Lakin gerçekten böyle mi?
Nadir dünya elementleri derken kastedilen nedir?
Bunlar sanki hepimiz biliyormuşçasına cümle içinde kullanılıyor ama aslında ne denmek istendiğini hiçbirimiz anlamıyoruz.
Bu yüzden gelin bu kavramların içini biraz açalım.
Nadir dünya elementleri mi, kritik mineraller mi?
Bir kere her şeyden önce bu tartışmada cümle içinde sıkça kullanılan ve genellikle birbirine karıştırılan iki kavram var:
Nadir dünya elementleri (rare earth materials) ve kritik mineraller (critical minerals).
Birincisi, yani nadir dünya elementleri olarak bilinenler aslında lisede kimya derslerinden hatırladığımız elementlerden 17 tanesine verilen isim.
Kafanızı karıştırmamak için hepsini sıralamıyorum ama bu madenler gerçekten de doğada çok az bulunuyorlar, çeşitli özellikleri nedeniyle de ileri teknolojilerde kullanılıyorlar.
Peki, Ukrayna’da bu elementlerden var mı?
Evet, olduğu söyleniyor. Lantan (lanthanum) ve seryum (cerium) ikilisinin Ukrayna’da bulunduğu iddia ediliyor.
İddia diyorum, zira Ukrayna Maden Bakanlığı var olduğunu söylese de birazdan değineceğim üzere Ukrayna’nın rezervleriyle ilgili şüpheci yaklaşımlar da var.
Kritik mineraller ise aslında stoklarının sürekliliği büyük önem arz eden, kesintiye uğraması durumunda dünya ticari zincirinin sekteye uğrayacağı çeşitli sayıda madeni temsil ediyor.
Avrupa Birliği’nin belirlediği 34 maden “kritik” sayılıyor. Grafit, lityum, titanyum, zirkonyum bunlardan başlıcaları.
Yine Ukrayna’nın bu 34 kritik mineralden 22’sine sahip olduğu söyleniyor.
Özellikle titanyum ve lityum yatakları çok büyük.
Beş yüz bin tonla Avrupa’nın en büyük lityum yataklarının Ukrayna’da olduğu ifade ediliyor.
Keza titanyumda da global üretimin yüzde 7’si bu ülkeden karşılanıyor.
Tüm bu madenlerin değeri ne kadar?
Biliyoruz ki, Trump Ukrayna’nın madenlerini istiyor.
Bunu da yaptıkları askeri ve insani yardımlar karşılığında talep ediyor.
Bu yardımların toplamı ne kadar, henüz orada bile bir mutabakat sağlanmış değil.
Bir gün çıkıp “500 milyar dolar harcadık” diyor. Bir başka gün rakamı 350 milyar dolara çekiyor.
Ukrayna kaynaklarına göre ABD’den gelen para 118 milyar dolar civarında. Amerikan Savunma Bakanlığı’na göre ise bu rakam 183 milyar dolar seviyesinde.
Lakin Trump’ın diline dolanan 350 milyar dolar nereden çıktı, bilen yok!
Peki, Ukrayna’nın toplam rezervlerinin değeri ne?
Öyle ya, ABD harcadığı parayı buradan alacak, Ukrayna’nın yeniden inşası için de bir fon kurulacak ve paranın yarısı buraya yatırılıp -muhtemelen- o para da “inşaat yapıyoruz” filan denilerek dolaylı yoldan yine ihaleleri alacak Amerikan firmalarının cebine girecek…
Rezervlerin değeri konusunda birden fazla iddia mevcut.
Fakat mesela Washington Post’un 2022 yılında yaptığı bir araştırmaya göre kritik maden ve nadir elementlerin yanına doğalgaz, petrol ve kömürü de eklersek Ukrayna’nın yeraltı zenginlikleri toplamda 26 trilyon dolar gibi devasa bir devasa bir değere ulaşıyor.
Forbes Ukrayna’nın bir başka değerlemesine göre bu rakam 14,8 trilyon dolar.
Rusya’nın işgal ettiği bölgelerde kalan yataklar ne olacak?
İşte bu kritik bir soru.
Zira Rusya, Ukrayna’nın doğusunda geniş bir alanı işgal etmiş durumda ve buralardan çıkmaya hiç de niyetli görünmüyor.
Üstelik işin Ukrayna açısından kötü kısmı da şu ki; yukarıda sözünü ettiğimiz kritik minerallerin ciddi bir kısmı işgal altındaki topraklarda bulunuyor.
Tam olarak yüzde 40’ı, yani neredeyse yarıya yakın rezerv bugün Rusya kontrolündeki Donbas ve çevresinde yer alıyor.
