08 Aralık 2019

Twitter Devrimi bitti mi?

İnsanların, muktedirlerin karşısına dikilmek için bir araya gelmesi ve bu bir araya gelişlerin yarattığı simgelerin gezegene yayılıp, birçok isyan tohumunun içine karışması az buz şey değil yine de!

Lübnan, Şili, Irak, İran, Ekvador, Haiti, Hong Kong... Dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan, ülkelerindeki var olan düzeni değiştirmek için uzun haftalar boyunca sokaklara çıktı, çıkmaya da devam ediyor. Bu eylemler boyunca birçok insan kolluk güçleri tarafından katledildi, binlercesi hapsedildi, devlet en sarih şekliyle sokaklardaki yerini aldı. Ancak bazılarında bu şiddet işe yaramadı, devletin en üst yöneticileri istifa etmek zorunda kaldı. Eylemciler taleplerini kabul ettirdi, yaşadıkları adaletsizlikleri ve zorbalıkları tüm dünyaya duyurmayı başardı.

Bu isyan dalgasına henüz ortak bir isim bulunamadı. Oysa 2009 ile 2011 yıllarında patlayan isyan dalgasına 'Twitter Devrimi' ismi uygun görülmüştü. 2009'da İran'da başlayan ayaklanmayla birlikte, ABD'nin seçkin gazetecileri ve akademisyenleri, devrimin televizyondan yayımlanmasa bile mutlaka tweet'leneceğinden, Twitter olmasa bu isyanın mümkün olmayacağından, sosyal medya ile birlikte artık demokrasi dışı bir seçeneğin ortadan kalktığından söz etmeye başladı.

İsyana yol açan İran seçimlerinin en önemli aktörü, halka acımasız bir diktatörlükten kurtulma imkânı veren bu yeni teknolojiydi onlara göre. Yıl 2011 olduğunda, İran'da başarıya ulaşamayanın Tunus ve Mısır'da gerçekleşmesiyle bu söylem daha da coşkulu bir hâle geldi. Batı, uzun yıllardır silahlarıyla, bombalarıyla yapamadığını bir sosyal medya uygulamasıyla başarmış, demokrasiyi tüm dünyaya armağan etmişti.

Peki, neden bundan sekiz yıl sonra ortaya çıkan günümüzün isyanlarında sosyal medya ve Twitter vurgusu yok denecek kadar az? "Twitter Devrimi'nin bitişine tanık oluyoruz" başlıklı yazısında Richard Seymour, bunu, sosyal medyanın ve onun gözde uygulamalarının, yeniliğin ve özgünlüğün getirdiği, parıltısını kaybetmesiyle açıklıyor. Bazı teknolojik yenilikler, kısa bir süre içerisinde o denli kapsamlı bir mit hâline geliyor ki, yaşanan her toplumsal dönüşüm ve olay, bu yenilikle açıklanmaya çalışılıyor (bunun genelleşmiş hâli teknolojik determinizm olarak adlandırılıyor).

Seymour'un vurguladığı ikinci konu ise, bu dönemde sosyal medyanın başta IŞİD olmak üzere, karanlık odakların kötücül amaçları için kullanışlı bir araç olduğunun fark edilmesi. Kendiliğinden demokrasiyi kurması beklenen uygulamaların, yakın tarihin distopik olanaklarına verimli bir temel sağlamış olmasının yarattığı derin bir hayal kırıklığı.

Bunlar mantıklı gerekçeler olsa da, daha temel bir açıklamayı, isyanların temelinde, insanları sokağa çıkmaya ikna eden koşullarda bulabiliriz. Arap Devrimleri, sadece kokuşmuş Orta Doğu diktatörlüklerine karşı demokrasi odaklı bir karşı çıkışı değil, 2008 kriziyle birlikte yaşamları gittikçe zorlaşan yoksulların sınıfsal bir ayağa kalkışını ifade ediyordu. Böyle bir tablo karşısında, Twitter Devrimi kavramı, Batı'nın ekonomik nedenleri hasır altı edebileceği içi boş bir demokrasi söylemi olarak iş gördü. İşgal sloganı Tahrir'den Wall Street'e ulaştığında, zaten bu söylemin altı da boşalmıştı.

