03 Kasım 2019

Sosyal medya çağının günah keçisi: Tiktok

Muhafazakârlar, kendi uydurdukları yerli ve milli kültüre uymayan davranışlar gördüklerinden; solcular işçi sınıfının gündelik hayatını farklı hayal ettiklerinden; seküler orta sınıflar pek aşina olmadıkları yaşamların önlerine çıkmasından dehşete düşüyor ve suçu Tiktok'a atıyorlar

İnşa edilmiş kültürel kampların sonu gelmez mücadelesinin bereketli toprakları olarak da anabileceğimiz ülkemizde, seküler kamp ile mütedeyyin kampın aynı şiddette nefret duyduğu bir olgu bulmak oldukça zordu. Neyse ki Tiktok ortaya çıktı da, birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerde, toplumu keskin bir nefrette bir araya getirdi.

Kendisini sosyal medya uzmanı olarak etiketleyen bir ak'ademisyen "Tiktok ülkemizin başına gelebilecek en büyük beladır" diye açıklama yaptı örneğin. Uygulamanın yozlaştırıcı etkisinden, muhafazakâr insanların orada kendilerini rezil ederek aslında davaya zarar verdiğinden uzun uzun bahsetti. Saray medyası bileşenleri de uygulamanın "zehir, tuzak, uyuşturucu, ahlak düşmanı" olarak anıldığı yüzlerce haber yaptı.

Aynı esnalarda Twitter'da cringe kelimesinin bol bol geçtiği tweetlerle, hem Tiktok içerikleriyle dalga geçiliyor, hem de bu içeriklerin yarattığı dehşetten bahsediliyordu. Herkes başkası adına utanıyordu. Bu konuya eğilen bazı sosyalistler ise Tiktok olgusunun sınıfsal bir bakışla açıklanamayacağını, her şeyin düpedüz rezillik olduğunu yazıyordu. Hayallerdeki işçi sınıfıyla, videolarda karşımıza çıkanlar arasında büyük bir açı farkı olduğu belliydi.

Henüz 2016'da kurulan ve 2017'de dudak senkronizasyon uygulaması Musical.ly ile birleşmesiyle atak yaparak üye sayısını 500 milyona çıkartan bu uygulamanın, bir ahlaki panik ile karşılanması sadece ülkemize özgü bir şey değil. ABD'den Hindistan'a kadar birçok ülkede uygulamaya yönelik yasaklama girişimleri ve para cezaları gündeme geldi. Özellikle pornografik içeriğe uygun olması ve çocuklara zarar verici içerikleri barındırması nedeniyle üzerinde en çok konuşulan uygulamalardan birisi oldu.

Bu başlıkların gerçek tehlikeleri barındırdığı, bir ahlaki panik havasında değil de, profesyonel izleme kuruluşlarının titiz çalışmasıyla üzerine düşülmesi gereken bir konu olduğu ortada. Ancak, Türkiye'nin 30 milyon kullanıcıyla, dünya sıralamasında üçüncü sıraya yerleşmesi gibi bir olguyu tartışmak ve anlamaya çalışmak zorunda olduğumuz da bir o kadar, ortada.

Tiktok'un farkı ne?

Tiktok gibi bir uygulamanın kısa bir süre içerisinde bu denli popüler olmasının ve kullanıcı bulmasının temel nedeni, tabii ki, içerisinde olduğumuz sosyal medya çağında, kimsenin kendisini bu alandan uzak tutma gibi bir lüksünün bulunmaması. Çevrimiçi olmayanın, fiziki varlığının da tartışıldığı böyle bir dönemde, herkesin kendi meşrebince, mekânın bir köşesinde kendine yer bulma çabası oldukça anlaşılır bir şey. Tiktok da, sürece daha geç adapte olmuş insanlar için, oldukça elverişli bir mecra olarak işliyor. New Yorker'dan Jia Tolentino'nun aktardığı gibi Tiktok aslında tam anlamıyla bir sosyal medya gibi de çalışmıyor.