Dolayısıyla Rusya buradan çıkmayı kabul etmezse rezervlerin yüzde 40’ı Ruslarda kalmış olacak.
Bu madenler çıkarılmaya hazır mı?
Rezerv ile kaynak arasında da bir terminoloji ayrımı var.
Biz sıklıkla rezerv diyoruz ama aslında rezerv çıkarılmaya hazır, etüdü yapılmış alanları tarif etmek için kullanılıyor.
Kaynak ise potansiyel olarak yerin altında olduğunu bildiğimiz madenleri ifade ediyor.
Ukrayna’da öncelikle sözü edilen değerlemelerin kaynaklar, yani henüz etüt edilmemiş bölgelerin de hesaba katılmasıyla yapıldığını akılda tutalım.
Bunun dışında ülkede aktif olan madenlerde ciddi bir teknoloji sorunu olduğu söyleniyor.
Sovyet döneminden kalma eski teknolojilerle madenciliğin devam ettirildiği, bu nedenle bugün çoğu madenin kârlı bir yapıda olmadığı biliniyor.
Örneğin uranyum… Uranyum açısından da geniş bir kaynağa sahip olan Ukrayna, kullanılan teknoloji nedeniyle zarar etmesinden dolayı uranyumunu savaşa kadar Rusya’dan sağlıyordu.
Madenlerin eski olması dışında tüm bu maden tartışmasına getirilen bir başka eleştiri daha var: Kaynakların belirlenmesinde kullanılan raporların Sovyetler döneminde hazırlanan elli yıllık raporlar olduğu söyleniyor.
Mesela konuyla ilgili görüşlerine başvurulan Amerikalı profesör Laura Lewis yakın zamanda verdiği bir mülakatta Ukrayna’nın nadir dünya elementlerine sahip olduğuna dair güvenilir bir kanıt olmadığını dile getirdi.
Lewis’in bu iddialarını destekleyen bir başka açıklama da Ukrayna Jeolojik Araştırmalar Enstitüsü eski direktöründen geldi. Direktör Roman Opimakh, eldeki verilerin 1960 ve 1980’lerden kalma olduğunu, modern bir değerlendirme yapılmadığını, üstelik bu konuda konuşmanın da yasak olduğunu bir basın kuruluşuna gönderdiği e-postada teyit etti.
Bir diğer mesele de zaman: Trump her şeyi hızlı yapmaya, detaylandırmadan adım atmaya bayılan bir politikacı modeli.
Oysa bir maden kurmanın ortalama süresi 18 yıl olarak saptanmış durumda. Çıkarma ve ayrıştırma tesisleriyle birlikte maliyet 500 milyon dolar ile 1 milyar dolar arasında değişiyor.
Yani ABD bugün anlaşmayı yapsa meyvelerini yirmi yıl sonra toplayacak.
Trump’ın bundan haberi var mı, bilmiyorum.
O kadar çok acayiplik yaşanıyor ki, birileri Trump’a “Başkan biz yirmi yıl sonrası için yapıyoruz bu anlaşmayı” demekten imtina etmiş olabilir.
Öğrenince delirip hırsını çevresindekilerden çıkarmaya kalkabilir.
“Yirmi yıl sonra gelecek milyar dolarları ben ne yapayım” diye Rusya’yla el ele verip Ukrayna’dan Batı’ya doğru her yere Allah ne verdiyse girişebilir.
Gülmeyin. Olabilir yani…
Her şey olabilir.
İyi haftalar.
Eray Özer kimdir?
Eray Özer ODTÜ'de psikoloji okudu, sosyoloji hatmetti. Akabinde Bilgi Üniversitesi'nde yüksek lisans, Anadolu Üniversitesi'nde ise tez aşamasına takılan bir doktora ile akademik hayattan bir türlü elini eteğini çekemedi. Hatta iki yıl boyunca Kadir Has Üniversitesi'nde sosyoloji dersleri verdi.
Meslek hayatına Radikal Gazetesi'nde başladı, kısa süreli televizyon haberciliği deneyiminin ardından Doğuş Dergi Grubu'nda devam etti.
Son olarak ise Cumhuriyet hafta sonu eki Sokak'ı çıkaran ekipte yer aldı. Radikal, Birgün, Cumhuriyet ve Diken'de yazdı.
Yaklaşık dört sezondur devam eden bir podcast içeriği hazırlıyor. Buzdolabının tarihinden Yapay Zekâ'ya, Roman halkının hikâyesinden Kayıp Kıta Mu'ya birbirinden farklı konular hakkında hiç bilinmeyenlerin anlatıldığı "Yeni Haller" ismindeki podcast yayınına Spotify'dan veya tüm podcast uygulamalarından ulaşabilirsiniz.
|