Yaşanan, Twitter'sız oldukları için başlarındaki diktatörlere rıza gösteren insanların bir dijital aydınlanma yaşaması değil, Görünmez Komite'nin sözleriyle "bir yönetim sanatı olarak ekonomi politiğin yavaş yavaş yıkılışına tanık" olunmasıydı. Neoliberal doktrinin, eşitsizliği günden güne arttıran saçma politikalarının yarattığı maliyetler, insanları sokağa çıkartacak bir öfke patlamasına yol açtı. 1789'da açıldığı ve 1991'de kapandığı iddia edilen parantez, bizzat bu parantezi var etmek için çalışan zihinlerde infilak etti ve tarihin sonunu ilan edenler Marx'ın hangi konularda haklı olduğunu araştırmaya koyuldu.

Bugün, Şili'den Lübnan'a kadar yaşanan isyanlar, 2008'den sonra ortaya çıkanlarla benzer motivasyonlara sahip. Bunları birbirine bağlayan bir teknolojik yenilik değil, dünyayı uçuruma sürükleyen kapitalizmin yarattığı ahval ve şerait.

Peki sosyal medya bu mücadelelere bir şey katmıyor mu? Tabii ki katıyor. Paolo Gerbaudo'nun söylediği gibi "sosyal medya esas olarak, son derece dağınık ve bireysel davranan bir kitlenin fiziksel biçimde toplanmasını kolaylaştıran ve bunda kılavuz rolü oynayan, sembolik bir kamusal alan kurma süreci şeklindeki bir araya gelme koreografisinin kurulması"nı sağlıyor (Twitler ve Sokaklar, çev. Osman Akınhay, Agora Kitap, 2014). Toplanma isyanlarda önemli bir aşamayı temsil ediyor. Ancak sonrasında eylemin rotası sokakta ve yüz yüze iletişimle çiziliyor. Mısır örneğinde ya da internetsizliğin onları daha iyi ve güvenli bir örgütlenmeye zorladığını söyleyen Sudanlı eylemcinin deneyimlerinde görüldüğü gibi. Bunun yanında, hareketin kendi sesini dünyaya, özellikle kendisine destek veren diğer ülkelerdeki insanlara ulaştırmasında da sosyal medya etkili. Bunu en iyi şekilde Şilili kadınların Las Tesis dansının yarattığı heyecanda görüyoruz sanırım.

İnsanların, muktedirlerin karşısına dikilmek için bir araya gelmesi ve bu bir araya gelişlerin yarattığı simgelerin gezegene yayılıp, birçok isyan tohumunun içine karışması az buz şey değil yine de!

Yazarın Diğer Yazıları

CNN Türk boykotu işe yarar mı?

CHP’nin boykot kararını iktidarın sözünü güçlendirmeme hamlesi olarak da okuyabiliriz. Geç kalınmış bir karar olsa da, bu davet boykotunun CHP’lileri aşan bir kapsama erişmesi, CNN Türk’ün medya alanındaki temel işlevini faş eden ve bunu kadükleştiren bir etki yaratacaktır

Şehir, BİSAV ve üzgün İslamcılar

Sanırım, Şehir Üniversitesi’ne ve ardından BİSAV’a bu şekilde el konulması, AKP’nin "kültürel iktidar olamadık" yakınmasının ardında herhangi bir kültür politikasının olmadığını herkese açık şekilde göstermiştir

Bir gösteri olarak "tartışma" programları

Bu programlarda birçok şeyin olduğunu, ancak tartışmanın olmadığını söyleyebiliriz. Ülkenin mevcut vaziyetinde bu programların işlevi, kamuoyunu ilgilendiren meselelerin gerçekten tartışılması değil, iktidarı ilgilendiren meselelerin ne kadar hayati veya doğal olduğunun kanıksatılması