Instagram veya Twitter'ı düşündüğümüzde, bu mecralarda bir sanal benlik oluşturmanın para, zaman, efor, kültürel sermaye açısından karşılığı yoğunken, Tiktok, belirlediği algoritmalarla, kullanıcılarına verdiği görevlerle ve sadece şarkı söylemek, dans etmek ya da taklit yapmakla sınırlı içerik tarzıyla bir video fabrikası gibi çalışıyor. Şirketin geliştirdiği algoritmalar, "sizin için" ya da "keşfet" bölümlerini, kullanıcıların ilgilerinden çok kendi stratejisi üzerinden kurguluyor. Yeri geldiğinde, kullanıcıların tutacağı düşünülen içeriklerini akım hâline de getiriyor. Şirket, milyonlarca kullanıcıya, kolaylıkla kopyalanabilen görevler veriyor. Böylece doktor veya avukat olmanıza, bunların getirdiği simgesel sermayeye bel bağlamanıza, vücudunuzu geliştirip, en güzel kıyafetlerle,  en "cool" mekanlara gitmenize gerek olmadan, sadece bedeninizle var olabileceğiniz ve böylece yüzbinlerce kişi tarafından görünür olma şansına erişebileceğiniz bir mekân sağlıyor Tiktok.

Tabii ki bu, içeriklerin belli bir kurguda ortaklaşmasına, ana akım bir video tarzının ortaya çıkmasına neden oluyor. Ancak, aynı durumun diğer sosyal medya mecralarında olmadığını iddia edebilir miyiz? Kullanıcılarına daha geniş bir hareket alanı tanıyan Twitter ve Instagram gibi uygulamalarda bu çok mu farklı işliyor. Örneğin, Twitter'ın anonim hesap furyası da belli bir mizah kalıbını, fotoğraf kurgusunu, paylaşım standardını ana akım haline getirdi. Arkadaşlarla veya aileyle yapılan WhatsApp konuşmalarının ekran görüntüleri her gün defalarca karşımıza çıkıyor bu mecrada. Instagram'da standartlaşan bir fotoğraf estetiğinin, bir hikâye paylaşım şeklinin varlığı üzerine onlarca yazı yazıldı. Üstelik bu mecraların kullanıcıları, üzerinden çok zaman geçmeyen bir tarihte, bu uygulamalar kullanıma açıldığında, direkt olarak bu kullanım alışkanlıklarının içerisine doğmadı, belki ciddi bir kısmı zihnen bu mecraların mantığına direndi, ancak zaman içerisinde bu mecraların içerisinde doğan kültür bir meşruiyet çerçevesi oluşturdu.

Yıllar öncesine dönüp bir şimdiye bakma olanağımız olsa, içerisinde nefes aldığımız alanları garipsemeyeceğimizin bir garantisi yok. Aynı şey Tiktok için de geçerli. Nasıl ki, Twitter anonim hesaplar açıp, gündelik hayatımızın birçok alanından fotoğraflar paylaşmamıza, özel hayatımızın ayrıntılarını hikâyeleştirmemize ya da Instagram yediğimiz içtiğimizi sergilememize, gittiğimiz her mekânı story'lerde göstermemize olanak sağlayan bir meşruluk alanı yarattıysa, Tiktok'ta üretilen içeriklerin de böyle bir meşruluk alanında, geri besleme ve etkileşimle üretildiğini aklımızda tutmamız gerekiyor (yani o videolar biz Twitter'da dalga geçelim diye çekilmiyor). Kısa bir zaman içerisinde bu içeriklerin ve uygulamanın normalleşeceğini, hatta belli bir kesim için norm haline gelebileceğini öngörebiliriz. Evet, Tiktok'u yaratan bir toplumsal dönüşüm olgusundan bahsedebiliriz, ancak bu, bütün toplumu etkileyen, onun farklı kesimlerini farklı şekillerde dönüştüren aynı olgudur.

Ucube gösterisi mi?

Bu bağlamda, Tiktok'u 16. yüzyılın ucube gösterileriyle (freak show) açıklamaya çalışan bakışın yanlış olduğunu düşünüyorum. O dönemde, bedensel engelleri ya da farklılıkları olan insanları izlemek, "normal" insanlar için bir şaşkınlık ve eğlence kaynağıydı. Tabii bu insanlar, Tiktok'ta bulamayacağımız derecede nadir rastlanan, özel hastalıklara sahip insanlardı (fil adam, ıstakoz çocuk, iskelet adam). Oysa günümüzde, ucubeliğin değil normal olanın, hatta normal olanın içerisinde saklı olanın bir haz kaynağı olarak öne çıktığı söylenebilir. Diğer insanların internette bıraktığı bütün ayak izlerini, takıntılı bir şekilde, takip etmeyi, araştırmayı açıklayan stalk eyleminin bu denli yaygınlaşması, bazı durumlarda bağımlılık haline gelmesi bunu göstermiyor mu? Ya da Curious Cat tarzı soru sorma sitelerinde, insanların hayatının sorularla didik didik edilmesi.

