CHP’nin CNN Türk’ü boykot kararı alması Türkiye medya tarihi açısından önemli bir olay. Parti, kendi milletvekili ve üyelerinin bu kanala artık çıkmayacağını açıklamasının yanı sıra kendisine oy veren insanlardan da bu kanalı izlememesini istedi. Bu çağrıya kulak veren on binlerce insan kanalın sosyal medya hesaplarını engelledi, boykotun sosyal medyada yürüyen ayağı neredeyse bir kampanya halini aldı.
Gazete Duvar’ın haberine göre, CHP’nin bu kararı almasının arkasında sadece yakın dönemde yaşanan rezaletler yok. Geçtiğimiz sene, yerel seçim atmosferinde, Kemal Kılıçdaroğlu’nun çağrıldığı canlı yayınların son anda iptal edilmesi, CHP’ye yönelik sarayda hazırlanan haberlerin bu kanalda da yayımlanması, yani CNN Türk’ün AKP emrinde operasyon gazeteciliğine katılması gibi durumlar bu kararı hazırlamış.
Peki böyle bir boykot işe yarar mı ya da ne işe yarar?
Tarihte, şirketleri bazı kararlar almaya ya da bazı kararlardan vazgeçmeye zorlayan birçok başarılı boykot örneği mevcut. Örneğin Johnson & Johnson 2012 yılında bazı ürünlerinde zararlı maddelerin bulunduğunun ortaya çıkmasının ardından gerçekleşen boykot sonrası bütün bebek ürünlerini yeniden yapılandırmak zorunda kalmıştı. Benzer şekilde, 2010 yılında Nestle, kendisine karşı gerçekleşen boykotun ardından, palm yağı üretimi ile ilgili esaslı bir politika değişikliğine gideceğini duyurmuştu.
Bütün bunlar güzel örnekler, ama medya sektörü biraz farklı. Bu farklılığın en temel nedeni, bir televizyon kanalının müşterilerinin izleyiciler değil reklam verenler olması. Yani, biz CNN Türk’ü izlemek için bu kanala herhangi bir ücret ödemiyoruz. Kanal, bizim izlediğimizi varsayarak, bize reklam ulaştırma hedefiyle, şirketlerden para kazanıyor. İletişim bilimci Dallas Smythe, izleyicilerin bizzat kanal tarafından meta olarak üretildiğini ve reklamcılara satıldığını açıklamıştı bundan elli yıl önce. Bu nedenle izleyici boykotunun bir televizyon kanalına doğrudan ekonomik etkisinin olması zor.
Üstelik karşımızda "normal" bir medya şirketi de yok. Demirören, kâr elde etmek için bir medya grubunu satın almadı. Devletle ve doğal olarak AKP’yle olan diğer iş ilişkilerini geliştirebilmek, talan ve rant ekonomisinden pay kapabilmek için buna zorlandı. Gazetelerinin çoğu zarar eden, şişirme tirajlarla, kamu reklamlarıyla ve havuz desteğiyle ayakta kalan bir medya grubu söz konusu olunca boykotun maddi etki yaratmasının daha da zor olduğunu görüyoruz.
2018 yılında, ABD’de, koyu Trump yandaşlığı ve yalan-yanlı haberleriyle ünlü Sinclair Broadcast Group’a yönelik boykot çağrısı da benzer bir sonuç üretti. Ülke çapında 173 yerel televizyona sahip olan Sinclair, iki yıllık bir boykot çağrısı sonucunda kayda değer bir ekonomik bedel ödemedi. Ancak, şirkete ait televizyon kanallarının yalan haber yapmakta ne kadar hevesli ve yetenekli olduğu yönündeki algı çok daha güçlendi. Kampanya, Sinclair kanallarının -zaten pek de güçlü olmayan- itibarını ciddi oranda zedeledi. Bu kanallar yalan ve yanlı habercilikle özdeşleşti.
CNN Türk’e yönelik boykot da bu açıdan işe yarayabilir. Eski ana akım kanalı olarak CNN Türk, havuza katılmadan önceki itibarını bir nebze olsun koruyabiliyordu. Bunu sağlayan da muhalif siyasetçilerin ve gazetecilerin bu kanalın programlarından eksik olmamasıydı. Yani, sarayın CNN Türk’e biçtiği görevin yürütülebilmesi bizzat, saraya muhalif isimlerin katkısıyla başarılabiliyordu. Geçtiğimiz ay tartışma programları üzerine yazdığım bir yazıda bu durumu şöyle özetlemiştim: "Ülkenin mevcut vaziyetinde bu programların işlevi, kamuoyunu ilgilendiren meselelerin gerçekten tartışılması değil, iktidarı ilgilendiren meselelerin ne kadar hayati veya doğal olduğunun kanıksatılması. Muhaliflerin bu programlara çıkıp iktidarın faaliyetlerini eleştirmesi de bu durumu değiştirmiyor. Bir yapı olarak tartışma programları, üzerine konuşulan konuların, maddi gücü elinde tutanın lehine işlenmesini, gündem haline getirilmesini ve meşrulaştırılmasını sağlıyor. Tartışma olarak izlediğimiz bu gösteriyi, politik olarak yakın olduğumuz katılımcılar gözünden izlesek, 'bizimkilerin' karşı tarafa attığı gollerde heyecanlansak da program sonunda ortaya çıkan genel mesaj her şeyin olduğu gibi devam edeceğini müjdeliyor sadece."
Bu açıdan, CHP’nin boykot kararını iktidarın sözünü güçlendirmeme hamlesi olarak da okuyabiliriz. Geç kalınmış bir karar olsa da, bu davet boykotunun CHP’lileri aşan bir kapsama erişmesi, CNN Türk’ün medya alanındaki temel işlevini faş eden ve bunu kadükleştiren bir etki yaratacaktır. Sosyal medyada başlayan kampanyanın devam etmesi de, tıpkı Sinclair örneğinde gördüğümüz gibi, bu kanalı yalan ve yanlı habercilikle özdeşleştiren, Penguen imgesini hatırlatan ve daha da güçlendiren gerçek bir medya eleştirisini ortaya çıkartacaktır.