ısınıyorduk” demeyin. Küresel ısınma tam olarak bu demek: Bir yerler eksi bilmemkaç derecelerde donarken bir yerler kuraklıktan kavrulacak.
Ben bu yazıyı yazarken 45 yaşımı bitirmiş, 46 yaşının içinde biriyim.
Küresel sıcaklık farkı olur da 2045 yılında 2 dereceye ulaşırsa 65 yaşında olacağım. Henüz altı gün önce yayınlanmış bir araştırmaya göre 2 derecelik artışla birlikte gezegendeki tüm kara parçalarının üçte biri altmış yaş ve üstündeki insanların vücut ısılarını korumalarını başaramayacakları ve yaşamlarının tehdit altında olacağı derecede sıcak olacak.
Yine aynı araştırmaya göre 2 derecede ABD büyüklüğünde bir alan da genç-yaşlı demeksizin herkesin hayatta kalmasını tehdit edecek şekilde ısınacak.
Özellikle Afrika ve Güney Asya’da yaşama devam etmek imkansız hale gelecek ve bugün bile etkilerini gözlediğimiz göç çok ama çok daha büyük boyutlarda güneyden kuzeye doğru hız kazanacak.
Sonrası malum… Göç savaşları…
Tam olarak felaket senaryosu gibi bir yazı oldu, biliyorum. Lakin durum bu ve bu tabloyu tarif ederken öyle bu yüz yılın sonundan bahsetmiyorum.
Dolayısıyla “Ah, yazık olacak çocuklarımıza, torunlarımıza” gibi bir durumda değiliz.
Bizzat bizler tecrübe edeceğiz bu olacakları… Bizim başımıza gelecek her şey.
Çin’in DeepSeek R1 modeliyle yapay zekâ alanındaki büyük atılımını yazmıştım daha önce. Şimdi üzerinden bir süre geçtikten sonra anlıyoruz ki artık pek çok alanda olduğu gibi yapay zekâ alanında da süper güçlerin kıyasıya mücadele edeceği bir döneme girmiş bulunuyoruz.
Dolayısıyla bu alanda kendini birkaç hafta öncesine kadar rakipsiz zanneden ABD görmüş ve anlamış oldu ki, karşısında bir rakip var.
Bu nedenle tıpkı Sovyetler’le yapılan uzaya ve Ay’a gitme yarışı ve hatta nükleer silah yarışı türünden bir yapay zekâ yarışının başladığını söyleyebiliriz.
Her iki ülke de “insandan daha zeki” bir makineyi diğerinden önce ortaya çıkarabilmek için elinden geleni yapacak.
Bu da daha fazla çip, daha fazla elektrik tüketimi, daha fazla kaynağın bu işlere aktarılması demek.
Böyle bir rekabetten de gezegeni önceleyen küresel bir seferberlik çıkmayacağı çok açık.
Kısacası dünyayı ve bizleri zor günler bekliyor.
Tekrar ediyorum: Hayır, çocuklarımızı veya torunlarımızı değil. Bizzat bizleri!
İyi haftalar.
Eray Özer kimdir?
Eray Özer ODTÜ'de psikoloji okudu, sosyoloji hatmetti. Akabinde Bilgi Üniversitesi'nde yüksek lisans, Anadolu Üniversitesi'nde ise tez aşamasına takılan bir doktora ile akademik hayattan bir türlü elini eteğini çekemedi. Hatta iki yıl boyunca Kadir Has Üniversitesi'nde sosyoloji dersleri verdi.
Meslek hayatına Radikal Gazetesi'nde başladı, kısa süreli televizyon haberciliği deneyiminin ardından Doğuş Dergi Grubu'nda devam etti.
Son olarak ise Cumhuriyet hafta sonu eki Sokak'ı çıkaran ekipte yer aldı. Radikal, Birgün, Cumhuriyet ve Diken'de yazdı.
Yaklaşık dört sezondur devam eden bir podcast içeriği hazırlıyor. Buzdolabının tarihinden Yapay Zekâ'ya, Roman halkının hikâyesinden Kayıp Kıta Mu'ya birbirinden farklı konular hakkında hiç bilinmeyenlerin anlatıldığı "Yeni Haller" ismindeki podcast yayınına Spotify'dan veya tüm podcast uygulamalarından ulaşabilirsiniz.
|