Ayrıca, insanların eylemlerinin ucubelik olarak etiketlenmesi de oldukça kısır ve tehlikeli bir noktaya sürüklüyor bizi. Yukarıda andığımız kültür alanlarının meşruluk sınırları açısından düşündüğümüzde, aynı sınırlar içerisinde yer almadığımız birçok insanın eylemi bize ucubelik olarak gözükebilir kolaylıkla. Üstelik benzer içerikleri on yıllar boyunca, "Yaparsın Aşkım", "Gelinim Olur Musun?", "Beyaz Futbol" gibi programların ana akımlaştığı televizyonlarda izleyen insanların sosyal medya mecralarında benzer bir meşruluk sınırı içerisinde hareket etmesini çok da yadırgamamak gerekiyor sanırım. Televizyon çağıyla zirvesine ulaşan ve sosyal medya çağına miras kalan düstur tam olarak şuydu: "Ne yaparsanız yapın ekranda ister siyaset, ister yarışma, ister bilgi ya da düşünce paylaşımı, isterseniz de vaizlik ama mutlaka eğlenceli yapın" (Tayfun Atay, Görünüyorum O Halde Varım, Can Yay. 2017, s.217).

Bu hattan ilerlediğimizde, Mihail Bahtin'in karnavala yüklediği bazı anlamların Tiktok'u açıklayabileceğini düşünüyorum. Bahtin, Orta Çağ dönemi insanlarının ikili bir yaşam sürdüğünü söyler. Birinci boyut, dönemin havasıyla birlikte düşünüldüğünde, ciddi olan boyuttur ve hayatın büyük bölümünü esir alır. Diğer boyut ise gülmeyle, kahkahayla tanımlanır ve karnavallarda ortaya çıkar (Karnavaldan Romana, çev. Cem Soydemir, Ayrıntı Yay., 2017, s.116). Çeşitli maskelerle, danslarla, oyunlarla bezeli karnavallarda insanlar, her türlü resmi hiyerarşi, kültürel kod ve sosyal baskıdan arınırlar. Burada ortaya çıkan, halkın ciddi yaşamında bastırdığı şeyler, yani küfür, müstehcenlik, aşağılama, kabalık ve aşırılıklardır. İletişim bilimci John Fiske de, popüler kültürün her zaman için kaçamak, utanılacak, kaba ve dirençli öğeler barındırdığını not eder. Bahtin'in burada gördüğü sistem dışına çıkma potansiyelinin Tiktok'ta var olduğunu söyleyemesek de, Tiktok'un, kullanıcıları için, sosyal baskı ve egemen ahlak kodlarının dışına çıkmaya fırsat veren sürekli bir karnaval olarak işlediğini iddia edebiliriz. Bunu belki de en iyi şekilde BBC Türkçe'nin "Tiktok'un İki Yüzü" videosunda konuşan Zeynep Yatkın'ın sözleri açıklıyor: "Bir insanı güldürüyorsun yani, bundan güzel bir şey olabilir mi? (...) Gençliğimizde duygularımız hep bastırıldı. Bastırıldığı için böyle çıkıyor belki de. Gençliğimiz Kur'an kurslarında geçti. (...) O halden bu hale gelince insanlar ‘sen çarşaflıydın, dinden çıktın' diyorlar. Çünkü biz de öyle görüyorduk". Muhtemelen Tiktok fenomeni olma yolunda ilerleyen pazarcılar, otobüs şoförleri, muavinler, berberler, inşaat işçileri de pek farklı düşünmüyordur.

Maganda söyleminin hortlaması

Hâl böyleyken, Tiktok'a karşı diğer sosyal medya platformlarında dile getirilen aşağılamaları 90'lı yılların sonunda mizah dergilerinin popüler tipleştirmesi magandaya bir geri dönüş olarak okuyabiliriz. 1950'lerden itibaren taşradan İstanbul'a akan ve şehri resmen "istila" eden, arabesk ile birlikte kendi kültürünü dolaşıma sokan insanların bir karakterde cisimleşmiş haliydi maganda: "1990'ların ortalarına gelindiğinde, maganda sözcüğü işgal ettiği toplumsal alanı kirletecek şekilde aktif olarak içeri sızan, ‘alenen' rahatsız edici olan bir ötekini betimlemek ve tanımlamak için geniş kapsamlı bir sıfat olarak egemen dile girmiştir. (…) başka bir deyişle, maganda kendi kabalığının farkında olmayan cahil taşralılar değil, kendi tiksindiriciliğinden zevk alan, aynı zamanda hoşlanılmayan (sadece zevksiz değil) ve saldırgan (sadece kaba değil) bir figürdür" (Ayşe Öncü, "1990'larda Kültürel Tüketim", Kültür Fragmanları, der. Kandiyoti&Saktanber, Metis Yay. 2003, s.195).

Sosyal medyayı bir mekân olarak düşündüğümüzde, Tiktok da kendi pratiklerini ana akımlaştırmış, rahat bir şekilde var olabileceği alanları tasarlamış ve onun içerisinde simgesel sermayesini yükseltme derdine düşmüş orta-üst sınıflar için, İstanbul'un istila edilmesine benzer bir şekilde sosyal medya mekânının istila edilmesi anlamına gelmekte. Üstelik bu kaba saba insanlar, o kadar çabayla ancak ulaşılan ilgi seviyesine, herhangi bir çaba harcamadan, mevcut halleriyle, sadece birtakım garip hareketler yaparak ulaşmışlardır. Bu ciddi bir sarsıntı gerekçesidir. Ancak diğer yandan ise bu istila, kendi konumuna dair kurucu bir işlev de üstlenmiştir. Orta sınıf sosyal medya kullanım pratikleri, tarafsız ve olması gerekenmiş gibi kodlanırken, diğer biçimler gerçekdışı, olağandışı ve saçma olarak kodlanır. Bu, Ayşe Öncü'nün sözleriyle, "içerme ve dışlama süreçleri ile aktif olarak korunmadıkları takdirde bulanma tehlikesi altında olan kültürel farklılıkların muhafazası için gereken sınır koyma çabasının bir parçası" olarak da işlev görür.

Sonuç olarak Tiktok, ne aşağılanması ne de yüceltilmesi gereken bir gösteri mecrası. Muhafazakârlar, kendi uydurdukları yerli ve milli kültüre uymayan davranışlar gördüklerinden, solcular işçi sınıfının gündelik hayatını farklı hayal ettiğinden, seküler orta sınıflar pek aşina olmadıkları yaşamların önlerine çıkmasından dehşete düşüyorlar ve suçu Tiktok'a atıyorlar.

Tiktok bu içerikleri yaratmıyor. Yıllar içerisinde, endüstriyel kültür ürünlerini tüketerek, bunları kendi kültürel alışkanlıklarıyla harmanlayarak karşımıza çıkan on binlerce insanın gösterilerini sergilediği bir performans sahnesi olarak iş görüyor sadece.

Yazarın Diğer Yazıları

CNN Türk boykotu işe yarar mı?

CHP’nin boykot kararını iktidarın sözünü güçlendirmeme hamlesi olarak da okuyabiliriz. Geç kalınmış bir karar olsa da, bu davet boykotunun CHP’lileri aşan bir kapsama erişmesi, CNN Türk’ün medya alanındaki temel işlevini faş eden ve bunu kadükleştiren bir etki yaratacaktır

Şehir, BİSAV ve üzgün İslamcılar

Sanırım, Şehir Üniversitesi’ne ve ardından BİSAV’a bu şekilde el konulması, AKP’nin "kültürel iktidar olamadık" yakınmasının ardında herhangi bir kültür politikasının olmadığını herkese açık şekilde göstermiştir

Bir gösteri olarak "tartışma" programları

Bu programlarda birçok şeyin olduğunu, ancak tartışmanın olmadığını söyleyebiliriz. Ülkenin mevcut vaziyetinde bu programların işlevi, kamuoyunu ilgilendiren meselelerin gerçekten tartışılması değil, iktidarı ilgilendiren meselelerin ne kadar hayati veya doğal olduğunun kanıksatılması

"
"